Moskova

Moskova

10 Mayıs 2024 Cuma

Zafer Bayramı eskisi gibi

 


Zafer Bayramı eskisi gibi

 

M. Hakkı Yazıcı

mhyazici@yandex.ru

 

Yürürken uzaktaki hoparlörlerden bir melodi bizim olduğumuz yere kadar ulaşıyor:

“День Победы, как он был (Den Pabedi, kak on bıl)” 

Zafer Bayramı, eskisi gibi…

Vladimir İvanoviç, kulağımıza gelen, her Zafer Bayramı’nda bütün Rusların coşkuyla söylediği “Den Pabedi- Zafer Günü” şarkısına mırıldanarak eşlik ediyor.

“Это радость (Eta radost)-
Со слезами на глазах (Sa slezami na glazah) ,-
День Победы! День Победы! (Den Pabedi! Den Pabedi!)”

Bu sevinç, mutluluk-

Gözlerde yaşlarla,-

Zafer günü! Zafer günü! 

Hem sevinç, mutluluk, hem de hüzünle söylenen bir marş.

Evet, Zafer Günü, ünlü şarkının sözlerini yazan, savaşın başından sonuna kadar ön cephede savaşan şair Vladimir Kharitonov'un dizelerindeki gibi, gözlerde yaşlarla kutlanan bir bayram.

Vladimir İvanoviç, duygulanıyor.

Gözleri buğulu, “Bizler bu Zaferin mirasçılarıyız ve hayatlarımızı Nazizmden koruyanlar sayesinde barış zamanında yaşamaktan mutluluk duyuyoruz. Bu fedakarlıkların hafızamızda yaşaması için onların hikayelerini korumak bizim elimizde,” diyor.

***

Sabahın erken saatinde kapı zili çalınınca bu defa ilk seferinde olduğu gibi bizim padiyezd (apartman girişi)’in şifresini öğrenen uyanık Özbek patates satıcısı yine kapıya dayandı diye düşünmemiştim.

Kapıda Özbek patates satıcısı yoktu. Süslenmiş püslenmiş, sadece özel günlerde, bayramlarda giydiği, temizlenmiş, ütülenmiş asker üniformasına bütün onur ve kahramanlık madalyalarını takıp takıştırmış, üst kat komşumuz Vladimir  İvanoviç yine yüzünde kocaman bir gülücükle kapının önünde dikiliyordu. 

Vladimir İvanoviç, böyle özel günlerde bel ağrılarını, yüksek tansiyonunu unuturdu. 

Senelerce önce “Yahu Valodya, sende bu üniformayı giydiğin ilk günden beri hiç mi değişiklik olmadı? Göbek, kamburluk gibi, falan… Nasıl korudun vücudunun formunu böyle? Hala sanki yeni dikilmiş gibi vücuduna oturuyor,” demiştim.

İltifatımdan hoşlanmış olmanın mutluluğuyla, “Evlat dünya hallerini biliyorsun; Hitler gibi, Mussolini gibi bir manyağın yeniden dünyayı cehenneme çevirmeyeceği ne malum? Faşistlere karşı her zaman vatan savunması için diri ve hazırlıklı olmalı,” diye cevap vermişti.

Haklıydı. Şimdi daha iyi anlıyorum.

Büyük Vatanseverlik Savaşı'nın tarihi, yalnızca Sovyet askerlerinin acı yenilgileri ve büyük zaferleri açısından değil, aynı zamanda anekdotlar ve hikayeler açısından da zengin.    

Vladimir İvanoviç, merdivenlerden inerken araya küçük bir anektod sıkıştırıyor:

Büyük Vatanseverlik Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürdüğü günlerden birinde, bir Sovyet kruvazörünün yanında, aniden eski bir ahşap denizaltı beliriyor, içinden koyun derisi paltolu yaşlı mı yaşlı bir adam çıkıyor ve komutana seslenerek soruyor:
"Oğlum, savaş hala devam ediyor mu?"
“Evet dede, ediyor.”
“Hay lanet Napolyon!”

Fıkra tarih dersi gibi.

Evet, kıssadan hisse: Ne yazık ki zaman geçiyor, ancak benzer sorunlar kılık değiştirerek yeniden karşımıza çıkıp insanlığı yoruyor.

***

Birlikte dışarı çıktık.

Ben, Moskova’nın baharını, yazını çok severim. Yaşam, sokaklarda, parklarda yeni ve cazip vaatlerle kendini gösterir. Cıvıl cıvıl olur her yer birden. Parklarda çiçekler, güzellikleriyle namlı genç kızlar, neşeli, sevinçli bir dekor oluştururlar.

Özlenen güneş kendisini gösterir, ara sıra da bulutların arkasına saklanır. Yaz başına kadar böyle…

Bazen Mayıs Bayramları serin ve yağışlı olurdu. Ancak bu yıl, birkaç gündür rüzgar, yağmur ve arkasından hafif bir yağışla "prova" yapan kar, Moskova'da sert bir "Mayıs şakası" sürprizi yapmıştı.

Hava yer yer yağışlı ve soğuktu, ama buna rağmen insanlar Zafer Günü’nü aksatmadan, aynı coşkuyla kutluyorlardı.

Vladimir İvanoviç, daha sokağa adımımızı atar atmaz yoldan geçen mahallemizin çocuklarının, genç kızlarının, delikanlılarının koşarak yanımıza gelip, sarılıp, “Spasiba dedu za pabedu!- Спаси́бо де́ду за побе́ду! (Teşekkürler dedecik zafer için!),” diyerek yanaklarından öpmelerine alışmıştı.

“Bu onur bile insanın ömrünü uzatmaya yeter,” diyordu.

***

Bu Bayram, Rusya’da herkes tarafından hatırlanıyor.

Nasıl hatırlanmasın ki savaş, milyonlarca insanın hayatını yitirmesine yol açmış, neredeyse her ailenin canını yakmıştı.

Sovyetler Birliği'nde en az 27 milyon insan öldürülmüştü (İkinci Dünya Savaşı'ndaki toplam 55 milyon ölümün neredeyse yarısı kadar) ve birçok şehir, kasaba ve köy harabeye dönmüştü.

Sadece Ruslar için değil Sovyetler Birliği’ni oluşturan bütün halklar için ve hatta bütün dünya halkları için önemli olan “Büyük Vatanseverlik Savaşı”  22 Haziran 1941'de başlamış ve 9 Mayıs 1945'e kadar sürmüştü.

Sovyetler Birliği, dört uzun yıl boyunca Alman Nazizmine karşı savaşmıştı. Ve sonunda bu zor savaştan muzaffer olarak çıkan Sovyetler Birliği olmuştu.

9 Mayıs 1945'te Moskova saatiyle sabah 2.10'da, radyo spikeri Yuri Levitan'ın gür ve ölçülü sesi şunu ilan etmişti: "Almanya tamamen mağlup edildi."

1418 günlük cehennem dönemi sona ermişti.

Nihai anlaşma Berlin'de imzalanmıştı.

***

Nasıl bizim için 30 Ağustos Zafer Bayramımız çok önemli ise Ruslar için de 9 Mayıs Zafer Günü o denli önemli.

Biz, Vladimir İvanoviç’le, senelerden beri, hemen hemen hiç aksatmadan 9 Mayıs kutlamalarına birlikte gidiyoruz.

Bu sene de Büyük Vatanseverlik Savaşı'ndaki Zaferin 79. yıldönümüne adanan geçit törenini Moskova'nın merkezinde izlemek niyetiyle yine dolaştık.

Sokaklar yine coşkulu kalabalıklarla doluydu.

Tverskaya Caddesi,  Kızıl Meydan hep bildiğimiz gibi; insanlar dans ediyor, hem sevinci, hem de hüznü bir arada yaşıyorlar.

Kutlamalar her yıl sadece Rusya’da değil, dünyanın birçok ülkesinde yapılıyor.

Ancak acıları, kaybedilenleri unutmak mümkün değildi.

Şenlik neşesi geçmişte yaşanan acıların, kaybedilenlerin anısını gölgelemiyor.

2 Mayıs 2024 Perşembe

Gorki Leninskiye: Vladimir İlyiç'in en sevdiği yer

 


Evgeny SAZONOV

Kaynak: https://www.kp.ru/

 

Güzel havalardan istifade Mayıs ayında Moskova ve Moskova bölgesinin en güzel yerlerine gitmeyi sakın ihmal etmeyin.

Bunun ancak gittikten sonra anlayabileceğiniz pek çok nedeni var.

Sonra bize dua edeceksiniz.

***

Görülebilecek güzel yerlerden biri Gorki Leninskiye.

Tanrım! Savva Marazov'un dul eşinin burada bu mülkü inşa etmesi boşuna değildi.

Sadece nasıl mükemmel para kazanılacağını bilmekle kalmayıp, aynı zamanda sadece güzel şeylere de aşina olan bir kadındı o.

Yeşillikler, korular ve çayırlar…

Kaydıraklar yılın herhangi bir zamanında son derece güzel.

Piknik yapmak, yürüyüşe çıkmak için ideal bir yer. Yakınlarda akan Pakhra Nehri de dahil olmak üzere güzel araziye ve çevresine hayran kalacaksınız.

9,5 bin hektarlık bu devasa bölgenin her köşesini keşfedin!

Ve sadece bir günün her şeyi görmek için yeterli olduğu bir doğru değil.

Burayı görmek için gün içinde gelmek mümkün.

Çok yürümeye hazır olun: Buradaki mesafeler oldukça uzun ve bölgeye arabaların girmesine izin verilmiyor.

Bisiklet sürmeye engel yok.

 

Bölge adeta  bir açık hava müzesi

Bir ara sökülen anıtlar Park Muzeon'un yanı sıra Gorki'ye de getirilmeye başlanmıştı.

Bunlar esas olarak dünya proletaryasının liderinin anıtlarıydı.

Bu mantıklı.  Onun yaşadığı, çok zaman geçirdiği bir mekandı.

Gorki'nin en ünlü sakini Vladimir İlyiç Lenin'di.

Burada üç müzesi var.

İlki ana girişte ve çok gösterişli.

Diğer ikisi de ilginç.

Bu, liderin hayatının sonunda yaşadığı ve çalıştığı ve öldüğü mülktür.

Oturmaktan keyif aldığı, en sevdiği hasır sandalye orada.

Fotoğraflar…

Nadezhda Konstantinovna ve akrabalarının odaları.

Ve elbette kitaplar, kitaplar, kitaplar. Lenin profesyonel bir kitap kurduydu ve onun ne okuduğunu ve koleksiyonunu nasıl derlediğini görmek çok ilginç.

Lenin'in ofisinin, dairenin mobilyalarının ve genç Sovyet hükümetinin buluştuğu salonun Kremlin'den devredildiği üçüncü müzede de çok sayıda kitap var.

Her şey orijinal; hatta Lenin'in toplantılara başkanlık ederken oturduğu sandalye bile.

Liderin, işinin verimliliğini artırmak ve zamandan tasarruf etmek için hangi hayat tüyolarını kullandığını görmek faydalı olacaktır...

Lenin'in Rolls-Royce'u garajda muhafaza ediliyor. Dünyada karda sürüşe uyarlanmış ender araçlardandı. Kışları Gorki'ye ulaşmak ancak böyle mümkündü. Ve bu arada, sahibi hızlı sürmeyi seviyordu.

 

Film Şehri

Gorki topraklarında bir sinema kasabası var.

Lenin ve daha fazlasını anlatan birçok dizi burada çekildi.

19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına ait çeşitli sokaklar.

Yürüyüşe çıkıp bu evleri nerede gördüğünüzü hatırlamak ilginç.

En önemlisi - “Dedektif Anna” dizisinde.

Giriş ücretsizdir; tabii ki çekimler devam etmediği sürece...

 

Malikanenin hikayesi

Ah, bu kadın... Bu muhteşem kadın... Zinaida Grigorievna Marazova.

Zamanının en akıllı ve en cesur kadınlarından biriydi.

Moskova belediye başkanı Rainbot ile üçüncü evliliğinde Gorki mülkünü satın aldı.

O zamanın en popüler ve pahalı mimarlarından biri olan Shekhtel'i işe alarak evin gelişimine cömert bir yatırım yaptı.

Sitenin incisi olan eve geniş bir yaz terası ve kış bahçesi eklendi. Yurt dışına büyük pencereler sipariş edildi ve özel arabalarla taşındı - bu tek başına zaten bir servete mal oldu. Ancak bu kış bahçesi inanılmaz derecede rahat ve duyguluydu.

Evin artık buharlı ısıtması, akan suyu, elektriği ve büyük çiftliğin çeşitli yerleriyle özel telefon iletişimi vardı.

Yirminci yüzyılın başında Marazova, ineklerin mekanik olarak sağılmasını sağladı ve elit buğday yetiştirdi.

Evet, geleceğin tek bir eve geldiği gerçeğinden sadece bir gerçek: Küvet, suyun daha uzun süre soğumaması için termos teknolojisi kullanılarak yapılmıştı...

Bütün bunlar 1918'de millileştirildi.

Moskova’lılar için yeni park ve doğal proje müjdeleri


Büyük şehirlerle, koca metropollerle kaderlerini birleştiren sakinlerinin “mutluluk endeksi” doğaya yakınlıklarıyla ölçülüyor artık.

Uluslararası Peyzaj Altyapısı ve Kentsel Planlama Bürosu'nun uzmanlarının yeni çalışmalarında ulaştıkları sonuç bu.

Sanayi bölgelerinden uzakta yeni konut komplekslerine ve özellikle yeni park alanlarına ihtiyacı var.

Ancak Şehir dışına çıkmayı pek sevmeyen Muskovitler yeni parklara gitmeye razı gibi.

Peki, yakın zamanda onları sevindirecek yeni projeler var mı?

Evet, var.

İşte onlardan bazıları:

 

Gastroküme ile Central Park

Amfitiyatro ve "kuru" çeşme, Pokrovskoye-Streshnevo bölgesindeki Central Park'ın ana unsurları olacak. Yeni konut kompleksi ile Moskova Nehri arasındaki 8 hektarlık bir alanı kaplayacak.

Park bir amfi tiyatro gibi inşa ediliyor - çok katlı. Basamaklar doğrudan “kuru” çeşmeye iniyor. Yanında salıncaklar, yüksek sarmal kaydıraklar, trambolinler ve tırmanma duvarı bulunan modern bir çocuk alanı yer alacak.

Parkta yürürken kendinizi dünyanın dört bir yanından farklı mutfakların yer aldığı bir gastronomi bölgesinde bulacaksınız. Konut kompleksinin zemin katlarında çok sayıda kafe ve restoran bulunacak ve hepsinin parka erişimi olacak.

Parkta dinlenme günleri aktivitelerinin yapılacağı bir etkinlik alanı, yılbaşı ağacı ve gölgelikli bir dinlenme alanı bulunacak.

Yeri: Letnaya Caddesi, 95B. Spartak Metro istasyonu.

Açılacağı zaman : yaklaşık olarak 2024 yaz sonu-sonbahar başında.

 

Ekolojik parkurların bulunduğu çiçekli bahçe

Butyrsky bölgesinde ekolojik parkurların bulunduğu çiçeklerin açacağı bu alan bir peyzaj parkı olarak ortaya çıkacak.

Bölge sakinlerinin dikkatini çekmek için buraya çiçekli bir bahçe ekilecek ve beyaz kuvars kumu ve pişmiş toprak çakıllarla dolu eko-yollar oluşturulacak. Çok seviyeli aydınlatmanın özel bir etkisi olacak.

Moskova'nın baş mimarı Sergei Kuznetsov bu proje hakkında konuştu: “Tahıl bitkileriyle çevrili sessiz meditasyon alanları olacak. Okuma alanlarına şezlonglar yerleştirilecek, bitki çalıları dikilecek ve tasarım aydınlatmasıyla yürüyüş yolları boyunca hipoalerjenik uzun ömürlü bitkiler ortaya çıkacak,” dedi.

Muskovitler, duyusal bahçe alanında çıplak ayakla eko-yollarda yürüyebilecek, mor söğüt yapraklarının serinliğini hissedebilecek ve çimenli çayırların dantelli "bulutları" ile çiçek tarhlarını keşfedebilecek.

Parktaki yollar yumuşak gölgeli spot ışıklarla aydınlatılacak ve zemin lambaları dekoratif tepelere yönlendirilecek. Ayrıca ağaç dallarına benzeyen lambalar da yerleştirecekler.

Parkın yakınında koşu ve bisiklet yolları oluşturuluyor. Bölgenin ana dekorasyonlarından biri dönüşen bir çayır olacak. Yaz aylarında burada spor bayrak yarışları, müzik ve film festivalleri düzenlenecek, kışın ise çayır buz pateni pistine dönüştürülecek.

Yeri: Ogorodny proezd, 4/2. Metro istasyonu "Butyrskaya".

Açılacağı zaman: 2025 yazı.

 

Ihlamur ağaçlarıyla dolu yeni bir park

Moldavskaya Caddesi'nde alışılmadık aydınlatmaya sahip bir park yapılıyor.

Yeni park alanında yaya yolları ve yeşil alanların yanına zemin ve konsol aydınlatma direkleri yerleştirilecek. Parlaklık yaya bölgesinde aşağıdan yukarıya doğru artacak ve göz hizasında maksimum olacaktır.

Meydan, Ivan Franko Parkı'nın devamı olacak. Buraya meşe, ıhlamur, akçaağaç ve kestane gibi genç ve olgun ağaçlar dikilecek. Yaz aylarında sizi serin tutacaklar.

Bitki yelpazesi, çiçekli ortanca, dişbudak spirea ve yaprak döken çalılar ile tamamlanacak.

Yeri: Ul. Moldavskaya, 1. Kuntsevskaya metro istasyonu.

Açılacağı zaman: 2026 yazı.

 

Yat limanında yeşil yürüyüş yolu

Güney Limanı'ndaki yeni yat limanında spor ve eğlence seçeneklerinin (kürek sörfü, su altı sörfü, kano) yanı sıra doğal bir rekreasyon alanı da bulunacak. 30 metre yükseklikte yüzen bir köprünün altında oluşturulacak. İki kilometrelik kalın peyzajlı bir mesire alanı olacak. Körfezin merkezinde büyük bir amfitiyatro ve etkinlik alanı oluşturulacak, sahil şeridi boyunca teraslı restoranlar açılacak.

Yeri: Trofimova Caddesi, Vlad. 36. Metro istasyonu "Kozhukhovskaya".

Açılacağı zaman : Uygulama süresi belirlenmemiştir.

 

Derbenevskaya'da amfitiyatro ve Moskova Nehri'ne iniş

Derbenevskaya Caddesi'ndeki ofis binasının yakınında masa tenisi kortu ve yürüyüş yolları bulunan yeni bir park ortaya çıkacak.

Avluda amfitiyatro, çocuk alanı ve taraftarlar için aydınlatmalı yarım daire banklı tenis kortu oluşturulacak. Yuvarlak masa ve yerleşik prizli ve aydınlatmalı banklarla ortak çalışma alanı yaratacaklar.

Parkın geri kalanı Moskova Nehri'ne inecek. Akçaağaç, alıç, ardıç, kızamık ve dağ muşambasının dikileceği, yaya yolları ve “yeşil adalar” içeren bir yürüyüş alanı.

Yeri: Ul. Derbenevskaya, 1. Paveletskaya metro istasyonu.

Açılacağı zaman: 2025 sonu.

Rus gazeteleri ve TV kanalları



Günümüzde bilgilenme ve haber alma kaynakları da, tercihleri de teknolojinin gelişmesiyle, internetin yaşamımıza iyiden iyiye girmesiyle hem çok değişti, hem de çeşitlendi.

Ancak buna rağmen gazetelerin ve televizyonların önemi hala devam ediyor.

Peki, Rusya’da haber almak için hangi kaynaklar daha çok tercih ediliyor?

2022 istatistiklerine göre Ruslar’ın çoğunun (%69) birincil haber kaynağı, televizyon. İkinci sırada ise internet var (%39).

 

Rus TV kanalları

Reyting oranlarına göre Rus TV kanallarının sıralaması ise şöyle:

Rossiya 1 (Россия 1): Rusya’nın en çok izlenen Rossiya 1 kanalı. Hemen her konuda yayın yapıyor.

Kanal 1 (Первый канал): Rusya’nın diğer bir eski ve çok izlenen kanalı. Kanal 1, eskiden Rusya Devlet Televizyonu olarak biliniyordu.

NTV (HTB): Rusya’nın en popüler üçüncü kanalı olan NTV. Siyasetin yanı sıra toplumsal konularda da farklı, ilgi çekici yayınlarıyla Rusya’da çok izlenen bir kanal.

Telekanal Zvezda (Телеканал “Звезда”): Kızıl yıldızı simgeleyen “Zvezda” isminden de anlaşılabileceği gibi bu kanal doğrudan Rusya Savunma Bakanlığı’na bağlı. Milli ve tarihi filmler ve diziler de yayımlıyor.

Rossiya 24 (Россия 24): 24 saat yayın yapan bir haber kanalı. Rusya Devlet Televizyon ve Radyo Kurumu’na ait. Spor, hava durumu ve iş dünyası gibi alanların yanı sıra Rusya içindeki yerel haberlere odaklanıyor.

RBK TV (РБК): Rusya’nın ekonomi kanalı olarak biliniyor.

.

Rus haber ajansları

TASS (Информационное агентство России): Doğrudan hükûmete bağlı olan Rusya Haber Ajansı (TASS), dünyanın en büyük haber ajanslarından biri. Birçok ülkede bürosu var ve İngilizce dâhil çeşitli dillerde yayın yapıyor. 1904 yılında Rus İmparatorluğu tarafından kurulan ajans, Sovyet döneminde de önemli bir kurumdu.

RIA Novosti (РИА Новости): TASS ile benzerlik gösteren bir diğer devlet haber ajansı olan RIA Novosti, 1941’de kurulmuştu. Rusya içindeki gelişmeleri, resmi ajans perspektifinden takip etmek isteyenler için başlıca kaynaklardan.

Sputnik: Rusya’nın dünyadaki en popüler medya kanalı. Rus devletinin 2014’te kurduğu Sputnik; farklı mecralarda, İngilizce ve Türkçe dâhil birçok dilde hizmet veriyor.

RT (Russia Today): Sputnik ile benzerlik gösteren RT (eskiden Russia Today), Moskova’nın uluslararası arenaya yönelik bir başka medya kuruluşu. RIA Novosti’nin kurduğu bu kanal, 5 dilde yayın yapıyor. Genel amacı Rusya’yı dış dünyada anlatmak ve temsil etmek.

 

Rus gazeteleri

Tüm dünyada olduğu gibi Rusya’da da gazete; televizyon ve internete kıyasla eskisi kadar yüksek bir erişime sahip değil.

Birçok gazetenin kendi internet sitesi ve Telegram ile VK gibi platformlarda sayfaları bulunuyor. Buna rağmen yazılı basın tamamen bitmedi. 2021 verilerine göre Rusya’da 40 binden fazla kayıtlı yazılı basın kuruluşu var.

Rossiyskaya Gazeta (Российская газета): Rusya devletinin resmî gazetesi olan bu günlük yayında; resmi kararnameler, devlet kurumlarının açıklamaları ve belgeleri, yeni onaylanan yasaların ilan edilmesi, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve hükûmet duyuruları vb. yayımlanıyor. Gazete ayrıca politika, kültür ve iş konularını da kapsıyor.

Kommersant (Коммерсантъ): Rusya’daki tanınmış ekonomi - iş dünyası gazetelerinden biri olan Kommersant, Rusya’daki nitelikli gazetelerden biri sayılıyor. 2021 yılında günlük tirajı yaklaşık 120 bin idi.

Moskovskiy Komsomolets (Московский комсомолец): 1919’da kurulan gazete, bir zamanlar Komünist Gençlik Grubu’nun resmi gazetesiydi. İdeolojisiyle uyumlu olarak, piyasadaki en uygun fiyatlı gazete olarak biliniyor. Günlük tirajının 400 binden fazla olduğu tahmin ediliyor.

Argumenti i Fakti (Аргументы и факты): Geçmişte haftalık yayın yapan ve yaklaşık 3 milyonluk tirajı ile Avrupa’nın en büyük gazetelerinden biri olan gazete 1978’den beri yayımlanıyor. Sayfalarında çeşitli bölgesel, uluslararası ve güncel konular ele alınıyor. 2014 yılında Moskova Belediyesi tarafından satın alındı.

Komsomolskaya Pravda (Комсомольская правда): Sovyetler Birliği dönemindeki Komünist Partisi’nin gençlik organizasyonu olan Komsomol’un eski yayın organı. Şu anda Rusya’nın en büyük tabloid formatındaki gazetelerinden biri olarak günlük yaklaşık 600.000 tiraja sahip. Gazprom ile bağlantılı Media Partner’a ait.

İzvestia (Известия): Sovyetler Birliği’nin resmi gazetesi olarak 1917’de kurulan prestijli gazete İzvestia, uzun yıllar Rusya’da saygı gören bir yayın oldu. Günümüzde de en popüler gazetelerden biri olarak yayın hayatını sürdürüyor.

28 Nisan 2024 Pazar

Rus Romanının Farkı ve DOSTOYEVSKİ / Yalın Alpay

 


Yalın Alpay, YouTube videolarının bu bölümünün ilk kısmında romanın, tarihin görece geç döneminde ortaya çıkmış bir anlatı türü olduğunu ve burjuva bakış açısına göre biçimlendiğini dile getirip, Batı'da sosyolojik kitle hareketlerinin ortaya çıkardığı bu türü, Rusya'nın Batılılaşma çabaları sırasında sosyolojik bir öz-çıktı olarak değil, Batı'dan ithal ettiği bir anlatı biçimi olduğunu vurguluyor.

Rus Batılılaşması Petro ile başlatılsa da, ilerleyen yıllarda Batılılaşmanın getirmek istediği yeniliklere direnen bazı Çarların getirdikleri sansürler, yasaklar, yıldırıcı cezalar Rusya'da siyasi, felsefi, sosyolojik, ekonomik, dini tüm tartışmaları ortadan kaldırdı ve bu tartışmalar için yalnızca edebiyat dergileri ve romanlar zemini kaldı.

Yalın Alpay'a göre bu yüzden Rus romanı, Batı'daki tüm siyasi, felsefi, sosyolojik, ekonomik ve dini tartışmaları kendi içerisine alarak, Batı'daki romana oranla çok daha güçlü bir içeriğe kavuştu.


19'uncu yüzyıl Rus romanı Batı'da olmayan bir zenginlikle sarmalandı.

Batı'da Sanayi Devrimi sonrasında, maddi faydayı yaşamının merkezine koyan "homo-economicus" insan tipi ortaya çıkmışken, henüz sanayileşmesini tamamlamamış Rus İmparatorluğu'nda "homo-economicus" yaygın bir sosyolojik tip değildi.

Böylece Batı'da "homo-economicus" kalıplarına göre dünyayla ilişki kuran modern insan yerine, Rus romanında "gururla" hareket eden başka bir tür insan bulunuyordu.

Rus romanı, Batı'dan yola çıkarak roman üretirken, hem içerik hem de kişilerin motivasyonları yönünden çok daha farklı bir kurguyu izliyordu. Bu izlek, daha derin ve psikolojik; maneviyatı ve dünyaya bakışı daha yüksek bir türü ortaya çıkarıyordu.

Yalın Alpay konuşmasının ikinci bölümünde bu kez Rus romanında neden Dostoyevski'nin daha öne çıktığı üzerine argümanlarını sıralıyor.

Osman’ın mühimi

 



M. Hakkı Yazıcı

mhyazici@yandex.ru

  

Osman, “Uygun bir zamanında seninle mühim bir konuyu konuşmak istiyorum abi,” demişti.

“Uygun bir zamanda görüşmek istiyorum” dediği yer, uygun bir yer değildi.

Ben Metroya binmek için yürüyen merdivenlerden inerken, o da Metrodan inmiş, karşı istikametten yukarı doğru çıkıyordu.

Tesadüfen karşılaşmış, o bir kaç saniyelik zamanda göz göze gelip, selamlaşmıştık. Aceleyle tam yanımdan geçerken bağırarak söylemişti bunu.

“Uygun bir zamanında seninle mühim bir konu konuşmak istiyorum, abi,”

Uzaklaşırken arkasından seslendim:

“Hangi konuda Osman’cım?”

Moskova Metrosunda birbirlerine Türkçe seslenen iki adamı diğer yolcular şaşırarak izlerken o da arkasını dönüp, “Görüştüğümüzde söylerim abi,” diye bağırdı.

İçime tecessüs virüsünü bırakıp, geçip gitmişti.

“Yahu, bir dakika bekle beni, ters taraftan yürüyen merdivenden çıkıp yanına geleyim, konuşalım” deme fırsatını bulamamıştım.

Zaten bunu yapması da zordu.

Belki acelesi, mühim bir işi vardı. Zaten hep vardır ya, ben karşı tarafa geçene kadar Osman beklemezdi muhtemelen.

Moskova Metrosunu bilirsiniz, bazı istasyonlar çok derindedir. Mesela Park Pabedi 73 metre, Marina Roşa, 72 metre derinliktedir. 

Yürüyen merdivenlerle inmek, çıkmak dakikalar alır.

Osman’ın birlikte yaptığımız eski bir projeden bir miktar borcu kalmıştı. Epey bir zaman geçmişti üzerinden, ama hala ödememişti.

“Abi, şu sıra sıkışığım, biraz rahatlayınca ödeyeceğim, yemin,” demişti.”

Çok sıkboğaz etmemiştim. Birlikte çok iş yapmış, ikimiz de para kazanmıştık. İyi çocuktu, parası olsa öder diye düşünmüştüm.

Ama ben de şu sıralar biraz dara düşmüştüm. İhtiyacım vardı. O parayı mı ödeyecekti acaba?

İlginç bir çocuktu bu Osman, durur durur çok ballı projeler yakalardı. Yoksa yine birlikte yapabileceğimiz iyi bir iş mi kapmıştı?

Düşüne düşüne yürüyen merdivenden indim.

Metroya binmeden önce aramak için cebimden telefonumu çıkardım. Hat yoktu.

Tam kapıların kapanma anonsu yapılıyorken fırladım.

“Astorojna dveri zakrıvayutsya, sledyuşiya stansiya…” (Dikkat kapılar kapanıyor, bir sonraki istasyon…)

Kendimi vagondan içeri zor attım.

Metro hareket ettikten sonra bir kere daha denemek istedim.

Ayakta telefonla uğraşırken dengemi kaybedip, az daha yuvarlanıp düşecektim.

Tam da o sırada “dilya vaşeyi bezapasnosti derjitis za paruçni”, yani “güvenliğiniz için trabzanlara tutunun" anonsu yapıldı.

Geç… Ben, zaten dengemi kaybedip az kalsın kendimi yerde bulacaktım.

İki adım öteye savrulup, zor bela demirlere tutundum.

Toparlanırken “Budtye vzaimna vejlivı, ustupayte mesta passajiram s detmi, invalidam, pajilım lyudyam i beremennım jenşinam”, yani “Karşılıklı olarak saygılı olun, çocuklu yolculara, engellilere, yaşlılara ve hamile kadınlara yerinizi verin” anonsunu duydum.

Önümde oturan beni şaşkın gözlerle izleyen bir genç kız, ayağa kalkıp bana yerini verdi.

Önce reddetmek istedim, ama uzatmamak için oturdum.

Anonstaki gibi çocuklu yolcu değildim, engelli değildim, hamile kadın hiç değildim, geriye yaşlı yolcu olmak kalıyordu. Tamam, saçlarımdaki akların sayısı iyice artmıştı, farkındaydım, ama o kadar da mı kötü, düşkün gösteriyordum artık?!

Kabullenmek zordu.

Çıktıktan sonra Osman’ı bir daha aradım, bu sefer de onun telefonu kapalıydı.

Birkaç gün sonra, başka bir aradığımda aceleyle “Şu anda Türkiye’deyim abi, telefon roaming ücretleri yüksek malum; ben, seni dönünce arayayım,” deyince kısa kesip kapatmıştık.

Aradan epey bir zaman geçmişti, haber çıkmamıştı. Konuşamamıştık. Türkiye’den dönüp dönmediğini bile bilmiyordum.

İçimdeki merak duygusu bir türlü geçmemişti.

Bana ne söyleyecekti? Neydi o “mühim” konu?

Biraz para bulmuştu da borcunu mu ödeyecekti?

Yoksa başka bir şey mi?

Neydi?

Aklıma bir fıkra geldi.

Hani Salomon büyük bir ekonomik sıkıntı geçirmekteymiş. Çareyi arkadaşı Mişon'dan borç istemekte bulmuş. Yakın arkadaş olan ikisinin de evleri aynı sokakta ve karşı karşıyaymış. Evlerinin pencereleri birbirine bakıyormuş. Mişon, Salomon'a borç vermiş, ama en geç 1 ay sonra parayı geri vermesini şart koşmuş. O da çaresiz kabul etmiş. Günler çabucak geçmiş, ancak Salomon'un işleri bir türlü umduğu gibi gitmemiş. Borcun vadesi yaklaştıkça geceleri yatağında sıkıntıdan dönüp durmaya başlamış, uyku uyuyamaz hale gelmiş. Borcun vadesine bir gün kala gece yine sıkıntıdan yatağında bir o tarafa, bir bu tarafa dönüp duruyormuş, bu huzursuzluğunu fark eden eşi, Salomon'a sormuş:

“Bey, ne oldu, niye uyumuyorsun, neden bu kadar sıkıntılısın?”

O zamana kadar aldığı borcu ve ödeyemeyeceğini karısına bile söyleyemeyen Salomon durumu anlatmış.

“Hanım parayı en geç yarın ödemem lazım, ama beş kuruşum bile yok. Ben ne yapacağım şimdi, yandım.”

Karısı:

"Bunun için mi uyumuyorsun be adam, düşündüğün şeye bak," diyerek, gecenin geç saatinde pencereyi açmış, karşı binada oturan Mişon'ların penceresine doğru bağırmış:

"Mişon, Mişşooooon!”

Mişon, pencereyi açıp, “Ne var be, gecenin bu saatinde?” diye çıkışmış.

“Salomon senden borç almış ya,”

“Eeee?!”

“Yarın sana olan borcunu ödeyemeyecek!" demiş, pencereyi kapatmış.

Kocasına, "Hadi yat, uyu Salomon, şimdi Mişon düşünsün..." demiş.

Aman allahım, sakın böyle bir şey olmasın! Osman, bunu mu söyleyecekti acaba?

Veya Nasrettin Hoca fıkrasındaki gibi, “zihni sinir” bir ödeme planıyla mı gelecekti?

Hani Nasreddin Hoca bir ahbabından borç almış. Elinde avucunda olsa borcunu hemen ödeyecek, ama işte yoksulluğun gözü kör olsun.

Gecikince adam alacağı için Hoca'nın kapısını aşındırmaya başlamış. Bir böyle iki böyle derken yine bir gün adam borcunu istediğinde, “Şu anda yok, ama iyi bir fikir geldi aklıma, onu uygulayıp çok yakında ödeyeceğim,” demiş

“İyi de Hoca, ne zaman ödeyeceksin, kimden bulup vereceksin?”

“Bak, benim tarlamın kenarına çit niyetine çalı ektim! Çalılar boy vermeye başladı bile. Koyun sürüleri geçerken benim çitlere sürünecek, yünleri çalılara takılacak. Benim hatun bu yünleri toplayacak, yıkayacak, tarayacak, eğirecek, dokuyacak, ben de götürüp pazarda satacağım. O parayla sana borcumu ödeyeceğim,” diye “zihni sinir” projesini anlatmış.

Bunu dinleyen adam kasıklarını tuta tuta gülmeye başlamış.

Hoca, “Gidi hâlden anlamaz paragöz herif, peşin parayı gördün ya, bak nasıl keyiflenip, gülüyorsun,” demiş.

Osman da böyle bir planla mı çıkacaktı acaba karşısına?

Yoksa daha da kötüsü, “Abi, alacağının üzerine bir bardak soğuk su iç” mi diyecekti?

Offf!..

***

Bir akşamüstü, yine tesadüfen, Eski Arbat’ta, Osman’ı karşı yöne, Smolenskaya’ya doğru yürürken gördüm. Hızlı adımlarla yürüyordu.

Seslendim, duymadı.

Acele bir işim olduğuna bile aldırmadan arkasından yetişmek için dönüp ben de hızlı adımlarla yürümeye başladım.

Uzun boyluydu, uzun bacaklarıyla, hoplaya zıplaya, koca adımlarla yürüyordu. Benden daha genç ve sportif olduğunu biliyordum, ama bu kadarını ummamıştım.

Herif at gibiydi; tırıstan, rahvana geçti, ardından neredeyse dörtnala koşmaya başlamıştı sanki.

Bir ara takip etmekten vazgeçecek gibi oldum, ama başlamıştım artık, yetişmek için koşturmaya başladım.

Osman, yeni yakaladığı ballı bir projenin sözleşmesini yapmaya böyle şevk ve heyecanla, koşturarak gidiyordu belki de.

Eski Arbat Caddesi’nin uzun bir sokak olduğunu bilirsiniz. Bu yaya yolunda bir başından diğer başına sakin sakin, aheste beste yürürken bile yorulursunuz.

Nefes nefese kalmıştım.

Etraftan gelip geçenler, tuhaf ve meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.

En nihayetinde Bulat Okudzhava’nın heykelinin bulunduğu yere yakın bir yerde ancak yetişip, omuzuna dokundum.

Döndü, beni görünce sevinip, sarıldı; öpüştük.

Ben, yorgunluktan ter içinde yolun kenarındaki banklardan birine çöküp, oturdum. O da yanıma oturdu. Cebinden bir kağıt mendil çıkarıp şevkatle yüzümde biriken teri sildi.

“Ne o, hayrola, nefes nefesesin abi?” dedi.

“Sana yetişmek için...” dedim, zorlukla.

Gülümsedi.

Biraz sakinleşince; “Hatırlıyor musun, seninle Metro yürüyen merdivenlerinde karşılaşmıştık. Bana uygun bir zamanında seninle mühim bir konuyu konuşmak istiyorum demiştin.”

“Öyle mi, ne zamandı?”

“Yahu, sonra birkaç kez telefonla aradım konuşamadık. Hatırlamıyor musun?”

“Tamam, biliyorum; bir kaç kez aradın. Hatırlıyorum, ama şimdi konuyu hatırlamıyorum,” dedi.

Kalakalmıştım. Yüzüne baktım.

“Abi, şu anda gerçekten ne olduğunu hatırlamıyorum; demek ki mühim bir şey değilmiş,” dedi.

Pyotr Çihaçov


Vikipedi, özgür ansiklopedi

 

Pyotr Aleksandroviç Çihaçov (Pierre de Tchihatchef) (16 Ağustos 1812 – 13 Ekim 1890) Altay dağları, Avrupa ve Orta Doğu'da doğa bilimi çalışmaları yapmış Rus doğa tarihçisi, coğrafyacı ve yerbilimcidir.

Çihaçov soylu bir ailenin çocuğu olarak St. Petersburg yakınlarındaki Gaçina malikânesinde 1812(1808) yılında doğdu.

Eğitim hayatında ilk olarak Rus Çarlığı'nda devlet adamı yetiştiren Çarskoye Sele okulunun eğitimcileri tarafından evinde yetiştirildi. İlk ve orta öğrenimini memleketinde tamamlayan Çihaçov politika bilimi diploması almış ve diplomat olarak mezun olmuştur.

1835'ten itibaren yurt dışına görevlendirmeyle giden Çihaçov bu görevi sırasında Avrupa'da jeoloji eğitimi almıştır.

Çihaçov Freiburg, Münih, Berlin ve Paris'te jeoloji eğitimi görmüş ve dönemin en büyük jeologu Elie de Beaumont'dan ders almıştır. 1841'de de ilk jeolojik etüdlerini Güney İtalya'da Gargano dağı'nda ve Nice kenti civarında yapmıştır.

Çihaçov'un ilk büyük araştırma gezisi 1842'de kuzeydoğuya Sibirya'ya doğru olmuştur ve Altay dağlarının jeolojisi üzerine çalışmıştır. Altay dağlarının modern anlamda ilk ayrıntılı çalışması olarak literatüre geçen bu gezi önceki çalışmaların ötesinde oldukça önemli sonuçlar üretmiştir. Altayların Paleozoyik'ten genç kaya formasyonlarını bulundurmadığını, Paleozoyik sonrası jeolojik açıdan aktif bir hale geldiğini ve bu bölgede bulunan fosil topluluklarının Avrupa ve Amerika'da bulunan fosil topluluklarına uymadığını belirlemiştir. 1845'te Paris'te bu bilimsel yapıtını yayımlamıştır.

Çihaçov, Altaylarda çalıştıktan sonra İtalya'da Calabres bölgesinde jeolojik araştırmalar yapmıştır.

Çihaçov'un bu çalışmaları Avrupa'da ciddi şekilde ilgiyle karşılanmış ve ünlü jeolog Elie de Beaumont'un "Yabancı Bilginlerden Seçmeler" adlı yapıtında Çihaçov'un çalışmaları da yer almıştır.

1845 yılında İstanbul'a Türk dilini incelemek amacıyla diplomatik görevle atanan Çihaçov, uzun sürecek Yakın Doğu araştırmalarına başlayacaktı.

Kısa süre sonra görevi bırakan Çihaçov bir gezgin olarak Osmanlı ülkesinde uzun soluklu araştırma gezilerine çıkmıştır. Akdeniz kıyılarından Fırat kıyılarına, Doğu Karadeniz'den Musul'a ve Suriye'den Mısır'a dek uzanan ve binlerce kilometre karelik bir alan kaplayan 6 saha çalışmasını 11 yılda tamamlamıştır.

Yaya olarak gerçekleştirdiği 11 yıllık bu saha çalışma dönemini laboratuvar ve büro çalışmaları izlemiştir. Nihayet ilk olarak 1853'te anıtsal yapıtı olan Asie Mineure; description physique, statistique et archéologique de cette contrée'yi 4 cilt ve 3 atlas olmak üzere bastırdı. İklim bilimsel, coğrafi, jeolojik ve botanik incelemeleri kapsayan bu geziler ve çalışmaların en önemli yanı Anadolu'nun modern anlamda bilimsel olarak ilk kez ele alınmış olmasıdır.

Çihaçov'un bir diğer önemli yapıtı, Osmanlı başkenti İstanbul'un genel bir jeolojik ve coğrafi incelemesi olan Le Bosphore et Constantinople adlı çalışmadır.

Bu yapıt İstanbul'un konu edildiği ilk bilimsel çalışmadır ve İstanbul'un jeolojisi, coğrafyası ve iklimi çeşitli gözlemler ve ölçümlerle incelenmiştir. Çihaçov özellikle Boğaziçi'nin kuzeybatısında o dönem Devoniyen yaşlı olduğu düşünülen kayaçların varlığını belgeleyip yine Boğaz'ın kuzeyinde Kretase yaşlı geniş volkanik arazileri de gözlemlemiştir.

İklimsel olarak İstanbul'un kendisiyle aynı enlemde bulunan kentlere göre minimum sıcaklıklar konusunda daha soğuk olduğunu belirlemiştir. Ayrıca Strabo'dan beri benimsenen Anadolu'nun doğu-batı orografik çatı modelini reddederek bu bölgedeki dağ oluşumlarını kuzeybatı ve kuzeydoğu yönlü geçişler üzerinden kurmuş ve Anadolu'nun genç oluşumunu yansıtan genç yaşlı kayaçlarda da bunu destekleyen veriler bulmuştur.

Çihaçov'un 1864 tarihli yapıtı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan İstanbul ve Boğaziçi adıyla 2019 yılında çıkmıştır.

Doğa bilimleri alanındaki katkılarının yanı sıra Kırım savaşı öncesi özellikle Orta Anadolu'daki Rum ve Ermeni tebaanın sosyal ve dini yaşamına yönelik günlüğüne kaydettiği pek çok ayrıntı dikkati çeker. Rotasındaki antik kentlere de özel ilgi göstermiştir.

1870 yılından itibaren Pierre de Tchihatchef (Çihaçov) bilimsel gezilerini daha az yorularak ve eşiyle beraber yapmaya başlamıştır.

Bu gezilerini Mağripler üzerinde yapan Çihaçov, Avrupa'ya döndüğünde bu gezilerinden çıkan sonuçları yayımladı.

Ayrıca l'Asie Mineure adlı çalışmasındaki notları, verileri ve gözlemleri tekrar gözden geçirerek bu kez de Almanca Kleinasien adıyla 1887'de yayımlamıştır.

Bu tarihten 3 yıl sonra 13 Ekim 1890'da Floransa'da hayata gözlerini yummuştur.

Çalışma hayatı boyunca pek çok kez Fransa Bilimler Akademisi ve Fransa Jeoloji Kurumu dergilerinde yazılar yazan Çihaçov ölümünden önce Fransa Bilimler Akademisi'ne 100 bin Frank bağışlanmasını vasiyet etmiş ve bu vasiyeti bizzat kendi el yazısıyla noter huzurunda kaleme almıştır.