Hakan
Sapmaz
Kaynak:
ODTÜ İst. M. D. Baraka Dergisi
Sergey
Dovlatov’un Puşkin Tepeleri (Jaguar Kitap / 2016) ve Yabancı Kadın (Olvido
Kitap / 2019) kitapları ile ilgili olarak 8 Ocak 2020’de ODTÜMİST Dernek
Lokali’nde bir sunum yaptım. Sunumda öne çıkan notları ve zaman zaman Sergey’i
hatırladığımda duyumsadıklarımı özetleyerek sizlerle paylaşmak isterim.
Dovlatov II. Dünya Savaşı çocuğu olarak 1941’de doğmuş.
Tiflisli Ermeni annesi tiyatro oyuncusu, Musevi babası tiyatro yönetmeni. Savaş
sonrası dönemde ilk gençliği bindokuzyüzellili yıllara denk gelen bu iri yarı
genç için eğitim hayatı pek parlak geçmemiş. Önce Leningrad’da Filoloji okumuş,
askerlik sonrasında da gazetecilik. Altmışlı yıllarda askerliğini üç yıl bir
konsantrasyon kampında gardiyan olarak yapmış. Şair/Yazar Brodski, askerden
dönen Dovlatov için "çok sayıda hikayeleri ve delice bakan gözleriyle,
Kırım’dan dönen Tolstoy’a benziyordu" demiştir.
Çok büyük heyecan ve tutkuyla yazdığı öyküleri bastırma
fırsatı bulamayınca SSCB’de daktilo/teksir makinası vb. aletlerle basılan
Samizdat (yeraltı yayıncılığına en güzel örneklerden biri) üzerinden
okurlarıyla buluşur.
1972-1975 yıllarında Estonya’ya gider ve bir geminin kazan
dairesinde ateşçi olarak iki ay boyunca çalıştıktan sonra Morjak
Estonii, Vecherniy Tallin ve Sovetskaja Estonija gazetelerinde
çalışır. Gazetecilik pratiğinden yola çıkarak yazdığı hikayelerini derlediği
kitabı "Kompromis" (Uzlaşma) yasaklanır ve toplatılır.
Hikâyelerinden bazıları batıdaki Rusça dergilerde yayınlanır ve bu yüzden
Sovyet Gazeteciler Birliği'nden kovulur.
1979’da annesi, eşi ve kızıyla birlikte önce Viyana'ya
kısa bir süre sonra da ABD'ye göç eder. Babasının Yahudi olması bu göçü
mümkün kılar. Kendisi gibi sürgün yazarların da yer aldığı Rus göçmenlere hitap
eden Novyi Amerikanec (Yeni Amerikalı) dergisinde baş editör olarak
çalışır. Önceleri göçmenler arasında tanınırken birbiri ardına kitapları
çıkmaya başlar ve 1980'lerin ortalarında bir yazar olarak geniş bir
çevrede tanınır. Partizan Rewiev ve The New Yorker'da yazmaya
başlar ve Özgür Avrupa Radyosu'nda yazar olarak program hazırlar.
Sergey Dovlatov 24 Ağustos 1990'da New York'ta kalp
krizinden öldüğünde 49 yaşındadır. Maalesef eserlerinin Rusça olarak Rusya’da
yayınlandığını göremez.
Dovlatov, bir süre Pskov’da Aleksandr Puşkin’e adanmış bir
açık hava müzesinde tur rehberliği yapar. Burada yaşadıklarından hareketle
yazdığı Puşkin Tepeleri (Pushkin Hills / Zapavednik) romandan ziyade bir uzun
öykü olarak değerlendirilebilir.
Puşkin Tepeleri, birinci tekil ağızdan ve Dovlatov
tarafından anlatılan bir kurguya sahiptir. Yazar, tüm karakterleri çok da
ayrıntıya girmeden ama hiçbirini de atlamadan başlangıçta tanıtır. Her
karakterin okuru gülümseten bir özelliği vardır. Kitabın Rusça aslında aynı
cümlede aynı harfle başlayan iki kelime yoktur; bunu kendisini yavaşlatmak için
yaptığı söylenir.
Öte yandan Puşkin Tepeleri’nde çok sıkıntılı ruh haliyle
rehberlik yapan yazar ana hikayeyi onlarca iç içe geçmiş hikaye ile
zenginleştirir. Okur daldan dala hikâyeden hikâyeye uçar, her dalın meyvesi ise
farklıdır. Ama esas olarak keder ve mizahı çok ustalıkla harmanlar.
Umutsuzluk, karamsarlık, çevrenin gözlemi, sıradan
insanlara dokunuşlar, alkolizm temalarına mizahi, yıpratıcı bir içten bakış ve
kışkırtan, insanı uyandıran eleştiri getirir. Karakterler, farklılıklarıyla,
sahicilikleriyle (kitap bittiğinde yazar kimseyi atlamamış herkesi yazmış
duygusu yaratıyor) sahne alırken gündelik hayat ayrıntılarıyla, duygu ve
davranışlarla harmanlanarak verilir.
Öyküde, karakterler, duygular çok canlı aktarılır, kurgu
değil de sanki gerçeğe dayalı edebi bir belgesel gibi. Tabii döne döne özgürlük
kavramı tartışılır. “Kimse ne yaptığını umursamayıp her şeyi yapabildiğinde
özgür müsün?” diye soran Dovlatov, özgürlük kavramını, karakterler, duygular,
davranışlar ve tabii devlet üzerinden ele alır.
Puşkin
Tepeleri’nden birkaç alıntı:
Alkolün zararları hakkında ne çok şey okudum bilseniz!
Sonsuza dek bırakmaya karar verdim… Onları okumayı…
Yaşam sorunlarından kaçmak mümkün değil. Cesur insanlar
yaşamı yener, zayıflar benimser… Eğer yanlış yaşıyorsan, er ya da geç bir şey
olur.
Aslında karabasan ve umutsuzluk en kötü şey değil. En
korkunç olan, kargaşa…
Bir kadında umursamazlık ve kaygının nasıl bir arada
bulunabildiğini gençlik yıllarımdan beri anlayamamışımdır.
Rus sarhoşu şaşırtıcıdır. Parası varsa kırk rublelik zehri
tercih eder. Paranın üstünü almaz.
Yabancı Kadın, ilk kez ABD’de 1986’da Rusça olarak
yayımlanır. İltica sonrası yaşadığı mahalle ve insanları üzerine bir mahalle
belgeseli olarak değerlendirilebilir. Gene Dovlatov, kendisini ana kahraman
olarak konumlar ve hikayesini birinci tekil şahıs olarak anlatır.
Yabancı Kadın da Puşkin tepeleri gibi bir uzun öykü veya
novella olarak değerlendirilebilir. Anayurtlarını terk etmiş Rusların (çoğu
Yahudi) yurtsuzluk, uyumsuzluk, keder, yabancılaşma gibi sorunlarını oldukça
mizahi bir dille işler. Göçmenlerin yalnızlığını, kederini, tutunma çabalarını
mizahla anlatan Dovlatov okura keder ve kahkahayı bir arada yaşatır. ABD’nin
sunduğu yazılan çizilene karışmama görece özgürlüğü bir taraftan iyi gelirken,
yalnızlık ve değersizlik, göçmenlerin içinde büyüyen bir keder uru olarak
kalır.
Yabancı Kadın, okura bir grafik roman tadı verir. Bazı
sayfalar renkli, bazı sayfalar siyah beyaz karikatürlerle bezeli bir grafik
roman. Ana karakter Marusya’nın dışında kalan tüm karakterler hem ayrı ayrı hem
Marusya İle ilişkilendirilerek dolaylı ve yeri geldiğinde doğrudan anlatımla
dile müthiş boyutta hareket katarlar. Bunu, metnin kolayca okunup
tüketilebileceği şeklinde dile getirmek istemiyorum. Kültürler arası savrulan
göçmenlerin yaralarını, çaresizliklerini ve umutlarını sürekli yükselip alçalan
bir tempoda okuruz. Dovlatov’un, bu açıdan, şapka çıkarılacak bir dil kurduğunu
vurgulamak gerekir.
Yabancı
Kadın’dan birkaç alıntı:
... bizim memlekette özgürlük yoktu ama okur vardı. Burada
ise özgürlük istemediğin kadar, ama okuyucuyu ara ki bulasın.
Mutlu mesut bir insan için en zor tecrübe, ansızın aksi bir
durumla karşılaşmaktır.
... evlilikte eşitlik. Üstünlük her zaman daha az seven
taraftadır.
... kullanılıp atılmış, ezilmiş, ölmek üzere ve fakat biraz
küstah insanları severim. Mahrumiyet çekenler günahkar değildir.
… aciz acizin mucizesi değildir.
Dovlatov, yazıları, öyküleri SB’de basılabilse, muhtemelen,
ülkesini terk etmezdi. Duruşunu ve meselesini edebiyat üzerinden
değerlendirmekte yarar olan bir muhalif yazardır. Yukarıda bahsedilen iki
kitabı da hararetle tavsiye olunur.
Sergey Dovlatov bir röportajında Sovyet yaklaşımını şöyle
özetler: Aileniz Minesota’da siz New York’da yaşıyorsunuzdur. Minesota’dan bir
tanıdığınızla karşılaşırsınız ve size annenizin hastalandığı ama pek de detaylı
bilgisi olmadığını söyler. Hemen annenizi ararsınız ama ulaşamazsınız. Ardından
ağabeyinizi arayıp annenizi sorarsınız, o da size Minesota’da kışın her
zamankinden daha sert geçtiğini ama buna rağmen ulaşımda hiç sıkıntı
yaşanmadığını anlatmaya başlar. Boş ver ulaşımı, annem nasıl onu söyle diye
üsteleyince bu kez yeğeninizin okulunda çıkan yemeklerin ne kadar güzel
olduğunu anlatmaya koyulur. Anneye bir türlü gelinemez, Sovyetler annedir..
Dovlatov’la
bir röportajdan:
►Yazmaya
nasıl başladınız?
Çocukken hikaye anlatmaya başlayarak, ilgi çeken ve komik
durumlardan hikayeler üreterek ve sözel hikaye anlatıcılığını yazıya
dönüştürerek. Gençliğimde sadece 2-6 sayfalık kısa hikayeler yazardım. Daha
sonraları yazdığım tonlarca küçük hikayenin yaşadıklarımın yansıması olduğunu
gördüm.
►Yazdıklarınızda
siz asıl kahraman olarak görünüyorsunuz, neden?
Bir anlamda her türlü kurgusal metin bir otobiyografidir.
Yazarın duygu dünyası ana hammaddedir ve en vahşi fanteziler bile kişisel
deneyimlere bağlı olarak ortaya çıkar. Lirik bir kahraman olarak «ben» bir sürü
gereksiz edebi zorlamadan kurtarıyor, mesela hayatım boyunca «the heavy oak
door scraped open» gibi bir cümle kurmadım.
►Sizi
etkileyen yazarların size etkisi neydi?
Tüm okuduğum büyük yazarları severek anıyorum ama Proust
hariç. Herhalde yazdığı romanların sıkıcılığından ölmüştür. Faulkner’dan
örnekleyeyim:
«Bayan…. Ne çiçekleri sevdiği için ne de para kazanmak için
ama cenaze törenlerini sevdiği için çiçekçi dükkanı aldı» İşte buna
bayılıyorum.
►SB’deki
baskı ortamının yaratıcı süreci desteklediği ve daha nitelikli eserlerin ortaya
çıkmasına yardım ettiği söyleniyor, ne dersiniz?
Bu soruyu, bir çalışma kampı çöplüğünde ölü bulunan Osip
Mandelstam’a, Stalin ile çalışmak zorunda kalıp intihar eden Alexandr Fadaev’e
sormalısınız. Katılmıyorum.
►Neden
SB’nden iltica ettiniz? Neden ABD?
SB’nden dört nedenle kaçılır: politik, artistik, ekonomik
ve macera. Benim nedenim artistik. Burada özgürce yazıp yazdıklarımı
bastıracağımı biliyordum. Buraya geldiğim ile bulduğum tabii bir değil ama
burası da çok farklı hayatları barındırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder