Moskova

Moskova

2 Ocak 2020 Perşembe

Rusya’nın alfabesi: Bunları bilmeden bu memleket anlaşılmaz!..





Rusya’da ne kadar zamandır yaşıyorsunuz? Rusça söylenenlerin kelime anlamını bilseniz bile, neyin kast edildiğini anlamakta zorlandığınız anlar oluyor mu? Normal… Bazen yabancı bir ülkede bir ömür yaşayıp, sakinlerinin aslında ne dediklerini tam olarak anlayamamak mümkündür… Çünkü bazı ifadeler, kelimeler, cümleler vardır ki ilk duyuşta düşündüğünüzden farklı anlamlar taşırlar. Bazen bu tür ‘çeviri zorluklarından’ büyük uluslararası krizler çıktığı bile olur. Rusya’da yaşarken böyle durumlara düşmemeniz için Kompas-Pusula’da sizlere yeni bir bölüm hazırladık. Rusya’da hayatın içinden deyimlere, yani “hayatın alfabesine” bakacağız:


Не нужен на берег турецкий… (Ne nujen nam bereg turetskiy... - Türk kıyıları bize lazım değil…)

Bu cümleyi hiç de karşınıza çıkacağını tahmin etmediğiniz bir yerde, mesela Türk kıyılarında duyabilirsiniz! Sakın öfkelenmeyin, burada hiç bir kibir yoktur. Bu daha çok cümleyi telaffuz edenin milliyetçi duygularının kabardığını ve sadece Rusya’nın kimsenin işine karışmak niyetinde olmadığını, ancak kendi işine kimsenin karışmasına da müsaade ettirmeyeceğini söylemek istediğini gösterir. Çünkü Sovyet şairi Mihail İsakovskiy, bu ünlü mısranın alındığı “Göçmen kuşlar uçuyor” adlı şiirinde sadece anavatanına olan sevgisini dile getirmektedir. “Türk kıyıları da bize lazım değil,  Afrika da lazım değil…” diye devam eder şiir.  Yani “Bize kendi memleketimiz yeter” dedi. Kuvvetle muhtemeldir ki 1973’de ölen İsakosvkiy, bugünlerde yaşasa ve Antalya’ya gelmiş olsa böyle bir şiir yazmazdı!

Похмелье (okunuşu – Pahmelye – Akşamdan kalmalık)

Mesela hiç karşınıza sabah erken saatte, sanki gece deprem yaşamış gibi yıkık görüntüsü ile bir Rus işadamı dostunuz çıktı mı? Kan çanağı gözler, yamulmuş bir surat... Tabii önce hasta olduğunu düşünmek mümkündür. Ancak “Size ne oldu?” sorusuna alacağınız cevap tebessüm ederek verdiği “Pahmelye” olabilir. Bu, bir gece önceden içkinin ucunu kaçırdığı ve şimdi başının feci ağrıdığı anlamına gelir. Ne diyelim, böyle bir durumda kontrat yapmayı başka bir güne bırakmak daha hayırlı olacaktır! Bol su, kefir ya da kvas içmenin iyi geldiği rivayet edilir.

GULag

Rusya’nın kült yazarı Aleksandr Soljenitsın’ın ‘GULag Takımadaları’ adlı eserini bilirsiniz. Eğer bu eseri okumadıysanız, içeriği hakkında hiçbir fikriniz olmaz, muhtemelen bunun bir takımadalar dizisi olduğunu düşünürsünüz. Oysa bu Sovyetler döneminin, daha kesin bir ifade ile Stalin döneminin acımasız gerçeklerinden biridir. Türkiye’de çoğunluk, Gulag diye Sibirya’da bir kasaba olduğunu, kampların orada kurulduğunu sanır. Oysa “GULag” bir kısaltmadır. Açık şekli – ‘Ana Kamp İdaresi’dir. (Главное управление исправительно-трудовых лагерей). Tabii ki burada söz konusu olan, 1934-1969 yılları arasında belki de yüz binlerce insanın yaşamına mal olan, SSCB çapındaki çalışma kamplarıdır…


Показать Кузькину Мать (Okunuşu Pakazat Kuzkinu Mat – Kuzka’nın anasını göstermek)

SSCB Genel Sekreteri Nikita Hruşçov’un, (Türkçede Kruşçev diyoruz) 1958’de ABD’ye yaptığı resmi ziyaret sırasında, kendisini Amerikalıların refahını yansıtan bir fuara götürürler. Hruşçov fuarı gezer, “Bu tür lükslere Sovyet insanın ihtiyacı yoktur” der ve ardından ekler: “Size Kuzkin’in anasını göstereceğiz!” Rehber, bu cümleyi kelime kelime tercüme eder. Amerikalılar bir şey anlamaz. Uzun bir zaman “Mother of Kuzka”nın ne olduğunu anlamaya çalışırlar. Yoksa bu gizli bir silah mıdır? Oysa her şey çok daha basittir: Bu deyim Rusça’da bir insan, şaka ile karışık tehdit ifade etmek istediğinde kullanılır. “Size gününüzü göstereceğiz” gibisinden… Üstelik, Hruşçov’un kendisi de Kuzka’nın kim olduğunu bilmiyordu, anasının kim olduğunu da bilen yoktu!

Красота – страшная сила (okunuşu Krasata – straşnaya sila - Güzellik korkunç bir güçtür) 

Etrafta güzellik timsali havasında burnu havada dolaşan, ama pek de bu ünvana yakışmayan birileri gmründüğünde bu cümleyi sık sık duyarsınız. SSCB devrini iyi kötü bilen herkes,  bu cümleye tebessüm edecektir. Bu ifadenin ne anlama geldiğini anlamak için “1947 yılı Baharı” adlı filmi bilmek gerekir. Tipik bir “Rus güzeli” olmayan ama karakter ve komedi rollerinin efsanevi ismi olan Rus aktrisi Faina Ranevskaya, aynaya bakarak bu cümleyi söyler. Eğer sanatçının “idealden uzak” dış görünüşü dikkate alınacak olursa bu ifade ayrı bir espri zirvesidir. Bu cümle günlük hayata girmiştir ve Ruslar birinin dış görünüşü hakkında ironik ya da ciddi bir kompliman yapmak istediklerinde bu cümleyi sık sık telaffuz ederler!

Ёлки-палки (Yolki-palki – Noel ağacı-sopalar)

Bu kelimeleri sokakta, iş yerinde bir şeye canı sıkılan, rahatsız olan insanlardan duyabilirsiniz. Yeni aldığı ayakkabılarını Tverskaya caddesinde yağmurda ıslatan biri ya da bir kontrat yapma fırsatını son anda kaçıran bir işadamı yumruğunu sıkıp, suratını asıp “Yolki-palki!” diyecektir. Tabii ki burada aslında hiç bir Noel ağacından ya da sopadan bahsedilmiyor. İşadamının ağaç işleme tesisi sahibi olduğu anlamına da gelmez. Bu sadece hayret ifade eden bir cümledir. Bu ifadeyi duyduğunuzda karşınızdakinin durumunu anladığınızı ifade eden bir gülücükten başka bir şey yapamazsınız. “Yolki-palki” son 10 yıldır Rusya çapında zincir olan orta fiyatlı Rus restoranlarının da adıdır. 

Белый танец (Belıy Tanets – Beyaz dans)  

Eğer denk düşer de, eski bir Moskova malikanesinde düzenlenen resmi bir baloya frakla katılmışsanız, etrafınızda balo kıyafetli çok sayıda güzel hanım varsa, eninde sonunda “beyaz dans” çağrısının duyulacağı o an gelecek demektir. Endişelenmeye gerek yok, bu yanınıza bir de beyaz bir takım elbise almanız gerektiği anlamına gelmiyor. Rusya’da beyaz dans, hanımların kavalyeleri dansa davet ettikleri bir olaydır. Aslında bu deyim valsin anavatanı Viyana’da doğmuştur. Ünlü maskeli balolarda gizemli hanımların erkekleri dansa davet ettikleri geleneksel bir an vardı. Bu hanımlar genelde beyaz balo kıyafeti giyerlerdi, dansın adı da buradan gelmektedir. Genel olarak, hanımların erkekleri dansa kaldırdığı her durumda da kullanılagelmiştir. 


Откат (okunuşu Atkat – Avanta, rüşvet)

Hepimiz işimizin dürüst bir şekilde gelişmesini isteriz. Ancak hayat taşlı yollarla doludur: Bazen bizden rüşvet isterler.  “Atkat” kavramı, Rusya’da hep vardı, ama 90’lı yıllarda tam yerini buldu. Genellikle kamuda iyi bir ihaleyi almak, sağlam bir siparişi koparmak için, gücünü-ilişkilerini kullananlar, tercihini onlarca teklif arasından “belli birinden yana” yapanlar, bunun karşılığını beklerler. Yani o ihalede koltuğun, mührün kudreti, genellikle bir yüzde olarak gelir kaynağı olur.  Buna da “atkat” denir.  Bu kelime günümüzde de çok aktüeldir.


Крыша (Krışa – Çatı, sağlam sırta sahip olmak)

Bu kelime için “,Tanrıya şükür, Rusya’da artık geçmişte kaldı” diyenler çoğunluktadır.  Oysa 90’lı yıllarda her işadamının bir “krışa” yani  altına sığınacak bir “çatı” sahibi olması çok normal karşılanırdı. Bu ofisin tavanındaki sıvanın iyi yapılmış olması anlamına gelmezdi elbett! Çatı, iş hayatında başınıza gelebilecek her türlü “kazaya” karşı, bedeli karşılığı, aslından fiilen bir “suç çetesi”nin korumas altına, ister istemez girmekti.  Hatırlıyor musunuz, Coppola’nın ünlü ‘Baba’ üçlemesindeki Vito Carleone hayatında ilk kazandığı parayı, başka mafya üyelerinden korunmak için hizmet vererek kazanıyordu. Yani onlara kendi ‘çatısını’ öneriyordu. Bu teklifi geri çeviren olmuyordu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder