Kaynak:
http://www.turkrus.com/
Ferhan Bayır, Aydınlık Gazetesi'nde yazdığı makalede, Pyotr
Çadayev'in “İnsanlığın bir üyesi gibi gözükmeyen, ama yine de dünyaya
büyük dersler vermek için var olan uluslardan biriyiz. Kanımızda uygarlığa
aykırı gelen bir şey var. Büyüyoruz, ama olgunlaşamıyoruz.” sözüyle başlıyor ve
Rusya'nın tarihsel imtihanını ele alıyor:
"Putin, ‘Liberalizm hükümsüz hale geldi’
açıklamasıyla, liberal değerler üzerine kurulan Batı uygarlığının temellerinin
sarsılmakta olduğunu dile getirmiştir. Dünyanın en seçkin aydınları, Batı’nın
çökmekte olduğuna uzun zamandan beri dikkat çekmekteydi. Bu fikirlerin bu kez,
bir devlet başkanı tarafından dillendirilmesinin anlamı ve önemiyse
bambaşkadır.
Daha önemlisi, 1. Petro’nun radikal Batılılaşma
reformlarıyla başlayan modern Rus devletinin tarihindeki ‘Avrupa’ya açılan
pencere’ politikası göz önünde bulundurulduğunda, Putin’in açıklamasıyla bu
‘pencerenin kapanma’ olasılığının bir kez daha gündeme gelmesidir.
Kuşkusuz Putin’in liberalizmi hedef almasıyla, Rus düşünce
tarihindeki köklü liberalizm ve Batı karşıtı geleneğin mirasını tartışmak
kaçınılmazdır. Putin’in bu yalın cümlesinin arkasında, yüzyıllardır liberalizmi
yadsıyan geleneğin çarpıcı etkisi vardır.
LİBERALİZMİ
YADSIYAN RUS LİBERAL AYDINLAR
Dostoyevski, ‘Bir Yazarın Günlüğü’ köşesindeki
‘Paradokslarım’ başlıklı yazısında, Çarlık Rusya’sının baskıcı rejimine karşı
anayasal demokratik hakları ve basın özgürlüğünü savunan Rus liberal
muhaliflerin karakterini tartışır. Dostoyevski’ye göre Rus liberal aydının en
sıra dışı özelliği, liberal idealler için mücadele eden bu aydınların Batı’ya
gittiklerinde, Batı’nın siyasi yelpazesinde liberalizmden en uzak
sosyalistlerle yan yana gelmeleridir.
Dostoyevski, Rusya’da en ılımlı fikirleri savunanların,
liberalizmi yadsıyarak Avrupa’daki en radikal devrimci fikirlere yönelmelerini,
Rus entelektüelinin paradoksu olarak tanımlarken; aslında Avrupa düşüncesinde
uzlaşmaz gibi görünen çelişkileri kendi hayatlarında aşmaya çalışan, bu
çelişkilerden beslenen Rus aydınının özgün ve sınırları yıkan güçlü
karakterinin altını çizmişti.
Dostoyevski açısından bu Rus aydının en rafine temsilcisi,
“Rusya’nın ilk ve tek dünya vatandaşı” dediği, Aleksandr Herzen’dir.
Herzen, Rus aydınının içinde bulunduğu sessizliği bozan ve
arkasında derin düşünsel miras bırakan en seçkin düşünürlerin başında gelir.
Eğitimli birçok Rus genci gibi Herzen de, 1825’de anayasal hakları, basın
özgürlüğünü, köleliğin kaldırılmasını isteyen Dekabrist ayaklanmasını
gerçekleştiren devrimcilerin anılarıyla büyüdü. Herzen, her zaman kendisini
Dekabristlerin mirasçısı olarak görmüştü.
Herzen dönemindeki entelektüeller aynı kaynaklardan
beslendi; Saint-Simon’u okuyup Fransız sosyalizmini yakından takip etti, Alman
felsefesini her Rus aydını gibi bütün benliğiyle sindirdi, Hegel’in etkisi
olgunluk dönemi eserlerinde bile görülürken Feuerbach ile tanrıtanımazlığın
sınırlarına dayandı.
Aydınlanma’ya derinden bağlı, özgürlükçü ve demokrasinin
ilkelerini temel alan 1840’lı birçok aydın gibi Herzen de çok geçmeden
kendisini I. Nikolay’ın baskıcı politikalarının hedefinde buldu.
RUS
SOSYALİZMİNİN TEMELLERİ
Ülkesinde devletin despotik baskısından kaçan Herzen, o
dönemin her devrimcisi gibi doğrudan Paris’e gitti. Herzen döneminin romantik
bir devrimcisiydi, ideallerine sonuna kadar bağlıydı; ne var ki aynı zamanda
keskin bir eleştirel zekaya sahipti. Aydınlanma’nın akılcılığı Paris’in
romantik havasını dağıtmakta gecikmedi.
Herzen gittiği tiyatro sonrası, biraz da aristokrat
havayla, toplumun yeni seçkini burjuvaziyi bayağı ve zevksiz buldu. “Her şeyi
yiyen, ama yediği hiçbir şeyle doymayan”, “güzelliği yıkıp, bireyi
silikleştiren” burjuvazi Herzen için örnek alınacak bir sınıf olmadığı gibi
uygarlığın, ilerlemenin de önündeki en büyük engeldi.
Herzen 1847 tarihinde, “Burjuvazinin büyük bir geçmişi
olmadığı gibi, büyük bir geleceği de olmayacaktır. O ancak, haklarının kabul
edilmesi için savaşırken, bir yadsıma, bir geçiş, bir zıtlık ögesi (antitez)
olarak, o an için iyi bir şeydi... Aristokrasinin kendi toplumsal inancı
vardır; yurtseverlik dogmasının, yiğitlik geleneğinin ve onur makamının yerine,
ekonomi politiğin yasalarını koyamazsınız. Feodalizmin zıddı olan bir inanç da
vardır, sosyalizmdir. Burjuvazinin yeri bu iki inanç arasındadır” derken bu
gözlemlerinde ne kadar haklı olduğunu bir yıl sonra görecekti. 1848 Devrimi
burjuvazi tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştı.
“Batılı kokuşmuşluğun kıskacında”, “ahlaki çöküntünün
kenarındayken Rusya’ya olan inancım kurtarıcım oldu” diye yazar Herzen. Bu yeni
koşullarda Rusya’nın geleceğini bambaşka gözle okumaya çalışır. Böylelikle ‘Rus
Sosyalizmi’ fikrini bu dönemde formülleştirmeye başlar.
Modernleşme Rusya’daki aydınları iki kampa bölmüştü. Bir
tarafta eski gelenekleri savunan Petro’nun reformlarına karşı, Rusya’nın
özgünlüğünü vurgulayan Slavcılar; diğer tarafta ise Avrupa’nın geçtiği evrimin
takip edilmesini savunan liberal Batıcılardı. Herzen yaşadığı deneyimlerden
sonra Avrupa’ya koşulsuz inanmayı sürdüremeyeceği gibi Slavcıların fikirleriyle
yan yana gelemeyecek kadar da Aydınlanma’ya ve özgürlüğe bağlı bir devrimciydi.
Yeni bir çıkış yolu arayan Herzen, iki kamptaki fikirleri
yeni bir zeminde, özgün ve parlak şekilde bir araya getirmeye çalışır.
Rusya’nın Roma hukukunun dışında kaldığı, Ortodoks inancıyla Avrupa’nın
‘bulaşıcı’ yozlaşmasından uzak kaldığı tezlerinde Savcılara yaklaşan Herzen;
özellikle Rus köy komününün ileride kurulacak yeni toplumun nüvelerini taşıdığı
ve köy komününün kolektivizmini Batı’nın topluluk kültürünü parçalayan, burjuva
bencilliğinin alternatifi olarak ele aldı. Herzen’e göre köy komününün doğaya
yakınlığıyla sahip olduğu ‘sosyalizan’ kültüre, Avrupa yüzyıllar boyunca
çabalayarak ulaşmayı amaçlamıştı.
Herzen’in dayandığı diğer fikir devrimci Çadayev’in ‘tarihsiz
bir ülke Rusya’ tezidir. Köklü geleneklerin yokluğu (köy komünü hariç) ve Rus
monarşisinin Avrupa krallık geleneğinin dışında kalmasıydı. Rusların
geçmişlerinde sevecekleri hiçbir şey bulamamaktan dolayı toplumsal devrimin her
şeyi yıktığında üzülecek hiçbir Rus da olmayacaktır. Rusya uçsuz bucaksız bir
tarlaydı, ne ekileceğine geçmişin kamburu olmadan karar verebilirlerdi.
Avrupalı sosyalistleri ilk Hristiyanlara, Rusya’yı da
Roma’yı yıkıp ama aynı zamanda daha ileri bir uygarlık kuran barbar kabilelerine
benzetiyordu Herzen.
Herzen’e göre Rus Sosyalizmi, sadece yeni bir dünya
kurmayacak, var olan Avrupa’yı da yıkarak ona yeni ve devrimci bir ruh
üfleyecekti. Proudhon’a yazdığı mektupta: “Gerçek bir İskitli, bu eski dünya
kendi kendisini yok ederken keyifle izliyorum ve sizin için içimde en ufak
acıma duygusu bile yok” diyerek Asyalı kimliğini vurgulamıştı. Asıl kışkırtıcı
olan İskitli imgesiyle Avrupa’nın yıkımı arasında kurulan bağdır.
Kuşkusuz bu yaklaşım sadece Rusya’da değil Avrupa’da da büyük
yankı yarattı. Rusya’nın, köhnemiş, eski Avrupa’ya yeni, taze bir soluk vererek
Avrupa’daki özgürlük, demokrasi inancını yeniden canlandırarak yepyeni bir
uygarlığın kurulabileceği fikri, Belinski başta olmak üzere, radikal 1860
kuşağında ve belli ölçüde de Lenin’e kadar etkisini göstermiştir.
Herzen, Avrupa merkezli tarih anlayışını eleştirirken,
kapitalizmin sömürücü ve eşitsizlik bedelini ödemek zorunda kalmadan, iradeci
tarih anlayışıyla köy komünleri üzerinde yükselen Rusya’ya özgü sosyalizmin kurulacağı
fikrine ulaşır.
Herzen’in, kapitalizmi aşarak sosyalizme ulaşma fikri daha
sonra Çernişevski tarafından çok daha detaylı şekilde ele alınacaktır. Herzen’e
göre tarihin akışı, zorunlu olarak Avrupa’nın yatağında akmak durumunda
değildi, tarih çoklu seçenekleriyle vardı ve insanlar iradeleriyle bir seçeneği
mümkün hale getirebilirlerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder