Moskova

Moskova

28 Ağustos 2022 Pazar

“Antalyacı”

 

  

“Antalyacı”

 

M. Hakkı Yazıcı

 

Geçenlerde  Novıy Arbat Caddesi’ndeki Moskova’nın en büyük kitapçısında bir kitap aramaya gitmiştim. Bir kitapçıya gittiğimde yabancı dil öğrenimi raflarındaki Türkçe kitaplarını da hep merak eder bakarım.

Rafların önünde bir çift gördüm.

Ruslar, tanımadıkları veya yeni tanıştıkları insanlarla hemen sıcak bir ilşkiye girip, konuşmayı sevmezler. Bunu bildiğim halde dayanamayıp sordum:

“Ben Türküm, sormak istediğiniz bir şey olursa yardım edebilirim.”

Memnun oldular.

Konuşmaya başladık. Meğer Antalya’dan bir ev almışlar. Madem Antalya’da yaşayacağız bari Türkçeyi de öğrenelim diye karar vermişler.

Rusçanın ne kadar zor bir dil olduğunu bildiğim için Türkçenin nispeten kolay bir dil olduğunu, öğrenmekten kesinlikle korkmamalarını söyledim. Ayrıca bizim sıcak insanlarımızın, esnafımızın onlara yaklaşık altı ay içinde sokakta, çarşıda dertlerini anlatmaya yetecek kadar konuşmayı öğreteceklerine de emindim.

“Antalya’da Rusça çok yaygın olarak konuşuluyor, sıkıntı yaşamazsınız,” dedim.

İyi bir tercih yaptıklarını söyleyince rahatlayıp, daha da mutlu oldular.

***

Malum Ruslar senelerdir Türkiye’de tatil yapmaya alışmışlardı. Bu işi daha da ileri götürüp ev alıp veya kiralayarak yaşamaya evrilttiler.

Özellikle Ukrayna sorunu sonrasında bu olay daha hızlı bir ivme kazandı.

Haberlerden duyup, öğreniyoruz; Rusların sayesinde emlak satış fiyatları, kiralar rekor seviyelerdeymiş.

Güney illerimizde, özellikle Antalya’da Rus nüfusu ciddi oranlara ulaşmış. Rusça neredeyse gayriresmi olarak ikinci dil konumuna gelmiş.

***

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Antalya’da tarihi bir olayın kendini tekrarladığına dikkat çekerek, “Değişmeler, göçler dolayısıyla ortaya çok enteresan bir nüfus portresi çıktı. Fakat daha enteresanı, tarihi bir olay kendini tekrarladı. Bu Türk ırkı nasıl ki mazide Güney Rusya’yı, oradaki Slavlarla karıştırarak acayip ve çok tatlı bir çevreye döndürdüyse, Antalya’da da böyle bir şey cereyan ediyor. Türk yatırımcıların, ekmeğini her yerde bıkmadan arayan Türklerin bir hediyesi var memlekete; Rus anneler ve çocuklar. Bu öyle binlerle, on binlerle ifade edilmekten çıkıyor, yukarı doğru gidiyor,” demiş.

Gerçekten öyle.

Şahsen ben de yarısı Rus, yarısı Türk çok tatlı, akıllı bir torun sahibi olarak bu durumdan çok hoşnutum.

Torunumun benim Rusça konuşma seviyemle dalga geçmesine de aldırdığım yok.

***

Yakın tarihimizde, 1960’lı yıllarda Almanya’ya çalışmak için giden Türkler bu gönüllü göç sonrasında bilerek veya bilmeyerek önemli bir toplumsal olaya neden olmuşlardı.

Hem orası, hem de Türkiye için...

Artık neredeyse dördüncü nesile ulaşacak göçmenler, “Bizler için Almanya artık ikinci bir vatan hükmündedir,” diyorlar şimdilerde.

Biz, onlara biraz da şakayla karışık “Alamancı” derdik.

Peki ya şimdi Antalya’ya yerleşen Ruslara da “Antalyacı” mı denilecek?

***

O da benim gibi Antalya Bugün yazarı olan sevgili arkadaşım Fuad Safarov, Medya Günlüğü’ndeki bir yazısında, “Türk-Rus ilişkilerinin tarihinden bahsederken çoğunlukla herkesin aklına iki ülke arasında yıllarca süren savaşlar geliyor.  
Türk-Rus diplomatik ilişkilerinin resmi başlangıç tarihi 1497. Bu tarihten sonra, 1677 - 1918 yılları arasında Osmanlı ve Rusya imparatorlukları 13 defa savaştı. Türk-Rus savaşlarının kaba bir hesapla 50 yıllık bir süreci kapsadığını varsaysak bile kalan 470 yılı aşan dönemde ilişkilerde çeşitli olumlu gelişmelerin yaşandığını söylemek mümkün. “ diye yazmıştı.

Evet, öyle.

Tarihte çok savaşmışız, ancak Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvel üzerimize çökmüşken yardımımıza Ruslar koşmuş.

Geçen yüzyılın 20'-30'lu yılları Rus-Türk ilişkileri açısından benzersiz bir dönemi oluşturur.

Soğuk Savaş döneminde bile farklı kutuplarda yer almalarına rağmen iki ülke arasındaki dostluk ilişkileri kesintisiz devam ettirilmiştir.

Sputnik’te Amir Gadjiev’in yazdığına göre; Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü’nden doğu bilimci Doçent Pavel Şlıkov, Rusya-Türkiye ilişkileri bağlamında çok daha kurumsallaşmış bir jeopolitik ittifak oluşturma zamanının geldiğini kaydetti,” demiş.

Ümit edilen bu.

***

Bizim ofiste iş arkadaşım İgor’la muhabbet ediyoruz.  Oğlu Maksim anlatmış; derste öğretmen öğrencilere “en sevdiğiniz Rus şehri hangisi?” diye sormuş.

Öğretmen haliyle Moskova, Petersburg ya da başka şehir diye bir cevap bekliyormuş.

Maksim’in arkadaşlarından biri ısrarla parmak kaldırıp ayağa kalkmış “Antalya” demiş.

Öğretmen gülümsemiş.

Parmak kaldıran bir başka öğrenciye sormuş, o da “Antalya” diye cevap vermiş.

Öğretmen, “Ama çocuklar, Antalya Rusya’da değil ki, Türkiye’de,” demiş.

Çocuklar şaşırıp, biraz da hayal kırıklığı içinde bakmışlar öğretmene.

Bunu çocukların bilgisizliklerine vermek doğru değil. O kadar birbirine karıştı ki hayatlarımız, o kadar sarıp sarmalandık ki; oraymış, buraymış önemli olmaz hale geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder