Mustafa
Kemal Yılmaz
Çevirdiğim kitaplara internette yapılan yorumları okumayı
seviyorum. Usta ve Margarita için düşülen birkaç yorumda “çok
karakterli romanda isimlerin zor akılda kaldığı” şeklinde özetlenebilecek bir
şikayete rastladım. Sitemin muhatabı ben değilim elbette, ama fırsattan
istifade Rus edebiyatında isimlerin kullanımı üzerine bazı gözlemlerimi
paylaşmak isterim.
Hacimli edebiyat eserlerinde isim bolluğunu “bir baş
ağrısı” gibi görmek mümkün. Ancak Rus edebiyatı söz konusu olduğunda, yazarın
başvurduğu isimler, niyetinin anlaşılmasına yardımcı “bir anahtar” işlevi de görebilir.
Bu anahtarın nasıl işlediğine dair gözlemleri iki başlık
altında toplamak istiyorum: 1. Kısa isimler ve 2. Konuşan soy isimler.
Kısa
isimler
Rusçadaki bütün erkek ve kadın isimlerinin kısa biçimleri
var. Rus filolojisinde bunlara “küçültme ve şefkat bildiren” biçimler deniyor
(umenşitelno-laskatelnıye).
Gündelik hayattan bir örnek niyetine Aleksandr–Aleksandra isimlerine
bakalım (vurgunun düştüğü sesliler italik).
Her iki ismin en sık başvurulan kısa hali Saşa. Adı
Aleksandr ya da Aleksandra olan birine kimler Saşa diyebilir? Arkadaşı,
anne-babası, sevdiği insan, duruma göre amiri, hatta uç bir örnek olarak hasmı.
Biri sesleniyor: “Saşa!” Cevap gelmedi ve bir kere daha
seslendi: “Saşa!!” Yine cevap yok. İsmin bu kez daha yüksek sesle ve belki
biraz da sinirle “Saş!!!” şeklinde kısaltılması kimseyi şaşırtmaz.
Gücendirdiği kız arkadaşıyla barışmaya çalışan bir
delikanlıdan ise “Saşûl!!” hitabını duymak mümkün.
Bu bir kaide mi? Hayır. Aralarında fark var mı? Kişisel
alışkanlığa, ya da duygusal tonlamaya dair bir farktan söz edilebilir.
Diğer bir kısa biçim Saşka. Peki kim kime Saşka
diyebilir? Bir çocuk, arkadaşını oyuna çağırmak istediğinde kapılarını çalıp
“Saşka evde mi?” diye sorabilir. Öte yandan, tam tersi bir ortamda, bir
batakhanede de işitilebilir bu sesleniş: “Saşka’nın işi. Baksana herifi ne
biçim doğramış.” Ya da kızgınlık ve küçümseme bildirmek amaçlı kullanılabilir:
“Baş geri zekalı da embesil yeteneksiz Saşka!” (Usta ve Margarita).
Saşenka ve Saşeçka ise ihtimam ve şefkatin
daha fazla hissedildiği biçimler. Bu bakımdan kutlamalar için idealler: “İyi ki
doğdun, Saşenka!”, “Saşeçka, mazl tov!”
Gelmiş geçmiş en iyi Sovyet filmlerinden biri olan Askerin
Türküsü‘nde karşımıza çıkan Şura ismi ise bende, muhtemelen filmin de
etkisiyle, daha basit, daha saf çağrışımlar uyandırıyor. Şurik haline
geldiğinde ise komikleşiyor, ki Sovyet komedi sinemasının en sevilen
karakterlerinden birinin bu ismi taşıması tesadüf değil.
Şimdi Mihail Bulgakov’un “korkunç öyküsü” Köpek Kalbi‘nin
ikincil karakterlerinden Zina, yani Profesör Preobrajenski’nin hizmetçisi için
kullanılan isimlere bakalım.
Hikayenin belli bir noktasında ortaya çıkan bir ihbar
mektubundan öğreniyoruz ki, hizmetçinin tam adı Zinaida Timofeyevna Bunina.
Ama anlatı boyunca kendisine yönelik en sık kullanılan hitap şekli Zina.
Hizmetçi Zina diye çağırılırken aşçıya Darya
Petrovna şeklinde baba adıyla birlikte hitap edilmesinden ne anlıyoruz?
İlkinin genç bir kız, ikincisinin ise orta yaşlı ya da üzeri bir kadın
olduğunu. Hatta belki de evli, ya da dul.
Emir verirken “Zina” şeklinde seslenen Profesör
Preobrajenski rica ederken hangi biçimi kullanıyor peki?
“Zinuşa…”
Hikayenin yıldızı Köpek Şarik, ameliyat edildikten sonra
iki ayaklı bir hödüğe dönüşür. İlerleyen günlerde Profesör tarafından sigaya
çekildiği bir sırada hizmetçi ile ilgili ağzından şu cümleyi kaçırır:
“Zinka şikayet etti, değil mi?”
Profesörün buna tepkisi: “Zinka değil, Zina diyeceksiniz!
Anlaşıldı mı?”
Nedir aradaki fark ve neden bu sert tepki? Nasıl Saşa gayet
normal iken, Saşka sokak çağrışımlarına sahip ise, Zina yerine Zinka hitabını
da ancak bir serseri kullanır. İstisnai durumlar hariç elbette.
Ama Şarikov tüm uyarılara rağmen akıllanmaz ve ilerleyen
bölümlerde genç kıza iftira atarken yine “Belki de Zinka almıştır” der. Kızı
sakinleştirmek isteyen profesör ise bir kere daha “Zinuşa” hitabına başvuracaktır.
Profesörün asistanlığını yapan Doktor Bormental ise Şarikov
üzerinde güç kullanarak genç kızdan özür dilemesini istediğinde, ona “Zinaida
Timofeyevna” şeklinde hitap etmeye zorlar. Yani haddini bilen ve saygıda kusur
etmeyen birinin edeceği şekilde.
Özetle: Bulgakov, Köpek Kalbi hikayesinde, 1.
karakterler arası hiyerarşiyi, 2. karakterlerin terbiye ve ahlak düzeylerini ve
3. hikaye boyunca ilişkilerinin seyrindeki dalgalanmaları okura iletmek
amacıyla Zinaida isminin dört farklı biçimine başvurmakta. Hiçbiri rastgele
değil, hepsinin bir işlevi var.
İkinci örnek Usta ve Margarita‘dan.
Roman her ne kadar Usta ve Margarita karakterlerinin
adlarını taşısa da, bence asıl öne çıkan kahramanlar Yerşalaim bölümlerinde
Pontius Pilatus ve Moskova bölümlerinde İvan Nikolayeviç Ponıryof, namı diğer
Şair Bezdomnıy. Yahudiye’nin gaddar beşinci valisi, Pontiuslu süvari Pilatus’un
paramparça vicdanı da, İvan Nikolayeviç’in içindeki yobazı öldürüp bambaşka bir
kişilik halinde yeniden doğması da bana hep usta ile Margarita’nın hikayesinden
ve aşklarından daha kuvvetli ve daha dikkate şayan gelmiştir.
Bir Romalı olması hasebiyle Pilatus’un adı ilgi alanımızın
dışında. Biz anlatıcının, dolayısıyla yazarın İvan’ın ismiyle nasıl oynadığına
bakalım.
Hikaye kalın bir edebiyat dergisinin yayın yönetmeni Mihail
Aleksandroviç Berlioz ile Şair Bezdomnıy’nın, yani İvan Nikolayeviç Ponıryof‘un
Moskova’da bir parktaki gezintileri ile başlıyor. Berlioz kültürlü bir edebiyat
bürokratı görünümündeyken Bezdomnıy taş kafalı küstahın tekidir.
Bu kesitte yayın yönetmeninin, “akıl hocası” ve “yönetici”
konumundan destekle şaire İvan diye hitap ettiğini görüyoruz. Vanya,
ya da Vanyuşa değil, basitçe İvan. Dikkat çekici bir samimiyet yok,
hafifçe kendini hissettiren bir hiyerarşi var.
Anlatıcının tercihi ise samimiyeti şüpheli de olsa saygı
çerçevesinde: İvan Nikolayeviç. Bir süre sonra sohbete dahil olacak olan
Woland, yani Şeytan da bu hitabı tercih ediyor. Dolayısıyla okur için de
kahramanımızın adı İvan Nikolayeviç. Şimdilik.
Kahramanımız ilk kısımda Woland’ın çetesinin sillesini
yiyip Berlioz’un trajik ölümüyle serseme döner. Elinde mum ve ikonayla
don-gömlek Griboyedov Evi’ne vardığında ise aklını yitirmek üzeredir. Öyle ki,
tüm taş kafalılığına rağmen insanda adeta acıma hissi uyandırır. Anlatıcı da bu
değişime duyarsız kalamaz ve İvan Nikolayeviç‘ten İvan‘a geçer.
Yalnız anlatıcının İvanının, Berlioz’un İvanından farklı olduğunu not etmek
gerek. Daha anlayışlı, hatta belki daha sevecen.
İvan’ın daha sonra başına gelenler okuyanlara malum: Elem
evi, iç sorgulama, bölünme, metamorfoz. Romanın birinci kısmı sona ererken
Patriarşiye Prudı’da İmmanuel Kant’ı gulaga yollamayı teklif etme cüretini
gösteren kendini bilmezden eser kalmamıştır.
Romanın ilk kısmı ne kadar acıyla, ithamla ve alayla
doluysa, ikinci kısmı da o kadar sevgiye, merhamete ve bağışlanmaya kapı
aralar. Anlatıcının ikinci kısmın hemen başında İvan için kullandığı yeni hitap
artık kendisinden şefkatin esirgenmeyeceğinin habercisidir:
“İvanuşka“.
Woland ile maiyeti Moskova ziyaretini tamamlar. Usta ile
Margarita’nın kaderi tayin edilir. İvanuşka Elem Evi’nden çıkar. Üstelik
bambaşka biri olarak. Artık betonarme şiirler yazmayacak, başka işlerle
ilgilenecektir. Mesela tarihle.
Son bölümde onu bir tarih profesörü kimliğiyle görürüz.
Woland’ın ziyaretinden kalan yaraları büyük oranda sarmış olsa da bazıları hala
ilk günkü gibi tazedir. Ama şimdi hiç değilse ihtiyaç duyduğu şefkati ve özeni
ona gösterebilecek bir hayat arkadaşı vardır yanında. Anlatıcı bu noktada
tekrar kendi koltuğuna geçer ve ilk kullandığı, ama bu kez hakiki bir saygı
bildiren hitaba geri döner:
İvan Nikolayeviç.
Konuşan
soy isimler
Rus yazarları, karakterlerinin soy isimlerini belirlerken
bu isimlerin içerisine anlam ifade eden parçalar koymayı çok sever. Bu yöntem
Rusçada “konuşan soy isimler” (govoryaşiye familii) olarak anılır. Özellikle de
mizah ve hiciv yazarlarının kullanmaya bayıldığı bu yönteme birkaç örnek
verelim.
Averçenko’nun henüz Türkçeye çevrilmemiş “Zapiski
godovalava rebyonka” öyküsünden Mitya Sotsialov.
Bu isim – soy isim ikilisi, o denli harikulade ki, bunu
hakkıyla aktaracak kabiliyette olmadığımı bilmek bana acı veriyor. Yine de
denemek zorundayım.
Arkadi Averçenko, Rus göçmen edebiyatının en kızgın
yazarlarından. Kızgınlığının hedefi ise özlediği, hayalini kurduğu
Rusya’yı yok eden Bolşevikler. Lenin ve Troçki’yi hicveden bir karikatürü
dergisinde bastığı için Çeka’nın peşine düşmesi ve canını kurtarmak için
ülkesinden ayrılmak zorunda kalması öfkesini harlayan olaylar.
Devrimin hemen öncesinde, devrim günlerinde ve sonrasında
yazdığı politik feyletonlarda bıkmadan usanmadan Bolşevik liderlerin yanı sıra
belki işçileri değil ama “devrimcileri” de hedef tahtasına oturtur Averçenko.
Mitya Sotsialov da bu devirme meraklıların tipik bir
örneğidir. Mitya Dmitri isminin kısa biçimi. Peki o halde neden
Dmitri değil de Mitya Sotsialov?
Çünkü karakterin ciddiyetsizliğini, havailiğini, saygınlık
eksiğini, hatta kriminal sınırlarda gezinen sokak geçmişini Dmitri’den çok daha
başarılı ifade ediyor.
Soy ismi deşifre etmeye gerek yok sanırım. Zira içindeki
“sosyalist” imasını yakalamak için Rusça bilmek şart değil.
Mitya Sotsialov, Averçenko’nun devrim dönemi hikayelerinin
yıldızı olan “büyük iddiaların küçük taşıyıcısı” tiplemesini şaşmaz bir
isabetle nitelediği için harikulade.
Köpek Kalbi‘nden iki isimle devam edelim.
Profesör Filip Filipoviç Preobrajenski ve genç
asistanı İvan Arnoldoviç Bormental.
Ana dili Rusça olan bir okurun, Filip Filipoviç’in soy
isminde preobrajat fiili ve bu fiilden türeyen preobrajeniye kelimesini
görmemesi çok ama çok zor. Rusçada bu fiil “şeklini ya da suretini değiştirmek,
başkalaştırmak” anlamına gelir. Preobrajat‘tan türeyen preobrajeniye ise
değişimi, başkalaşımı ifade eder. Ortodoks inançta İsa Mesih’in dua ederken
görünümünün değişmesi (metamorfosis) de Rusçada bu isimle anılır.
Bu bakımdan Preobrajenski, konuşan soy isimlere iyi bir
örnek. Zira Köpek Şarik’i ameliyat ederek insan haline getiren kişidir Filip
Filipoviç.
Profesörün asistanı İvan Arnoldoviç Bormental‘in soy
ismi bize başka bir hikaye anlatmakta: genç hekimin etnik Rus olmadığını.
Babasının ismi (Arnold) ve soy ismi (Bormental), onun birkaç yüzyıldan beri
Rusya’nın çeşitli bölgelerine dağılmış halde yaşayan etnik Alman nüfusundan
olduğunu gösteriyor. Zaten kendisi de hikayenin bir yerinde “Babam Wilno’da
tahkikat hakimiydi” diyerek Ruslaşmış Baltık Almanlarından olduğunu dolaylı
yoldan dile getirmiş oluyor.
Bulgakov’un isimler yardımıyla etnisite motifiyle oynadığı
ikinci örneğimiz Usta ve Margarita‘dan.
Griboyedov Evi’nin restoran bölümünün müdürü Arçibald
Arçibaldoviç‘in ismine bakalım. Gerçek hayatta bu ismi taşıyan ya da taşımış
bir Rusyalı olmuş mu, gerçekten bilmiyorum. Zira Arçibald esasen bir
İngiliz/İskoç ismi. Peki yazar neden bu isme başvuruyor? Restoran müdürü
İngiliz değil çünkü. Ama yazarın Arçibald Arçibaldoviç’in egzotik karizması
etrafında oynadığı korsan oyununu hatırlanırsa cevap yakınlaşır. Zira Arçibald
adında bir Rus restoran müdürü olamaz belki, ama Karayiplerde brik yüzdürmüş
bir filibuster pekala olabilir.
Usta ve Margarita‘dan ikinci örnek. Woland’ın altını üstüne
getirdiği Varyete tiyatrosunun havai müdürü Styopa Lihodeyev.
Bu isim – soy isim ikilisinde de yukarıda andığım Mitya
Sotsialov’da gözlemlediğimiz durum söz konusu: isim tam hali olan Stepan şeklinde
değil, kısa biçimi olan Styopa ile ifade edilmiş. Peki ama neden?
Çünkü Bulgakov da tıpkı Averçenko gibi bizi bir saygınlık
problemi ile baş başa bırakıyor. Karakterin tam adı, Stepan Bogdanoviç.
Ama ona bu şekilde seslenen tek kişi, romanın cilvesine bakın, Şeytan.
Styopa Lihodeyev sorumsuz, hoppa, beceriksiz ve suistimalci
bir tiyatro bürokratı olarak zerre saygı görmüyor. Varyete’nin mali işler
sorumlusu Rimski’nin öfkesi üzerinden buna fazlasıyla şahit oluyoruz.
Styopa’nın soy ismi ise yazarın da kendisine karşı pek az
hoşgörü beslediğini gösterir nitelikte. Zira bu soy ismin içinde seçilen lihodey kelimesi,
Kilise Slavcası’nda “kötülük yapan” anlamına gelir.
Okurun serzenişini duyar gibi oluyorum: “Biz bunu nereden
bilelim?”
Rahatlatmak adına söyleyeyim, ortalama bir Rus okurun da bu
soy ismi görünce içerdiği manayı şıp diye yakalayabileceğinden çok emin
değilim. Yazar bu mananın şıp diye anlaşılmasını istemiş midir, onu da
bilmiyorum. Ama kabul edelim, çok da derine gömülmemiş. Biraz sözlük
karıştırmak suretiyle de olsa kazıp çıkarılması işten değil.
Benzer örneklerin Usta ve Margarita‘da çok fazla
olduğunu belirteyim. Hepsi bir araya geldiğinde yazarın karakterleri rastgele
adlandırmadığı, esnek bir sistem çerçevesinde hareket ettiği görülüyor. Hatta
sistemi içinde alt sistemlerden söz etmek mümkün. Bu bahiste klasik müzik
bestecilerine atıfla isimlendirilen karakterleri hatırlamak yeterli: Berlioz,
Stravinski, Rimski.
Bitirirken söz konusu isimlendirme sisteminin esnek
olduğunu bir kere daha vurgulamak ve ana dili Rusça olan okurların da zaman
zaman düştüğü bir hataya işaret etmek isterim: İngilizcede overinterpreting olarak
ifade edilen “zorlama yorumlar”. Zira anlam kazıp çıkaracağım derken dibi bir
türlü bulunamayan çukurlarda kaybolmak da var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder