Upton
Sinclair
Ruslara dillerinin olanaklarını ortaya çıkartan şair, yoksul
bir hayat sürdükten sonra erken ölen, şu aylaklar sınıfının güzel gençlerinden
biri olan, Puşkin’di. O aristokrat bir ailenin oğluydu; birçok şairler gibi
umutlarla dolu yirmi yaşında bir ülkücüydü; hürriyet üzerine bir manzume
yazarak sürgüne gönderildi. Ailesi çardan bağışlanmasını istedi. Ve bunda
başarı kazanılıncaya kadar orada çingeneler arasında taşkın bir hayat sürdü.
Sonra, saraya dönüp küçük bir memuriyet elde ederek bilgisiz, sıkıntılı, özel
deyimiyle «seçkinler» arasında yaşamaya başladı; onlarsa şairin yeteneği
hakkında bir fikre sahip değildiler. Güzel aristokrat bir bayanla
evlendirilerek aldatıldı ve kalbi kırıldı.
Puşkin halk masalları ve Byron üslûbunda bir sürü aşk şiirleri
yazdı. Ülkücülüğü ölmüştü, bir saray uşağı olmuş, hattâ Polonya’nın alınmasını
bile övmüştü.
Bir aristokrat delikanlının trajik aşk acılarını hayatından
alınma bütün ayrıntılarıyla birlikte anlatan «Eugen Onegin» adında uzun bir
hikâyeli şiir» yazdı: Sabahleyin nasıl kalkar, çikolatasını nasıl yer ve balo
ve çay ziyafetlerine çağrılan okur. Böyle bir hikâyenin belki büyük bir edebiyat
olamayacağı sanılır; fakat Puşkin burada Rus hayatını ve Rus realitesini
anlatıyor. Onu ilginç yapmayı biliyor, beyitlerinin büyüsüyle aydınlatıyor ve
böylece Rusya’daki klâsik geleneğe ölüm darbesini indiriyordu. Yunan perileriyle
Fransız çoban kızları modadan düşüyor ve halka söyleyecek şeyleri bulunan Rus
yazarlarına yol açılıyordu.
Ondan sonra Gogol geldi. O «küçük Rus» tu, yani güneyde
bulunan ve bütün güney memleketleri gibi sıcakkanlı ve romantik olmak ününe
sahip olan Ukrayna’dan çıkmıştı. Gogol bir hademenin züğürt oğluydu; içinde
ağlamakla gülmek birbirine karışan mizahi hikâyeleriyle ün kazandı. Eserlerinde
apaçık görünen hiçbir propaganda yapmıyordu; biliyordu ki bu onun hürriyetini
götürür. O devirde eğer siyaset sorunlarına dokunmak istenirse ılımlı ya da sol
Hegelci adı alınırdı. Yani Hegel’in felsefî fikirleriyle, şu halde metafizik
örümcek ağlarıyla ilgilenildiği, memleketin ve halkın gerçek sorunlarına
ilgilenilmediği izlenimi verilirdi.
Gogol «Müfettiş» adında bir tiyatro eseri yazdı. Bunda bir
küçük şehirde nasıl bir hükümet üyesi beklendiğini ve küçük, büyük
hırsızlıkların ortaya çıkmasından korkan muhtelif memurların nasıl
titreştiklerini anlatır. Memurlar biliyorlar ki müfettiş belirsiz bir giyinekle
görünecektir; onun için masum bir genç gezginciyi o tehlikeli adam sanırlar.
Onun büyük şaşkınlığı ortasında sonu gelmeyen saygı gösterisinde bulunurlar.
Sonunda posta müdürü, adeti olduğu gibi, genç adamın bir dostuna yazdığı
mektubu açar ve ondan adamın serüvenini ve şehir halkıyla nasıl eğlendiğini
öğrenir. Şehir memurlarının önünde onları dehşete düşürerek, mektubu yüksek
sesle okur.
Birisi parçayı Çara okuduğu zaman majeste hayran olup
oynanmasını emretti. «Büyük Monar» Fransa kıralı Lui’nin, Moliere’in saray
adamlarıyla nasıl eğlenişinden 'hoşlandığı hatırlansın ve birbirleriyle
karşılaştırılsın! Bir kral bu gibi şeyler üzerine gülmek zevkini kendine adayabilir
- ya da hiç değilse adayabileceğim sanır - fakat gülmenin yıkıcı gücünü ancak,
resmi makamlar bilir.
Gogol «ölü Ruhlar» adlı bir roman da yazdı. Orada genç bir
adam tanıyoruz ki Amerika’nın binlerce «satış tekniği» okul ve
üniversitelerinden birinde de pekâlâ öğrenci olabilirdi.. Bu satış psikolojisi
uzmanı ileri gitmek için, gerçek bir Yankee fikri buldu.(1) O günlerde Rus
köylüleri üstünde bulundukları toprakla birlikte alınıp satılırdı; mal sahibi
bütün köleleri için vergi ödemek zorundaydı. Zaman zaman sayım oluyordu; fakat
iki sayım arasında ölenler için de mal sahibi vergi vermekte devama mecburdu.
Yetenekli delikanlımıza parlak bir fikir doğdu: Her mal sahibi hoşnutlukla bu
«ölü ruhlar»ı bana satacaktır, diye düşündü. Büyük bir sayı elde ettim mi,
biraz toprak satın alıp «ölü ruhlar»ını oraya yerleştirir ve onların ölü
olduklarından habersiz olan bir bankadan bol borç para alırım.
Rusya içinde dolaşma ve mal sahipleriyle konuşma bile
başlıbaşına (bir komedidir. Gogol bizi çiftlikten çiftliğe dolaştırarak
kölelerin yoksulluğunu, bilgisizlikleri içinde kaba ve brutal olanlar kadar
zararlı olan iyi kalbli mal sahiplerinin kıyafetsizlik ve çaresizliklerini
gösterir. Böyle bir durumu yorumlamaya yazarın ihtiyacı yoktur, onu sadece
tanımak, mâhkum etmek için yeterlidir. Hükümet işe karışıp eserin ikinci kere
basılışını yasakladı. Böylece Gogol’un romanı ihtilâlci bir vesika haline
gelerek genç ihtilâlcilerce el yazısıyla kopya edilip yayıldı. Sonraları
zavallı Gogol bir çeşit dinî cinnete tutuldu; eserlerini yazmış olmaktan
duyduğu pişmanlıkla birçok müsvettelerini ve bu arada «ölü Ruhlar» m son
bölümünü ateşe attı. Bu gerçek bile «Rus ruhu»na esaslı bir bakış sağlar ye
halkın doğu barbarlığından modem individüalizme ulaşması için ne kadar uzun bir
yol yürümesi gerektiğini takdir ettirir.
1)Birleşik Amerikanın lakabı (Çev.)
Upton
Sinclair, Altın Zincir isimli kitabı’ndan, May yayınları
Çeviren-
Emin Türk Eliçin
YOKSULLUK
İÇİNDE, YOKSULLUKLA SAVAŞAN YAZAR
Necati
Doğru
1878 - 1968 yılları arasında yaşadı.
ABD'li bir yazar olmasına karşın daha çok Rusya ve
Alamanya'da okunurdu.
Almanya'da iki milyon, Rusya'da üç milyon satmıştı
yapıtları. Kitaplarının ilk sırasında elbette "The Jungle" yer
alıyordu.
Türkçeye "Şikago Mezbahaları" adıyla çevrilen yapıt,
altmışlı ve yetmişli yıllarda çok okunan bir romandı. (Bir Amerikan yazarının
iddiasına göre, Sovyet Devrimi'nin gerçekleşmesinde katkısı olmuş kitaplardandır.)
Çocukluğu zor koşullarda geçmişti. Babası viski satıcısıydı. Hem satar hem
içerdi. Küçük Upton, kimi akşamlar meyhaneleri dolaşarak babasını arar, bulursa
eve taşırdı. Kötü evlerde yarı aç yarı tok yaşarlardı. Büyüdüğünde bir içki
düşmanı olacaktı.
En yakın arkadaşlarından biri Jack London'dı.
On yaşına kadar okula gitmemiş, ama kendi kendine okuma
yazma öğrenerek çok sayıda kitap devirmişti. Okula başladığının ikinci yılında,
öğretmenleri, onun yüksekokula hazır olduğunu gördüler.
Hem okula gider, hem sokaklarda tanesi bir dolardan oyuncak
satar, hem de önemsiz dergilere küçük hikâyeler yazarak para kazanmaya, annesine
bakmaya çalışırdı.
Üniversiteye giderken her gece sekiz yüz sözcüklü hikâyeler
yazardı. Bu da her ay iki koca cilt kitap yazıyor demekti. Hikâyeden, haftada
yetmiş dolar kazandığı oluyordu.
Çok fakirlik çektiği için, fakirliğin ortadan kalkması bilincine varmıştı.
Yoksulluğa karşı savaşmak için beş yüzden fazla broşür yazdığı bilinir. Broşür
yazarlığından para kazanmadığı için yine geçim sıkıntısına düşmüştü. Neyse ki
tam o günlerde "The Jungle" romanını yazıp yayımladı. Bununla çok
satan yazarlar katına erişti: Tam otuz bin dolar telif ücreti geçti
eline.
Bu parayla Utopian Colony'yi kurdu. Yoksul yazar ve
sanatçılar için bir barınak tasarlamıştı bununla. Ancak bir yangın sonunda
barınaklar yandı kül oldu; hayali de suya düşmüş oldu!
Yarım yüzyıl boyunca ABD'deki sosyalist partinin
liderliğini üstlendi.
Derken bir gün kendini keman öğrenmeye adadı. Yıllarca
sürdü öğrenmesi. Komşuları şikâyet edince kırlara açılıp kuşlara, sincaplara
çalıyordu.
Öldüğünde elliden fazla kitabı vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder