Moskova

Moskova

14 Ekim 2023 Cumartesi

Şostakoviç’in Anıları


Burak Soyer

Kaynak: https://oggito.com/

 

Rus gazeteci Solomon Volkov’un yazdığı Tanıklık Tutanağı, 20. yüzyılın en büyük bestecilerinden Dmitri Dmitriyeviç Şostakoviç’in, 70 yıllık ömründe, hayatından gelip geçen insanlarla, tanıklık ettiği olaylarla ilgili anlattıklarından oluşan arşivlik bir kitap.

“Bunlar benim kendime ilişkin anılar değil. Başka insanlara ilişkin anılar. Bize ilişkin olanları başkaları yazacak. Doğal olarak da, utanmadan bir sürü yalan savuracaklar ama onların işi bu. Kişi, geçmişi konusunda ya doğruyu anlatmalı ya da ağzını hiç açmamalı. Çok zor bir şeydir anımsamak; bunu da ancak gerçek adına yapmaya değer. Ben, dönüp arkama baktığımda, yıkıntılardan, dağ gibi yığılmış cesetlerden başka bir şey görmüyorum. Ve bu yıkıntıların üzerine, bir de yeni yeni Potyomkin köyleri inşa etmek istemiyorum. Yalnızca doğruyu söylemeye çaba gösterelim bakalım. Zordur bu. Ben pek çok olayın görgü tanığı oldum; önemli olaylardı bunlar üstelik. Kalburüstü pek çok insan tanıdım. Bu kişiler hakkında, ne biliyorsam olduğu gibi söylemeye çaba göstereceğim. Hiçbir şeyi süslemeye, hiçbir şeyi değiştirmeye kalkmayacağım; dört açacağım gözümü. Bir görgü tanığının tanıklığı olacak bu.” 20. yüzyılın en büyük bestecileri arasında kabul edilen Dmitri Dmitriyeviç Şostakoviç, bunları söylüyor açık yüreklilikle Rus gazeteci Solomon Volkov’un yazdığı, Say Yayınları’ndan M. Halim Spatar çevirisiyle yayımlanan Tanıklık Tutanağı kitabında. Ve söylediği gibi “başka insanlara ilişkin anılar” anlatıyor Şostakoviç, “hiçbir şeyi değiştirmeye kalkmadan” ve “gözünü dört açarak.” Kitap da, onun çocukluğundan başlayarak mutsuz bir ihtiyar olarak öldüğü zamana dek hayatından gelip geçmiş önemli isimlerle ilgili anılarından oluşuyor. Bunları tüm içtenliğiyle anlatan ve yorumlayan Şostakoviç, kendisiyle ve içinde yaşadığı toplumla hesaplaşma riskini de göze alıyor.

25 Eylül 1906’da başlayan ve 9 Ağustos 1975’e dek süren hayatında gördükleri var bu kitapta ünlü bestecinin. İnandığı değerler uğruna ona tüm oklarıyla saldıranlar, yüzüne gülüp arkasından gammazlayanlar. Diğer taraftan da kendisi gibi ömrünü kendi değerlerine adayıp açlıktan sürünen, kıymeti bilinmeyi geçtim, adı sanı duyulmamış sanatçılar. Ama hiçbirini es geçmiyor Şostakoviç. Üzerinde bir etki yaratan, eserlerini değerli bulduğu ya da bulmayıp eleştirdiği, ilk başta kendine yalan söyleyen herkese hak ettiği mesafede yaklaşıyor. Hayatına dokunan tüm bu insanların yarattıklarına bir sanatçının gözüyle bakarken, onların yaşadığı hayata da bir insan ruhuyla bakıyor. İçinde bulunduğu sanat ortamının parıltılı ışıklarının altındaki sahteciliği açıkça gün yüzüne çıkarıyor. Perde ardında kalanların hakkını, eserlerini dört bir yandan inceleyerek veriyor. Toplumunun geçirdiği sürecin dönüşümlerini, onun tam içinden gelen bir sanatçı olarak ele alıyor ve bu dönüşümü sadece anlatı olarak bırakmıyor. Kendi düşüncelerini de ekliyor. İnsanı, insanın yarattığını, toplumu görmüş geçirmiş, yaşamış biri olarak Şostakoviç’in anlattıklarını buraya sığdırmak imkânsız ve ağzından çıkan her şey önemli olduğu için pek çok şeyi atlayıp göz ardı etme tehlikesi var. Bu yüzden böyle bir genel değerlendirme yapıp kitabı toparlamaya geçmek, kalanını okurun merakına bırakmak en iyisi.

“Belleksiz insan bir cesettir,” diyor Solomon Volkov kitabın önsözünde ve ekliyor: “O canlı cesetlerini yalnızca resmen tasdik edilmiş olayları –tasdik edildiği haliyle- anımsayan niceleri gözümün önünden geçti.” Kendini yalnızca müziğiyle “çıplak” olarak ifade edebilen Şostakoviç, belki onu karşılamak için ellerini sıvazlayan ölüme giderken arkada kapalı kalmış bir şey bırakmamak, belki de içinde bulunduğu yavan ortamdan gerçekten bıktığı için, içindeki “gerçekleri” anlatma gereği duymuştur, bilemeyiz. Ancak anıklık Tutanağı'nın sanatçıyla insanın, insanla sanatçının nasıl birbiri içine girdiğinin ve ikisi arasındaki çıkmazların kapışmasının somut bir örneği olduğunu söyleyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder