Moskova

Moskova

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Strelnikov Kendini Neden Öldürdü?


Sedat Sezgin




Pasternak’ın Doktor Jivago romanı birçok karakteri içinde barındıran büyük bir tablo gibi.

Sevdiğimiz, sevdiklerimiz ya da görmesini arzu ettiğimiz kişi veya kişiler tarafından beğenilmek, takdir görmek insanın sahip olduğu en güçlü dürtülerden biri olsa gerek. İster müzikle uğraşalım, ister resimle, ister felsefeyle, ister mimariyle o görünmeyen göz bizden çok uzaklarda ve hatta içinde soluyup hareket ettiğimiz zamanın çok ilerisinde bile olsa değişen fazla bir şey yok. En büyük arzumuz o göz tarafından beğenilmek, takdir görmek ya da sevilmek. Pasternak’ın Doktor Jivago romanı birçok yönden değerlendirilebilir: kocaları, erkekleri ya da âşıkları tarafından terk edilmiş kadınlar; adı devrim dahi olsa sefaletten kurtulmayı başaramayan sivil insanların dramının gün geçtikçe azalmak yerine uçurum misali farkın daha da keskinleşmesi; faili meçhuller ve yargısız infazlar; tek suçları yanlış zamanda ve yanlış yerde doğmuş çocukların trajedileri…

Doğrusu şu ki Paşa Antipov ya da daha sonra alacağı kod adıyla Strelnikov’un Lara’ya olan aşkı ya da bağlı olma şekli beni daha fazla etkilemiştir. Benzer biçimde Lara’nın Strelnikov’a bakışı da, gerçi Lara’nınki fokur fokur fedakârlık kokar. Oysa yapıtı okumuş ya da en azından 1965 yapımı filmini izlemiş olanların çoğunluğunun Yuri ile Lara arasındaki aşkı tercih ettiğinin farkındayım. Dinleyelim (sizi bilmem ancak ben Strelnikov’un sesini duyuyorum): “Neyse, ben bu kızın uğruna gittim üniversiteye. Gene onun uğruna öğretmen olup daha önce adını bile işitmediğim Yuryatin’e geldim. Yutarcasına kitap okudum. Ona yararlı olabilmek için, gerektiğinde elimi uzatabilmek için bilgi daracığımı geliştirdim. Üç yıllık evliliğimizin ardından onun sevgisini tekrar canlandırmak, takdirini kazanmak için gönüllü olarak askere yazıldım. Esir düştüm. Savaş bitip de geri dönünce beni ölü sandıklarını öğrendim (bir kızları var). Uyduruk bir adla, Lara’nın o zamana dek çektiği acıların intikamını almak için devrimci harekete katıldım. Bir daha geçmişle işi olmaması için onun hüzünlü anılarının nedenlerini yok etmek istiyordum…” Aslında sıradan gören bir göz bile Strelnikov’un hem kendine hem de karısı ve kızına eziyet ettiğini düşünebilir, ama işte insan dediğimiz muamma tam da bu gibi durumlarda kendini ortaya koyuyor: insan denilen türün birçok davranışının nedenlerini tam olarak açıklayamamanın ve anlayamamanın imkânsızlığı.


Strelnikov bu konuşmayı neredeyse ıssız denilecek bir köyün ayakta kalmış evlerinin birinde karısının sevgilisi ya da zor şartlarda karısının hayatta kalmasına destek çıkan ya da yerine geçmeye çalışan rakibi Yuri’ye yapmaktadır.

Strelnikov artık aranan biridir, yakalanması an meselesidir ve yakalandığı durumunda yargısız infaz edileceğini bilir. İyi de bu kaçak adam aylardır açlıkla boğuştu ve çaresizce hayatta kalmaya çalıştı ve Lara’nın artık nereye gittiğini de biliyor, peşinden gitmeyi en azından deneyebilir, neden daha fazla direnmekten vazgeçti? Tamamen yakalanacağı fikrine olan inancı olduğunu sanmıyorum. Karısına ve kızına bir daha kavuşamayacağının farkına varması mı, zannetmiyorum. Elinle tuttuğun silahın tetiğini çekmek neden başkasının elindeki silahın namlusundan çıkan mermiyle ölmekten daha cazip olsun? Peki, onu şimdiye kadar gerçekte hayatta tutan neydi, hangi güçtü ve neden şimdi direnmekten vazgeçti? Oysa toplum içinde kahramanlıklarıyla da nam salmış biriydi aynı zamanda. Yaşama direncini neden kaybetti?                   

Strelnikov: “Affedersiniz, ne dediniz?”

Yuri: “Lara için dünyadaki her şeyden daha değerli olduğunuzu biliyor musunuz, diyorum.”

Strelnikov: “Nereden çıkardınız bunu?”

Yuri: “Kendi söyledi bana.”

Strelnikov: “Lara mı, size mi?”

Yuri: “Evet.”

Strenlikov: “Kusura bakmayın. Bunu istemenin doğru olmadığını biliyorum ama eğer bir sakıncası yoksa, belliğinizi yoklayıp tam olarak size neler söylediğini anlatabilir misiniz bana?”

Yuri: “Memnuniyetle. Sizin örnek bir insan olduğunuzu, bir benzerinizi bir daha hiç görmediğini söyledi. Birlikte oturduğunuz evin ışığını gördüğünde dünyanın öbür ucunda bile olsa dizlerinin üstünde sürünerek koşup geleceğini anlattı bana.”

Strelnikov: “Affedersiniz. Sizinle bunları konuşurken ne işle meşgul olduğunu anımsamanızın sizce bir sakıncası yoksa anlatır mısınız?”

Yuri: “Bu odayı topluyordu. Sonra halıyı çırpmak için dışarı çıktı.”

Strelnikov: “Hangisi acaba? Burada iki halı var.”

Yuri: “Şu büyük olanı.”

Strelnikov: “Tek başına bunu kaldıramaz. Siz de yardım ettiniz mi?

Yuri: “Evet.”

Strelnikov: “Karşılıklı uçlarından tuttunuz. Sonra sanki salıncaktaymış gibi kollarını iyice yukarı kaldırıp indirdi öyle değil mi? Tozlardan korunmak için başını çevirip gözlerini kısıyor, sonra da kahkahalarla gülüyordu değil mi? Onun alışkanlıklarını gayet iyi biliyorum! Sonra birbirinize doğru geldiniz. Ağır halıyı önce ikiye, sonra dörde katladınız. O sırada Lara sürekli şaka yapıyordu, öyle değil mi? Doğru değil mi?”

Lara’nın halıya yaklaşımındaki detaylar Strelnikov’un tutkusunu gözler önüne seriyor; ancak bir âşığın görebileceği detayları anlatıyor, okur olarak bunda hiç birimizin kuşkusu yok. İyi de bu âşık tetiği neden çekti? Strelnikov’un tetiği çekmesinin açıklanması bu diyaloglarda saklı, daha fazlasında değil. Ömrünü bir çift gözün beğenisini ve takdirini almak için harcayan bir kalp aniden bunlara zaten sahip olduğunun farkına varıyor. Tetiğe karşı duran direncin içindeki güç böylece boşalmış oluyor.

Pasternak’ın Doktor Jivago romanı birçok karakteri içinde barındıran büyük bir tablo gibi. Bu yönüyle Tosltoy’un dev yapıtlarını çağrıştırsa da karakterleri Dostoyevski’nin kahramanlarının ayak izinde yürürler. Başta okuru sıksa da, içinde taşıdığı sevgi bağlarından olsa gerek, yine de son sayfaya kadar rahatlıkla gelinir. Ne devrimcilerin ne de iktidarların değil de fillerin ayakları altında ezilen çimlerin gözünden gören bir yapıt olması dolayısıyla da değerini katlıyor, benden söylemesi.    

Boris Pasternak, Doktor Jivago, Çeviren: Hülya Arslan, YKY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder