Moskova

Moskova

16 Ocak 2021 Cumartesi

Nâzım


 

Cenk Başlamış

Kaynak: https://medyagunlugu.com/

 

 

Bir devletin kendi vatandaşına nasıl eziyet edebileceğinin en çarpıcı, en hazin, en acı örneklerinden biridir Nâzım Hikmet. 

3 Haziran 1963 tarihinde hayatını kaybeden Nâzım'ın mezarının bulunduğu Novodeviçi (Yeni Kızlar) Manastırı Moskova'nın en güzel yerlerinden birinde, tam nehir kenarındadır. Ünlü politikacılar, üst düzey devlet görevlileri, sanatçılar, askerler en prestijli yerlerden biri kabul edilen bu mezarlığa gömülür. Girişten yaklaşık bir kaç yüz metre sonra Nâzım'ın yattığı mezarın çok yakınına bundan beş yıl önce Rusya'nın ilk devlet başkanı olan Boris Yeltsin gömülmüştü.  

Mezarlık gezmek ilk bakışta garip bir fikir gelebilir ama Novodeviçi'de o kadar çok ünlü yatıyor ki, yerli ve yabancı turistler için turlar düzenleniyor. Çünkü aynı zamanda mezarlıkta ünlü sanatçıların elinden çıkmış heykeller bulunuyor hatta bazı mezarlar Rusya'nın kültür mirasının parçası kabul ediliyor. 1514 yılında yapılan manastırın sınırları içindeki mezarlıkta aralarında Nikita Kruşçev'le (Kruşçov) Sovyet Komünist Partisi ile KGB'nin önde gelenlerinin de bulunduğu binlerce kişi yatıyor. 

Turistler için düzenlenen turlarda "ünlü komünist Türk şair burada gömülü" diye anlatılsa da, Nâzım'ı bugünkü Rus gençleri hemen hemen hiç tanımıyor. 58 yıl önce bu dünyadan göç eden şairin yaşlı Rus dostlarının sayısı da hızla azalıyor, bu yüzden yıldönümünde mezarı başına gelen Rusların sayısı artık 3-4'ü zor buluyor. 

Oysa, Nâzım 1950 yılında geldiği Sovyetler Birliği'nde devlet yöneticileriyle doğrudan temas kurabilecek kadar  ünlü ve saygın bir sanatçıydı. 1992 yılında yani Sovyetlerin dağılmasından hemen sonra Sovyet Komünist Partisi'nin arşivlerinde Rus meslektaşım Vladimir Jarov'la araştırma yaparken Nâzım'la ilgili bazı belgelere de ulaştık. Bunlardan biri o güne kadar bilinmeyen bir vasiyetti. 23 Aralık 1992 tarihli Milliyet'te çıkan vasiyetinde Nâzım şunları yazıyordu: 

1) Bana herhangi bir şey olursa, Sovyetler Birliği, halk demokrasisi ülkeleri ya da kapitalist ülkelerde ödenecek bütün telif ücretlerimin ikiye bölünerek bir parçasının (yarısının) TKP'ye, ikinci parçasının ise oğlumla eşime verilmesi 

2) Bütün kitaplarımın Lenin Kütüphanesi'ne verilmesi 

3)Bütün eşyalarımla binek arabamın Galina Grigoryevna Kolesnikova'ya verilmesi 

25 Ağustos 1956 tarihinde Nâzım'ın biraz da paniğe kapılarak bu vasiyeti yazdırmasının nedeni ağır hasta olması ve her an ölebileceğini düşünmesiydi. Vasiyette sözü geçen Kolesnikova, şairin eşi Vera Tulyakova'dan önce birlikte olduğu kadındı. Sovyet Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne hitaben yazılan ancak Nâzım'ın iyileşince göndermekten vazgeçtiği mektubu Vera Tulyakova şairin ölümünden sonra iletti. 

Bir diğer belge, Nâzım'ın dönemin Sovyet lideri Kruşçev'e Sovyet vatandaşlığına alınması için 7 Aralık 1961 tarihinde yazdığı mektuptu. 

Bu mektuba rağmen Nâzım'ın 1950 yılında büyük bir mutluluk ve gururla geldiği, zaman zaman düş kırıklıklarıyla da karşılaştığı Sovyetler Birliği'ndeki yaşamını en iyi özetleyen kelime "hasret"tir, vatanına yani Türkiye'ye duyduğu hasret. 

O hasret duygusuyla ülkesini bir daha göremeden 3 Haziran 1963 sabahı bu dünyadan ayrıldı. Belki o Türkiye'ye gidemedi ama Türkler akın akın ona geldi. Üzerinde "Nâzım" yazan mezarı Moskova'ya gelen Türklerin uğrak yeri oldu; kimi bir paket Samsun bıraktı, kimi Türkiye'den bir tutam toprak. 

Mezarı başında ölüm yıldönümünde yapılan anma törenleri 1990'ların ortasından itibaren daha düzenli bir hal aldı, giderek daha büyük kalabalıklar katılmaya başladı. 3 Haziran artık daha çok ses getirir, yıldönümü Türk televizyonlarından canlı yayınlanır hale geldi.  

İlginç bir durum var: Nâzım'ı ölüm yıldönümünde anma etkinliklerini uzun zamandır Rus Türk İşadamları Birliği (RTİB) düzenliyor yani onun yaşadığı dönemin terminolojisiyle konuşmak gerekirse komünist şairi kapitalistler anıyor.   

Tabii, şimdi farklı bir dönem; Moskova'daki 3 Haziran anmalarının aslında ideolojik bir yönü yok. 

Ama çok önemli  başka bir yönü var: Devletinin yok etmeye çalıştığı, eziyet ettiği, ülkesinden uzakta yaşamak, hatta daha acısı ölmek zorunda bıraktığı bir insana aradan yarım yüzyıl geçmesine karşın, üstelik vatanından binlerce kilometre uzakta sahip çıkılıyor. 

Ne yazık ki, Nâzım'a bunları çektirenlerin yanına kâr kaldı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder