Moskova

Moskova

4 Aralık 2016 Pazar

Vladimir ayakta


M. Hakkı Yazıcı


Vladimir İvanoviç’in evinde tuvaletteki seramik klozet kırılmıştı. İlle seninkinden bulup, alalım diye tutturdu.

Ben, alafranga tuvalette bizim Türk usulü taharet musluğu olmazsa huzursuz oluyorum. O yüzden dışarıda ihtiyacım olsa da mecbur kalmadıkça tuvalete girmem. O yüzden evdeki tuvalete tadilat sırasında bizim taharet musluklu alafranga klozetlerden koydurmuştum.

Bu, Türklerin önemli bir buluşuydu bence.

Necati Güngör üstadım anlatmıştı; bir imza günü için Aziz Nesin’le birlikte Malatya’ya gitmişler. Gece aynı otelde kalmışlar. Sabah o, önceden gitmiş imza gününün yapılacağı kitapçıya. Aziz Nesin gecikmiş. Merak etmişler.

Sonrasını Necati Güngör, şöyle anlatıyor:

“Bir koşu otele gittim. Aziz Bey lobide oturmuş yaşlı bir Malatyalı ile tartışıyordu.
Beni görünce, "Tamam, şimdi geliyordum’ dedi ve adama dönüp sözünü noktaladı:
‘Dediğim gibi işte. Susuz tarhat olmaz. Bakma sen Avrupalılara!... Mutlaka su değecek! Kâğıt kurulanmak içindir. Kâğıtla temizlik olmaz..."

Yaşlı adam Avrupa görmüş biriymiş; ama Aziz Nesin'in karşısında konuşamıyor, ya da lafı uzatmak istemiyormuş.

Aziz Nesin haklı. Batılılar niye bizim taharet musluklu klozetlerimizi kullanmazlar hiç anlamam. Yoksa bu, bizim buluşumuz diye kompleksleri mi var?

Akıllı olan bu klozetleri kullanır, Vladimir İvanoviç de öyle. Bizim eve her geldiğinde çok ihtiyacı olmasa bile tuvalete girer.

Israrı üzerine inşaat malzemesi satan pazarları, “rınak”ları dolaşıp bizim klozetlerden bulduk. Gayet mutlu, arabanın bagajına dikkatle yerleştirdik.

***
Vladimir İvanoviç’in külüstür Jigulisi ile Kremlin Duvarlarına paralel, Tverskaya Caddesi’ne doğru ilerleyip, eve dönüyoruz.

Önümüzde Kremlin Sarayı’nın yamacındaki Borovotski Meydanı’na yeni dikilen Prens Vladimir’in heykeli bizi karşıladı. İkimiz de ilk defa görüyorduk.

Geçenlerde açılışını Putin yapmıştı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 1612'de Moskova'nın Polonyalı işgalcilerden kurtarılması anısına, 4 Kasım’da kutlanan Ulusal Birlik Günü’nde, Rusya’ya Ortodoks Hıristiyanlığı getiren isim olan ve tarihte önemli yeri olan Prens Vladimir’in önce 26 metre yüksekliğinde planlanıp 12 metreye indirilen, 300 ton ağırlığındaki heykelini törenle açmıştı.

Heykelin önce Serçe (Lenin) Tepeleri’ne dikilmesi planlanmış, ancak daha sonra Kremlin’in önü uygun bulunmuştu.

Ancak heykelin boyu ve seçilen yer, UNESCO ile büyük bir polemik başlatmıştı. Her ne kadar heykelin boyu yarı yarıya küçültülse de, UNESCO koruması altındaki bölgenin tarihi dokusunu bozacağı gerekçesiyle itirazlar yükselmişti.

UNESCO, bu alanın koruma alanı kapsamında olduğunu savunuyor; hatta heykel yüzünden Kremlin’in dünya kültür mirası özelliğini yitirebileceğini söylüyor. Rus tarafı ise, heykelin boyunu küçülterek UNESCO’nun istediğini yaptıklarını ama yerini değiştirmeyeceklerini vurguluyor.

***
Bence diziler, heykeller planlı bir ulusal-kültürel politikanın ürünü. Tesadüfi değil.

Dünyada yaşadığımız son politik atmosferde her devlet kendi halkının ulusal bilincini yükseltmek için özel bir çaba harcıyor.

Globalleşmenin geri vites taktığı bir dönem yaşanıyor. Zaman yine o eski zamanlardaki gibi biraz.

Ekonomik-politik krizler; ABD’nde Trump’un seçilmesi, Avrupa’da sağ, ırkçı-şövenist söylemlerin yükselişe geçmesi, Ortadoğu’da sorunlu savaş hali, farklı, endişe verici, kirli bir ortam yaratmıştı.

Herkes kendi ulusal bagajını dolduruyordu.

Herkes en kötü ihtimallere hazırlıklı olmaya çalışıyordu.

Kremlin duvarlarını geçtikten sonra tam Tverskaya’ya doğru sola dönerken Vladimir İvanoviç gülerek:

“Biliyor musun, Rusya’da dört önemli Vladimir var,” dedi.

Ona doğru dönüp:

“Biri ve hatta en önemlisi sensin biliyorum,” dedim, “Peki diğerleri kim?” diye sordum.

Gülümsemesi dudağında eksik olmadan:

“Один – лежит, один – сидит, один – стоит ( adin lejit, adin sidit, adin stayit),” dedi.

Yani, Türkçe tercümesiyle diğer üçünden “Biri yatıyor, diğeri oturuyor, üçüncüsü ise ayakta,” demişti.

“Pek anlamadım,” dedim.

Açıklayınca anladım.

Rus, mizah duygusunun zirve yaptığı anekdotlardan biriydi bu. Rusya’nın şu an içinde bulunduğu siyasi atmosferi üç cümlede özetleyen bir fıkra.

Kendi memleketimizin derdine merhem olamaz durumdayken misafir olarak bulunduğum bir ülkenin işlerine burnumu sokmayı doğru bulmayanlardanım. Zaten Ruslar da bizimkiler gibi bundan pek hoşlanmazlar.

Ama bu fıkradaki derinlik ben çok şaşırtmıştı.

Vladimirlerden Rusya’nın tarihine yüz sene öncesinden bu yana damgasını vurmuş Vladimir İlyiç Lenin arabayla giderken arkamızda bıraktığımız Kızıl Meydan’daki mozolesinde yatıyordu.

İkincisi, Vladimir Putin, yanından geçtiğimiz Kremlin Sarayı’nın duvarlarının içindeki Başkanlık Ofisinde oturuyordu.

Üçüncüsü ise biraz önce gördüğümüz, yenilerde heykeli dikilen Prens Vladimir idi.

***
Evet, Batılı politikacıların, düşünürlerin dediği gibi globalleşme, entegrasyon, öbür yandan enternasyonalizm, sınırların, vizelerin kalkması, ırk-din çatışmalarının son ermesi umudu falan derken, olmadı baştan ulus-devlet politikalarında bir son dem daha mı yaşanmak durumunda?

Ne zaman kurtulacağız mazlum milletlerin itilip kakılmasından?

Hele Castro da Che’nin yanına göçüp, bizi hepten öksüz bıraktıktan sonra…

Biraz geçtikten sonra kafamı arkaya Kızıl Meydan’a doğru çevirip, mozolesinde yatan Vladimir İlyiç Lenin sanki beni duyabilirmiş gibi mırıldanıyorum:

“Tavariş (yoldaş), senin enternasyonalizm hayallerin yine bir başka bahara mı kaldı yoksa?”


* Daha önce http://www.turkrus.com/  ve http://www.medyagunlugu.com/  ' da yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder