SUAT
TAŞPINAR
Kaynak: http://www.turkrus.com/
Yıl 1997. Moskova... Henüz bu topraklarda kendimizi “bir
avuç Türk” saydığımız ve uçakta neredeyse herkesin birbirini tanıdığı
zamanlar... Türkiye'nin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner ile
birlikte bankasının kurdelasını kesen Hüsnü Özyeğin, yeni hayallerin peşinde
yelken açıyor. İlk adıyla Finansbank, dün gece 20. yaşını kutladığımız Müzik
Evi'ne bir taş atımı mesafedeki ilk ofisinde Rusya'da bankacılığa “vira”
diyor... Yine Enka'nın, Türk inşaatçıların elinden çıkma görkemli bir binada...
Enka'nın patronu Şarık Tara'nın büyük desteği ile...
Şairin, “Günler saatler geçmek bilmez ama yıllar çok çabuk
geçer” demesi boşa değil... Tam 20 yıl geçmiş üstünden.
Gerçi bir insanın “dün gibi hatırladığı” 20 yıllık
anılarının olması, Rusların deyişiyle “starost ne radost” günlerinin eşiğinde
olduğunuzun ilk işaret fişeğidir. Ama fotoğraflarını tozlu arşivde arayıp
bulamasam da, o anlar net bir fotoğraf gibi gözümün önünde. O günün heyecanı,
koşuşturması... Genç yaşında kalp krizinden kaybettiğimiz ilk genel müdür,
sevgili Tamer Özatakul... Şimdi kendi bankasıyla Rusya'da yoluna devam eden, o
zamanki yardımcısı ve sonraki genel müdür Sipahi Haktanır ve küçük, genç bir
ekip...
Hüsnü Özyeğin, ilk kez 1984'te Turgut Özal ile genç bir
işadamı olarak gelip SSCB'nin potansiyelini gördüğü bu topraklarda en büyük
başarı öykülerinden birini yazan duayen isim. Dün gece Credit Europe Bank'ın
yaşgünü gecesine gözler onu ararken, tatsız haber ulaştı: Bir gece önce klima
çarpmış, ateşi çıkmış ve otel odasında dinlenmeye mecbur kalmıştı.
Yıllardır hepsine, Rusya'da yaşayan Türkler olarak
“bizzat kendi başarımız” gibi sarıldığımız ve gururlandığımız bir öykünün
daha vakanüvisi olmanın keyfini yaşıyorduk dün gece...
Rusya gibi, SSCB sonrası en eski şirketin bile ömrünün çeyrek asrı bulmadığı bir ülkede, bir Türk iş adamının hayaliyle başlayan proje 20 yaşına basıyordu... Hem de her yıl üstüne daha fazlasını koyarak... Ülkenin en büyük, en başarılı özel bankalarından biri olarak...
Moskova'nın simgelerinden Müzik Evi'nin muhteşem salonunda,
Kızılordu korosunun gökkubbeyi çınlatan şarkılarını dinlerken, yine yıllar
öncesinin anıları canlandı...
20. yaşını kutladığımız banka gibi, bugün Rusya'da en
önemli klasik müzik konserlerinin verildiği bu salon da “bizim”di çünkü!
Başkentin yeni devrinin mimari simgelerinden olan Müzik
Evi, Enka'nın Moskova'ya vurduğu damgalardan belki de en güzeliydi. İnşaatın
soluk soluğa devam ettiği, vaat edilen tarihe yetiştirmek için işçilerin geceli
gündüzlü çalıştıkları günleri hatırladım... 14 yıl öncesini...
Daha ambalajı yeni açılmış koltuklar monte edilirken,
Enka'daki dostlar sayesinde fotoğraf çekmek için özel izinle girdiğim bu
görkemli salonda koşuşturan genç işçilerimizi...
Akustik kontrol için hazırlık yapılırken, ustabaşının
ısrarına dayanamayan bir işçinin hançeresini yırtarcasına söylemeye başladığı
Anadolu türküsünün gökkubbede yankılanmasını...
Dünyaya nam salmış sopranolar, tenorlar aryalarını okumadan
evvel o salonda ilk bizim türkümüzün söylenmesini... Putin'in son anda gelip
de, alışıldığı gibi ön sırada değil, ortalarda bir koltuğa oturup ünlü şef
Vladimir Spivakov'un yönettiği Ulusal Filarmoni Orkestrası konserini
izlemesini...
Yanımda oturan yaşlı bir Rus'un karısına dönüp,
"Türkler yapmış burayı. İyi biliyorlar işlerini" deyişini, o sözleri,
sanki inşaatına kum taşımışım gibi göğsüm gururla kabararak
dinleyişimi...
Dün gece CEB'in 20. yılını kutlarken, Türk toplumu olarak
bu ülkede ne çok şey başardığımızı, ne çok “sıfırdan zirveye” başarı
öykülerinin kahramanı olduğumuzu düşündüm.
Rusya'ya ne kadar derin izler bırakıp damgamızı bastığımızı
ve onun bizim hayatımızda ne kadar derin izler bıraktığını düşündüm.
20 yılın bu coğrafyada kanatlı bir at gibi, mitolojinin Pegasus'u gibi akıp gittiği hissine kapıldım.
20 yılın bu coğrafyada kanatlı bir at gibi, mitolojinin Pegasus'u gibi akıp gittiği hissine kapıldım.
Etraf, akıp giden yıllar içinde “buralı” olan, başarı
öyküleri yazan insanlarla doluydu. Bir yanda Rusya'ya sırf askerliğini
erteletebilmek için aşçı olarak gelip bugün en büyük et üreticilerinden biri
olan Mustafa Çalkan vardı... Yanında, Rusya'nın raflarını bir uçtan öbür uca
Evyap sabunları ile doldurduğu “fi tarihi”nden beri bildiğim, “atom karınca”
dediğim şimdinin inşaat sektöründe hızla yükselen ismi Bahattin Demirbilek...
Bir yanda Credit Europe'un bugünlere gelmesinde büyük payı olan isimlerden
Sipahi Haktanır, Murat Başbay, yanlarında şimdi dümendeki kaptan olan Haluk
Aydınoğlu... Yanı başında, vitrine çıkmayı pek sevmeyen ve yıllardır Fiba'nın
perakende tekstil operasyonlarını Rusya'da zirveye taşıyan, bu muhteşem kariyerine
ara vermeksizin iki dünya tatlısı kızını da büyüten eşi Yeşim Bulum
Aydınoğlu... Onlarla sohbette, Emniyet amiriyken siyasi görüşlerinden dolayı
atılıp Rusya'da hem işindeki başarısı, hem Nazım anma törenlerindeki rolüyle
öne çıkan Ali Galip Savaşır... Başınızı ne yana çevirseniz yıllar içinde çoğunu
yazdığım, bazıları hala yazılmayı bekleyen başarı öyküleriyle doluydu dün
gece...
CEB'in 20. yıl gecesi hem bize “neler başardığımızı”
hatırlattı, hem daha neler başarabileceğimize dair umut ve moral
aşıladı...
Evet, Rusya'da çok zor bir dönemden geçiyoruz... Evet, bir yandan uçak krizi, öbür yandan Rusya'nın kendi ekonomik krizi üstümüzden silindir gibi geçti...
Ama vazgeçmeyen, yoluna devam edenler, önündeki ağaçtan çok karşıdaki ormana bakanlar eninden sonunda hep kazandı. Tıpkı, satışın eşiğinden dönen ve o planı rafa kaldırıp Rusya'ya daha da sağlam basan CEB gibi...
Evet, Rusya'da çok zor bir dönemden geçiyoruz... Evet, bir yandan uçak krizi, öbür yandan Rusya'nın kendi ekonomik krizi üstümüzden silindir gibi geçti...
Ama vazgeçmeyen, yoluna devam edenler, önündeki ağaçtan çok karşıdaki ormana bakanlar eninden sonunda hep kazandı. Tıpkı, satışın eşiğinden dönen ve o planı rafa kaldırıp Rusya'ya daha da sağlam basan CEB gibi...
Son tahlilde insan, bir gerçeği teslim etmezse “haksızlık
edeceği” hissine kapılıyor ve huşu içinde şu sözlere sığınıyor:
“Bize ne kadar çok şey verdin Rusya...”
“Bize ne kadar çok şey verdin Rusya...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder