Moskova

Moskova

17 Kasım 2016 Perşembe

Rasputin


Mümtaz İdil / Odatv.com

Tarihin her döneminde tarihin akışını değiştirmeye çalışan ve kendisinde metafizik güçler olduğunu çevresine yayan insanlar yetişti. Bu M.Ö. de böyleydi, daha sonra da hiç eksik olmadı.

Bunların içinde en ünlüsü Rasputin’di. Asıl adı Grigoriy Yefimoviç Novih’ti, ama doğduğu Prokovskoye köylüleri ona “uçarı ve edepsiz” anlamına gelen Rasputin adını takmıştı. O zaman elbette Prokovskoye köylüleri aşağıladıkları bu adamın bir gün gelip Çarlık Rusyası’nın en önemli adamlarından biri olacağından habersizdi.

Hiç kuşku yok, gelmiş geçmiş en gizemli adamlardan biriydi ve bazı sırları hala çözülebilmiş değil. Ölüme direnişi ve Neva’nın kolu Moyka ırmağının buz gibi sularına ölümcül yaralı ve elleri bağlı olarak atıldığında bile ölümünün ne zehir, ne kurşun ne de darbeler yüzünden değil, boğulma yüzünden olduğu anlaşılacaktı. Bu imkansıza yakın bir olaydı, ama olmuştu. Otopside sırtında ve göğsünde kurşun yarası olmasına, potasyum siyanürlü birkaç kadeh şarap içip, yine zehirli pasta yemesine ve kafasına demir çubukla vurulmasına, elleri ve ayakları sıkı sıkı bağlı olmasına rağmen Rasputin boğularak ölmüştü. 

Üstelik Petersburglu balık avcılarının donmuş nehir üzerinde açtıkları bir delikten içeri tıkılmamış olsa, muhtemelen yaşayacaktı, zira ellerini çözmeyi başarabilmişti.

Tarikatlar, dinsel eğilimi olan iktidarların her zaman hem baş belası hem de kurtarıcısı olduğundan, Rasputin de kendi tarikatını kurmuştu. Gücünü tarikattan almıyordu belki, ama yine de kurduğu tarikatın etkileri tüm Rusya’ya yayılmıştı. Asıl gücünü Çar’dan, daha da önemlisi Çariçe Aleksandra Feodorovna Romanova’dan alıyordu. Son Çar II.Nikola’nın tek kaygısı hemofili hastalığı olan tek veliaht Aleksey’in yaşamasıydı. Onun dışında Rasputin ile fazla ilgilendiği söylenemezdi.

O MEKTUPTA GELECEĞİ ANLATMIŞTI

Rasputin geleceğe yönelik tahminlerde de çok ustaydı. Çariçe’ye 7 Aralık 1916 tarihinde yazdığı mektubunda şöyle demişti:

“Ekselansları,

Size bu mektubu Petersburg’dan yazıyor ve elinize geçmesi için ortalık bir yere bırakıyorum. 1 Ocak 1917 tarihinden önce bu dünyadan ayrılacağımı biliyorum. Rus halkına, ülkeme ve bu ülkenin çocuklarına anlayabilecekleri şeyleri öğretebilmeyi çok isterdim.

Eğer sıradan katiller tarafından, özellikle de köylü kardeşlerim tarafından öldürülürsem, siz ekselanslarının korkacak bir şeyi olmasın. Tahtınızda oturun ve hükümdarlığınızı sürdürün. 

Çocuklarınızın ve sizin başınıza kötü bir şey gelmeyecek. Egemenliğiniz daha yüzlerce yıl sürecek.

Ama eğer Rus zengini boyarlar tarafından öldürülürsem ve onlar kanımı akıtırsa, elleri kanımla lekelenecek. 25 yıl boyunca o kan izlerini ellerinden silemeyecekler. Artık Rusya’da yaşayamayacaklar. Kardeş kardeşi öldürecek. Herkes birbirinden nefret edecek. 

Ölümümden sonraki yirmi beş yıl boyunca ülkede bir tek soylu insan kalmayacak.

Ekselansları, eğer Grigori’nin öldürüldüğünü bildiren çan seslerini duyarsam, şunu bilin ki, beni öldürenler sizin yerinize tahta geçmek isteyen soylularsa eğer, aileniz iki yıl içerisinde tümüyle yok edilecek.

Beni öldürecekler. Artık yaşamıyorum sayılır. Dua edin benim için. Dua edin… Güçlü olun ve tanrı tarafından kutsanmış ailenizi düşünün.

Sizin,

Grigoriy Yefimoviç”


YAZDIKLARI GERÇEK OLDU

Mektupta yazılanların çoğu gerçekleşti. Romanovlar, bir daha dönmemek üzere 600 yüzyıllık hanedanlarını terk etmek zorunda kaldılar. 1905 Kanlı Pazar olaylarıyla başlayan kalkışma hareketi, 1917’de Bolşevik Devrimi ile son buldu. Çar ve ailesi kurşuna dizildi.

Rasputin ise söylediği şekilde, Ekim devrimini göremeden öldürüldü. Yusupov ve arkadaşları tarafından öldürülmeseydi de büyük olasılıkla Bolşevikler tarafından öldürülecekti.

Kaçınılmaz sonu görmüştü.

İçinde zehir olduğunu bildiği şarabı o yüzden içmişti, pastayı o yüzden yemişti ama ölmeyi becerememişti.

Acımasızdı ve belki de Rusya Ekim devrimini yaşamayacak olsa, Romanov sülalesinin devamı Rasputin ile olacaktı. Tanrıya inancı yoktu, kendini bir çeşit tanrı görüyordu çünkü. 

Yapabileceklerinin sınırını bilmesi açısından da çok önemli bir kimlikti. Dünyayı değiştirmeye kalkışmıştı, ama 1905’te Çar II.Nikola’nın halkına karşı giriştiği katliama tanık olduktan sonra, “dipten gelen dalga”yı durduramayacağını anlamıştı.

Varlıklarını tarikatlara bağlayan hükümetler, tarikat liderlerinin ölümüyle birlikte müthiş bir yönetim bunalımına düşerler. Bunun nedeni de çok basittir: Hükümet eden aslında sivil yönetim, atanmış yönetim ya da seçilmiş kişiler değil, arkasında kendini gösteren tarikatlardır. Güçlerini dinsel dogmalardan alırlar ve bunu sinsi bir şekilde yöneten kademesine enjekte ederler. Bir kez yakasını bu tür tarikatlara kaptıran yönetimlerin bu işten sıyrılması imkansızdır. Tarihte de örneği yoktur. Tıpkı kanser hücresi gibidir tarikatlar ve kendilerini yok etme pahasına, öz sularını aldıkları sistemi yok etmeyi göze alırlar.

BİR VİRÜSTÜ RASPUTİN

Yüzyıllarca Avrupa’yı kasıp kavuran din savaşlarının temelinde bu üstünlük kurma çabası yatmaktadır. Üstün gelen olmamıştır sonuçta, ancak bedeli milyonları aşan insan kayıplarıdır. Üstelik bunlar “din” adına yapılan mevki kavgalarıdır.

Rasputin’in amacı Çar olmak değildi. O, Çarlık sisteminin devamını sağlamaya çalışıyordu. 

Hanedanlık sisteminin artık sonunun geldiğinin farkındaydı ve bunu nasıl kurtarabileceği üzerine kafa yoruyordu. Çar ve Çariçenin arkasında büyük bir güç olarak varlığını sürdürecek, aynı zamanda da Romanovlar hanedanın da varlığını sağlamlaştıracaktı. 

Nikola’dan sonra başa geçecek Aleksey’in tüm ipleri zaten elinde olacaktı.

Kendi varlığını her şeye rağmen korumak ve yaşatmak için mücadele veren bir virüstü Rasputin ve tüm Rusya’ya yayılamadan, Petersburg bozkırında ölümle burun buruna geldi. Yaşamak artık önemli değildi, zira gücü kaybettiğini 1905 yılında görmüştü. Gelen dalga büyüktü ve önünde durmaya ne gücü yetiyordu ne de zamanı.

Yusupov’un sarayına ölmek üzere gitmişti. Öleceğini hem kızına hem de Aleksandra’ya söylemişti zaten. Dini inancı yoktu. Kendini “keşiş” olarak tanımlıyordu, ama dinsel inançlarını çok önceleri, köyüne yakın Verkhoturye Manastırı’nda kaybetmişti.


Kurduğu tarikatın ilkesini şöyle haykırıyordu: “Size kurtuluş yolunu gösteriyorum. 

Günahlarınızdan kurtulmanız için buradayım. Herkesin günah dediği şeylerden korkmayın. 

Bağlı olduğunuz insanlar sizler için belli sınırlar çizmiş ve bu sınırların dışına çıkmanızı ‘ahlaksızlıkla’ nitelendirmiştir. Bu kabul edilemez!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder