Kaynak:
https://www.bagimsizsinema.com/
Rus
Sineması ve 15 Rus filmi
Rus sinemasını üç ayrı dönem halinde incelemek mümkündür.
Bunlardan ilki sinemanın ortaya çıkış tarihi olan 1895’ten 1917 Devrimi’ne
kadar olan ilk dönem, 1917 Devrimi’nden 1989’a kadarki “Sovyet Sineması” dönemi
ve son olarak, 1989’dan günümüze kadar devam eden modern dönem olarak da
adlandırılan üçüncü dönem.
İlk
(Erken Dönem) Rus Sineması
Rusya’da gerçekleştirilen ilk film gösterimi 1896 yılında
St. Petersburg’ta Lumiere kardeşler tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu
gösterimlerin ardından Rusya’da bir çok yabancı yapım şirketi film
gösterimlerini gerçekleştirmek üzere Rusya pazarına girmişlerdir. Bu arada
yerli yapım şirketleri de ürün ortaya koymaya başlamışlardır.
1908’de, ilk Rus filmi olarak kabul edilen ve popüler bir
romanın uyarlaması olan yönetmenliğini Viladimir Romashkov’un yaptığı Stenka
Razin 15 Ekim 1908’de ilk Rus filmi olarak halka gösterilmiştir. Siyah beyaz
olan bu kısa filmin süresi 7 dakikadır. Ardından ülkenin büyük kentlerinde
sinema salonları açılmaya başlanmış ve film stüdyoları faaliyete geçmeye
başlamıştır. Rusya’da ulusal sinemacılık, sinema endüstrisinin bir sonucu
olmaktan çok, başta ithalatçılar olmak üzere dağıtımcılar ve salon sahipleri
tarafından başlatıldığı için, bu gelişme süreci Avrupa ülkelerinden farklıdır.
Bu dönemde daha çok ülkenin büyük edebiyatçılarının
eserlerinin sinemaya aktarıldığı görülür. Bunların yanı sıra Shakespeare, Dickens,
Hugo gibi dünyaca ünlü yazarların eserleri de sinemaya aktarılmıştır. Bu
dönemin en önemli filmleri arasında Meyerhold’un 1915 yılında çektiği ‘Dorian
Gray’ın Portresi’ ve Yakov Protazanov’ın 1917 yapımı filmi ‘Peder Segius’
gösterilebilir. Birinci Dünya Savaşı arifesinde Rus film endüstrisi komedi,
melodram ve gerilim türlerinde eserler vererek gelişmesini sürdürmüştür.
1914 Temmuz’unda Rusya’nın da savaşa girmesiyle ithal
filmlere ambargo gelmiş, daha sonrasında ise 1917 yılında Lenin önderliğinde
yapılan Rus Devrimi ile çarlık rejimi yıkılmış yeni bir yönetim biçimi
oluşturulmuştur. Her alanda olduğu gibi sinema da bu gelişmeden çok
etkilenmiştir.
“Sovyet
Sineması” Dönemi
Çarlık döneminde ilk gösterimlerin yapıldığı ülkede, Ekim
devriminden sonra sistemli bir sinema anlayışı kendini göstermeye başlamıştı.
Sosyal hayatla iç içe, toplumsal gerçeklikleri yansıtmayı hedef bilmiş ve bu
yolda ilerlemiş birçok sanatçı-yönetmene hayat vermiştir. Ekim devriminin
lideri Lenin sinemanın kitleler üzerindeki etkisini diğer Avrupa ülkeleri
liderleri gibi bir propaganda amacı olarak görmüyor devrim sonrası eşitlikçi ve
özgürlükçü düşüncenin içeriklerinin endüstri merkezlerinin dışında halka inen
bir yol olarak görmüş ve ülkenin önde gelen sinemacılarını desteklemiştir.
Tabi ki tamamen propaganda sineması değildir demek keskin
bir ifade olacaktır. Devrim sinemasını, sosyalist ideolojiden bağımsız olarak
düşünmek ve kavramak mümkün değildir. Ancak diğer ülkelerde gerçekleşen faşist
devrimlerin ardından baskıcı ve kısıtlayıcı sinema dönemlerinin yanı sıra
Rusya’da genç kuşak sinemacıların kendilerini özgürce ifade edebildikleri bir
dönem olmuştur: Devrim Sineması.
Sinemanın halkın aydınlanması için bir araç olarak
benimsendiği bu dönemde ülkenin en ücra köşelerine kadar devlet teşvişi ile
gönderilen genç aydın yönetmenler halkın yaşayışı hakkında fikir sahibi
olduktan sonar yerel ve özgün hikayeler ile geri dönüp Devrim’i halka anlatmayı
denemişlerdir.
“Bütün sanatlar arasında, sinema, en önemlisidir.” Vladimir
İlyiç Lenin
Devrimle gelen yeniyi yaratma tutkusu Rus Sineması’nı
“Altın Çağ”ına ulaştırmıştır. “Bütün sanatlar arasında, sinema, en
önemlisidir.” diyen Lenin devlet kontrollü ilk sinema okulu olan “Devlet Sinema
Enstitüsü” 1919 Ağustos’unda ulusallaştırılmış ve Lenin’in eşi tarafından
denetlenmiştir.
Devlet Sinema Okulu’nun öğretmenlerinden olan Kuleshov,
sinemanın ilk büyük kuramcıları arasında yer alır. Farklı düzenlerle film
parçalarını değişik biçimlerde kurgulayarak farklı zaman ve mekânları aynı
kurguda birleştireştirmiş ve Kuleshov efekti denilen etkiyi çeşitli deneyler
sonucunda ortaya koymuştur. Rus sinemasının büyük kuramcıları arasında yer alan
Vertov da Kuleshov’un öğrencilerindendir.
Vertov aslında yalın gerçekliği anlatan belgeselciliğe
yakın haber filmleri çekmiştir. Vertov sinema gerçek kuramını dünyaya
kazandırmıştır. Bu bakış açısı mekandan dekorlardan ve oyunculardan bağımsız
olarak sinemayı kendini ifade edecek bir araç olarak görmüştür. Ve bu yüzden
insan gözünün gördüğü şekilde yalın ve sade anlatım tarzını benimsemiştir.
Vertov, sinema gerçeğinin ancak sinema-göz’le anlaşılacağını düşünüyordu.
Vertov’un kuramı olan “sinema göz” teorisi sadece Rusya’da değil tüm dünyada
geniş yankılar uyandırmıştır.
Eisenstein
ve Pudovkin
Sinema Göz’ü “Ben göz’üm. Ben mekanik bir göz’üm. Beni bir
amikena olarak, size benzerlerini yalnızca benim görebileceğim bir dünyayı
gösteriyorum.” şeklinde anlatan Vertov 1929 yılında deneysel sinemanın en
önemli örnekleri arasında gösterilen, Moskova’nın bir gün içinde gün doğumundan
gün batımına dek görüntülendiği ‘Kameralı Adam’ Vertov’un en ünlü yapıtıdır. Bu
dönemin şüphesiz en büyük yetenekleri Eisenstein ve Pudovkin’dir.
Eisenstein’ın “Devrim Üçlemesi” olarak bilinen ‘Grev’,
‘Potemkin Zırhlısı’ ve ‘Ekim’ filmlerinden ikincisi olan 1925 yılında yaptığı
‘Potemkin Zırhlısı’ filmi, günümüzde hala şimdiye kadar yapılmış en iyi
propaganda filmlerinden biridir ve Sovyet sinemasının uluslararası pazara
açılmasında etkili olmuştur. Bu filme aşağıdaki listemizde detaylı olarak yer
vermiş bulunmaktayız.
Kapitalizm karşısında ezilen insanların genel durumunu
paralel kurgu tekniği ile ortaya koyar. Eisenstein’a göre; sinemada sahneye
koyma başlangıç noktasıdır. Senaryoyu ve kurguyu belirleyen yalnız konu
değildir, aynı zamanda sahneye koymadır. Bu yüzden kurgu birbirinden bağımsız
çekimlerin çarpışması ile oluşan yeni bir imgesel bütünlüktür. Daha sonra
‘Alexander Nevski’ (1938) ve ‘Korkunç Ivan’ı çeken Eisenstein; aynı zamanda
Avrupa ve ülkesinde sinema dersleri verir. Ve kendi sinema kuramını geliştirir.
Sinema kurgusu açısından Eisenstein’den farklı bir görüş
ortaya koyan Pudovkin bu devrin diğer ünlü yönetmenidir. Eisenstein için
kurgunun temeli çatışma iken Pudovkin kurguyu birbirini tamamlayan parçalar
olarak görür. Sovyet sinemasını yaratan kuşağın en yaşlı üyesi olan Vselovod
Pudovkin 1920’de sinema okuluna gitmiş ve burada Kuleshov gibi usta bir
kuramcıyla çalışmıştır. Pudovkin’in sinema sanatının temeli kurgudur. Sinemada
zaman ve mekan kurgu tarafından belirlenir. Bir film çevrilmez, imajlar
kullanılarak inşa edilir. 1926 yılında Gorki’nin aynı adlı eserinden uyarladığı
‘Ana’ en çok ses getiren filmidir.
“Stalin
dönemi”
Sovyetler Birliği’nde 1930’lardan itibaren sinema
endüstrisi de dâhil olmak üzere ülkenin kontrolü Stalin’in eline geçmiştir.
Sovyet Sineması’nın ilk yıllarında görülen görkem, Stalin dönemiyle birlikte
son bulmuştur. Stalin yönetimi, sinemaya ve sinemacılara nefes aldırmamıştır.
Bu dönemde ilk yılların önemli yönetmenleri susturulmuş, “Sosyalist
Gerçekçilik” adı altında yapılan ya da yaptırılan filmler ise her şart ve
koşulda Stalin politikasını alkışlayan önemsiz yapımlar olmuştur. Stalin,
1930’ların sonundan 1953’te ölümüne kadar piyasaya çıkan her filmi şahsen
izleyip onaylayan baş sansürcü olmuştur. Ve bu dönem Sovyet Sineması için bir
duraklama dönemi olarak sayılmaktadır.
Andrei
Tarkovski
1960’dan sonraki Rus Sineması denildiğinde akla gelebilecek
tek isim şüphesiz Andrei Tarkovski‘dir. Rus sinema tarihi içerisinde
anlatmaktan ziyade başlıca bir yazı oluşturmak daha doğru olacaktır diye
düşünmekteyim. Ki benim için Andrei Tarkovski sadece bir yönetmen
olmanın ötesinde sanatçı kelimesinin özetidir aslında. Şüphesiz Tarkovski’yi
anlamak kolay değildir. Onun için sinema sanatında bir üst dildir demek yerinde
bir tanımdır. O yüzden onu yorumlamak yerine “Mühürlenmiş Zaman” isimli
kitabında kendi cümleleri ile aktarmakta fayda var.
Mühürlenmiş
Zaman:
“…elde edilen bir görüntünün aslına sadık olabilmesi için,
içinde yaşam gerçekliğini dile getiren öğeleri barındırması, aynı anda da bu
gerçekliği benzersiz ve tekrarlanamaz kılması gerekir, çünkü en göze çarpmayan
fenomenlerinde bile yaşam böyledir… Görüntü kavramsal, spekülatif bir kalıba ne
kadar az sokulursa asıl amacına o kadar çok yaklaşır… Görüntü, yönetmen
tarafından şöyle ya da böyle ifade edilen bir anlam değil, yağmur damlalarında
yansıyan bütün bir dünyadır… Sanatsal görüntü, kesinlikle tekil ve
tekrarlanamaz bir fenomen ama aynı zamanda da söz konusu olan yaşamla ilgili
bir fenomen olduğu için, son derece sıradan da olabilen bir fenomendir…
Kavramlarla oyun oynamak hiçbir sanat türünün amacı olamaz…
Sinemanın şiirselliği, simgeselliğe aykırıdır ve bizim her
an karşı karşıya olduğumuz o son derece dünyevi maddi töze çok yakından
bağlıdır… Kurgu sinemasını ve ilkelerini reddetmemin nedeni, filmin beyaz
perdenin sınırlarını aşarak genişlemesine izin vermemesi, yani seyircinin
perdede gördüklerini kendi deneyimleriyle bağdaştırmasına olanak tanımamasıdır.
Kurgu sineması, seyircisini bulmacalarla karşı karşıya getirir, simgeler
çözdürür ve alegoriden zevk almasını bekler, seyircinin entelektüel deneyimine
seslenir… İnsanlar ‘Ayna’yı gördükten sonra bu filmin ardında, şifrelenmiş
gizli ve farklı herhangi başka bir gaye yatmadığına onları ikna etmek çok güç
oldu.
Filmin gerçeği söylemekten başka bir amacı olmadığını
açıklamaya çalıştığımda hep kuşkuyla karşılandım, insanlar hayal kırıklığına
uğradı. Bazı seyirciler için bu açıklamalarım gerçekten de pek tatmin edici
olmadı. Gizler, simgeler, gayeler peşinde koştular durdular. Çünkü onlar
filmsel, görüntüsel şiire alışık değildiler; ki bu da beni büyük hayal
kırıklığına uğrattı…”
Rus
sineması ve sansür
Hayatı şiirsel bir mantıkla algılayan, ve şiirsel bir dille
her zaman içerisinde bir arayışın yapıtları ortaya koyar. Bu nedenledir ki
Sovyet döneminde filmlerinin sansürlenmesinin nedeni Tarkovski’nin politik
kimliğinden kaynaklanmaz, onun felsefi kimliğinden kaynaklanır. Materyalizmin
ve devrim dönemi sosyalizminin hakim olduğu coğrafyada Ortodoks Hristiyan bir
gelenekten gelen ve Rusya’nın sorunun ruhsal iktidarsızlık olduğunu düşünen
yönetmen bir çok filminde yaratıcıyı arama ya da betimleme gibi ögelere yer
vermiştir. Dostoyevski’nin Rusya’nın bu ruhsal iktidarsızlığını ilk keşfeden
yazarlardan biri olduğunu düşündüğü için onun metinlerine ayrı bir ilgisi
vardır. Tarkovski’nin kendine özgü bir sembolizmi ve anlatım dili vardır.
1962 yılında ilk uzun metrajlı filmi ‘Ivanovo Detstvo’yu
(‘Ivan’ın Çocukluğu’) çekti. İlk uzun metrajlı filmi ile Venedik Film
Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’nü kazandı. Belli ki uluslararası ödüllere
doyamayan Tarkovski, sinema dünyasının en prestijli festivallerinden olan Cannes
Film Festivali’nden çeşitli dönemlerde tam 9 ödül kazanmıştır. 1975’te çekmiş
olduğu ‘Ayna’ filmine listemizde detaylı olarak yer vermiş olmakla beraber
yansıma ve hafıza olguları üzerinden çıkılarak kendi çocukluğuna ışık
tutmuştur. 1979 yılında çekmiş olduğu ‘Stalker’ zaman ve mekân döngüsünde
kavrayışa ve iletişime ulaşma çabasını yansıtır. Tarkovski’nin tanrıyı
betimleme çabasının en belirgin filmi olan ‘Stalker’, materyalist dünyaya
getirilmiş çok sert bir pozitivizm eleştirisi olarak görülür. ‘Stalker’ filmine
listemizde detaylı olarak yer vermiştir.
Modern
Dönem Rus Sineması
Toplumsal değişimler ile birlikte Rusya’da da film
sektöründe değişiklikler gözlenmeye başlamıştır. Kapital ve emperyal bir çağa
ayak uyduran topraklarda kültürel değişim sürecinde Rus Sineması da
Amerikanvari filmler ortaya koymaya başlamıştır. Az sayıda da olsa, Sovyet
sinemasının mirasını yaşatmaya devam eden Alexandre Sokourov, Pavel Lounguine
ve Nikita Mikhalkov gibi dönemin önemli yönetmeleri toplumsal ve sanatsal
değerlere sahip olan Sovyet dönemi ekolünde devam eden sayılı yönetmenlerdir.
Sizin
için seçtiğimiz mutlaka izlemeniz gereken sinema tarihinin önemli yapıtlarını
da içeren 15 adet Sovyet sineması filmi listemiz.
Rus
Sineması – (M)uchenik / The Student (2016)
Lise öğrencisi olan Veniamin’in nasıl olduğunu bilmediğimiz
bir şekilde İncil’e merak salması ve bu merakın giderek bir saplantı haline
alıp radikal tavırlar sergileyerek etrafındaki herkesi etki altına almasına
kadar uzanan bir süreci gözler önüne serer. Usta yönetmen Kirill Serebrennikov
yorum katmadan yansıttığını net bir dille ifade edebilmek adına İncil
alıntılarını arkada beliren sure ve ayet numaraları şeklinde desteklemiştir.
Veniamin’in bu yobazlaşan ve çevresine hakim olmaya
başlayan yobaz tavrına karşı direnen biyoloji öğretmeni ne kadar etkili
olabilecek? Rusya’da basit bir lise öğrencisi üzerinden dini radikalizmin
nelere sebebiyet vereceğini gözler önüne seren bir filmdir.
Bronenosets
Potemkin / Battleship Potemkin / Potemkin Zırhlısı (1925)
Sinema tarihinde çok teknik ve kurgu bakımından çok büyük
bir yere sahip olan 1925 yapımı sessiz filmdir. Özgün adı Bronyenosyets
Potyomkin olan filmin yönetmeni Sergei Eisenstein’dır. Tarihi bir olayın
Eisenstein ın tavrı ile perdeye yansıtır. Kanlı Pazar katliamı sonrası Rusya’da
genel isyanları ve Potemkin isimli savaş gemisinde denizcilerin isyanı ve Odesa
halkının bu isyana destek vermesi ile ortaya çıkan ayaklanmayı anlatır.
Büyük dekorlar kalabalık oyuncu kadrosu ve çok kameralı
şekilde çekilmiş olan film 5 bölümden oluşmaktadır. en vurucu kısmı Odesa
merdivenleri kısmıdır. Merdivenlerde Çarın askerlerinden kaçmaya çalışan
insanların kitlesel hareketlerini yansıttıktan sonra genel çekim tekniği öznel
tekniğe geçiş yaparak bir çocuk arabasının merdivenlerden yuvarlama sahnesi ile
birbirinden bağımsız çekimlerin bir araya gelmesi ile güçlü bir anlam yakalar.
Paralel kurgu başarılı şekilde uygulanmıştır.
Eisenstein bu sahnedeki aksiyon ve ritmi nasıl yarattığını
öğrencilerine şu şekilde açıklar: “… Bir merceğin odaklaştırması gibi çocuk
arabası kendinde bütün atraksiyonu toplar ve onu yineleyerek yansıtır. Fakat bu
yinelemeyi mekanik bir şekilde yapmaz, farklı farklı yoğunluklarda
gerçekleştirir: birinde aksiyon yaygındır, çeşitli insanlardan oluşan bir
kalabalık vardır, diğerindeyse bir noktada toplanmıştır, orada yalnızca çocuk
arabası görülür. Bu şekilde ana tema sadece yinelemekle kalmaz, yeni bir
gerilim içinde gelişir.”
Dom
durakov / Deliler Evi (2002)
Rus-Çeçen çatışmalarının en sıcak zamanlarında, Çeçenistan
sınırına yakın, İnguş sınır bölgeleri Çeçen müfrezeleri tarafından istila
edilmiş alanda bulunan bir psikiyatri hastanesi sakinleri savaştan izole
yaşamaktadırlar. Hastalardan biri olan Janna’nın en büyük hobisi akordeon
çalmaktır. Onun çaldığı şarkılar hastalara da kendilerini iyi
hissettirmektedir. Bir gün, hastaların her gün izlediği bir tren geçmez.
Hastane personeli ansızın ortadan kaybolmuştur. Hastaların savaşın ortasında
kalma hikâyesini Andrey Konchalovskiy yönetmenliğinde vizyona taşıyan dram
müzikal türündeki yapıttır.
müzikal türündeki yapıttır.
Izgnanie
/ The Banishment / Sürgün (2007)
‘Sürgün’ William Saroyan’ın
“The Laughing Matter” (“Gülünecek Şey”) adlı kitabından sefer Zvyagintsev
tarafından uyarlanmış 2007 yapımı bir başyapıttır. Zvyagintsev, ikinci filmi
‘Sürgün’de kent yaşamından vazgeçip babalarından kalan kırsal bölgedeki evde
yaşamaya karar vermelerini ve bu sürece adapte olamaya çalışırken aynı zamanda
aile içinde yaşanan kaosların meydana gelmesi ile daha da zor hal alıyor. Ve bu
kaoslar annenin baba karakterine “hamileyim ama senden değil” ifadesi ile daha
farklı bir hal alıyor.
Dört kişilik bu aile içerisinde yaşanan iletişimsizliği
soyut bir sinema dili ve minimalist bir yönetmenlik anlayışı ile tam olarak
kendi tarzında bize sunuyor. Görsel anlatımın çok güzel olduğu adeta her
karesinin tablo niteliği taşıdığını yadsıyamayacağımız bu filmde yönetmene ek
olarak görüntü yönetmeni Mikhail Krichman’a değinmemek haksızlık olacaktır. Her
karesi, her mekanı, kıyafetleri, renkleri ve dekorları kullanış biçimi ile
tamamen görsel bir şölen.
Letyat
Zhuravli / Leylekler Uçarken (1957)
Mihail Kalatozov’a 1958 yılında altın palmiye ödülünü
getiren İkinci Dünya Savaşı filmidir. İkinci dünya savaşı gölgesinde
leyleklerin göç zamanında Moskova sokaklarında büyüyen Boris ve Veronika’nın
aşkı Boris’in vatanperver duyguları ile askere gitmesi ile farklı yönde
şekillenmeye başlar. Boris’in askerde olduğu dönemde alman bombardımanı
esnasında ailesini kaybeden Veronika Boris’in anne babası ve kuzeninin
bulunduğu eve taşınmak zorunda kalır.
Bu süreç içerisinde Boris’in kuzeni Veronika’ya tecavüz eder
ve zorla evlenmek zorunda kalırlar. Veronika Boris’i hala çok sevmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’nın kentte yol açtığı tahribatı ve günlük yaşama etkisini
İkinci Dünya Savaşı propagandası yapmadan adeta belgesel niteliğinde sevgi ve
sadakat üzerinden anlatan filmdir.
Leviafan
/ Leviathan (2014)
Bol ödüllü ve yetenekli bir yönetmenin mutfağından çıkmış
bir hikayenin görsel şölen eşliğinde bize sunuluşu açılış sekansı ile kendini
belli ediyor. Filmografisinde ‘Vozvrashchenie’ (‘Dönüş’) ve ‘Izgnanie’
(‘Sürgün’) gibi başarılı filmleri bulunduran yönetmen Andrey Zvyagintsev’in bu
son filmi, Rusya’nın kuzeyinde Barents denizinin kıyıya vuran soğuk ve sert
dalgaları içeren gri-mavi doğa panoramalarıyla ile başlayıp yine aynı akışta
sonlanıyor.
‘Leviathan’, deniz kıyısında küçük bir kasabada yaşayan
küçük insanlardan yola çıkarak büyük şeyler anlatan bir yapım. Senaryo,
din-devlet ilişkisi ve vatandaş-devlet otorite güç dengesi gibi bilinen
konuları perdeye taşırken bir alt metin olarak arzuların insanları felakete
sürükleyişini de filmin kanatlarına tutuşturmayı ihmal etmiyor. Detaylı
inceleme için sitemiz üzerinden bağımsız kritik bölümündeki makalemize
ulaşabilirsiniz.
Mat /
The Mother / Ana (1926)
1926 yapımı yönetmenliğini Vsevolod Pudovkin yaptığı Sovyet
filmidir. Film Pudovkin’in “devrimsel üçlemesi”nin ilk filmidir. Bu eser Maksim
Gorki’nin “Ana” isimli kitabının uyarlamasıdır. , Pavel Vlasov’un (Nikolai
Batalov) annesi (Vera Baranovskaya), kocasının ölümünden sonra oğlunun
ideolojisini benimseyerek işçi sınıfı saflarında Rus Devrimi yıllarında Çar’ın
koyduğu kurallara karşı direniş gösteren bir kadındır. Film bu kadının işçi
sınıfı saflarındaki mücadelesini konu almaktadır. Devrim Sineması’nın yapı
taşlarından sayılan bu eser Rus sinemasında ilk defa bir bireyin
kahramanlaştırılmasının örneğidir.
Musulmanin
/ Müslüman (1995)
Yönetmenliğini Vladimir Khotinenko’nun yaptığı
Afganistan’da on yıl süren esaret altında iken İslam’ı, kabul eden Rus askeri
Nikolai Ivanov’un Sovyetler Birliği’in dağılmasından sonraki kaos döneminde
yaşadığı köye dönüş sürecindeki adaptasyon sorununu işlerken aynı zamanda
Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya’da meydana gelen dejenerasyon sürecini
paralel olarak işlemektedir. Vladimir Khotinenko, sonradan Müslümanlığı seçmiş
bir Rus askerini anlatırken dinler üzerinden herhangi bir eleştirisel bakış açısı
izlememekte tüm dinlerin aynı emirler ve ahlak yasalarıyla ilgili olduğunu net
bir biçimde ekrana yansıtmaktadır.
Nelyubov
/ Loveless / Sevgisiz (2018)
Zhenya ve Boris, tükenen evliliklerini sonlandırmak
üzeredir. Boşanma işlemlerini başlatmadan çok önce hayatlarına birileri giren
ikili, yeni bir başlangıç yapmak için sabırsızdır; ta ki tartışmalarından
birine kulak misafiri olan ve sevgisiz, içe dönük ve mutsuz bir çocuk olan
Alyosh ortadan kayboluncaya kadar. Üretim toplumundan tüketim toplumu olmaya
geçen daha doğrusu çalışan sınıftan orta sınıf bireyler olmaya yönelen Rus
toplumunun bu dönüşüm sürecinde adapte olamayışı bu sıkıntılı evrenin aile
yaşamlarında da yarattığı bozukluğu gözler önüne serdiği fotografik anlatım
tekniği, gerçekçi karakterleri ile tam anlamı ile Zvyagintsev yapımı bir film.
Russkiy
Kovçeg (2002)
‘Russkiy Kovçeg’
sanat içinde sanatın vücut bulmuş hali usta yönetmen Aleksandr Sokurov
filmidir. Rus tarihinin 200 yıllık döneminin en güzide eserlerinin bulunduğu
St. Petersburg Hermitage Museum’da 33 odada farklı tarihi dönemlere ait eserler
ve o dönemlere ait kostümler ile dans müzik tarih harmanlaması ile ortaya
çıkmış olan deneysel bir filmdir.
Kendisine “yabancı” diye hitap edilen bir gezginin pesinden
96 dakika boyunca dolaşan bir kamera ve kamera arkasındaki anlatıcı yardımı ile
bir insanın gözünden kesintisiz tek plan çekim şekillinde izleyiciye
sunulmuştur. İlk tek plan çekilen film olma özelliği taşıyan film 2500 figüran
ile 4 denemede çekilmiştir. Sinema severlerin kaçırmaması gereken bir Rus
başyapıtıdır.
Stalker
/ İz Sürücü (1979)
Bölge adı verilen kimilerine göre bir meteor çarpması
sonucu kimilerine göre ise bir uzay aracının bu alana inmesi sonucu oluştuğu
varsayımlar ile var olan aslında hiç kimsenin gerçekten nasıl ortaya çıktığını
bilmediği bu alana gitmeye çalışan; biri her şeyi deneysel sebeplere indirgeyen
bir fizik profesörü, diğeri ise felsefi boyutta düşünen bir yazar ve bu iki
ayrı yapıdaki insana bölgeye giden yolda kılavuzluk eden iz sürücünün
hikayesidir.
Sanatı ve bilimi imgeleyen bu iki karaktere kılavuzluk eden
iz sürücünün ilahi bir güç olarak tasvir edilmesi Tarkovski filmlerinde görmeye
alışık olduğumuz türden. Film uzun soluklu bir yapım olur. Neredeyse gündelik
yaşam hızında ilerlediği için bu tür filmlere alışık olmayanlar için bir parça
zorlayıcı gelebilir. Ancak filmin incelikler ile işlenmiş monolog ve
diyalogları kendine hayran bırakacak türden. Hele benim gibi bir Tarkovski
sever iseniz.
Tini
zabutykh predkiv / Unutulmuş Ataların Gölgesi (1964)
Mikhaylo Kotsyubinsky’nin 1912 tarihli eskil aşk, halk
hikayesidir. 1964’te Ivan Chendei ve Sergei Parajanov tarafından sinemaya
uyarlanmıştır. Bir Karpat köyünde babasının katilinin kızına aşık olan bir
adamın trajik hikayesini anlatmaktadır. Babasının ölümünden sonra sevdiği
kadına kavuşan genç adam çok geçmeden sevdiği kadının da ölümü ile
yüzleşecektir.
Bu ölümün ardından tekrar evlenen genç adam sevdiği kadının
ölümünü kabullenememektedir. Köy hayatının canlı ritimleri, düğün ve cenaze
törenleri mevsimlerin değişimi ve doğanın güzelliği Ivan’ın trajedisiyle
orantılı olarak ilerlemektedir. Yarattığı atmosfer ve eşsiz anlatım diliyle
şiirsel bir 97 dakika sunuyor bizlere.
Vozvrashchenie
/ Dönüş (2003)
‘Vozvrashchenie’,
Andrey Zvyagintsev tarafından yönetilen 2003 yapımı Rus filmidir. Ivan ile
Andrey babasız geçen çocukluklarının ardından babalarının geri dönmesi ve bu
süreç sonrasında baba oğulları arasındaki olay örüntüsü işler.
Vozvrashchenie’yi evrensel bir tema olan baba-oğul
arasındaki sevgi-nefret ilişkisi üzerinden sembolize ettiği tanrı kavramına ve
baba olgusuna yüklediği imgeleri mükemmel fotografik anlatım tekniği ile
birleştirerek Tarkovski çağrışımlarını hissetmenize neden olabilir. Venedik
Altın Aslan’ı dâhil toplam 31 ödül almıştır.
Zemlya
/ Toprak (1930)
Aleksandr Dovjenko’nun başyapıtı. Aynı zamanda usta
yönetmen Andrei Tarkovski’nin en sevdiğim film dediği ‘Zemlya’, Sovyet
sinemasının en etkili yapımlarından biridir. Ukrayna’nın proletlerinin özel
toprak mülkiyetini kolektifleştirme politikalarını, toprak ve doğa temelli
etkileyici şiirsel anlatımın yanı sıra dedenin ölümü ve eski olan tarımsal
ekipmanların yok oluşu.
Vasili’nin gelişi ile birlikte traktörün ve modernleşen
tarımsal teknolojinin gelmesi ve toprak sahiplerinden birinin Vasili’yi
ördürmesi ile teknolojinin reddedilmesi gibi kişiler ve imgeler üzerinden
işler. Filmin görsel anlatımı o kadar kuvvetlidir ki kendinizi bir anda
hikayenin içinde hissedersiniz. Birbirinden bağımsız planların görsel bir
bütünlüğe dönüşmesinin en güzel örneklerinden biri olduğunu söylemek yanlış
olmaz.
Zerkalo
/ Ayna (1975)
‘Ayna’ 1975 yılında
usta yönetmen Andrei Tarkovski’nin çocukluk anılarını, yaşanmışlıklarını ve
babası tarafından yazılan hatıraları da içinde barındıran kompozit bir
otobiyografidir. Usta yönetmen kitabında filmi şu şekilde tanımlamaktadır;
“Film, canımdan çok sevdiğim ve çok iyi tanıdığım insanların hayatlarını
yeniden canlandırmak amacını taşıyordu. Kendisi için değerli olan insanların
hakkını ödeyemeyeceğini, kendisine gösterilen sevgiyi, verilen onca şeyi hiçbir
zaman gereğince karşılayamayacağını düşünen bir insanın çektiği acıları
anlatmak istiyordum.
Bu insan, onları yeterince sevmediğine inanıyor ve bu, onun
için gerçekten acı veren, katlanılması zor bir düşünce. ‘Ayna’da benden değil,
bana yakın olan insanlara karşı duygularımdan, onlarla olan ilişkilerimden, hiç
tükenmeyecek anlayışımdan, ama aynı zamanda da onlara karşı işlediğim ve hiçbir
zaman düzeltemeyeceğimi düşündüğüm günahlarımdan ve başarısızlığımdan söz etmek
istemiştim.” (Mühürlenmiş Zaman, s.155)
Bir nevi Tarkovski için yeniden aynaya bakma filmidir.
İçseldir. Zaman yavaş ilerler ve tüm filmleri gibi şiirseldir. Bu film daha
sonra birçok sinemacı için esin kaynağı olmuştur. Türk sinemacılarından Nuri
Bilge Ceylan’ın ‘Mayıs Sıkıntısı’ filminde bu sinema tavrının etkilerini
hissetmek mümkündür.
BONUS:
Operatsiya ‘Y’ i drugie priklyucheniya Shurika / Şurik’in Maceraları –
Operasyon I (1965)
Naparnik, Navazhdenie, Operatsiya Y isimli üç bölümden
oluşan Rus yapımı bir komedi filmidir. 1960’larda gişe rekorları kıran bu
serinin en ses getiren eseri ‘Operatsiya Y’ olmuştur. Filmlerin üçü de çalışkan
bir öğrenci olan Shurik’in başından geçenleri anlatır. Rus komedilerinin anti
kahramanları olarak bilinen Trus (Georgiy Vitsin), Balbes (Yuri Nikulin) ve
Bivaliy (Yevgeniy Morgunov) bir depoyu soymaya kalkarlar ve o akşam ev
sahibinin ricası üzerine kahramanımız depoda nöbet beklemektedir. Rusların en
çok sevdiği komedi yapımı olma özelliği gösteren bu yapıt Leonid Gayday
tarafından yönetilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder