Moskova

Moskova

7 Aralık 2010 Salı

Tarihten bir arşiv notu: Bu Martin de ne ola?














Galkıdavemiş aman aman
Martinimin galeyi
Bozulur mu Zeybeklerin
Hayd efem de aleyiiiii hey


Atma bre Debreli Hasan deyip anlattığımız Debrelinin ateş edip dağları inlettiği ve sesini Drama mahpusunda yatan dostlarına dinlettiği tüfeğin işte en hakiki hikayesi...

Debreli Hasan’ın ateş edip dağları inlettiği ve sesini Drama mahpusunda yatan dostlarına dinlettiği veya Hekimoğlu isimli eşkıyanın kendi nesli için aynalısını yaptırdığı tüfeğin hakiki adı “Peabody-Martini-Henry” aslında. Biz “martin” deyip işin içinden sıyrılıvermişiz.

Bu tüfeklerden günümüzde Anadolu’da tek tük de olsa rastladığımız üzerinde Sultan Abdülaziz Hanın tuğrası bulunan modellerinin ilginç bir öyküsü var. Bu öykü Amerika’da başlayıp Rumeli’ne oradan Sibirya’ya ve oradan da Japonya’ya kadar uzanıyor.

1850’li yıllarda ordusunun tüfek ihtiyacını başta İngiltere Fransa ve Belçika olmak üzere Avrupa ülkelerinden karşılayan Osmanlı devleti iç savaş (1861-1865) sırasında silah sanayisi çok gelişen ABD’ne yöneldi.

İç savaşın başlarında Kuzeyliler ve Güneyliler ağızdan dolma tüfekler ile çarpışırken savaşın son yılında Kuzeyliler seri atışlı Henry tüfeklerini kullanmaya başladılar. Güneyliler bu tüfekleri “Akşamdan doldurulup bütün gün ateş eden lanet Yankee tüfeği!” diye tanımlıyordu.

Ancak bu tüfeklerden sadece 10.000 tane üretilip Kuzey ordusuna verilebildi. Savaş Kuzeyin zaferi ile bittiği için artık yeni silahlara ihtiyaç yoktu. Yenik Güney ordusu dağıtıldı, zaferi kazanıp ABD’nin birliğini yeniden sağlayan Kuzey ordusu ise ufaltıldı. Osmanlı devletinin aksine zayıf ve zararsız komşulara sahip ABD’nin büyük bir orduya ihtiyacı olmadığı gibi tek uğraşı artık Kızılderilileri katletmekten ibaret olan bu ordunun bu işi için modern silahlara ihtiyacı yoktu.

İşte tam bu sırada Osmanlılar ortaya çıktı. Henry tüfeğinin daha geliştirilmiş bir modeli olan ve artık Winchester adını alan tüfekler için 1866’da ilk sipariş verildi. Seri atışlı 44 kalibrelik ve 200 metreye yakın etkili menzili olan bu tüfekler 93 Harbi (1877-1878) sırasında Osmanlı süvarilerince kullanıldı. Tüfekler özel olarak Osmanlı devleti için üretildiğinden nişangahlarındaki rakamlar Arapça kazınmıştı.

"kara çadır is mi tutar
martin tüfek pas mı tutar
ağlayanım anam babam
Osmanlılar yas mı tutar?"

Ancak Osmanlı devletinin uzun menzilli bir piyade tüfeğine ihtiyacı vardı. Bu konuda gerekli incelemeleri yapmak için Albay Rüstem Bey başkanlığında bir heyet 1869 yılında ABD’ne gönderildi. Bunu diğer heyetler izledi ve sonunda ABD’nde üretimine yeni başlanan ve aynı anda benzer bir modeli de İngiltere’de İngiliz ordusu için üretilen “Peabody-Martini-Henry” veya bizdeki söylenişi ile “martin” tüfeklerinin alımına karar verildi.

Martin tüfekleri 1.300 metreye ulaşan etkili menzilleri kalitesi ve kullanım kolaylığı bakımından Osmanlı devletinin en büyük rakibi olan Rus ordusunda kullanılan benzer kategorideki 1867 model Krnka ve 1868 model Berdan tüfeklerinden daha üstün durumdaydı.

1871 yılında Amerikalı silah üreticisi ile kontrat yapıldı. Martin tüfeğinin tanesine 1500 dolar ödenecekti ayrıca her bir süngü için de 125 dolar daha ödenecekti. Böylece tüfeklerin tanesi 1625 dolara geliyordu. 1872 yılından başlamak üzere beş yıllık bir süre içerisinde 50.000 tanesi Mısır Hıdivi İsmail Paşanın hediyesi olmak üzere 600.000 adetten fazla Martin tüfeği Osmanlı ordusuna verildi. Bu tüfekler de Osmanlı ordusu için özel olarak üretildiği için nişangahlarındaki rakamlar Arapça kazınmıştı. Ayrıca tüfeklerin sağ gövdesinde Osmanlı Sultanı Abdülaziz Hanın tuğrası ve onun altında da tüfeklerin seri numaraları (yine Arapça) kazınmıştı.

93 Harbi (1877-1878) sırasında Martin tüfekleri görevlerini başarı ile yaptılar ama Plevne Savaşı sonunda 50.000 tanesi ve Kars Kalesinin düşmesi sonucu 40.000 tanesi Rus ordusunun eline geçti. Rus generaller bazılarının “Düşman silahı kullanmak şerefsizliktir!” laflarına bakmayıp kendi ellerindeki tüfeklerden daha üstün olan Martin tüfekleri ile askerlerini silahlandırdılar. 1904-1905 Rus-Japon Savaşı sırasında Sibirya’daki bazı Rus birliklerinde hala bu silahlar vardı.
Ruslar ellerine geçen Türk Martinlerinin 9000 tanesini de 1882 yılında Japonlara sattılar. Japonlar bu tüfeklerin üzerine İmparatorlarının mührünü kazıdılar, nişangahtaki Arapça rakamların üzerine de Japonca rakamlar kazındı. Japonya ABD’ne saldırmadan bir yıl öncesine 1940 yılına kadar bu tüfekler Japon Askeri Okullarında kullanılmaktaydı.

Osmanlılar ise kısa süre sonra Almanya’dan son model Mauser (Mavzer) tüfekleri almaya başladılar. Birliklere yeni Mauserler gönderildikçe artık modası geçmeye başlayan Martinler depolara konulmaya başladı.

1890’ların başında Ermeni ayaklanması başlayınca asi Ermeni çeteleri ile mücadele amacı ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Hamidiye Alayları kuruldu. Depolardaki Martin tüfekleri yeni oluşturulan bu birliklere dağıtıldı. Bugün Anadolu’da tek tük de olsa rastladığımız Martin tüfekleri büyük olasılık ile Hamidiye Alaylarını oluşturan gönüllü yöre halkına dağıtılan silahlardır.

Yakında tek tük olsa bile rastlayamayacağız onlara.

Ama şu türkü hep kalacak:

At martinini Debreli Hasan dağlar inlesin
Drama mahpusunda Hasan dostlar dinlesin

2 yorum:

  1. süper bir tarihçesi varmış .. debrelinin martini..
    ben tüfek olduğunu bilirdimde tarihini bilmezdim sağolun..

    YanıtlaSil
  2. Debreli değil at martini de bre hasan dağlar inlesin

    YanıtlaSil