Mustafa
Kemal Yılmaz
Dokuzuncu çevirim Kızıl Kahkaha geçtiğimiz hafta
kitaplaştı. Bu çeviride yine Korhan Korbek ve Gamze Varım’la birlikte çalıştık.
Her zamanki gibi, oldukça keyifli ve verimli bir çalışma ortamı temin ettiler,
sağ olsunlar var olsunlar.
Lafı fazla uzatmadan iki not düşmek istiyorum. İlki Kızıl
Kahkaha‘nın kendi, ikincisi yazarı Leonid Andreyev ile ilgili.
Andreyev Kızıl Kahkaha‘yı 20’nci yüzyılın ilk büyük
kan banyosu Rus-Japon Savaşı’nın yarattığı apokaliptik dehşet atmosferinde
yazdı. Ancak kitaba da adını veren kızıl kahkaha metaforu bize daha yakın bir
yerden.
O dönem oldukça yakın bir arkadaşlık ilişkisi içinde olduğu
Maksim Gorki’ye Kırım’dan 6 Ağustos 1904 tarihli mektubunda şunları yazıyor
Andreyev:
“Bu
akşam daçamızın yakınlarında bir patlama oldu ve iki Türk yaralandı. Birinin
yarası sanırım ölümcüldü, zira gözü çıkmıştı (…) Sonra bir tanesini nasıl
taşıdıklarını gördüm, paçavraya dönmüştü, yüzü kan içindeydi ve tuhaf bir
gülümseme ile gülüyordu, aklı başından gitmişti. Muhtemelen kasları katılıp
kalınca bu menhus kırmızı gülümseme meydana gelmişti.”
Doğrusu, bu patlama neden olmuştu, bir kaza mıydı, ya da
bir eylem miydi, kızıl kahkahalı Türkler kimdi, yoksa Andreyev Tatarlarla
Türkleri mi karıştırmıştı, öğrenebilmeyi çok isterdim.
Kızıl Kahkaha, ruh halleri uç sınırlarda gezinen
karakterleri gotik bir dekorun önünde, adeta çizgi romana has kontur, renk ve
taramalarla resmeden bir anlatı. Tıpkı Yahuda İskariot gibi, tıpkı
Leonid Andreyev’in pek çok diğer eseri gibi.
Andreyev’in eserlerindeki plastik derinliği ülkemizde ilk
fark eden isim Muhsin Ertuğrul olmuştu. Büyük tiyatro insanımız yazarın bir
oyununu bizzat kendisi Almancadan çevirip sahnelemiş, bir diğer oyununun
çevirisini de Suat Derviş’e ısmarlamıştı.
Ertuğrul’un çevirisi eski harflerle kitap olarak basıldı,
ama bildiğim kadarıyla Suat Derviş’in çevirisi hala kayıp.
O günlerden beri Andreyev’in eserlerinin Türkçe kitap
okuruyla ve tiyatro seyircisiyle buluşması oldukça rastlantısal seyrediyor.
1940’larda Türkçenin en ilginç Rusça çevirmenlerinden
Gaffar Güney’in bir çevirisi (Ömrümüzün Günleri), 1960’larda Fransa üzerinden
sirayet eden bir tiyatro oyunu ve 1970’lerde Deniz Gezmişlerin idamından sonra
dönemin haleti ruhiyesi içinde Güneş Bozkaya’nın çevirdiği Yedi
Asılmışların Hikayesi dışında, “sürekli” diyebileceğimiz bir ilişkimiz
olmamış Andreyev’in eserleriyle.
Ne mutlu ki, bugün durum çok başka. Farklı farklı
yayınevleri ve farklı farklı çevirmenler yazarın yapıtlarını okurla buluşturmak
için ter döküyor, dirsek çürütüyor.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’yla Kızıl Kahkaha için
sözleşme imzaladığım sırada kitabın Türkçede çıkmış bir çevirisi yoktu, ki bu
benim için her zaman ekstra bir motivasyon kaynağıdır. Ancak bizim çeviri
sürecimiz devam ederken Everest Yayınları, elini biraz daha çabuk tutup kitabı
Kayhan Yükseler’in çevirisiyle okurlarla buluşturdu.
Yani Rusların deyimiyle “birincilik palmiyesini” onlara
kaptırdık. Kendilerini tebrik ediyorum. Erdem Erinç hocanın
çevirisiyle Daniil Harms’ın hikayelerini bastıktan sonra Rus
edebiyatına ilgilerinin hiç de yüzeysel olmadığı bir kere daha göstermiş
oldular.
Her zamanki gibi, çevirimin keyifle okunmasını diliyorum.
İletişim kurmak, görüşlerini paylaşmak isteyenler için mail adresim:
mustafayilmaz@outlook.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder