Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Catherine Evtuhov'un "Rusya Tarihi" adlı
kitabının önsözünde yazdığı "Rusya tarihi Osmanlıların ve çağdaş Türklerin
tarihini anlamak için şaşırtıcı şekilde elzemdir" şeklindeki cümlesini
okuduğumda konu üzerinde biraz düşündüm ve araştırma yaptım. Ortaya aşağıda
özetleyebileceğim ve ilginç bulduğum konular çıkmış oldu. Buna göre:
1.Türk ve Rus tarihindeki en ilginç benzerliklerden biri
Bizans’ın mirası konusu. Ünlü tarihçi İlber Ortaylı’ya göre, Roma
imparatorlukları üç taneydi ve üçünde de farklılıkların bir arada var olması
esastı. Osmanlılık ise üçüncü ve son Roma’ydı. Birçok Türk tarihçisine
göre Osmanlı 1453’de İstanbul’u fethettikten sonra idareden, askeriyeye,
mimariden, diğer kültür alanlarına Bizans’tan bir çok şey almıştı.
Fakat ilginç olan Rusya’nın da kendisini üçüncü Roma olarak
görmesi. Ruslar 10. yüzyılda dinleri incelerken Bizans kiliselerinin
ihtişamından çok etkilenmişlerdi. Osmanlıya benzer şekilde idareden kültüre
birçok özelliği kendi ülkelerine taşıdılar. Rusya’da dile getirilen üçüncü Roma
teorisine göre ise, Moskova dünya hâkimiyetinin yeni merkezi olmuştu.
Moskova hükümdarları ise Bizans’ın halefleri olarak Ortodoksluğun yüksek
hamileri konumuna gelmişlerdi.
Neticede Bizans’ın kimi özellikleri her iki imparatorluk
dahilinde çeşitli açılardan yaşayageldi.
2.Türk ve Rus tarihlerinde ilginç noktalardan biri de
denizcilik alanındaki çabalarıydı kanımca. Fakat bu çabaların seyri birinin
başarılı olmasına birinin de gerilemesine neden oldu. Osmanlı’nın çöküş
nedenlerini irdeleyen Doğan Avcıoğlu’na göre sanayileşme emarelerinin belirdiği
Osmanlı’da gerilemenin başlıca sebebi denizlerdeki hakimiyetin kaybedilmesiydi.
Rusya’da ise Büyük Petro denizciliği geliştirerek hem bölgedeki hakimiyetini
artırdı hem de Osmanlıya büyük bir darbe vurulmasına neden oldu. Bugünse her
iki ülkenin denizcilik alanındaki çabaları gelecekleri ve yeni stratejik
dengeler açısından önemli olacağa benziyor.
3.Hem Osmanlı’da hem de Çarlık Rusya’sında 18. ve 19.
yüzyıllarda Batılılaşma çabaları yoğunlaşmıştı. Esas olarak idareyi ve
askeriyeyi geliştirmek üzere yola çıkılan adımlar her iki imparatorlukta da
Batılı fikir ve siyasi akımların yayılmasına neden oldu.
Fakat daha da ilginci Batılılaşmaya karşı gelişen refleksin
her iki ülkede de süregelmesi. MGİMO öğretim üyesi Dr. İrina Svistunova’ya göre
Türkiye ve Rusya ortak bir soruya yanıt aramıştı: “Yabancı medeniyetlerden
yapılan benimsemelerin sınırı ne olmalıydı ki, bu benimsemeler kendi milli ve
kültürel değerlerine zarar vermemeliydi.”
Sınırların ne olacağının tartışılması yanında her iki
ülkede de tarih boyunca Batılılaşmayı külliyen reddeden yaklaşımların olduğunu
biliyoruz.
4.Türkler ve Ruslar tarih sahnesine çıktıklarından bu yana
coğrafyalarının kesişmesi nedeniyle hem savaştılar hem de işbirliği yaptıkları
dönemler oldu. Fakat her halükarda birbirlerinin kültürünü etkilediler. İki
imparatorluk önemli savaşlar yaşadı ve Osmanlı’nın yıkılışında bu savaşların
önemli etkileri oldu. Özellikle Karadeniz'de hakimiyet kurmak üzere
giriştikleri çatışmalar önemliydi. Fakat tarihçi İlber ortaylı’nın dediği gibi
sonunda iki imparatorluk da bundan zarar gördü ve yerlerini yeni devletler
aldı.
Türkler ve Ruslar kültürel etkileşimleri yanında
birbirleriyle ticaret yapmaya da önem verdiler. Ekonomik ilişkiler, göç,
diplomatik ilişkiler her daim canlı bir etkileşim kurulmasına yol açtı.
5.Yeni devletlerin ortaya çıkması başka bir ortak noktada
buluşturdu onları. Her iki devlet de emperyalizme karşı savaşıyordu ve bu
noktada kendi aralarındaki sorunları çözerek birbirlerine yardım ettiler.
Atatürk ve Lenin arasındaki bu yakınlaşmanın önemli etkileri olmuştu. Kurtuluş
Savaşı sırasında Sovyetler Birliği tarafından önemli yardımlar yapıldı. 1920’li
ve 1930’lu yıllardaki Türk sanayileşmesine bu işbirliğinin çok önemli katkıları
olmuştu.
6.Her iki devletin de Batı ile ilişkileri hep sorunlu oldu.
MGİMO öğretim üyesi Dr. İrina Svistunova bu noktada şöyle bir tespitte
bulunuyor: “Doğal ve kültürel sebeplerden dolayı Batı bizim ülkelerimizi
ayrıcalıklı ortak veya stratejik müttefik olarak kabul etmekte, hiçbir şekilde
kendisinin organik devamı olarak görmemektedir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder