Moskova

Moskova

2 Şubat 2020 Pazar

Maksim Gorki’nin Gözünden Lev Nikolayeviç Tolstoy






En büyük edebiyat dehalarından biri olan Tolstoy hem sıradışı bir kişilik hem de yaşadığı dönemin en ünlü isimlerinden biriydi. Bu sefer Tolstoy’u Maksim Gorki ile dostluğu sırasında Gorki’nin tuttuğu notlardan görüyoruz. Gorki bu notlar için, “Lev Nikolayeviç’in Kırım’da Gaspra dolaylarında yaşadığı sıralarda yazdığım bölük pörçük notları derledim. Notlar Tolstoy’un ağır hastalığıyla iyileşme dönemini kapsar. Kâğıt parçaları üzerine çalakalem karalanmış şeylerdir,” diyor.

Onu her şeyden daha çok uğraştıran, açıktan açığa kemiren düşünce, Tanrı düşüncesi. Gerçekte bir düşünce değil de, kendisinden daha yukarılarda duyduğu bir şeye karşı çılgınca bir direnme gibi bir şey bu zaman zaman. Dilediğinden daha az konuşuyor bu konuda, ama hep düşünüyor. Bunu, kocamış olmanın bir belirtisi, ölüm öncesi bir önsezi saymak çok güç – hayır, bana kalırsa, çok ağır basan insanca gururundan doğan bir şey bu – biraz da– onuruna yedirememekten: Lev Tolstoy olarak, bir salgın mikrobu karşısında eğilmeyi onuruna yediremiyor. Bilgin olsaydı, en başarılı varsayımları ortaya atardı yüzde yüz, büyük buluşlar yapardı.

2 “Azınlık, geri kalan her şeyi elde etmiş olduğu için gereksinir Tanrı’yı, çoğunluk ise hiçbir şeyi olmadığı için.”

Ben daha başka türlü söyleyeyim: çoğunluk ödleklikten dolayı inanır Tanrı’ya, ruhundaki olgunluktan dolayı inanan, birkaç kişidir ancak.

Balık olsaydı yalnız okyanuslarda yüzerdi herhalde, dar denizlere, hele yeryüzü ırmaklarının sığ sularına hiç uğramazdı. Çevresinde, şurda burda duran ya da ileri geri sıçrayan küçük balıklar: söylediği şeyler onları ilgilendirmez, onlara gerekli değildir, susuşu ise onları korkutmaz, kımıldatmaz. Ama susuşu bu dünyadan kovulmuş gerçek bir yalnızınki gibi etkili. Gerçi bellli konularda bir hayli, hem de göreviymiş gibi konuşuyor ama susuşunun daha da büyük olduğunu duyuyor insan. Birtakım şeyleri insan başkalarına söyleyemez. Kendisinin de korktuğu kimi düşünceleri var şüphesiz.

4 Bilim üstüne: “Bilim, şarlatan bir simyacının yaptığı bir altın çubuktur. Yalınlaştırıp herkese mal etmek istersiniz: bakarsınız ki bir sürü kalp para basmışsınız. İnsanlar o paraların gerçek değerini görünce, size bir borçluluk duymayacaklardır.

Bana okuyayım diye verdiği günlüğünde garip bir özdeyişle çarpıldım: “Tanrı benim isteğimdir.”

Bugün kitabı geri verirken, bunun ne demek olduğunu sordum.

“Bitmemiş bir düşünce,” dedi, kısık gözlerle sayfaya bakarak. “Tanrı benim onu bilme isteğimdir demek istiyordum belki… Hayır, hayır o da değil…” Gülmeye başladı, kitabı durup tomar yaparak gömleğinin kocaman cebine soktu. Tanrı’yla çok şüpheli ilişkileri var; bu bana “bir inde iki ayı”yı anımsatıyor hep.

Hastalık daha da kuruttu onu, ondan bir şeyi yaktı tüketti. İçin için daha ışıklı, daha seçik, her şeyden elini eteğini çekmiş görünüyor. Gözleri daha da keskin, bakışları işleyici. Can kulağıyla dinliyor, unutmuş olduğu bir şeyi anımsıyor sanki, ya da yepyeni, bilinmeyen bir şey bekliyor. Yasnaya Polyana’da, her şeyi bilen, öğreneceği hiçbir şey kalmamış bir kimse gibi görünürdü bana – her sorunun karşılığını bulmuş bir adam.

7 “Aydın bir kişi, daha on ikinci yüzyılda yiğitçe, ‘Çağımızda mucize diye bir şey yoktur,’ diyen Galiçya Prensi Vladimirko gibidir. Bu söz üzerinden altı yüz yıl geçti, bütün aydınlar birbirlerine hiç aralıksız: ‘Mucize diye bir şey yoktur, Mucize diye bir şey yoktur,’ deyip duruyorlar. Öte yandan bütün insanlar da mucizeye inanıyor, tıpkı on ikinci yüzyılda inandıkları gibi.”

Bana Budist yazmaları okumamı salık verdi. Budizmden, İsa’dan aşırı bir içlilikle söz eder her zaman. Özellikle İsa’yla ilgili konuşmaları her zaman yoksul, coşkudan uzak şeyler; sözleri duygudan, gerçek ateşin kıvılcımlarından yoksun. Bence, İsa’yı gösterişsiz, acınmaya hak kazanmış biri olarak görüyor, ara sıra ona hayranlığını belirtiyorsa da, sevdiğini sanmıyorum pek. Sanki kafasına bir şey takılıyor hep: İsa bir Rus köyüne gelmiş olsaydı, kızlar onunla alay ederlerdi belki.

(Tolstoy’dan Alıntılar, Maksim Gorki, Çeviren: Akşit Göktürk, Adam, 2003)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder