Moskova

Moskova

4 Nisan 2017 Salı

Rusya'da baleye Putı̇n etkisi

Tan Sağtürk




Bale deyince ilk aklımıza gelen ülkelerden biri Rusya.  

Dünyaca ünlü birçok sanatçının yetiştiği, kurulduğu günden itibaren ülkenin simgeleri haline gelmiş olan Moskova’daki ‘Bolşoy’ ve St. Petersburg’daki ‘Mariinsky Tiyatrosu’ ziyaretçi akınına uğruyor.

Rusya’da balenin tarihi bir hayli eskiye dayanıyor. İlk bale okulu, 1740 yılında St. Petersburg’da ‘İmparatorluk Bale Okulu’ olarak kuruldu. Çarlık Rusya’sından Sovyetler Birliği’ne geçiş döneminde, ihtilallerin negatif etkisini olağanüstü devlet çalışmalarıyla aşıp, yeni sistemin içinde varlığını sürdürdü. Çarlık döneminden kalan değerlerin ortadan kaldırılmasını gündeme getirenlere karşı duranların başındaysa Lenin vardı.

Dünya savaşları sırasında kısıtlı imkânlarla eserler sahnelenmeye devam etti ve cephelerde askerlere moral turneleri düzenlendi.

İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi Bolşoy’da iki prömiyer ile kutlandı. Prokofiev’in bestelediği ‘Külkedisi’ ve ‘Romeo ve Juliet’ baleleri 1945 ve 1946 yıllarında seyirciyle buluştu.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla başlayan ‘perestroyka’ süreci hem Bolşoy Operasını hem de Mariinsky Tiyatrosunu vurmuştu. Gerek Boris Yeltsin gerekse Mihail Gorbaçov bu olağanüstü değişimi yeteri kadar kontrol edemediler. Rus balesi, tarihinin en zayıf dönemini yaşadı. Ancak unutmamak gerekir ki, sanat gruplarındaki geleneksel güçlü yapı kendini dik tutabilmek için büyük bir mücadele verdi. O dönemdeki karışıklıktan etkilenmemek için özellikle bale okullarıyla bale toplulukları arasındaki toplantılar sıklaştı, sorunlar tartışıldı, çözüm önerileri hayata geçirildi. Yurt dışındaki yarışmalara genç yeteneklerin gidebilmesi için seferberlik başlatıldı. Geleneksel bale tekniği yapısı bu dönemde tekrar gündeme alındı. Yine bu dönemde diğer ülkelerdeki çalıştırma tekniği yapıları, her zaman olduğundan daha fazla incelenir hale getirildi. Ve bütün bu süreç en az yarayla atlatılmaya çalışıldı.

RUS BALESİ KENDİNİ YENİDEN VAR EDİYOR

2000 yılında Sovyet dönemini öven, “Sovyetler Birliği’nin dağılması 20. yüzyılın en büyük trajedisidir” diyen Vladimir Putin başa geçti. Devletin tüm sanat temsilcileriyle hiç vakit kaybetmeden görüşen Putin, çalışmaların içinde bizzat bulundu.

Politik nedenlerle de olsa yurt dışında bulunan sanatçıları bizzat arayarak ülkeye davet etti. Hatta balenin büyük divası Maya Plisetskaya’nın 75. doğum günü için görkemli bir jübile yapılmasını sağladı. Onunla beraber büyük salonda yerini aldı. Heyecanını saklama çabası olmadan övgü dolu sözlerle Plisetskaya’nın önünde yerlere kadar eğilerek onu selamladı. Yerli ve yabancı yayın organları sayesinde dünya bu ana tanıklık etti. Aslında Putin’in tavrı bir ülkede sanatın var olabilmesi adına verilmesi gereken değeri ortaya koyuyordu.

İcraatlar bununla da bitmedi. Bolşoy, 34,5 milyar ruble (800 milyon dolar) harcanarak baştan aşağı yenilendi. Yenileme için antik eser uzmanlarıyla çalışıldı. Onarım çalışmalarının başındaki isim Mikhail Sidorov önemli kültür ve sanat uzmanlarıyla bir araya gelerek görüş alışverişinde bulundu. Salondaki koltuklar, localar altın kaplamalarla donatıldı. 6,5 yıl süren çalışmalardan sonra Bolşoy artık Çarlık Rusya’sındaki gibi yenilenmiş ve eserlerini bu muhteşem yapısında sürdürür hale gelmişti.

2013 yılında St. Petersburg’daki Mariinsky Tiyatrosunun hemen karşısına yeni bir opera ve bale sahnesi inşa edildi. Bu sahne sayesinde gösteri sayısı da arttı.

Yakın zamanda Mariinsky Tiyatrosunda iki gösteri izledim. İlki Olesya Novikova’nın dans ettiği muhteşem ‘Giselle’di. Eser seyirciden o denli alkış aldı ki sanatçılar dans etmekten çok selam vermekten yoruldular. İkinci gün ise Vaganova Bale Yarışmasının galası vardı. İlk perdede Rusya’nın ödül alan en iyi dansçılarını seyrettik. İkinci perdede ise St. Petersburg Vaganova bale öğrencilerinin gösterileri vardı. Maria Khoreva adlı bir öğrenci beni ve salondakileri büyüledi. Umarım şansı açık olur ve bütün dünya gelecekte onu alkışlar.

KÜLTÜR BAKANLIĞINA AYRILAN ÖDENEK RUSYA’DA KÜLTÜREL ATILIM YARATTI

Anna Pavlova’dan Vaslav Nijinski’ye, Michel Fokine’den Maya Plisetskaya’ya, Rudolf Nureyev’den Mikhail Baryshnikov’a sayılamayacak kadar çok değeri yetiştiren bir ülke Rusya.

Bu gücün farkında olan Putin, kültür sanat reformlarına sürekli yenilerini ekledi. Novosibirsk’teki büyük tiyatronun ve Moskova Konservatuvarının restorasyonu gibi büyük birçok çalışmanın yapılması talimatını verdi. Eskiden uygulanan maaş sisteminin değişmesi üzerinde durdu ve sanatçılara başarı ve çabaya endeksli yeni bir maaş sistemi kurdu.

Kültür Bakanlığı’na ayrılan ödenek ilk aşamada %25 arttırıldı. Kültürel kolların rahat çalışabilmeleri adına gereken her şey fazlasıyla yapılmaya çalışıldı. Yönetimin bu yöndeki çalışmaları özel şirketlerin destek vermelerini sağladı. ‘Sponsorluk’ anlayışına alışık olmayan Rusya, büyük şirketlerin destekleriyle artık sanat çalışmalarına milyar dolarlara varan katkılarda bulunmaya başlamıştı.

En önemlisi sanat adına yapılan bu çalışmalar ülkenin kültürel geleneğini bozmadan, hassasiyetle yürütüldü ve büyük bir atılım yaşandı.

BİZ DE ÖRNEK ALINACAK ÇALIŞMALAR YÜRÜTMELİYİZ

Putin’in Rus balesine katkısını ve sanata olan etkisini anlatırken, onun diğer alanlardaki politikalarına katıldığım sonucu çıkarılmamalı... Ancak kültür ve sanat çalışmalarıyla gelinen nokta bizlere örnek teşkil etmeli.

Çünkü ülkelerin kültür politikaları uluslararası sanat hakimiyeti açısından son derece hassas bir konu. Biz de bu alanda hayli yol kat ettik. Devlet Konservatuvarlarımız bugüne kadar çok önemli çalışmalar yürüttü. Türkiye’deki dansçılarımızı yetiştiren bütün hocalarımızı saygıyla anıyorum. Devlet Opera ve Balesi’nde çok değerli isimler sanatlarını icra ettiler. Kurulduğu günden bu yana Türk balesinin gelişmesine büyük katkı ve emek sağlayan sanatçılarımıza hak ettikleri değer misliyle verilmeli. Seyirci zaten bu değerin her zaman farkında ve bunu koltukları boş bırakmayarak yerine getiriyor. Ancak bunlar yeterli değil.


Bu nedenle ülke olarak, örnek alınacak çalışmalara imza atmak üzere geçtiğimiz günlerde III. Millî Kültür Şûrası düzenleyerek önemli bir adım attık. Benim de komisyon üyesi olarak bulunduğum bu oluşumda alınan kararların bir an önce uygulanması ülkemiz adına son derece değerli. Örneğin ilk iş olarak İstanbul'da bulunan Atatürk Kültür Merkezi sorununun en kısa sürede çözümü başta İstanbul olmak üzere ülkemiz açısından son derece mühim. Ülkemizin tüm şehirlerinde sembol olabilecek opera binalarının kurulması, o şehirlerde yaşayan halkımızla beraber değerli yöneticilerimizin gösterilere teveccüh buyurmaları çağdaş Türkiye yolunda çok ciddi bir adım olacaktır. Çünkü güzel ülkemiz halkıyla, değerli sanatçılarıyla en iyisine layık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder