Moskova

Moskova

27 Şubat 2021 Cumartesi

Nina'nın elleri



Murat GÜLMEZOĞLU

 

Kaynak:  https://turkrus.com/

 

Uyuyamıyorum, dışarıda mehtap, kardan bembeyaz olmuş Moskova'da köpekleri­ni gezdirenler. Düşünüyorum; Luba iki çocuk anası, büyük kızı evli, küçüğü ise daha ilk okulda. Dört kişi bir evde yaşıyorlar. Problem Luba'nın ayrıldığı kocası, aynı evde m2 hakkı var, onun parasını ister yıllardır.  


Yeni çıkan bir kanunla her evde yaşayanlar müştereken mülkiyetin sahibi olup evi satabilirler, alınan parayla da­ha ufak müstakil daireler satın alabilirler. Luba satar evi, verir parayı eski kocasına bu dertten kurtulur. Şansı ya­ver gider dört kişi için yeni bir daire bulur. Noter, avukat, tapu, emlakçı huzurunda satış yapılır. Anahtar ellerinde eve gittiklerinde polis gelip evin onlara ait olmadığını eve girdikleri takdirde tutuklanacaklarını söyler. Evin sa­hibi başka bir kimsedir. Kaybettiği pasaportuna başka biri resmini yapıştırarak evi satmıştır. Polis avukat, ada­let v.s.... Aranıyor, bulursak yakalarız... Üniversitede Prof. olan Luba'nın maaşı ile bir daire alması icin en aşağı yü­zotuzsekiz sene maaşını biriktirmesi lazım, yemeden iç­meden. Dokuz aylık maaşı ile ancak bir ay kira ödeyebili­yor ufak bir daireye. Hergün artan enflas­yonla bunlar da yetersiz olabilir yakında.

Bunun gibi yüz­lerce hadise yaşanıyor bugünkü Rusya'da ve adalet görevini yapıyor pek tabii. Geçenlerde Luba'ya bir celp gelir. Dosya araştırılmış kendisinin suçlu oldugu zannı be­lirtilmiştir. Her nekadar sahtekarlıkla devlet memurları huzurunda parayı çalıp giden bulunamıyorsa da Luba'nın bu satışı döviz ile yaptığı zannıyla mahkemeye verilmesi­ne karar verilmiştir.

 La Fontaine'nin şiirleri içinde aklımdan hiç çıkaramadığım bir tanesi vardır. Kırk sene önce ezberlediğim bu şa­hane şiir halen hafızamda taptaze. Hikaye vebaya tutul­muş hayvanları anlatır. Rivayet bu ya bir zamanlar bir hastalık sarar bütun hayvanları hiçbirinde ne güç kalır ne sevgi, kurt avlanamaz, kumrular sevişemez...

... Aslan bütün hayvanları toplayıp bunun tanrıların bir cezası olduğunu ve sebebinin de birinin işlediği suç ol­duğunu açıklar. Herkes suçunu açıklayacak ve suçlu bu­lunup bu beladan kurtulunacaktır. Anlatır herkes birşey­ler, haksız yenen hayvanlar, öldürülen yavrular, kaplan, panter, gergedan, ... hepsinden birşeyler.

Kenarda sessiz durur eşek sığınarak adalete o da karışır lafa... "çok aç olduğum bir gün bir bahçeden geçerken bir avuç ot yedim, yeminle çok açtım..." 

Daha bitmeden lafı bütün heyet ayağa kalkar. 

Başkasının otundan bir avuç almak. İşte belaların tek se­bebi, af edilemez suç... 

"La Fontaine ekler şiirinin sonuna: 

"... Güçlü iseniz ak, se­filseniz kara çıkarır sizi mahkemeler..."

O zaman La Fontaine bu şiirinden dolayı hapse atıldı mı bilemem. Bildiğim bu şiir bütün ortaokullarda okutulur, onsekizinci asırdan beri.

TV'de Arena programını seyre­diyordum geçenlerde. Türkiye'de milyarlarca lira vergi borcunu ödemeyenleri gösteriyordu, bir gecede milyonlarca liranın yendiği lüks lokantalarda sevgilileri ile bera­ber. Aynı programın sonunda babadan kalma kırık dö­kük bir buzdolabını vergi dairesine bildirmediği için, herhalde bilmediğinden olacak, hapis yatan bir köylü vatandaşımızı gösterdi. Kanunu bilmemek mazeret sayılmazdı, köylünün yatma­sını anlıyorum da, diğerlerini anlayamıyorum. Acaba La Fontaine doğru mu söylüyordu. İnanmak istemiyorum.

 İstanbul'da dört kere gecekondu affı olduğuna ve bundan fakirlerin değil çok zenginlerin faydalandığına ve birkaç oy al­mak için de bunun tekrarlanacağına inanmak istemiyo­rum.

Bile bile bazı şahsi menfaatleri için bir sürü kimse­nin Elmalı Bendi'ne zehirli sular akıttığını ve Kadıköy ya­kasına kışın ortasında bile su verilemediğine inanmak istemiyorum. 

Yollarda son model koca arabaların çoğal­dığı dünyanın en büyük petrol üreticisi Rusya'nın baş­kenti Moskova'da tıklım tıklım dolu otobüslerin buz tut­muş camlarına bakarken yakıt yokluğundan önceden ısıtılamadıklarına, 5 kopekten 10.000 kopeğe çıkarılan metroya tasarruf maksadıyla hava verilememesine inanmak istemiyorum.

"… Ölüm bir avuç işe yaramaz otu aç iken yiyen eşekle­re, yaşasın zevk için dahi olsa yavru geyikleri öldüren panterlere…" 

Demek istemiyorum. 

Fakat o kadar çok buna benzer hadise var ki, yine de inanmak istemiyorum.

Onların hepsi hayal olsun diyorum içimden. Doğru değil bunlar diye haykırmayı arzuluyor kalbim. Ve hakikate yönelmek istiyorum aniden. Hakikat olan Nina'nın elleri.

Şimdi Nina'nın ellerini düşünüyorum. Novodevich ma­nastırının yanındaki göldeyiz... Kuğular yüzüyor ağaçla­rın çiçek dolu dallarını saldığı suda. Tutcef'in şiirlerini okuyor Nina, piyano çalarcasına elleri... Lirik şiirin melodisine kapılıp bale adımlarıyla koşuyor yeşilliğin üstün­de, ayak uçlarına kalkıp dönüyor ahenkle gökyüzüne uçacak sanıyorum bir hamlede.

Bense, karım, kocası, adalet ve bütün facialarını düşünüyorum insanlığın...

Aniden duruyor bana bakıyor gülerek. Kısacık sarı saçla­rında bir papatya, masmavi gözlerinde bir ışık.

"Tutcef'in hayat felsefesi her anı değerlendirerek yaşa­maktı..." diyor. 

Elleri ellerimde, sevgi dolu ekliyor, "… Çarlık Rusya'sının meşhur yazar ve diplomatı olan Tutcef ilk karısından ayrıldıktan sonra tayin edildiği Almanya'da Klemantin adlı bir ka­dınla evlenmişti. Ellisinde yurda döndüğünde başka genç bir kadı­na aşık olur. Boşanamazsa da karısından iki çocuğu olur sev­gilisinden onüç yıllık aşkın meyvesi... Rusya'da çok sevilen Tutcef'in hayatı da böyle."

Yanıma iyice sokulup soruyor;

"Toplumun düşüncesini mi yoksa mutlu bir yaşamı  mı tercih edersin?"

"Seni" diyorum, gülüyoruz.

Boynuma sarılıp sürüklüyor beni güzel tabiatın içine. Sonra durup bakarak gözlerime sevgi ile anlatıyor mahalli kanunları…

"…Rusya'da sizdeki gibi zi­na davası yoktur, herkes kendi halleder problemini, ister ayrılır, isterse devam eder hayat..."

İnanmak istiyorum fakat aklımda aynı nakarat, ya karım çakarsa, ya kocası yakalarsa…

Sonra her şeyi unutup uçuyorum Nina ile göklere…

Bulutlar örtüyor mehtabı, herkes çoktan uyudu, grileşi­yor beyazlık.

Aklımda sadece Nina'nın elleri. 

Uyuyacağım.

 

Murat GÜLMEZOĞLU'nun  Nisan 1994'den bir yazısı


**

Murat Gülmezoğlu, 1980'lerin sonundan itibaren Rusya'daki Türk toplumuna damgasını vuran sembol isimleren biriydi. Uzun süre Enka'nın Moskova temsilciliğini yapan, Rusya'da yaşayan Türklerin duayeni ve "abi"si Murat Gülmezoğlu, ekim 2019'da, 83 yaşında hayata veda etti. Çoğumuzun güzel Rusya anılarında unutulmaz yeri olan Gülmezoğlu'nun, yıllar önce TürkRus.Com'da yayınlanmış yazılarından birini sizinle paylaşmak ve onu bir kez daha sevgiyle anmak istedik.

Gazeteci yazar Cenk Başlamış, Gülmezoğlu'nu bir yazısında şöyle anlatmıştı:

"Gülmezoğlu'nun "hayatı roman" demek onun 71 yıla sığdırdıklarını hafife almak olur. Anneannesi Anastasiya, 1917 Devrimi'nden Fransa'ya kaçmış bir Rus. Annesi Katya, anneannesinin Yunan asıllı bir Fransız'la yaptığı evlilikten. Dedesi 1923 yılında demiryolu mühendisi olarak ailesiyle Türkiye'ye gelmiş. Babası Atatürk'ün fotoğrafçılarından.1935 yılında Moda'da doğan Gülmezoğlu buradaki özel Assomsionist yuvaya gitmiş, Fransızca, Latince ve Yunanca öğrenmiş, sonra St. Joseph'in yolunu tutmuş. Hirram Abbas ve Gökşin Sipahioğlu okul arkadaşları.1954 yılında Sorbonne'a gitmiş, dönüşünde Güzel Sanatlar Akademisi'ne girerek mimarlık eğitimi almış. Macar, ABD'li,Türk ve Fransız toplam dört eşi olmuş, ancak hepsinden boşanmış. Paris'te ve New York'ta ünlü mimarlarla çalışmış.

1968 yılında Enka'ya giren Gülmezoğlu Libya ve Suudi Arabistan'dan sonra 1988'de Moskova'nın yolunu tutmuş. Gülmezoğlu, Milliyet'le söyleşinde, Türk inşaatçıların Rusya'daki en büyük başarısı olarak Kremlin yakınındaki Petrovskiy Pasajı'nı gösteriyor. 100 yıllık pasajın aslına uygun onarılması diğer işlerin yolunu açmış. Gülmezoğlu, "Bizim için önemli olan aldığımız işi, zarar bile etsek söz verdiğimiz tarihte bitirmek" diyor.

Gülmezoğlu,Türk işçilerini ünlü Bolşoy Tiyatrosu'nun önünde kız arkadaşlarını ellerinde çiçekle beklerken gördüğü anı unutamadığını söylüyor. "İşçilerimiz  Arabistan'da da çalıştı ama kimse Arapça öğrenmedi. Oysa burada yarısı Rusça konuşuyor, konsere,müzeye gidiyor" diyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder