Metin
Uçar
Nasıl yani diyeceksiniz? Onca çocuğu leylekler mi
getiriyordu? Bu özel bir tür leylek olmalı! Komünist leylek! Komünist bir
ülkeye kapitalist bebeleri getirecek değil ya! Yok, yok, leylek hikaye! Zaten
leyleğin komünisti ya da kapitalisti olmaz. Diyelim ki bu işin sorumlusu leylek
değil, peki bu bebeler nasıl ortaya çıkıyordu? Tabii ki aşk, tabii ki seks. E
başlıktaki laf da nereden çıktı? Cevabı tek kelime: Perestroyka (yeniden
yapılanma).
Perestroyka’nın getirdiği ılımlı, dışarıya açık, batıya
dönük duran insanların SSCB’ne dönmeye başladığı 80’li yıllarda şimdinin
tanınan ismi Vladimir Pozner, amerikalı meslektaşı Phil Donahue bir
telekonsferans yapmaktadırlar. ‘Kadınlar kadınlarla konuşuyor’ adlı programda,
Boston ve Leningrad’dan amerikalı ve sovyet kadınları birbirlerine sorular
yönetmekteydiler.
Amerikalı kadınlardan biri şöyle bir soru yöneltir:
‘Bizdeki televizyon reklamları hep seks etrafında döner. Sizde de böyle televizyon
reklamları var mı? Bu ilginç soruya o zamanlar Leningrad otelinin idarecisi ve
Sovyet Kadınları Komitesi’nin başkanı Lüdmila Nikolayevna şöyle cevap verir:
‘Biz de seks yoktur.... (daha sözünü bitirmeden salon kahkahalara boğulur), biz
bunun kesinlikle karşısındayız!’ Kahkahalar ile kesilen bu sözlere salondaki
başka bir kadın düzeltme yapma ihtiyacını duyar: ‘Biz de seks var, reklam yok!’
Bu ifade daha sonra halk arasında da kullanılır olur, ancak biraz çarpıtılmış
şekli ile: ‘SSCB’de seks yoktur’.
Bu diyaloğu aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz:
Tamam anladık SSCB’de leylekler yok, seks var diyeceksiniz.
Peki bu nasıl bir şeydi? Yani SSCB’de seks. Merak bu ya, başladım orada burada
kaynak aramaya. Internet sağolsun (Internet sadece wikipedia değil!). İşe önce
resmi yanından, yani komünist ideoloji açısından bakalım.
Bu konudaki el kitabının adı: Devrimci proletaryanın 12
cinsellik kanunu. Sovyet psikiyatristi Aron Zalkind tarafından yazılan ve
1924’te yayınlanan bu kitap, SSCB’de yaşayan kadın ve erkeklerin sınıf ve
proletarya etiği açısından özel hayatlarını düzenleme ile ilgiliydi. Bakalım
neymiş o 12 kanun:
- Proletarya ortamında çok erken yaşlarda cinsel hayat
gelişmemelidir (Devrimci işçi sınıfının bir numaralı cinsellik kanunu!).
- Evlilikten önce cinsel bakımdan etkin olmamak gerekir, bu
sadece sosyal ve biyolojik bakımdan yetişkin durumda (yani 20-25 yaş) evlilikte
olabilir (proletaryanın ikinci cinsellik kanunu).
- Cinsel ilişki, sadece cinsel aşk objesine karşı duyulan
çok yönlü sempatinin ve bağlılığın sonuçlanışıdır.
- Cinsel ilişki aynı anda sevenleri birbirine bağlayan
derin ve karmaşık duygular zincirinin son halkası olmalıdır.
- Cinsel ilişki sık tekrar edilmemelidir.
- Cinsel obje sıkça değiştirilmemelidir. Cinsel ilişkide
çeşitlilik daha az olmalıdır.
- Aşk monogamik, monoandrik (bir karı, bir koca) olmalıdır.
- Her cinsel ilişkide her zaman çocuk doğması ihtimalini ve
genel olarak gelecek nesili hatırlamak gerekir.
- Cinsel seçim, sınıf ve devrimli-proletarya açısından
uygunluk prensibinden hareketle yapılmalıdır. Aşk ilişkilerinde flört, kur
yapma, cilve gibi özel cinsel amaca ulaşma yöntemlerine başvurulmamalıdır.
- Kıskançlık olmamalıdır. Karşılıklı saygı, eşitlik, derin
ideolojik yakınlık, karşılıklı güven üzerine kurulan cinsel aşk hayatında
yalana, şüpheye, kıskançlığa yer olmaz.
- Cinsel sapıklıklara yer olmamalıdır.
- Sınıf, devrimci uygunluk bakımından üyelerinin cinsel
hayatlarına müdahale etmek hakkına sahiptir. Cinsellik, her bakımdan sınıfa
uymalı, ona engel olmamalı ve ona hizmet etmelidir.
Bundan sonra canınız bir şeyler çeker mi bilmem ama resmi
tablo bu. Sonuçta ‘o’nun olduğu ancak adının yüksek sesle dile getirilmediği
bir toplum ortaya çıkar karşımıza. Nedeni farklı olsa da bize de benzeyen bir
durum değil mi? Var, ama nasıl desem, var gibi! Olmalı canım, olmazsa olmaz. E
bunu biliyoruz, böyle avaz avaz bağırmanın alemi mi var? Vesaire, vesarie...
Sonuçta leyleklerin işi olmaması gereken, ancak biri dişi,
öteki erkek iki kişinin yapacağı bu işin nasıl yapılacağı hakkındaki
aydınlanma, çocuklar büyüdükçe, sessizce, insanın kendi akranları ile yaptığı
sohbetlerde yaşanan, bu işin tadına bakmış olanların süslü püslü hikayeleri ile
derinleşen bir eğitim haline gelir. Bu arada batı kapitalizmine özgü porno
yayınların da yasak olduğunu unutmayalım. Bu alanda artık efsane olmuş bir
yeraltı yayınından bahsetmek gerekir. Halk arasında ‘Sovyet kamasutrası’ olarak
bilinen 72 sayfadan oluşan bir yayın idi bu. El altından satılır, dolaşırdı.
Bazen dikkat çekmesin diye Yesenin’in şiir kitap kapaklarının arkasında
gizlenirdi. Bu kitap Kamastura’nın ingilizcesinden yapılan kısmi bir çeviri
idi. Çevrilen kısmın adı Ananga Ranga idi. Yani cinsel ilişki pozları. Bu
pozlar elle çizilen, bugün daha çok karitarüre benzeyen resimlerdi. Kitap gizli
olarak, kısıtlı imkanlarla basılır ve yayılırdı.
Umarım yazının başlangıcında yeralan ifadenin, yanlış
anlaşılma ile kullanıma girmesine rağmen, neden bu kadar popüler olduğunu
anlamışsınızdır. SSCB’de olan, ancak olduğu avaz avaz dile getirilmeyen bu
insani eylemliliğin sanata yansımaları da yine ideolojik çerçevede, sanatsal
bakımdan müsaade edilebilir bir husus olmuştur. Bu konuda yaptığım sinemada
‘çıplaklık’ konulu fotoğraf seçmesine bakabilirsiniz. Bu paragrafı SSCB
tarihine ilk cinsel ilişki sahnesinin gösterildiği ‘Küçük Vera’ ile bitireyim.
1988’de beyaz sahneye çıkan Küçük Vera bu özelliği yanısıra Perestroyka’nın
sembolü haline gelmiştir. Yine fotoğraflar arasında 30-40’lı yıllardan birkaç
‘nü’ göreceksiniz.
SSCB dağılması sonrasında her alanda olduğu gibi seks
alanında da tam bir başıboşluk ortamına girilir. Cinsellik kapitalizmin sömürmeyi
en çok sevdiği alanlardan biridir çünkü. Şimdilerde eski sovyet ülkeleri
kökenli olup da dünya çapında yayılan porno sitelerine varan bir yozlaşma
yaşanır. 20 yy’da beyaz kadın ticareti hortlar adeta. Ancak bu artık başka bir
araştırmanın konusu. Modern Rusya’nın cinsellik konusunda diğer ülkelerden bir
farkı kalmadı diyebilirim. Yani artısı, eksisi ile bu konuda kendi ülkenizde ne
varsa burada da görebilirsiniz. Bu da son derece doğal. Çünkü cinsellik doğanın
getirdiği ancal sosyal ilişkiler sistemi çerçevesinde varolmak zorunda
bırakılan bir eylem. Bunun orta, düzgün ve herkesin kabul ettiği bir yolunu
bulan da yoktur sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder