İlber
Ortaylı
Tolstoy çelişkiler yumağı gibi
görünür, değildir, çünkü dünya ve hayat o kadar tekdüze gitmez. Lenin, Maksim
Gorki ile yaptığı bir röportajda, Tolstoy’un yurttaşı ve dildaşı olmakla
iftihar eder. “Rus köylüsünü hiç kimse bu kont kadar anlayamaz” der ve kısık
gözlerinin arkasından iftiharla gülümser. “Bütün Avrupa edebiyatında böylesi
var mı?” Doğrusu Tolstoy da Avrupa edebiyatına en keskin eleştiri, itham ve
hatta küçümsemeleri yöneltmekten geri kalmadı. “Fransız edebiyatı ahlaksız bir
edebiyattır” deyişini basit bir kasabalının veya kilise cemaatinden mutaassıp
bir Hristiyan’ın tepkisiyle benzeştirmeyelim. Bu ifadede kendine göre tesbit
edilmiş, reddetsek bile ciddiye alınacak kurallar söz konusudur. Geç yaşında
Moskova’nın ünlü hahamlarından birinden İbranca dersi ve Judaizm öğrenmeye
kalktı. O kadar çok üstüne düştü ki, sonunda ciddi bir şekilde zatürre ve
sürmenaj geçirdi.
Tolstoy,
Gorki, Çehov ve Dostoyevski
Gorki ve Çehov ile olan yakın
dostluğu ve diyalogları Avrupa tefekkürünün çok ele aldığı feminizm
muhafazakârlık, toplum–sanat gibi kavramlar sadece o gün için değil, bugün için
dahi aydınlatıcıdır. Tolstoy mistikti, ama kilise ile arası kötüydü.
Slavyanofiller ve kilise adamlarından çok, solcularla ahbaplık etti. Rusya ona
tapıyordu, o da Rusya’yı çok seviyordu. Tataristan’ın entelektüel
politikacılarından biri söylemiştir: “Dostoyevski bildiğimiz gibi değil,
aslında Rusluğu da yücelttiği yok, insanların dramını ve çelişkilerini ortaya
koydu. O insanların kaderinin yazıcısıdır”. Geçekten de Rusya’nın iç ve dış
politikasını, savaşlarını, mahkûm milletlerin hakkını bu kadar savunan birinin
aslında Rusya’yı yüceltmesi bizimki gibi tekdüze giden edebiyatlar için
şaşırtıcı olabilir. Ama Tolstoy’un da, Rus edebiyatının da büyüklüğü ortadadır.
Aleksander Karenin (Anna
Karenina’nın bakan olan kocası) gibi becerikli, bilgili bir yüksek görevlinin
sadece topluma değil, karısına ve çocuğuna karşı olan acımasızlığı ve
gaddarlığı ile Başkırları yurdundan etme planının yazarın kaleminde bir araya
geldiği görülür. Kudretli ve acımasız adam, aynı zamanda büyücülere inanacak,
bundan medet umacak kadar da zayıftır. Tolstoy henüz kendi devrinde var olmayan
Rasputin Rusyası’nı, Rasputin’in etrafındaki Petersburg cemiyetini çok önceden
görmüştür. Anna’nın intiharından sonra Vronski’nin Karabağ’da Türklere karşı
gönüllü gidişini hatırlayınız. Yazarın kaleminde; Vronski “üyesiz parti lideri,
okuyucusuz gazete yazarı” gibi maceraya sürüklenenlerle birlikte adeta
aşağılanmaktadır.
Uzun uzun yazdı, Moskova St.
Petersburg’un Sivastopol Savaşı, Rusya’nın askerleri, hepsi onun elinde tarif
edildi. Etrafı renkliydi, renkleri görmeyi bildi.
“Harp
ve Sulh”un Nataşası “
Harp ve Sulh”taki Volkonski
onun soyundandı. Dedeleri İvan Nikolay İlyiç Tolstoy iflas halindeyken
Volkonski’lerin kızıyla evlenmiş ve yazarın doğduğu Yasnaya Polyana aileye
geçmişti. Harp ve Sulh’ta Volkonski, bilinen Volkolski olmaktan çok bir tür
Mareşal Suvorov’du.
Cesur ve onurlu generalin oğlu
Knez Andrey bir yanda belirirken, diğer yanda zulmettiği, evde kalmış kızıyla
Rusya aristokrasisi ortaya çıkar. Rus köylüsünü Nataşa ruhunda hisseder. Bu bir
eğitime ve ideolojiye dayanmayan saf yöneliştir. Kont Tolstoy’un köylülüğü
kavramaktaki izdüşümü gibidir. “Harp ve Sulh”un Nataşası çok sevimli bir
ailenin kızı gibidir ama Moskova aristokrasisinin ahlaki çöküşü de aile üyeleri
içinde görülür. Derken 1812’nin akışı içinde herkes Rusluğa sahip olur.
Anna
Karenina ya da Puşkin’in Kızı
Anna Karenina nasıl biridir?
Bilgili, zeki, hoş… Asil tavırlı ve ciddi… Tolstoy onun modelini bir baloda
gördü: Yani Aleksandr Puşkin’in kızını… Moskovalı güzel Natalia ile Habeş
komutan İbrahim Hannibal’ın torunu olan Habeş Puşkin’in gözleri kamaştıran
melez güzeli kızları, Tolstoy’un nakışladığı Anna Karenina portresi için büyülü
bir örnek oldu. Anna ikiyüzlü insanların ortasında dürüsttü. Sevdiği adam da
ikiyüzlülerin ortasında dürüst olmaya çalıştı. Ama bu mümkün değildi. Tolstoy
sadece kendi ideal adamı olan Levin’e hak verdi. Toprağı seven, çalışan,
inançsızlıktan inanca geçen… Tolstoy kiliseyi sevmiyordu. Kilise de onu
sevmedi. Ama Hristiyan’dı. İnançlıydı. İslam dinine yakınlık duydu.
Diğer Doğu dinlerine de… Bu
ilgi onun gençliğinde Kazan Üniversitesi’nde (Rusya’nın bu ünlü Şarkiyat
merkezinde) Şark dilleri okuması için yeterli olmadı. Tolstoy orada iyi bir
talebe değildi. Mektebi bıraktı. 23 yaşında kumardan iflas etti. Kurtuluşu
Rusya’nın ordusunda buldu. Kafkasya’ya gönderildi. Puşkin ve Lermontov’u
büyüleyen Kafkasya… “Hacı Murat”ı yazdığı ortam… Kırım Savaşı’nda Sivastopol’da
savaşı bütün acısıyla dile getirdi. Çariçe yazdıklarını gözyaşlarıyla okumuş.
Cephe gerisine çağrıldı. Kendi sınıfını ve dünyasını sevmiyordu. Sadece
Rusya’nın bürokrasisini değil, 1857’deki Avrupa gezisinde Batı’nın en ileri
ülkelerinin devlet yapısını gördü. Rusya’nın aristokratı, Batı dillerini ve
edebiyatını çocukluktan öğrenmişti. Bu tip, Avrupa’yı büyük şehrin garında
vagondan indiği gün değil, çoktan etüt etmiştir. Tolstoy Avrupa gezisine
başladığında Avrupa’yı biliyordu. 1857 onu çarpan bir yıl oldu. Devlet onun
için uzak durulması gereken bir aparattı. Bu mistik kont, kilise ve devlet gibi
en önemli iki teşkilatın düşmanıydı. Ailesinin mülkü Yasnaya Polyana’ya
çekildi. Bir bakıma devlet ve düzeni barışçıl bir tutumla reddeden Hıristiyan
anarşistlerin babası sayılır.
Rusya Kropotkin’in yanında,
onunla aynı yerde durmasa da anarşist düşüncenin en dikkate değer adamını
yetiştirmiş sayılır.
Rus
Tarihinde Tolstoy Ailesi
Tolstoylar Rusya tarihinde Çar
ailesi Romanovlardan da çok daha eskidir. Tıpkı Puşkin gibi, Miloslavsky gibi
Romanovları yükselten sülaledendir.
Bir zamanlar Tolstoyların beş
bin serften oluşan köyleri vardı. Aile ekonomik bakımdan battı çıktı. Ama Rusya
tarihinin her safhasında hatta ilginçtir ki Sovyet döneminde bile Tolstoy adı
silinmedi.
1866-1880 arasında II.
Aleksandr’ın Maarif Nazırı olan Dimitri Andreyeviç Tolstoy daha önce bu makamda
tutunamayan bürokratların aksine Rusya eğitimine yeni şekil verdi. 10 yıl önce
toprak kölesi olan gençler onun yanında (1873’te 166 adetten 6 yıl içinde
1000’i aşan sayıda) okullarda okuyarak, Rusya’nın yeni hayatını kurmaya
başladılar. Kontun düzenlediği liseler Rusya’yı klasik diller eğitiminde
Avrupa’daki kadar mükemmel ölçüde yönlendirmişti. Neticesi görüldü, taşra
liselerinden bile tarihçi çıktı.
II. Aleksandr’ın Posta Nazırı
İvan N. Tolstoy’un torunlarından Sofia Andreyevna da 1950’de Tolstoy Müzesi’nin
müdürüydü. Ünlü şair Sergey Yesenin’in dördüncü eşidir.
Tolstoylar büyük ve bereketli
bir aileydi. Nazırlar, sefirler, generaller ve yazarlar… Sofia’nın babası İvan
İvanoviç Tolstoy yani posta nazırının torunu, Sovyet devrinin ünlü Eski Yunanca
profesörüydü. Ama şüphesiz aile bütün zamanların en ilginç ve herkes tarafından
benimsenen büyük mütefekkiri tarafından gölgelendi.
İstasyon
Şefinin Evinde Öldü
Lev Tolstoy, eski takvimle 7
Eylül 1828’de Yasyana Polyana’da doğdu. Ailesinin malikânesinde ölmedi. 82’nci
yaşına kadar sadece malikânedeki binlerce çocuğu okutmak ve yeni atölyelerde
zanaatlar öğretmekle kalmadı, kilise, yeni Rusya’nın ahlaksızlıklarına, yeni
kapitalist Rusya’nın kirlenme diyebileceğimiz etkilerine tetkikler yöneltti.
Dünyanın her yanından ve Rusya’dan akan insanlar, Yasyana Polyana’yı kutsal bir
yer haline çevirmişlerdi. Tuhaf şey, bugün dahi öyledir. İnsanlar, ya
Dostoyevski’nin evini kutsal yer gibi ziyaret ediyorlar, ya da Tolstoy’un
köyünü… Topraklarını köylülere dağıtmaya kalktığı gün, kendisine 13 çocuk
doğuran eşi Sonya ile müthiş bir kavgaya girişti. Köyü terk etti. Bazılarına
göre Kudüs’e daha doğrusu İstanbul’a doğru yola çıkıyordu. Hastalandı ve
istasyon şefinin evinde zatürreden öldü. Bütün Rusya sarsılmıştı.
1910 yılının Kasım ayı;
Tolstoy’u bütün dünya okuyor ve seviyordu. Ama kendisine Nobel Ödülü
verilmediğini belirteyim. Cenaze günü bütün sokaklar bir azizi selamlayan
kitlelerle doluydu. Gene de dünyadan habersiz köylülerden bazıları “Bir
asilzade ölmüş” dediler. Yasyana Polyana onun toprağı sürdüğü, atölyede
çalıştığı, okul çocuklarıyla ve sayısız torunlarıyla, ailesiyle, köylüleriyle
meşgul olduğu yerdi. Art nouveau üslubunda güzel bir yazı masası vardı. Aynını
İzmir Bornova’da bir otelde gördüm. Herhalde 50-100 adet kadar imal edilen
masalardan biri Tolstoy’a, biri de İzmirli bir Levanten’in önüne düşmüştü.
Tolstoy’unki mukaddes emanet olarak ziyaret ediliyor. İzmir’dekinin ise üstünü
biçip alt tarafını beyaza boyamışlardı. Zavallı masanın ikizi gibi bir yere
düşmeyi seçme imkânı yoktu. Çiftlik kıyafeti içinde kont, dünyaya; devlet
karşıtı, küçük mülkiyetçi, kilise ve hiyerarşiye karşı fikirlerini anlatıyordu.
Kuzeni Dimitri Andreyeviç de III. Aleksandr’ın otokrasiye inanan ama en azından
Yahudi pogromlarını durdurmaya gayret eden İçişleri Bakanı olarak ölmüştü. Her
büyük aile gibi Tolstoyların içinde de her tipi vardır. Tolstoy ailesini
tanımak Rusya’nın yakın tarihinin labirentlerini keşfetmek demektir.
Stalin’in
Kontu Aleksey Tolstoy
Göze çarpan en sonuncusu da
1917 İhtilali yılında Paris’teki Rus elçiliğinin kasalarındaki altınları
boşaltan ve Bolşevik Rusya’ya dönen sefaret görevlisi ünlü yazar Aleksey
Tolstoy’du. Stalin’in “kontu”, komünist devletin doğru işine de, çıkmaz işine
de hizmet etti. 1940 yılında Katyn ormanındaki Polonyalı subaylara uygulanan
katliamı örtmeye çalışan yalan kampanyasını sürükleyen yazarlardandı. Parti
sayesinde var olduğunu söyledi. Stalin Rusyası’nda, Çar Rusyası’ndaki
Tolstoylardan daha zengin ve imtiyazlı olarak yaşadı. Rusya’nın Büyük
Petrosu’nun rolünü abartan “Birinci Petro”, ki onun romanından sonra “Birinci”
ünvanı yine “Büyük”e çevrildi ve Stalin’in Volga’daki ihtilalci mücadelesini
anlatan “Ekmek” romanı onu zirvede tuttu. Yani “Ekmek” onun ekmeği oldu.
Kendileri türünden bir başka aile olan İgnatievler gibi Sovyet devrinde de
ayakta kalan aristokratlara örnektir.
Uzun bir hayat yaşadı. Çok
yazdı. Çok gördü. Petersburg’un salonları, Moskova aristokrasisinin sarayları,
Avrupa’nın muhafazakârları ve Prudhon gibi devrimcileriyle dostluk etti.
Devrinin büyük yazarları gibi ordu saflarında Kafkaslar’dan, Rusya halkıyla
tezat teşkil eden topluluklar ve ayrı bir dünyadan, bütün zeki bilgili insanlar
gibi etkilendi.
“Hacı Murat”ta her şeye rağmen
safdil bir egzotizm değil, Rusya’nın olgun bir tenkidi vardır.
Tolstoy’un
Gözdesi Kitty’nin Kız Kardeşi
“Anna Karenina”da Petersburg
cemiyeti çizilir. Realisttir. 19’uncu asrın Rus başkentinde üst cemiyet, ince
bir orta sınıf ve fakirler kalabalığı vardı. St. Petersburg’da üst sınıfın
garip kompozisyonu vardı. Neredeyse soylu ve burjuva kadınlarının yanında,
çarın Dragon alaylarındaki, muhafız kıtalarındaki yakışıklı bekâr subaylar daha
kalabalıktır. O toplumda evlilik dışı ilişkiler kanıksanır ama bu ilişkilerin
özgürce ismini koymaya kalkarsanız dışlanırsınız. İster basit bir halk kadını
ol, istersen operadaki en seçme locaya kurulan bakan eşi, eski Rusya’da kadın
dışlandı mı felaket gelirdi. Ve dürüst olmak kolay değildi. Tolstoy’un gözdesi
Kitty’nin kız kardeşi Dolly’dir. Çocuklarıyla, etrafındaki insanlarla meşgul
olan geleneksel soylu Rus kadını… İnsan soyut aşkın peşinde koşamaz. Anna
Karenina son yolculuğunu yaptığı tren kompartımanında karşısındaki ihtiyar karı
kocanın nefret dolu kavgalarına şahit olur. “Aşk nedir?” diye düşünür. Aşk
nedir? Herhalde gördükleri ve yaşadıkları onun beklediği değildi. Aşk, ne
olmalı? Tolstoy’un Kitty ile Levin’in nikahında kilisede tarif etmeye çalıştığı
duygu… Ve Levin’in ilk çocuğunun doğumunu beklerkenki hali... Her yerde
okurların Dostoyevski ile Tolstoy’un psikanalizdeki marifetini
karşılaştırdıkları yerler bu pasajlardır. Herhalde Andre Gide’e sorsak
“Dostoyevski” der. Virginia Woolf da “Tolstoy”. Tolstoy ile Dostoyevski’ye
sorsan birbirlerini en yüksek yere koyarak selamlarlar. Rus yazarlar grubunun
dünyadakilerden farkı bu olacak. “Anna Karenina” romanında elektrikle spirtizma
arasında paralellik kuran Moskova aristokratı hatun ile Levin’in tartışması
ucuz metafizikçi ile pozitivist arasındaki tartışmaya en etkili bir özettir.
Yazdıklarını
Karısı Temize Çekerdi
Yeryüzünün en ekonomik
kullanımlı yazarının yazdıklarını zavallı karısı okunaksız yazısından temize
çeker, bir tür redaksiyonunu yapardı. Tolstoy temize çekilmiş müsveddenin
üzerine iştahla oturur, sayfalar bir daha ciğerci peşkirine döner. Kelimeler
gider gelir, pasajlar çıkar, pasajlar girer. Sekiz çocuk büyüten kadıncağız bir
daha temize çeker, sonra bir daha… Nihayet matbaaya gider, bu sefer defalarca
gidip gelen konttan mürettipler yaka silker. Büyük Tolstoy matbaa işçilerinin
protesto sedaları ile mürettiphaneden uzaklaştırılır. Bu yeryüzünde kaleme
alınan hiçbir eser, onunki kadar tashihten geçmemiştir. Tolstoy’u okumaya alışan
biri, geveze romancıları, Türkçe bilmeyenleri okuyabilir mi? Tolstoy okunmadan
roman olabilir mi? Ve o okunmadan Rusya anlaşılabilir mi?
Tolstoy’un üslubu uzun zaman
Rusya’yı etkiledi, 20’nci yüzyılın ünlü Sovyet yazarı Şolohow edebiyat
çevrelerinde Tolstoy taklitçisi olmakla sorgulandığında “Onun taklitçisi
olabilmekle onur duyarım” diye cevap vermişti. Kendi soyundan gelen Aleksey
Tolstoy, üslubuyla değilse bile ismiyle Tolstoy’u kullandı. Stalin Rusyası’nda
Tolstoy, Puşkin ile birlikte Rus halkına öncülük eden iki soyludan biri olarak
kutsanırken, yurtdışında da en başta Tolstoy soyundan olan mültecilerin kurduğu
Tolstoy Found (Fonu) önemli bir Rusya karşıtı faaliyet merkezi haline geldi.
Birçok insan, zenginleşen mülteciler ve hatta hükümetler bu fonu
desteklemiştir. Bu fon açık bir şekilde propaganda yönetmiyordu. Belli bir
yayın organları yoktu. Ama komünizme karşı her hareketi takip ederdi.
Moskova’nın desteğindeki mültecilerin arasına yönelen hareketleri önlemeye
çalışırdı. Mesela II. Cihan Harbi sonunda Stalin Rusyası’na dönmeye çalışan
veya dönen mülteci Rusları önlemek için çalışmışlardır. 1960’larda Türkiye’den
Manyas Gölü civarında ve Kars’ta bulunan eski inanıştaki bazı Ruslar, Rusya’ya
dönmek isteyince, Tolstoy Found’dan gelen temsilciler bu göçe mani olmaya
kalktı. Ve onların ABD’ye göç etmelerini sağladı.
Büyük adamın ismi bile zıt
hareketler için kullanılmıştır. Rusya’nın yazarlarının hepsi içlerinde Tolstoy
ile yaşarlar. Bütün dünya da Tolstoy’u okur ve hayran olur. Ama ne içinde
yaşatmak ne de hayran olmak onu geçmek için yeterli olmadı. Tolstoy dili çok
güzel kullanır, bugünün insanı böyle bir dil eğitim ve alıştırmasını artık
yapmıyor ve asıl önemlisi insanların kendini davaya adama, duygu ve eylemleri
galiba daha yüzeysel.
İlber
Ortaylı, Defterimden Portreler, Timaş Yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder