Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
İki ülke ilişkileri açısından yapılan önemli hatalardan
biri her iki taraf açısından da zaman zaman ilişkilerini Batı ile olan
ilişkilerinin gölgesinde, onlara nispet yapma ya da bir mesaj verme gibi ele
alma yanlışı. Mesela Türkiye'de tuhaf bir soru var, Rusyacı mısın, Batıcı mı,
diye. Peki, neden kendimizi bunlardan biriyle ifade etmek durumunda olalım?
Bana göre bu ilişki, diğer ülkelerle olan ilişkilerden bağımsız ve kendi özgün
doğası içinde gerçekçi ve samimi olarak ele alınmaya ve iyi yönde geliştirilmeye
ihtiyaç duyulan bir ilişki.
Sevdiğim bir söz vardır: Bir şeyin değişmesi onu gözlemek
için mükemmel bir fırsattır.
İşte iki ülke arasındaki ilişkilerin önemini anlamamıza
imkan sağlayan olay bu ilişkileri radikal biçimde değiştiren veya bütünüyle durma
noktasında getiren 2015 yılı Kasım ayındaki Uçak Krizi oldu. Rusya gibi nükleer
bir güce karşı gereksiz ve düşüncesiz bir adım atılması onları son derece
kızdırmıştı. Vladimir Putin’in “arkamızdan bıçaklandık” ifadesi yaşanan hayal
kırıklığını özetliyordu.
O dönemde Moskova Büyükelçiliğinde görevli olduğum ve
yaşananları ayrıntılarıyla not aldığım için Türk iş dünyasının ve vatandaşların
nasıl bir sıkıntının içinde kaldığını gayet iyi biliyorum. Bu durum Rusya'yı
iyi tanımayanların veya o an için orada bulunmayanların kolayca anlayabileceği
bir şey değil aslında. Fakat sevindirici olan medya etkisine rağmen Rus
halkının soğukkanlı davranmasıydı. Konunun ayrıntılarına girmeyeceğim ama
yaşanan büyük sıkıntılardan sonra her iki ülke de aslında birbirinin önemini
daha iyi kavramış oldu kanımca.
Türkiye’nin uğradığı ekonomik kayıplar yanı sıra –bunu o
dönemde hesaplamıştık- iki ülke arasındaki ilişkilerin neden iyi olması
gerektiği şu açılardan ortaya çıkmış oldu:
1-Rusya Federasyonunda yaşayan akraba topluluklar ve
özellikle Sovyetler döneminde Rusya ile yakın ilişki geliştirmiş Türki
Cumhuriyetler Türk ve Rus ilişkilerinde gelinen noktadan son derece rahatsız
oldular ve ilişkilerin eski haline dönmesi için büyük gayret gösterdiler.
Kazakistan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanlarının çabaları buna örnektir.
2-Türk-Rus ekonomik ve siyasi ilişkilerindeki istikrar ve
gelişmelerin bölge istikrarı ve refahı açısından taşıdığı önem daha iyi
anlaşıldı. Bunun örneklerini Avrasya’da, Karadeniz’de ve Ortadoğu Bölgesinde
görmek mümkün. Tarihsel olarak rakip olmalarına rağmen bugün ortaya çıkan yeni
koşullarda iki ülkenin yapacağı işbirliği bu açıdan son derece önem taşıyor.
3-Rusya’nın petrol, doğal gaz ve diğer doğal kaynaklar açısından
zenginliği ve Türkiye’nin bu kaynaklara olan yakınlığı ve ihtiyacı görmezden
gelinecek bir şey değil. Türkiye enerji temin kaynaklarını elbette
çeşitlendirmek zorunda ama yanı başımızda böyle bir imkan söz konusu. Yaşanan
gerginlikler yapılan uzun dönemli anlaşmaları ve enerji alanında yapılabilecek
işbirliğini belirsizliğe itiyor.
4-Enerji, turizm, tarım ve inşaat gibi sektörler başta
olmak üzere iki ülke pazarlarının tamamlayıcılık özelliği bulunuyor. İşte Uçak
Krizi döneminde bu alanlarda yaşanan sorunlar konunun öneminin daha iyi
anlaşılmasını sağlamış oldu.
5-Rusya ekonomisi açısından önemli bir sorun aktif nüfusun
azalması ve KOBİ’lerin yetersizliği malum. Bu kapsamda gerek Türkiye’nin
nitelikli istihdam katkısı ve gerekse Türk müteşebbislerinin Rusya için önemi,
üzerinde durulması gereken hususlar.
6-Yüzbinin üzerinde ortak aile ve özellikle turizm
dolayısıyla yakınlaşan hakların iki ülke arasındaki ilişkilerin iyi olmasından
başka dileği yok.
7-Belki de en önemlisi Türkiye'nin kimi zor zamanlarda kapısını çalabileceği bir alternatifden tamamen yoksun kaldığını hissetmesi oldu.
7-Belki de en önemlisi Türkiye'nin kimi zor zamanlarda kapısını çalabileceği bir alternatifden tamamen yoksun kaldığını hissetmesi oldu.
Sonuçta bu listeyi uzatmak mümkün ama bunları dikkate
almadan dış politika adımları atmak ne kadar mantıklı?
Malum tarihsel olarak Türk Rus ilişkilerinde taşıyıcı iki
özellik var: Bunlardan biri iki ülkenin tarihsel ve bölgesel olarak rakip
olması, diğeri de özellikle soğuk savaş döneminden itibaren karşı kamplarda yer
almaları. Bu dinamiklerdeki değişen durumlar ve algılar iki ülke ilişkilerine
etki eden önemli hususlar. Bu hassas dengede akıllıca uygulanacak dış politika
adımları hayati derecede önemli. Örneğin Kurutuluş Savaşı dönemindeki
yakınlaşma ve Rusların 1930’lu ve 1960’lı yıllarda Türk sanayiinin gelişmesine
dönük stratejik katkıları bunun en iyi örneklerinden. Ayrıca 1990’lı yıllardan
sonra Türk müteşebbislerinin Rusya’da önünü açan politikaları da buna eklemek
gerekiyor.
Şu açık ki Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri ile
önemli ilişkiler ve angajmanlar geliştirmiş bugüne kadar. Milyonlarca
yurttaşımızın yaşadığı ve önemli miktarda ihracat gerçekleştirdiğimiz Avrupa
ülkeleri ile kötü ilişkiler tesis edilmesi mantıklı mı? Önemli finansman
kaynakları temin ettiğimiz, eğitim, teknoloji gibi alanlarda yararlandığımız
Batı ülkeleriyle neden zıtlaşma içine girelim? Diğer taraftan, Rusya ile
ilişkilerimizin söz konusu önemi ve kazanımlarımız kurban edilecek şeyler mi?
Türkiye tarihte örnekleri olduğu gibi zor zamanlarda kapısını çalabileceği bir
ülkeden neden mahrum kalsın?
Söylemek istediğim Rusya ile ilişkilerin Batı’nın
alternatifi görülecek bir ilişki gibi değil Batıyla ilişkilerimizden
bağımsız, ama kimi dengeler gözetilerek ve daha da geliştirilmesi gerekli bir
yönde ele alınması. Dünya değişiyor. Yeni ve karmaşık ilişkiler, çok
kutuplu bir yapı ortaya çıkıyor. Bloklar yanı sıra ülkelerin kendi arasındaki
ilişkiler öne çıkıyor. Sonuçta bütün bu süreci iyi anlamakta yarar var.
Tarihsel olarak birçok ülkenin birbirine karşı olabildiği
gibi iki ülke arasında da kimi yargılar söz konusu olmuş elbette. Ama bazı
izler kalsa da genel olarak bakıldığında Türk ve Rus halkları bunları aşmıştır
kanımca. Çünkü bur tür yargılar her ülkenin birbiriyle yaşayabileceği şeylerdir
ve geçicidir. Politikacıların böyle argümanlara başvurması olsa olsa
talihsizlik olur.
Örneğin iki büyük savaş yaşamış Rusya ve Almanya’nın
bugünkü ekonomik ilişkilerine ve aralarındaki ticarete bakılırsa bu tür
önyargıların aşıldığı, bambaşka gerçeklerde buluşulduğu görülüyor.
Aslında muhafazakârların ve milliyetçilerin “komünistler
Moskova’ya” söylemi bir yana bizde sol kesimlerin Rusya ilişkilerine daha sıcak
bakması söz konusu olmuştur. Ancak son yıllarda Batı ile yaşanan sorunların
ardından muhafazakar kesimde de Rusya’ya teveccüh arttı. Yine de bu bakış
açısının ne kadar uzun ömürlü olacağını zaman gösterecek.
Herkesin Türk ve Rus halklarının dostluğuna inanması esas olmalıdır kanımca. Sadece Ruslarla değil bütün halklarla dostluk esas olmalıdır. Dış politika denen şey de ciddiyete, bilgiye, bağımsız düşünmeye, geçmiş birikimlerin önemine ve soğuk kanlı olmaya dayanıyor.
Herkesin Türk ve Rus halklarının dostluğuna inanması esas olmalıdır kanımca. Sadece Ruslarla değil bütün halklarla dostluk esas olmalıdır. Dış politika denen şey de ciddiyete, bilgiye, bağımsız düşünmeye, geçmiş birikimlerin önemine ve soğuk kanlı olmaya dayanıyor.
Dolayısıyla tekraren söylemek gerekirse iki ülke açısından
da birbiri ile olan ilişkilerini diğer ilişkilerinden bağımsız ve samimiyetle
ele almaları herkesin yararına olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder