Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
İnsanlık tarihi boyunca savaşlar ve çatışmalar hiç
eksilmedi. Zamanı, mekanı, yöntemi, yoğunluğu değişti ama insanların birbirine
yönelik kan ve ölüm eylemleri varlığını sürdürdü. Onca düşünsel, bilimsel ve
teknolojik ilerlemeye rağmen. Bayraklarla, işaretlerle, sembollerle, kerameti
kendinden menkul inançlarla birbirlerinin üzerine yürümeye devam ettiler.
Tarih boyunca kaleler, şehirler kuşatıldı, zapt edildi.
Yönetimler, uygarlıklar değişti. Fakat hiçbir şey kendi toprağını işgalcilere
karşı savunmak kadar meşru, yüce ve anlamlı olamaz sanırım.
Faşist ve hastalıklı bir zihniyete sahip olan ve Birinci
Dünya Savaşı’nın acılarını sömüren Hitler ülkesini bir savaş
makinasına dönüştürmüş ve II. Dünya Savaşı’nda bütün Avrupa'yı karanlığın ve
korkunç bir dehşetin içine atmıştı. Peşine milyonları nasıl takmıştı ayrı bir
konu tabi. Zor ekonomik koşullar içinde hayal, kibir ve hamaset satıyordu belli
ki.
Hitler Barbarossa adlı hareket kapsamında Haziran 1941'de 3
milyondan fazla asker, korkunç bir uçak ve tank gücüyle Rusya'yı işgal etti.
Büyük Petro’nun 1700’lü yılların başında büyük bir aşkla
kurduğu, göz alıcı şehri St. Petersburg (savaş zamanındaki adıyla Leningrad)
dünya tarihinin en dehşet verici ve en uzun kuşatmalarından birine maruz kaldı.
Nazi orduları 8 Eylül 1941 tarihinde şehrin bütün kara bağlantılarını keserek
kuşatma altına aldı. Kültürün ve sanatın şehri olan Leningrad aynı zamanda
limanları ve endüstrisi ile önemi bir yerdi. Hitler Sovyet halkının bu
zorlu kuşatma koşulları altında fazla dayanamayacağını ve kısa sürede pes edeceğini
umuyordu. 10 gün içerisinde şehrin düşmesini bekliyordu. Ama öyle
olmadı.
Birkaç ay öncesinden Hitler'in saldıracağı istihbaratının
alınması kısa süre de olsa önemli hazırlıkların yapılmasına imkan vermişti.
Sanayi tesislerinin bir kısmı başka yerlere taşınmış, şehrin etrafında
hendekler ve siperler kazılmış, nüfusun bir kısmının tahliyesi mümkün
olabilmişti. Müzelerde bulunan eserlerin önemli bir bölümü saklanmış veya başka
yerlere taşınmıştı.
Buna rağmen St. Petersburg halkı korkunç bir kuşatmanın,
dehşetin, faşist bir isteğin ortasında kaldı. Bu kuşatma ve Sovyet halkının
direnişi dünya tarihinin en önemli olaylarından biri olsa gerek.
Yaklaşık 900 gün süren kuşatma boyunca insanlar açlıkla,
hastalıkla, soğukla ve ölümle yüzleşti. Bir milyondan fazla kent sakini
hayatını kaybetmişti. Bir kültür şehri olan St. Petersburg Naziler tarafından
ağır bombardımana tutulmuş ve mimari yapı büyük zarar görmüştü.
Bütün II. Dünya Savaşı boyunca 27 milyon Sovyet vatandaşı hayatını kaybetti.
İlginç noktalardan biri “yaşam yolu” olarak adlandırılan ve
kışları donduğundan bir tahliye ve ikmal yolu haline gelen Ladoga Gölüdür.
Şehir halkına hayat kaynağı olan bu yol Nazilerin fark etmesi ve bombalaması
sonucu bir süre kapalı kalmış ve bu süre boyunca halkın yaşam koşulları son
derece güçleşmişti.
En önemli sorunlardan biri gıda olmuştu. Çoğu zaman
herkesin günde sadece 125 gram ekmek hakkı vardı. Kayışların kaynatılıp
içildiği oluyordu. İnsanlar bir deri bir kemik kalmıştı. Ancak buna rağmen
vatanseverlik ve insani dayanışma duyguları içerisinde tarihi bir direniş
sergilediler.
Sanatçısından yazarına, işçisinden mühendisine hemen herkes
bu mücadelenin içerisinde yer almıştı. Köylülerin bir kısmı ise Nazileri
oyalamak için partizan olarak ormanlara gizlenmişti.
İlginç olaylardan biri de Sovyet bestecisi Sostakoviç’in
öncülüğünde neredeyse açlıktan ölmek üzere olan müzisyenlerin bir konser
düzenlemesi olmuştu. 1942 yılının 9 Ağustos gecesindeki bu konser halkın
direnişi için çok önemli bir moral kaynağı olmuştu. Sovyet güçleri sessizliği
korumak ve konser için uygun şartları sağlamak için yaylım ateşiyle karşı
saldırıya geçmişti. Bazı kaynaklara göre esir alınan Nazi askerleri, konseri
duyduktan sonra şehri asla ele geçiremeyeceklerini anladıklarını söylemiştir. Leningrad
Kuşatması, Sovyet güçlerinin Leningrad-Novgorod Harekâtı ile kentin
güney kesimindeki Nazi güçlerini geri attığı 27 Ocak 1944 tarihinde sona
ermişti.
Leningrad direnişinin başarıya ulaşmasındaki en önemli
faktör, Sovyet halkının vatanseverlik ve dayanışma duyguları içerisinde faşizme
karşı olağanüstü bir mücadele vermesiydi. Bir diğer faktör de savaşın
planlamasının ve idaresinin iyi yapılmış olmasıdır. Ayrıca Stalin döneminde
temelleri atılan ağır sanayi ve teknolojik gelişmeler savaşın sürdürülmesine
önemli ölçüde imkan vermişti. Kadınların katkısının da özel bir önemi vardı
kanımca. Elbette en önemli şey kendi yurtlarını işgalcilere karşı savunanların
haklı mücadelesi ve dayanışmasıdır. Savaştan sonra bir grup kadın gazi şunu
söylemişti: Onlar bizim en güzel saatlerimiz, yaşamlarımızın en parlak
dönemiydi.
KAYNAKLAR:
-RIASANOVSKY, N. ve STEINBERG, M., Rusya Tarihi
-EVTUHOV, C. ve STITES R., Rusya Tarihi
-FIGES, O., Nataşa’nın Dansı
-www.wikipedia.org
-www.history.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder