Sedat
Sezgin
Kaynak:
https://oggito.com/
Pasternak’ın Doktor Jivago romanı birçok
karakteri içinde barındıran büyük bir tablo gibi.
Sevdiğimiz, sevdiklerimiz ya da görmesini arzu ettiğimiz
kişi veya kişiler tarafından beğenilmek, takdir görmek insanın sahip olduğu en
güçlü dürtülerden biri olsa gerek. İster müzikle uğraşalım, ister resimle,
ister felsefeyle, ister mimariyle o görünmeyen göz bizden çok uzaklarda ve
hatta içinde soluyup hareket ettiğimiz zamanın çok ilerisinde bile olsa değişen
fazla bir şey yok. En büyük arzumuz o göz tarafından beğenilmek, takdir görmek
ya da sevilmek. Pasternak’ın Doktor Jivago romanı birçok yönden
değerlendirilebilir: kocaları, erkekleri ya da âşıkları tarafından terk edilmiş
kadınlar; adı devrim dahi olsa sefaletten kurtulmayı başaramayan sivil
insanların dramının gün geçtikçe azalmak yerine uçurum misali farkın daha da
keskinleşmesi; faili meçhuller ve yargısız infazlar; tek suçları yanlış zamanda
ve yanlış yerde doğmuş çocukların trajedileri…
Doğrusu şu ki Paşa Antipov ya da daha sonra alacağı kod
adıyla Strelnikov’un Lara’ya olan aşkı ya da bağlı olma şekli beni daha fazla
etkilemiştir. Benzer biçimde Lara’nın Strelnikov’a bakışı da, gerçi Lara’nınki
fokur fokur fedakârlık kokar. Oysa yapıtı okumuş ya da en azından 1965 yapımı
filmini izlemiş olanların çoğunluğunun Yuri ile Lara arasındaki aşkı tercih
ettiğinin farkındayım. Dinleyelim (sizi bilmem ancak ben Strelnikov’un sesini
duyuyorum): “Neyse, ben bu kızın uğruna gittim üniversiteye. Gene onun uğruna
öğretmen olup daha önce adını bile işitmediğim Yuryatin’e geldim. Yutarcasına
kitap okudum. Ona yararlı olabilmek için, gerektiğinde elimi uzatabilmek için
bilgi daracığımı geliştirdim. Üç yıllık evliliğimizin ardından onun sevgisini
tekrar canlandırmak, takdirini kazanmak için gönüllü olarak askere yazıldım.
Esir düştüm. Savaş bitip de geri dönünce beni ölü sandıklarını öğrendim (bir
kızları var). Uyduruk bir adla, Lara’nın o zamana dek çektiği acıların
intikamını almak için devrimci harekete katıldım. Bir daha geçmişle işi
olmaması için onun hüzünlü anılarının nedenlerini yok etmek istiyordum…”
Aslında sıradan gören bir göz bile Strelnikov’un hem kendine hem de karısı ve
kızına eziyet ettiğini düşünebilir, ama işte insan dediğimiz muamma tam da bu
gibi durumlarda kendini ortaya koyuyor: insan denilen türün birçok davranışının
nedenlerini tam olarak açıklayamamanın ve anlayamamanın imkânsızlığı.
Strelnikov bu konuşmayı neredeyse ıssız denilecek bir köyün
ayakta kalmış evlerinin birinde karısının sevgilisi ya da zor şartlarda
karısının hayatta kalmasına destek çıkan ya da yerine geçmeye çalışan rakibi
Yuri’ye yapmaktadır.
Strelnikov artık aranan biridir, yakalanması an meselesidir
ve yakalandığı durumunda yargısız infaz edileceğini bilir. İyi de bu kaçak adam
aylardır açlıkla boğuştu ve çaresizce hayatta kalmaya çalıştı ve Lara’nın artık
nereye gittiğini de biliyor, peşinden gitmeyi en azından deneyebilir, neden
daha fazla direnmekten vazgeçti? Tamamen yakalanacağı fikrine olan inancı
olduğunu sanmıyorum. Karısına ve kızına bir daha kavuşamayacağının farkına
varması mı, zannetmiyorum. Elinle tuttuğun silahın tetiğini çekmek neden
başkasının elindeki silahın namlusundan çıkan mermiyle ölmekten daha cazip
olsun? Peki, onu şimdiye kadar gerçekte hayatta tutan neydi, hangi güçtü ve
neden şimdi direnmekten vazgeçti? Oysa toplum içinde kahramanlıklarıyla da nam
salmış biriydi aynı zamanda. Yaşama direncini neden kaybetti?
Strelnikov: “Affedersiniz, ne dediniz?”
Yuri: “Lara için dünyadaki her şeyden daha değerli olduğunuzu
biliyor musunuz, diyorum.”
Strelnikov: “Nereden çıkardınız bunu?”
Yuri: “Kendi söyledi bana.”
Strelnikov: “Lara mı, size mi?”
Yuri: “Evet.”
Strenlikov: “Kusura bakmayın. Bunu istemenin doğru
olmadığını biliyorum ama eğer bir sakıncası yoksa, belliğinizi yoklayıp tam
olarak size neler söylediğini anlatabilir misiniz bana?”
Yuri: “Memnuniyetle. Sizin örnek bir insan olduğunuzu, bir
benzerinizi bir daha hiç görmediğini söyledi. Birlikte oturduğunuz evin ışığını
gördüğünde dünyanın öbür ucunda bile olsa dizlerinin üstünde sürünerek koşup
geleceğini anlattı bana.”
Strelnikov: “Affedersiniz. Sizinle bunları konuşurken ne
işle meşgul olduğunu anımsamanızın sizce bir sakıncası yoksa anlatır mısınız?”
Yuri: “Bu odayı topluyordu. Sonra halıyı çırpmak için dışarı
çıktı.”
Strelnikov: “Hangisi acaba? Burada iki halı var.”
Yuri: “Şu büyük olanı.”
Strelnikov: “Tek başına bunu kaldıramaz. Siz de yardım
ettiniz mi?
Yuri: “Evet.”
Strelnikov: “Karşılıklı uçlarından tuttunuz. Sonra sanki
salıncaktaymış gibi kollarını iyice yukarı kaldırıp indirdi öyle değil mi?
Tozlardan korunmak için başını çevirip gözlerini kısıyor, sonra da kahkahalarla
gülüyordu değil mi? Onun alışkanlıklarını gayet iyi biliyorum! Sonra
birbirinize doğru geldiniz. Ağır halıyı önce ikiye, sonra dörde katladınız. O
sırada Lara sürekli şaka yapıyordu, öyle değil mi? Doğru değil mi?”
Lara’nın halıya yaklaşımındaki detaylar Strelnikov’un
tutkusunu gözler önüne seriyor; ancak bir âşığın görebileceği detayları
anlatıyor, okur olarak bunda hiç birimizin kuşkusu yok. İyi de bu âşık tetiği
neden çekti? Strelnikov’un tetiği çekmesinin açıklanması bu diyaloglarda saklı,
daha fazlasında değil. Ömrünü bir çift gözün beğenisini ve takdirini almak için
harcayan bir kalp aniden bunlara zaten sahip olduğunun farkına varıyor. Tetiğe
karşı duran direncin içindeki güç böylece boşalmış oluyor.
Pasternak’ın Doktor Jivago romanı birçok
karakteri içinde barındıran büyük bir tablo gibi. Bu yönüyle Tosltoy’un dev
yapıtlarını çağrıştırsa da karakterleri Dostoyevski’nin kahramanlarının ayak
izinde yürürler. Başta okuru sıksa da, içinde taşıdığı sevgi bağlarından olsa
gerek, yine de son sayfaya kadar rahatlıkla gelinir. Ne devrimcilerin ne de iktidarların
değil de fillerin ayakları altında ezilen çimlerin gözünden gören bir yapıt
olması dolayısıyla da değerini katlıyor, benden söylemesi.
Boris
Pasternak, Doktor Jivago, Çeviren: Hülya Arslan, YKY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder