Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Artık romanlarda kalan Rus soyluları hep büyülü, çekici bir
dünya olarak gözükmüştür bize. Avrupa'da ve diğer ülkelerde de hakim olan
feodal düzenin bir yansıması olan soyluluk sınıfı birçok doğu toplumu ile
kıyasladığımızda özellikle sanatın, bilimin ve edebiyatın gelişmesinde önemli
rol oynamıştır. Çünkü soylu sınıfın bulunmadığı, sadece devlet bürokrasisinin,
devlet bakış açısının yer aldığı ve bunun da muhafazakar dini görüşlerle
sınırlandığı toplumlara göre bu durum ilerici ve akılcı bir dinamizm yaratıyordu.
Bununla birlikte bu göz alıcı dünyanın gerisinde acılarla,
zorlu yaşam koşullarıyla, ezilmişlik ve çileyle dolu bir dünya söz konusuydu.
Bugünden bakınca soylular dünyasını ayırt etmek ve yargılamak kolay gibi
görünse de o zaman yaşayan insanlar açısından bu çelişkileri görmek ve bir
tavır geliştirmek ancak Tolstoy gibi vicdanlı ve aydın insanlara mahsustu.
Tolstoy geleceği görmüştü. Çünkü Avrupa'da çok önceden
başlayan feodal düzenin sona ermesine dönük gelişmelerin er ya da geç Rus
toplumunda da yaşanacağının farkındaydı. Toprak sahibi olan Tolstoy kendi
yaşamında bu adımları hayata geçirmeye çalışıyor ve Rus toplumuna yapılması
gereken şeyi işaret ediyordu.
19. yüzyıl Rusya’sında soylular (dük, prens, kont, vikont,
baron), ruhban sınıfı, tüccarlar, köylüler ve serfler gibi ana katmanlar
bulunuyordu. Ama soylu sınıfın diğerlerine göre çok önemli ayrıcalıkları söz
konusuydu. Bunlar arasında toprağa bağlı olarak çalışan serflere sahip olmak,
bazı özel eğitim kurumlarına gidebilmek, bedensel cezalardan muaflık ve arma
taşımak gibi haklar bulunuyordu.
Soyluluk genel olarak toprak sahiplerini, serf sahiplerini,
subayları ve yüksek devlet yetkililerini içine alan bir kavramdı. Bununla
birlikte varlıklarına ve rütbelerine göre farklılık arz ediyordu. Şeremetevler,
Yusupovlar ve Stroganovlar gibi ailelerin sahip oldukları topraklar ve serfler
oldukça büyük olanaklar veriyordu. Bu aileler askeri alanda da önemli katkılar
yapıyordu.
Aslında daha önceleri özgür olan köylüler Rusya’da
özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda serfleştirilmişti. Özellikle II. Katerina'nın
devlet arazilerini üzerinde yaşayanlarla birlikte soylu ailelere vermesiyle
daha fazla köylü serfe dönüşmüş oldu.
Serfler zorunlu bir şekilde çalışmakla, devlete ve toprak
sahiplerine bağlı kalmakla yükümlüydüler. Ayrıca düzenli ordu için askerlik
hizmetine mecburlardı ve yaklaşık 25 yıl böyle bir yükümlülük söz
konusuydu.
Efendilerinin serfler üzerinde önemli hakları vardı. Onları
kırbaçlayabiliyor, sürgün edebiliyor ya da askere aldırma gibi cezalar
uygulayabiliyorlardı. Ayrıca Ortodoks köylüler için kutsal sayılan sakalın
kesilmesi onur kırıcı bir ceza olarak uygulanabiliyordu. Çoğu zaman
kalabalık aileler şeklinde, sıradan ve baraka gibi evlerde kalan serflerin son
derece kötü hayat koşulları söz konusuydu. Köylüler arasında şöyle bir söz
vardı: Tanrı gökte, Çar çok uzakta.
İşte Tolstoy serflerin ve köylülerin bu zor hayat
koşullarına karşın kendisinin de içinde olduğu soylu sınıfının yaşantısının
zaman zaman tiksinti verecek nitelikte olduğunu düşünüyordu. Durumu kıyasıya
eleştirdiği “Diriliş” adlı romanında insanların güç ve nüfuz
arayışını, rahat ve iyi koşullarda olmaları gerektiği düşüncesini ve
diğerlerinin sefaletinin normalmiş gibi sayılmasını yerden yere vuruyordu.
Bu romanda köylülerin ve serflerin içinde olduğu bu sefalet
ve açlık sınırlarındaki yaşam ve duydukları güvensizliği çarpıcı şekilde
anlatmıştı. Onlar lehine değişiklikler yapmak isteyen romanın kahramanı
Nehlüdov’a böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşünerek güvensiz
yaklaşıyorlardı. Tolstoy şu satırlara yer vermişti kitabında:
“Halk ölüyor, kendi ölümüne alışmış. Çocukların ölümü,
kadınların güçlerinin üstünde çalışmaları, herkes için, özellikle de yaşlılar
için açlık gibi ölümle sonuçlanacak yaşam biçimleri oluşmuş halk arasında. Ve
halk bu duruma öyle yavaş yavaş gelmiş ki, durumunun korkunçluğunu kendisi de
görmüyor ve bundan yakınmıyor.”
Fakat 19. yüzyılın ortalarında, değişen toplumsal şartlar
nedeniyle sürdürülmesi artık mümkün görülmeyen Rus köylüsünün serfliği konusuna
devlet de müdahil olmuştu. Bu soruna el atılmasında o tarihe kadar devam eden
köylü ayaklanmalarının rolü de vardı. II. Aleksandr köylülerin yeni
bir ayaklanma ihtimaline karşılık bu sorunun çözülmesi yanlısıydı.
Bazı tarihçiler ise Rusya’nın 1854 yılında Kırım Savaşı’nda
aldığı yenilginin etkisinden söz ediyor. Bu savaş sonrasında Çar II.
Aleksandr Rusya’da askeri alanda ve tarımsal üretimin artırılması
anlamında reform ihtiyacı doğduğunu ve serflik sisteminin yürümediğini tespit
etmişti. Elbette bir çok soylu bu fikre karşı çıkıyordu.
Neticede yaklaşık 4 yıl süren hazırlık dönemi sonrasında 19
Şubat 1861’de, köylülerin, serflikten kurtulduklarına dair bir ferman
çıkarılmıştı. O dönem yaklaşık 28 milyonunu ilgilendiren bir düzenlenmeydi bu.
Bazı yazarlar Rus köylü sınıfının parlayışını aslında biraz
da Napolyon’un 1812’de Rusya’yı işgaline dayandırıyor. Köylüler bu savaşta
askerlerin yanında öylesine cansiperane ve gözü kara savaşmışlardı ki
sonrasında kimse onların bu üstün gayretini görmezden gelememişti.
Avrupa’da feodal düzen özellikle 17. yüzyıldaki hızlı
sanayileşme ve ticaretin gelişmesi sonrasında ekonomik nedenlerle sona ermişti.
Rusya’da bu süreç daha geç başlamıştı tabi. Sonuçta 1861 serfliğin kaldırılması
için geç bir tarih olarak görülebilse de Amerika’da köleliğin ancak bundan 4
yıl sonra kaldırıldığını not etmek gerekiyor. Soylular ise 1917 Bolşevik
Devrimi ile birlikte bütün haklarını kaybetmiş oldu. Kimi göç etti, kimi de
sürgün edildi. Serfliğin sona ermesi, işçi sınıfının yükselişi ve devrim
sonrasında yeni bir toplum doğmuş oldu.
KAYNAKLAR:
-RIASANOVSKY, N. ve STEINBERG, M., Rusya Tarihi
-EVTUHOV, C. ve STITES R., Rusya Tarihi
-FIGES, O., Nataşa’nın Dansı
-www.wikipedia.org
-www.history.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder