Moskova

Moskova

12 Temmuz 2020 Pazar

Bir Yazar, Fantast ve Bilim İnsanı; Ivan Yefremov




Metin UÇAR




‘Uygarlık’ TV Programları Yapımcılık tarafından hazırlanan programın çevirisidir.

1970 yılında, Sovyetler Birliği’nde alışılmadık törenlerle, geniş katılımlı toplantılar, gösteriler düzenlenerek Vladimir İlyiç Lenin’in 100. Doğum yılı kutlanmaktaydı. Yine aynı yıl, tüm dünya çapında kutlamalar yapılırken, kaderin bir cilvesi gibi yine aynı günde, ancak onlarca yıl sonra doğan bir insanın başına korkunç bir olay gelmişti. Bu insan dünya çapında tanınan bir bilim insanıydı, yazardı, Sovyet bilimkurgu edebiyatının temelini atanlardan biriydi: İvan Antonoviç Yefremov. O gün kütüphanelerin, kitapçıların raflarından, basımevlerinin baskı makinelerinden son kitabı ‘Öküz saati’ toplatılmıştı. Bu ‘rezil’ kitabın ele geçirilen tüm nüshaları bir yerde toplanır ve ateşe verilir. İşte böylece, 20 yy’nın tam ortasında, dünyanın en fazla okuyan insanlarının yaşadığı memleketin başkentinde kitapların alevleri gökyüzüne yükselmekteydi.

Programın sunucusu, SSCB’nin belgesel yapımlarının vazgeçilmez sunucusu Lev Nikolayeviç Nikolayev bakın ne diyor?

Bir yazar, fantast (Rusya’da bilimkurgu yazarlarına verilen isim) olarak Yefremov, olayların bu şekilde gelişebileceğini öngörebilmiş olmalıydı. Çünkü bilim ve teknoloji alanında sonradan gerçek olan sayısız öngörüsü vardı. Burada ise işte böyle olmuştu her şey. Yeri gelmişken söyleyeyim, bu kitap Yefremov’un iktidarın hoşuna gitmeyen tek kitabı değildi. Edebiyatta ise mutlu bir hayat yaşamıştır. Onu severlerdi, kitaplarını okurlardı, hala da okuyorlar. Bu bilimkurgu için oldukça seyrek rastlanan bir durumdur. Ancak Yefremov, edebiyat dışında, en azından iki hayat daha yaşamıştır. Biri bilimsel, diğeri ise sıradan, insani hayat. İşte bu diğer iki hayatı pek bilinmez. Oysa çok karmaşık, zor, dramatik çatışmalarla doludur bu hayatları. O dönemde yaşanan olayların sırrı hala sonuna kadar anlaşılabilmiş değildir.

Yefremov’un Öküz Saati adlı kitabından alıntı:

‘Reis, insanlığı yiyip bitiren en büyük felakettir. O herşeyi, geçmişi, bugünü ve geleceği çarpıtarak kendi iblislerini yaratır. Alt tip toplum yalan olmadan yaşayamaz.’

Yıldız Gemileri adlı hikayesi, Sovyet bilimkurgusunda uzay seyahatleri temasının başlangıcı olarak kabul edilir. Andromeda Nebulası adlı romanında, dünya edebiyatında bir ilk ortaya çıkar. Bu romanda Dünya temscilerinin diğer galaksilerdeki akıllı canlılarla ilk teması işlenir. Dünya çapında tanınan bir paleontolog ve tortul katmanlardaki fosil oluşumunu inceleyen bilim dalının yaratıcısı olarak Yefremov, geçmişi ve uzak geleceği inanılmaz bir gerçeklik ile anlatmayı başarabilmiş bir yazardır. Yefremov’un aklı sayısız düşünce ve proje ile dolu idi, ancak bunları hayata geçirmesine bir türlü fırsat vermiyorlardı. Yefremov, romanının toplantılması ve yakılması trajedisinden iki yıl sonra hayata gözlerini yumar. Yefremov’un ölümünden iki ay sonra, yakılan bedeninden kalan küllerin içinde bulunduğu kabın hala dairede bulunduğu bir zamanda detaylı bir arama yapılır. Tanıklar eşliğinde arama yapan on kişi merhum yazarın çalışma odasının santim santim tararlar. Hiçbir şey bulamazlar ancak kilitli olan bir dolap ilgilerini çeker.

Yefremov’un dul eşi Taisia İosifovna Yefremova o günü bakın nasıl anlatıyor?

“Onlara dedim ki orada İvan Antonoviç’in külleri duruyor. İşte böyle. Onlar ise yine de açmamı rica ettiler. Bunun üzerine, havluya sarılı olan kabı masanın üzerine koydum ve dedim ki ‘Eğer içinizden biri ona dokunursa, kabı kıracağım!’”

Yefremov’un dul eşi sonu gelmez aramaların yeni çıkan kitabı ‘Öküz Saati’ ile ilgili olduğunu hissediyordu ve aramaya gelenlere bir soru yöneltti:

‘İvan Antonoviç hayattayken diye gelmediniz ki?’

Aldığı cevap ise şöyleydi: ‘Biz onu koruyorduk!’

Korumuşlar! Tabii ki. Çünkü yazar devlet nezdinde öneme sahip bir kişilik idi. Başka bir şekilde davranmaları mümkün değildi ki. Sadece Andromeda Nebulası romanını hatırlasak bile yeter.

Yefremov fiziksel bakımdan çok güçlü biriydi. Gençken rahatlıkla at nallarını bükebiliyordu. Bu dededen, babadan kalan bir gelenek idi. Hayatının sonuna kadar da böylesi at nallarını (mecazi anlamda) bükmekle uğraşmıştır. Yefremov bir keresinde tüm hayatının sarsılmaz bir inatçılık içinde geçtiğini söyler. Bilimle uğraşma hakkını mücadele ederek elde eder, romanlarının redaksiyonunu ve sansürünü yapanlarla mücadele eder, boş şeylerden nefret ederdi. Yefremov birgün mağazalarda yeni satılmaya başlanan doğudan gelen bir figürini görür.

Yefremov’un dul eşi Taisia İosifovna Yefremova o günü anlatıyor:

“Orada, o meşhur figürin duruyor. Duymuyorum, görmüyorum, konuşmuyorum diyen üç maymun. Orada olup da İvan Anotolyeviç’in ne dediğini duyacaktınız. Gramofon misali sesi ile şöyle demişti:”

‘Tipik bir sovyet insanı!’

Yazarın dul eşi aramadan sonra ortalığı toplar. Dağılan kağıtları düzene sokar. Yazar eşi ile 20 yıl boyunca hiçbir zaman ayrılmamıştır. Sadece yazarın hastaneye yattığı mecburi ayrılık dışında. Yazar hastanede iken boş durmaz eşine mektuplar yazar:

‘Seni öylesine güçlü ve derinine seviyorum ki her şeyimle sana bağlıyım. Tabii hayattan, sürekli hastalıktan, işlerin çokluğundan, sık sık yaşadığım yardım alamama duygusundan yoruldum, sen de olmasan hayatımı çoktan tamamlardım. Ama şimdi, sen yanımdayken, hiçbir zaman olmadığım kadar mutluyum. Çünkü iyi tanrılar senin gibi, mucizevi bir kadını bana gönderdiler.’

Yefremov’un dul eşi Taisia İosifovna Yefremova şöyle anlatıyor:

“Bundan bahsetmek benim için çok zor. O gün bana yazılmış iki mektup buldum. Birini 1966’da akciğerlerinden hastalandığında, diğerini ise son yılı, 1972’de yazmış. Orada küçük bir deftercik vardı. Tavsiyeler diye. Aynen şöyle yazmış: Burada, bana ihtiyacın olduğunda, benim yanında olmadığımda başvuracağın tavsiyeler var.”

Yefremov burada şunları yazmıştı:

‘Tek başına kaldığında her türlü provokasyona açık olacaksın. Benim ya da senin dostun olarak şerefsizin biri yanına gelebilir, sonra bizi suçlayabilir. Tanımadığın insanları hiçbir zaman daireye sokma, soktuysan bile onlarla açık açık konuşma, her türlü söze karşı dikkatli ol. Sen atak birisin, söylenmeyecek şeyler ağzından kaçabilir. Hatırla, 1923 – 1953 yıllarına ait notlarımı, fotoğraflarımı, kayıtları yok ettim. Çünkü bunlar birçok arkadaşımın Stalin kıyma makinasına gitmesine neden olacak şekilde çarpıtılıp kullanılabilirdi.’

Aramadan sonra ailenin bir tanıdığı dul eşine telefon eder ve heyecanla konuşur: ‘Bana bazı fotoğraflar gösterdiler ve orada Yefremov’un olup olmadığını sordular.’

Yefremov’un eşini uyardığı konu işte buydu. Gerçekten de inanılmaz bir önsezisi vardı. Önsezinin hem bilim insanının hem de bir yazarın ihtiyacı olan bir şey olduğuna inanırdı. Eserlerinde bir ilk olarak alışıldık romantizmden, maceralardan uzaklaşarak, kendine daha yakın olan sanatsal arayış romantizmini yansıtır. Hemen hemen tüm hikayelerinde kendisinden bir parça vardır. Bir paleontolog, biyolog, antropolog olarak. Yefremov’un katıldığı 31 bilimsel geziden günümüze kalan video kayıtları vardır. Yefremov bunların 26’sına başkanlık yapmıştır.

Yefremov şöyle diyor:

‘Şef, zor anlarda en ileride olandır, çamura batan araca ilk omuz atandır, buz gibi soğuk suya ilk girendir. Çünkü akıl, cesaret ve güç ileride olmayı sağlar, bunlar yoksa hiç şefliğe kalkışmamak lazım!’

Okul yıllarındaki bir yarışmada en yakışıklı seçilmesi, katıldığı bilimsel gezilerde keşfettiği sayısız fosil nedeniyle şanslı görülen, hem hayranlık duyulan hem de kıskanılan biri idi. Günlerden birinde bilimsel gezinin en değerli sonuçları, kayıtları anlaşılmaz bir şekilde kaybolur. Bu olay Çita Bölgesi ve Yakutiya sınırında yaşanmıştı. Yefremov’un çevresinde mistik bir ava benzeyen, garip olaylar olmaya başlar.

Yefremov’un paleontolojideki başarıları da çok değişik tepkiler doğurmaktaydı. Yefremov, paleontolojinin kosmosa açılan bir pencere olduğuna inanırdı. Bu pencereden bakarak düşünen canlıların nasıl ortaya çıktıklarını açıklayan kanunları anlamak mümkün idi. Ancak memlekette Lısenko devri yaşanıyordu. Lısenko bilimi önemli olanlar ve olmayanlar diye iki kısma ayırmıştı. Yapılacak bilimsel gezi hazırlık süreleri kabul edilemeyecek şekilde uzamaktaydı. Bu gezilerden elde edilecek bilgiler Yefremov’un çalıştığı Paleontoloji Enstitüsü’nün geleceğini belirleyecekti.

Gecikmelerden bıkan Yefremov, Bilimler Akademisi Başkanı Sergey Vavilov’a bir mektup yazar:

‘Geziye başlamak için çok geç kalındığı açık. Talimatlarınızın yerine getirilmesi onlarca güne yayılıyor. Gezinin ihtiyacı olan insanlar henüz tayin edilmedi. Kasımın birinden itibaren çölde ayazlar başlar. Bu paleonotoloji çalışmalarının yapılmasını imkansız kılan bir durumdur.’

Vavilov gereken yardımı yapar ve bilimsel gezi tamamlandığında tüm dünyanın hayranlığını kazanan, çok zengin buluntular getirilir Moskova’ya. Bazı yeni keşfedilen fosilllere Yefremov’un adı verilir: İvantozavr Yefremog. 2. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim insanı Hyuni ordu komutanlığına resmen başvurarak Moskova’nın bombalanmamasını rica eder. Bombardıman sırasında bu paha biçilmez koleksiyon yok olabilirdi.

Yefremov ele geçirilen fosillerin sadece paleontolojinin değil dünyadaki tüm bilim insanlarının erişimine açık olması gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla oturup Stalin’e bir mektup yazar. Stalin’den olumlu cevap alan Yefremov’a ve bilim insanlarına kimsenin ilgi duymadığı bir ahır tesisi tahsis edilir. Bu Moskova’da bulunan, dünyanın en güzel müzelerinden biri olan Paleontoloji Müzesi’nin de ilk adımı olur. Bunlar olurken, enstitüde partisiz Yefremov’la ilgili kişisel dosya incelenmeye başlamıştır. Yefremov’a ve meslektaşlarına yüklenmek istenen suçlar vardı: Onlara göre tek bir kişi tam anlamıyla bir bilim insanı ve edebi eserler yazarı olamazdı. Oysa yazarlık işine 37 yaşında başlamıştır. O yıllarda Orta Asya’daki bir bilimsel gezide garip bir hastalığa yakalanır. Yefremov buna paratifo adını vermiştir. Doktorlar bunun ne olduğunu bir türlü tespit edemezler. Yefremov her beş yılda bir tam bir ay boyunca ateşli kriz yaşardı.

Yefremov’un dul eşi Taisia İosifovna Yefremova şöyle anlatıyor:

“Böyle bir hastalık anında, tedavisini yapan bayan doktora gülerek şöyle demişti. 55 yılıydı. ‘Öldüğümde, not düşersiniz. Teşhis konulmadan öldü desinler.’ Halbuki bilimler akademisinde tedavi görmekteydi.”

İşte bu hastalanmalarından biri bilimsel bir gezi sırasında olur. Yapacak başka bir işi olmadığı için sıradan bir jeoloğun hayatını yazmaya karar verir. Gobi Çölü, geceleri insanı hayran bırakan yıldızların fantastik görüntüsü belki de Yefremov’u yıldızlara yolculuk düşüncesine, başka uygarlıklarla temas konusuna itmiştir. Yefremov daha sonra yazacağı ‘Yıldız Gemileri’ hikayesinde bundan bahseder.

Beklenmedik bir şekilde yazar Aleksey Tolstoy, Yefremov’la tanışmak ister. Tolstoy, Yefremov’a sorar:

‘Nasıl oldu da böylesine soğuk ve ince bir stil yaratabildiniz?’

Yefremov cevaben şöyle konuşur: ‘Eğer yazdıklarımda kayda değer bir şeyler var ise bu bilimden geliyordur!’

Paleontoloji ve jeoloji gözün gördüklerinin tam ve doğru bir şekilde kaydedilmesini gerektirir. Bilim insanı özelliği ve fantast yazar kabiliyeti bilimin uğraştığı sorunları geleceğe yansıtmasına yardımcı oluyordu. İşte bu özellikleri, birçoklarının kehanet olarak adlandırdığı öngörülerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bir keresinde yazdığı romana ‘Elmas Tünel’ adını verir. Bu romanda Afrika ve Sibirya tektonik plakaların benzerliklerinden bahseder. Sibirya’da elmas yataklarının bulunabileceğini tahmin eder. Sonuç aynen de dediği gibidir. 12 yıl sonra bilim insanları Yakutiya’da elde edilen ilk elmaslardan üç tanesini Yefremov’un masasına bırakırlar.

Diğer bir kehaneti hologramdır. Yefremov’un romanlarından esinlenen bilim insanı Yuriy Nikoyaeviç Denisük üç boyutlu hologram cihazını icat eder. Yefremov yine romanların genlerin hafızası olduğu temasını işler. Bunda eski yunanlalıların rüyalarla ilgili düşüncelerinden etkilenmiştir. Yefremov milyonlarca yıl içinde genlerin canlı hayat için önemli olan bilgileri kodlayarak saklayacağı bir mekanizmanın gelişmiş olabileceğini düşünmekteydi. Bu şekilde bir canlının deneyimi ile elde ettiği bilgi genler aracılığı ile daha sonraki nesilere aktarılabilirdi. Sovyetler Birliği’nin ilk kosmonotları Yefremov’un yıldızlararası akıllı canlılarla ilk temas konulu romanlarını okuyarak büyümüşlerdi.

Yefremov’a karşı düzenlenen dosyayı incelediğimizde aslında gurur duyulması gereken hususlarda yazarın kendini savunmak durumunda kaldığını görüyoruz. Ancak yazarın arkasında bilim olduğu için bu mücadeleden başı dik çıkmayı başarmıştır. Hakkındaki soruşturma devam ederken Yefremov’a memlekette verilebilecek en önemli ödülün verildiği haberi gelir. Bu Yefremov’un temelini attığı tafonomi bilimi ile ilgiliydi. Jeolojik kalıntılar incelenmek sureti ile dünyanın geçmişi hakkında bilgi edinilmesi mümkün oluyordu artık. Ancak ona karşı olanlar da boş durmazlar. Daha 51 yaşında iken sağlığı neden gösterilerek emekli edilir. Bu Efremov için zor günlerin başlangıcıdır. Hemen hemen aynı zamanda bir İngiliz yayınevi Yefremov’a mektup yazarak daha önce basılmamış eserlerini basmak istediklerini söyler. Yefremov bu mektuba şöyle cevap verir:

‘Mektubunuza sadece ret cevabı yazabilirim. İlla ki burada basılmamış eserlerimi basmak istiyor olmanızı şüpheli görmekteyim. Çünkü İngiliz okuyucusu için şu ya da bu eserimin Rusça’da basılıp basılmadığının bir önemi olamaz ki! Ahlaki bakımdan ben bir Rus yazarıyım ve Rus halkı için Rusça yazıyorum.’


Yine aynı zamanda Fransa’da bir dünya bilimkurgu romanları antolojisi çıkar. Kitabın ilk eseri Yefremov’un Andromeda Nebulası’dır.

Andromeda Nebulası filminden alıntı:

‘Siz, beni emek yoluna çağıran büyükler, kabiliyetimi ve isteğimi kabul edin, emeğimi kabul edin, gecenin ortasında, gündüzün ortasında beni eğitin, bana yardım elinizi uzatın, çünkü bu emek yolu çok zor, elinizi uzatın ve ben peşinizden gideceğim!’

Romanın kahramanları büyük ring çağında yaşarlar, ruhi ve öğrencilik gelişimlerinde uyum içindedirler. Bunlar bizim uzak gelecekteki torunlarımızdır. Yefremov, geleceğin görüntüsünün, kosmostan güzelliğin derlenmesi için yapılan büyük bir çaba olduğunu yazar. Belki şimdilerde güzellik insan ruhunu terk ediyor ama gelecekte mutlaka insanlık gelişimi yayının yeni bir dönemecinde tekrar geri gelecektir. Yazar Andromeda Nebulası’nda geçmişi, bugünü ve geleceği bir araya getirir, burada anlatılan halkın idealleri yanında Marks’ın, Lenin’in idealleri sönük kalır. Bundan rahatsız olan okuyucular KGB’ye şikayet mektupları yağdırırlar. Ancak oradan gelen tepki yumuşaktır. Tek yapılan evine, hatta hastanedeki koğuşuna dinleme cihazları yerleştirmek olur.

Yefremov’un dul eşi Taisia İosifovna Yefremova şöyle anlatıyor:

“Bir gün yeğenimle telefonda konuşuyordum. O anda klik sesini duydum. Hemen hissediliyordu bu. Demek ki birisi konuşmamıza bağlanmıştı. Bunu duyunca, ‘Böyle şeylerle uğraşmanız ne utanç verici. Utanmıyor musunuz? Başkalarının konuşmasını dinlemek, hele de kadınlar arasındaki konuşmayı dinlemek?’ dedim. Ne düşünüyorsam söyledim. Belki küçük düşürücü şeyler de söylemiş olabilirim. Telefondaki gizli ses birden konuştu: ‘Lütfen küçük düşürücü şeyler söylemeyin!’”

Çeşitli nedenler uydurarak yazarın yurtdışı seyahatlerine engel çıkarılmaktaydı. Böylece Yefremov belgeleri yetişmediği için ne uluslararası paleontologlar forumuna gidebilir ne de Hindistan’dan düzenlenen bilimkurgu filmleri festivalinde jüri üyeliği yapabilir. Oysa birçok insan onun Hindistan’a gittiğine inanır. Çünkü kült romanı Bıçak Sırtında’yı yazarken hint kültürünü öylesine detaylı ve gerçeğe yakın bir şekilde anlatmaktadır ki bunu ancak kendi gözleri ile bunları görmüş biri yapabilirdi. Yefremov bu romanında insanın gizli kabiliyetlerinden, insan hafızasının imkanlarında ve o zamanların tabu konusu yogilerden bahseder. Yefremov’un bu romanı biyik ilgi çeker. Yazar sayısız mektup alır. Roman birçok insan için sürekli olarak kapalı olan kapıların aralanmasıydı.

Yefremov Öküz Saati romanını yazmak için Moskova Bölgesi’nde ormanlık bir alanda, herkesten gizli çalışmak zorunda kalır. Roman yayınlandıktan sonra o zamanlar KGB Başkanı olan Yuriy Andropov parti başkanlığına bir not yazar ve romanda modern yaşam tarzının mükellemmeliyetten uzak olduğunun anlatıldığını rapor eder. Hem KGB hem de parti merkez komitesi, Acılar ve gözyaşı olarak adlandırılan gezegendeki halkın, eskiden İnferno denilen cehennemin çarkları arasında yaşadığı hayatın bugün Sovyetlerde yaşanan hayata nasıl da benzediğini hissetmişlerdi. Bunun karşısında ise dünyalıların uzak gelecekteki ruhen gelişmiş hayat tarzı anlatılmaktadır. Kitabın yayınlandığı Molodaya Gvardiya yayınevinin baş redaktörü görevinden alınır. Yefremov buna karşı çıkar. Ancak girişimlerinden sonuç çıkmaz. Öküz Saati romanın basılmasına ancak 18 yıl sonra izin verilir. Yefremov dosyasına bakılacak olursa, yazar kendisine gönderilen zehirli bir mektubu açtıktan sonra ölmüştür. Hemen, masasında otururken.

Yefremov’un dul eşi Taisia İosifovna Yefremova şöyle anlatıyor:

“Bu tamamen bir saçmalık. Daha sonra posta çalışanları ile görüştüm. Ona gelen bütün mektuplar kontrol edilirmiş. Sonra birilerinin daireyi gözetlediğini söylediler. Kim gözetleyebilirdi ki. Ben size söyleyeyim. İvan Anatolyeviç yatağında öldü. Sabah dört buçuk gibiydi.”

Gorbaçov ile gelen yeniden yapılanma döneminde Yefremov’un bir İngiliz casusu olduğu iddiasının ciddi ciddi araştırıldığı ortaya çıkar.

Sunucu anlatımına devam ediyor:

Belki siz de duymuşsunuzdur, güya Yefremov yüklüce altın bulmuş ve bu altınlar iz bırakmadan ortadan kaybolmuş. Ya da uranyum yataklarını nasıl aradığını duymuşsunuzdur. Olabilir de. Bu onun yaşadığı hayata çok uygun düşen iddialardır. Belki de bir insanın kişiliği ne kadar derin ve geniş ise onun başına gelen olaylar da o kadar ilginç ve fantastiktir diyenler haklıdır.

Yefremov bakın ne diyor?

Dünya’da her şey çok sıkıcı. Bu özellikle yakın gelecekte daha iyi hissedilecek. Özellikle de 98 ile 2005 arasındaki savaşlarla dolu muazzam boşluk. Uygarlığımız ilerliyor ama yanlış yoldan gidiyor. Ama ümit ediyorum ki bu yol, uzun eve geri dönüş yolunun başlangıcıdır.


Metin UÇAR

1965 tarihinde doğdum. AÜ DTCF Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. 1990 yılından bu yana Moskova'da çalışıyorum. Çocukluğumuz Uzay Yolu, UFO, Görevimiz Tehlike, Altı Milyon Dolarlık Adam, Uzay 1999, Savaş Yıldızı Galactica izleyerek geçti. İlk öykümü lise yıllarında yazmıştım. Bir derginin bilimkurgu yarışmasına katılmak içindi. 3. Mansiyona layık görülmüştü. Öykü yazmaya son birkaç yıl içinde hız verdim. Bilimkurgu Klübü ve YBKY gruplarında aktif paylaşımlarım oldu. YBKY'nin ilk derleme kitabında iki öyküm yayınlandı. Tamamlanmış ama yayınlanmamış bir bilimkurgu romanım var. Ayrıca diğer dört roman üzerinde de zaman zaman çalışıyorum.

Yazarlık yanı sıra uzay gemisi dizaynları konusunda uzman oldum. Sayısız fiziksel ve CGI uzay gemisi modeli yaptım. Kendime ait dizaynların sayısı bini geçmiştir. İngilizce model grupları arasında bilinir biriyim diyebilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder