Moskova

Moskova

31 Temmuz 2019 Çarşamba

Edebiyat okurunun baş ağrısı: Rus isimleri



Mustafa Kemal Yılmaz




Çevirdiğim kitaplara internette yapılan yorumları okumayı seviyorum. Usta ve Margarita için düşülen birkaç yorumda “çok karakterli romanda isimlerin zor akılda kaldığı” şeklinde özetlenebilecek bir şikayete rastladım. Sitemin muhatabı ben değilim elbette, ama fırsattan istifade Rus edebiyatında isimlerin kullanımı üzerine bazı gözlemlerimi paylaşmak isterim.

Hacimli edebiyat eserlerinde isim bolluğunu “bir baş ağrısı” gibi görmek mümkün. Ancak Rus edebiyatı söz konusu olduğunda, yazarın başvurduğu isimler, niyetinin anlaşılmasına yardımcı “bir anahtar” işlevi de görebilir.

Bu anahtarın nasıl işlediğine dair gözlemleri iki başlık altında toplamak istiyorum: 1. Kısa isimler ve 2. Konuşan soy isimler.

Kısa isimler

Rusçadaki bütün erkek ve kadın isimlerinin kısa biçimleri var. Rus filolojisinde bunlara “küçültme ve şefkat bildiren” biçimler deniyor (umenşitelno-laskatelnıye).

Gündelik hayattan bir örnek niyetine Aleksandr–Aleksandra isimlerine bakalım (vurgunun düştüğü sesliler italik).

Her iki ismin en sık başvurulan kısa hali Saşa. Adı Aleksandr ya da Aleksandra olan birine kimler Saşa diyebilir? Arkadaşı, anne-babası, sevdiği insan, duruma göre amiri, hatta uç bir örnek olarak hasmı.

Biri sesleniyor: “Saşa!” Cevap gelmedi ve bir kere daha seslendi: “Saşa!!” Yine cevap yok. İsmin bu kez daha yüksek sesle ve belki biraz da sinirle “Saş!!!” şeklinde kısaltılması kimseyi şaşırtmaz.

Gücendirdiği kız arkadaşıyla barışmaya çalışan bir delikanlıdan ise “Saşûl!!” hitabını duymak mümkün.

Bu bir kaide mi? Hayır. Aralarında fark var mı? Kişisel alışkanlığa, ya da duygusal tonlamaya dair bir farktan söz edilebilir.

Diğer bir kısa biçim Saşka. Peki kim kime Saşka diyebilir? Bir çocuk, arkadaşını oyuna çağırmak istediğinde kapılarını çalıp “Saşka evde mi?” diye sorabilir. Öte yandan, tam tersi bir ortamda, bir batakhanede de işitilebilir bu sesleniş: “Saşka’nın işi. Baksana herifi ne biçim doğramış.” Ya da kızgınlık ve küçümseme bildirmek amaçlı kullanılabilir: “Baş geri zekalı da embesil yeteneksiz Saşka!” (Usta ve Margarita).

Saşenka ve Saşeçka ise ihtimam ve şefkatin daha fazla hissedildiği biçimler. Bu bakımdan kutlamalar için idealler: “İyi ki doğdun, Saşenka!”, “Saşeçka, mazl tov!”

Gelmiş geçmiş en iyi Sovyet filmlerinden biri olan Askerin Türküsü‘nde karşımıza çıkan Şura ismi ise bende, muhtemelen filmin de etkisiyle, daha basit, daha saf çağrışımlar uyandırıyor. Şurik haline geldiğinde ise komikleşiyor, ki Sovyet komedi sinemasının en sevilen karakterlerinden birinin bu ismi taşıması tesadüf değil.

Şimdi Mihail Bulgakov’un “korkunç öyküsü” Köpek Kalbi‘nin ikincil karakterlerinden Zina, yani Profesör Preobrajenski’nin hizmetçisi için kullanılan isimlere bakalım.

Hikayenin belli bir noktasında ortaya çıkan bir ihbar mektubundan öğreniyoruz ki, hizmetçinin tam adı Zinaida Timofeyevna Bunina. Ama anlatı boyunca kendisine yönelik en sık kullanılan hitap şekli Zina.

Hizmetçi Zina diye çağırılırken aşçıya Darya Petrovna şeklinde baba adıyla birlikte hitap edilmesinden ne anlıyoruz? İlkinin genç bir kız, ikincisinin ise orta yaşlı ya da üzeri bir kadın olduğunu. Hatta belki de evli, ya da dul.
Emir verirken “Zina” şeklinde seslenen Profesör Preobrajenski rica ederken hangi biçimi kullanıyor peki?

“Zinuşa…”


Hikayenin yıldızı Köpek Şarik, ameliyat edildikten sonra iki ayaklı bir hödüğe dönüşür. İlerleyen günlerde Profesör tarafından sigaya çekildiği bir sırada hizmetçi ile ilgili ağzından şu cümleyi kaçırır:

“Zinka şikayet etti, değil mi?”

Profesörün buna tepkisi: “Zinka değil, Zina diyeceksiniz! Anlaşıldı mı?”

Nedir aradaki fark ve neden bu sert tepki? Nasıl Saşa gayet normal iken, Saşka sokak çağrışımlarına sahip ise, Zina yerine Zinka hitabını da ancak bir serseri kullanır. İstisnai durumlar hariç elbette.

Ama Şarikov tüm uyarılara rağmen akıllanmaz ve ilerleyen bölümlerde genç kıza iftira atarken yine “Belki de Zinka almıştır” der. Kızı sakinleştirmek isteyen profesör ise bir kere daha “Zinuşa” hitabına başvuracaktır.

Profesörün asistanlığını yapan Doktor Bormental ise Şarikov üzerinde güç kullanarak genç kızdan özür dilemesini istediğinde, ona “Zinaida Timofeyevna” şeklinde hitap etmeye zorlar. Yani haddini bilen ve saygıda kusur etmeyen birinin edeceği şekilde.

Özetle: Bulgakov, Köpek Kalbi hikayesinde, 1. karakterler arası hiyerarşiyi, 2. karakterlerin terbiye ve ahlak düzeylerini ve 3. hikaye boyunca ilişkilerinin seyrindeki dalgalanmaları okura iletmek amacıyla Zinaida isminin dört farklı biçimine başvurmakta. Hiçbiri rastgele değil, hepsinin bir işlevi var.

İkinci örnek Usta ve Margarita‘dan.

Roman her ne kadar Usta ve Margarita karakterlerinin adlarını taşısa da, bence asıl öne çıkan kahramanlar Yerşalaim bölümlerinde Pontius Pilatus ve Moskova bölümlerinde İvan Nikolayeviç Ponıryof, namı diğer Şair Bezdomnıy. Yahudiye’nin gaddar beşinci valisi, Pontiuslu süvari Pilatus’un paramparça vicdanı da, İvan Nikolayeviç’in içindeki yobazı öldürüp bambaşka bir kişilik halinde yeniden doğması da bana hep usta ile Margarita’nın hikayesinden ve aşklarından daha kuvvetli ve daha dikkate şayan gelmiştir.


Bir Romalı olması hasebiyle Pilatus’un adı ilgi alanımızın dışında. Biz anlatıcının, dolayısıyla yazarın İvan’ın ismiyle nasıl oynadığına bakalım.

Hikaye kalın bir edebiyat dergisinin yayın yönetmeni Mihail Aleksandroviç Berlioz ile Şair Bezdomnıy’nın, yani İvan Nikolayeviç Ponıryof‘un Moskova’da bir parktaki gezintileri ile başlıyor. Berlioz kültürlü bir edebiyat bürokratı görünümündeyken Bezdomnıy taş kafalı küstahın tekidir.

Bu kesitte yayın yönetmeninin, “akıl hocası” ve “yönetici” konumundan destekle şaire İvan diye hitap ettiğini görüyoruz. Vanya, ya da Vanyuşa değil, basitçe İvan. Dikkat çekici bir samimiyet yok, hafifçe kendini hissettiren bir hiyerarşi var.

Anlatıcının tercihi ise samimiyeti şüpheli de olsa saygı çerçevesinde: İvan Nikolayeviç. Bir süre sonra sohbete dahil olacak olan Woland, yani Şeytan da bu hitabı tercih ediyor. Dolayısıyla okur için de kahramanımızın adı İvan Nikolayeviç. Şimdilik.

Kahramanımız ilk kısımda Woland’ın çetesinin sillesini yiyip Berlioz’un trajik ölümüyle serseme döner. Elinde mum ve ikonayla don-gömlek Griboyedov Evi’ne vardığında ise aklını yitirmek üzeredir. Öyle ki, tüm taş kafalılığına rağmen insanda adeta acıma hissi uyandırır. Anlatıcı da bu değişime duyarsız kalamaz ve İvan Nikolayeviç‘ten İvan‘a geçer. Yalnız anlatıcının İvanının, Berlioz’un İvanından farklı olduğunu not etmek gerek. Daha anlayışlı, hatta belki daha sevecen.

İvan’ın daha sonra başına gelenler okuyanlara malum: Elem evi, iç sorgulama, bölünme, metamorfoz. Romanın birinci kısmı sona ererken Patriarşiye Prudı’da İmmanuel Kant’ı gulaga yollamayı teklif etme cüretini gösteren kendini bilmezden eser kalmamıştır.

Romanın ilk kısmı ne kadar acıyla, ithamla ve alayla doluysa, ikinci kısmı da o kadar sevgiye, merhamete ve bağışlanmaya kapı aralar. Anlatıcının ikinci kısmın hemen başında İvan için kullandığı yeni hitap artık kendisinden şefkatin esirgenmeyeceğinin habercisidir:
“İvanuşka“.



Woland ile maiyeti Moskova ziyaretini tamamlar. Usta ile Margarita’nın kaderi tayin edilir. İvanuşka Elem Evi’nden çıkar. Üstelik bambaşka biri olarak. Artık betonarme şiirler yazmayacak, başka işlerle ilgilenecektir. Mesela tarihle.

Son bölümde onu bir tarih profesörü kimliğiyle görürüz. Woland’ın ziyaretinden kalan yaraları büyük oranda sarmış olsa da bazıları hala ilk günkü gibi tazedir. Ama şimdi hiç değilse ihtiyaç duyduğu şefkati ve özeni ona gösterebilecek bir hayat arkadaşı vardır yanında. Anlatıcı bu noktada tekrar kendi koltuğuna geçer ve ilk kullandığı, ama bu kez hakiki bir saygı bildiren hitaba geri döner:

İvan Nikolayeviç.

Konuşan soy isimler

Rus yazarları, karakterlerinin soy isimlerini belirlerken bu isimlerin içerisine anlam ifade eden parçalar koymayı çok sever. Bu yöntem Rusçada “konuşan soy isimler” (govoryaşiye familii) olarak anılır. Özellikle de mizah ve hiciv yazarlarının kullanmaya bayıldığı bu yönteme birkaç örnek verelim.

Averçenko’nun henüz Türkçeye çevrilmemiş “Zapiski godovalava rebyonka” öyküsünden Mitya Sotsialov.

Bu isim – soy isim ikilisi, o denli harikulade ki, bunu hakkıyla aktaracak kabiliyette olmadığımı bilmek bana acı veriyor. Yine de denemek zorundayım.

Arkadi Averçenko, Rus göçmen edebiyatının en kızgın yazarlarından. Kızgınlığının hedefi ise özlediği, hayalini kurduğu Rusya’yı yok eden Bolşevikler. Lenin ve Troçki’yi hicveden bir karikatürü dergisinde bastığı için Çeka’nın peşine düşmesi ve canını kurtarmak için ülkesinden ayrılmak zorunda kalması öfkesini harlayan olaylar.

Devrimin hemen öncesinde, devrim günlerinde ve sonrasında yazdığı politik feyletonlarda bıkmadan usanmadan Bolşevik liderlerin yanı sıra belki işçileri değil ama “devrimcileri” de hedef tahtasına oturtur Averçenko.

Mitya Sotsialov da bu devirme meraklıların tipik bir örneğidir. Mitya Dmitri isminin kısa biçimi. Peki o halde neden Dmitri değil de Mitya Sotsialov?

Çünkü karakterin ciddiyetsizliğini, havailiğini, saygınlık eksiğini, hatta kriminal sınırlarda gezinen sokak geçmişini Dmitri’den çok daha başarılı ifade ediyor.

Soy ismi deşifre etmeye gerek yok sanırım. Zira içindeki “sosyalist” imasını yakalamak için Rusça bilmek şart değil.

Mitya Sotsialov, Averçenko’nun devrim dönemi hikayelerinin yıldızı olan “büyük iddiaların küçük taşıyıcısı” tiplemesini şaşmaz bir isabetle nitelediği için harikulade.

Köpek Kalbi‘nden iki isimle devam edelim.

Profesör Filip Filipoviç Preobrajenski ve genç asistanı İvan Arnoldoviç Bormental.

Ana dili Rusça olan bir okurun, Filip Filipoviç’in soy isminde preobrajat fiili ve bu fiilden türeyen preobrajeniye kelimesini görmemesi çok ama çok zor. Rusçada bu fiil “şeklini ya da suretini değiştirmek, başkalaştırmak” anlamına gelir. Preobrajat‘tan türeyen preobrajeniye ise değişimi, başkalaşımı ifade eder. Ortodoks inançta İsa Mesih’in dua ederken görünümünün değişmesi (metamorfosis) de Rusçada bu isimle anılır.

Bu bakımdan Preobrajenski, konuşan soy isimlere iyi bir örnek. Zira Köpek Şarik’i ameliyat ederek insan haline getiren kişidir Filip Filipoviç.

Profesörün asistanı İvan Arnoldoviç Bormental‘in soy ismi bize başka bir hikaye anlatmakta: genç hekimin etnik Rus olmadığını. Babasının ismi (Arnold) ve soy ismi (Bormental), onun birkaç yüzyıldan beri Rusya’nın çeşitli bölgelerine dağılmış halde yaşayan etnik Alman nüfusundan olduğunu gösteriyor. Zaten kendisi de hikayenin bir yerinde “Babam Wilno’da tahkikat hakimiydi” diyerek Ruslaşmış Baltık Almanlarından olduğunu dolaylı yoldan dile getirmiş oluyor.

Bulgakov’un isimler yardımıyla etnisite motifiyle oynadığı ikinci örneğimiz Usta ve Margarita‘dan.

Griboyedov Evi’nin restoran bölümünün müdürü Arçibald Arçibaldoviç‘in ismine bakalım. Gerçek hayatta bu ismi taşıyan ya da taşımış bir Rusyalı olmuş mu, gerçekten bilmiyorum. Zira Arçibald esasen bir İngiliz/İskoç ismi. Peki yazar neden bu isme başvuruyor? Restoran müdürü İngiliz değil çünkü. Ama yazarın Arçibald Arçibaldoviç’in egzotik karizması etrafında oynadığı korsan oyununu hatırlanırsa cevap yakınlaşır. Zira Arçibald adında bir Rus restoran müdürü olamaz belki, ama Karayiplerde brik yüzdürmüş bir filibuster pekala olabilir.

Usta ve Margarita‘dan ikinci örnek. Woland’ın altını üstüne getirdiği Varyete tiyatrosunun havai müdürü Styopa Lihodeyev.

Bu isim – soy isim ikilisinde de yukarıda andığım Mitya Sotsialov’da gözlemlediğimiz durum söz konusu: isim tam hali olan Stepan şeklinde değil, kısa biçimi olan Styopa ile ifade edilmiş. Peki ama neden?

Çünkü Bulgakov da tıpkı Averçenko gibi bizi bir saygınlık problemi ile baş başa bırakıyor. Karakterin tam adı, Stepan Bogdanoviç. Ama ona bu şekilde seslenen tek kişi, romanın cilvesine bakın, Şeytan.

Styopa Lihodeyev sorumsuz, hoppa, beceriksiz ve suistimalci bir tiyatro bürokratı olarak zerre saygı görmüyor. Varyete’nin mali işler sorumlusu Rimski’nin öfkesi üzerinden buna fazlasıyla şahit oluyoruz.

Styopa’nın soy ismi ise yazarın da kendisine karşı pek az hoşgörü beslediğini gösterir nitelikte. Zira bu soy ismin içinde seçilen lihodey kelimesi, Kilise Slavcası’nda “kötülük yapan” anlamına gelir.

Okurun serzenişini duyar gibi oluyorum: “Biz bunu nereden bilelim?”

Rahatlatmak adına söyleyeyim, ortalama bir Rus okurun da bu soy ismi görünce içerdiği manayı şıp diye yakalayabileceğinden çok emin değilim. Yazar bu mananın şıp diye anlaşılmasını istemiş midir, onu da bilmiyorum. Ama kabul edelim, çok da derine gömülmemiş. Biraz sözlük karıştırmak suretiyle de olsa kazıp çıkarılması işten değil.

Benzer örneklerin Usta ve Margarita‘da çok fazla olduğunu belirteyim. Hepsi bir araya geldiğinde yazarın karakterleri rastgele adlandırmadığı, esnek bir sistem çerçevesinde hareket ettiği görülüyor. Hatta sistemi içinde alt sistemlerden söz etmek mümkün. Bu bahiste klasik müzik bestecilerine atıfla isimlendirilen karakterleri hatırlamak yeterli: Berlioz, Stravinski, Rimski.

Bitirirken söz konusu isimlendirme sisteminin esnek olduğunu bir kere daha vurgulamak ve ana dili Rusça olan okurların da zaman zaman düştüğü bir hataya işaret etmek isterim: İngilizcede overinterpreting olarak ifade edilen “zorlama yorumlar”. Zira anlam kazıp çıkaracağım derken dibi bir türlü bulunamayan çukurlarda kaybolmak da var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder