Cenk
Başlamış
Kaynak:
http://www.medyagunlugu.com/
Putin'in çocuk azarlar gibi, "Gel buraya geeel!"
diye yanına çağırdığı Oleg Deripaska, Rusya'nın en zengin işadamlarından
biriydi.
Deripaska'nın 'suçu', 23 bin kişinin yaşadığı Pikalyevo
kasabasındaki zarar eden fabrikasını kapatmasıydı. Başka çalışacak yer olmadığı
için işsiz kalan kasabalılar protesto gösterilerine başlamıştı.
Belki başka bir yerde bu olay fazla dikkat çekmezdi ama kasaba
Putin'in memleketi St. Petersburg'a bağlıydı.
Putin silah zoruyla değil ama- o sırada- başbakan olmasının
gücüyle Deripaska'ya kameraların tanıklığında fabrikasını yeniden açtırdı!
Putin'in devlet -ve tabii kendi- adına masaya yumruğunu
vurması, ertesi gün uluslararası medyanın gündemindeki birinci maddeydi. Devlet
gücünü göstermişti.
Ama gerçekten öyle mi? Bu olay devletin gücünü mü
kanıtlıyor?
Yazar Dmitriy Bıkov'a bakılırsa, tam tersi: Rusya'da
devletin sorunları çözebilmesi için Pikalyevo örneğinde olduğu gibi bizzat
yerinde müdahale etmesi gerekiyor.
Oysa 17 milyon kilometrekareye yayılan, yani dünyanın en
fazla toprak kaplayan ülkesi olan Rusya'da devletin her soruna yerinde çözüm
araması nafile bir çaba.
Bıkov aslında çok daha soyut, bir o kadar da ilginç
konulara kafa yoran bir düşünür.
Örneğin, Rusya artık neden önder değil de
önderleri takip eden
bir ülke?
bir ülke?
Yani, bir zamanlar bilimde, edebiyatta, sanatta, uzayda,
hatta ideolojide dünyayı yönlendiren Rusya neden şimdi daha az yaratıcı bir
ülke oldu?
Rusların yetenekleri mi köreldi, yoksa genleri mi bozuldu?
Bıkov'a göre birinci neden Rusya'nın son 100 yıl içinde iki
siyasi deprem yaşaması.
1900'lerin başındaki ilk deprem imparatorluğu parçaladı,
2000'lere yaklaşırken olan deprem ise Sovyetler Birliği'ni dağıttı. Yıkmak
kolay, onarmak zor olduğu için depremlerin etkisi uzun sürdü, hatta
sonuncusunun artçıları hala devam ediyor.
Bıkov'a göre, Rusya'nın artık dünyanın başkentlerinden biri
değil de taşrası olmasının diğer nedeni ise toplumla devlet arasındaki
uçurumun sürekli açılması.
uçurumun sürekli açılması.
Devlet kendisini koruma adına içine kapanıyor,
vatandaşların yaklaşmasını engellemek için çevresine duvarlar örüyor.
Peki, bu durumda vatandaşlar ne yapıyor? Onlar devletle
çatışmaya girmek istemiyor.
Hatta Bıkov'a bakılırsa yakın geçmişte Rusya tarihinin bir
noktasında askerdeki "Koğuş yat!" gibi ülke kendi kendine
"Uyu!" komutu vermiş.
Hala devam eden bu 'uyku hali' toplumla devlet arasında
çıkabilecek bir çatışmanın bilinçaltında Rusya'yı Sovyetler gibi dağıtabileceği
korkusunu da bastırıyor.
Devlet haliyle bu 'uyku' durumundan memnun. Vatandaşlar ise
çatışma ortamına girmemek için devlete itiraz etmemeyi, kendilerini
sınırlandırmayı, yani yeteneklerini bilerek kısıtlı kullanmayı seçmiş.
Çünkü ona göre, sanatta, bilimde ileriye giden bir toplumun
karşısına dikilen, sınırlar çekmeye çalışan devletiyle çatışmaya girmesi
kaçınılmaz.
Bıkov'un bakış açısını bir adım daha ileriye götürmek
mümkün.
O belki de farkında olmadan Rusya'da neden yeni bir devrim
ya da o boyutta bir dönüşüm olamayacağını da açıklıyor.
Bir zamanlar Türkiye'de de popüler klasik bir devrim tarifi
vardı: Üsttekilerin, yani iktidarda bulunanların artık eskisi gibi
yönetememesi, alttakilerin eskisi gibi yönetilmek istememesi.
Bu iki koşulun bir araya geldiği ülkelerde devrim
rüzgârları esmeye başlardı.
Oysa günümüzde Rusya'da halkın yönetilme tarzına bir
itirazı yok. Daha doğrusu gerginlik yaratmamak için itirazı yokmuş gibi
davranıyor; yoksa hayatından çok da memnun değil.
Kısacası, Rus halkının yetenekleri körelmedi ama
yaşadıkları gönüllü 'uyku' hali yeteneklerini kullanmalarını engelliyor.
Bu durumdan rahatsız olanlar, yani yeteneklerini
'stand-by'da bırakmak istemeyenler ise Batılı ülkelere göç ediyor. İşte bu
nedenle ara sıra yaşanan sürprizler dışında müzikte, sporda, edebiyatta,
bilimde Rusya eskisi gibi iddialı olamıyor.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Bıkov'un iki senaryosu var.
Birinci senaryoda devletle toplum arasındaki uçurum iyice
derinleşecek, sonuçta Kremlin İngiltere'deki krallık gibi sembolik bir kuruma
dönüşecek.
İkinci senaryoda ise hem iktidar, hem de toplum yok
oluncaya kadar yozlaşmaya devam edecek. Ama şu anda hala iktidarın dediği
oluyor.
Putin hafta içinde bu defa da Moskova'da aniden bir markete
girdi. Etin neden pahalı satıldığını sordu. Market yöneticisi, "Yüzde 120
karla satmak çok mu?" diye talihsiz ve hiç de zeki olmayan bir itiraz
denemesinde bulundu ama Putin'in bakışları karşısında teslim oldu, "hemen
yarın fiyatları indiririz efendim!" demek zorunda kaldı.
Gazeteci
Cenk Başlamış'ın "Rusya'nın Sırları" kitabından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder