Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Günlük hayatta sıkça kullandığımız kültür kelimesi aslında
tanımı ve kapsamı itibarıyla üzerinde önemli tartışmalar olan bir kavram. Genel
olarak bir toplumun veya ülkenin davranışları, gelenekleri ve inançlarının
bütünü olarak tanımlamak mümkün. Toplumun ortaya koyduğu müziği, sanatı ve
edebiyatı da buna eklemek gerekiyor.
Bu basit tanıma karşın antropologlar arasında önemli
tartışmaların ve yaklaşım farklılıklarının olduğunu görüyoruz. İlginç
tartışmalardan biri dil ve kültür ilişkisi üzerine. Kimi antropologlar dili
kültürün bir parçası olarak görürken Claude Levi-Strauss gibi antropologlar
geniş anlamda dili kültürün kendisi olarak görüyor.
Başka bir tartışma konusu da kültürleri ve toplumların
farklılığını belirleyen unsurlar hakkında. Bazı düşünürler farklılıkları ulusal
ruh kavramı ile açıklamaya çalışmış. Bazıları da kültürleri farklı kılan
unsurların fiziksel çevre koşullarının getirdiği farklı beslenme ve yaşama
olanaklarını, dilin ve teknik becerilerin sunduğu imkanları, ekonomik gelişme
düzeyini gündeme getiriyor. Tabi bunlara toplumsal örgütlenme biçimlerini,
sosyal sınıfları ve özellikle dinlerin getirdiği etkileri ilave etmek
gerekiyor. Kentli ya da kırsal temelli veya göçebe yaşayış biçimlerinin de önemli
etkileri var. Bir diğer nokta da toplumların birbiriyle olan etkileşimi.
Karl Marks’a göre toplumun, tarihin ve kültürün
şekillenmesinde en önemli rolü ekonomik alt yapı ve üretim ilişkileri oynuyor.
Genelde alt yapı üst yapıyı belirliyor ama bunlar arasında bir etkileşim de söz
konusu oluyor. Ekonomik alt yapı kültüre etki ediyor ama din ve düşünüş
biçimlerinin ekonomik gelişmeye olan etkisi de oldukça önemli kanımca. Örneğin
kimi toplumlarının akılcılığı öne alması ve icatçılığı farklı ekonomik sonuçlar
ortaya çıkarıyor.
Neticede zaman içinde her şey değişiyor ve toplumların
gerek alt yapı unsurları ve gerekse kültür gibi üst yapı unsurları sürekli
gelişiyor. Dahası küreselleşme süreci ile birlikte toplumlar arasında yoğun bir
etkileşim söz konusu oluyor.
Peki giriş niteliğindeki bu açıklamalar çerçevesinde
bakıldığında örneğin Rus kültürü denince hangi hususlar önem kazanıyor?
Geçmişten bugüne değişmeden gelen ne gibi özellikler var ya da var mı? Rus
tarihindeki hangi önemli dönemler ya da dönüm noktaları ne gibi kültürel
etkiler ortaya çıkarmış?
Tabii öncelikle Rusya tarihini belli dönemlere ayırmak
gerekiyor. Bu dönemleri kabaca 10. yüzyıl öncesi, yani Hristiyanlık öncesi
dönem, Hristiyanlığın kabulünden Büyük Petro’ya kadar olan dönem, Büyük Petro'dan
Bolşevik devrime kadar olan dönem, Sovyetler dönemi ve 90'lı yıllardan sonraki,
yani piyasa ekonomisine geçilen dönem olarak belirlemek mümkün.
Ruslar genel olarak 10. yüzyıla kadar birçok toplumun
deneyimlediği gibi Pagan inancına sahipti. Bu inanç temelinde, doğa ile
bütünleşik bir yaşam, doğa güçlerine saygı duyulması, onlara tapınılması,
törenler ve ayinler yapılması gibi özelliklerden söz edebiliriz. Özellikle gün
ve mevsim dönümleri ile doğa olayları önemli kültürel sonuçlar doğurmuştu.
10. yüzyılda Vladimir Rusların üç büyük dinden birini
seçmesi gerektiğini düşünmüş ve bu dinlerin yaşandığı toplumlara heyetler
göndermişti. Sonunda Hristiyanlık inancında karar kılınmıştı. Bu noktada ilginç
bir konu Rusların Hristiyanlık inancını benimsemesine rağmen Ortodoks yaklaşım
temelinde özellikle süregelmiş kültürlerini ve geleneklerini dini inançları ile
birlikte yaşatmaları. Kendi dillerini ve kültürlerini güçlü tutmaları ve
bunların bozulmaması için gayret göstermeleri. Bugün Hristiyanlık öncesine
dayanan birçok gelenek, örneğin buzlu suya girilmesi, Maslenitsa, Ivan Kupala,
yılbaşı kutlamaları gibi gelenekler aslında Hristiyanlık inancıyla
bağdaştırılarak ele alınmış oluyor. Tabi Hristiyanlık inancının ahlaki
öğretileri insan davranışları üzerinde önemli etkileri olmuş.
18. yüzyılda Büyük Petro’nun getirdiği modernleşme süreci
ve akılcılığın öne çıkarılması özel bir önem arz ediyor. Örneğin Petro öncesi
dönemi değerlendiren kimi yazarlar kilise hakimiyetinin sanatın gelişmesine
engel olduğunu, enstrümantal müziğin günah sayıldığını, edebiyatın geri
kaldığını, ikonalar dışında resim ve diğer sanatların da gelişmediğini ileri
sürüyor.
Petro ise aydınlanma ve akılcılık anlayışıyla eğitimden
kültüre, ekonomiden, idari ve askeri alanlara önemli reformlar devreye
sokmuştu. Bu durum insanların davranışlarından, giyinişine birçok değişiklik
getirmişti.
Bolşevik Devrime kadar olan dönem açısından bir diğer
önemli nokta ise üretim ilişkilerinin, toplumun sosyal katmanları ve
sınıflarının, örneğin soylular ve serfler ayrımının giyim kuşamdan,
davranışlara, adet ve geleneklere kadar farklı kültürel etkiler doğurmasıydı.
Rusya’da serfliğe ancak 1861 yılında II. Aleksandr tarafından son verilmişti.
Fakat Avrupa ve Rusya’da soylu sınıfın sanat ve edebiyatı himaye etmesi oldukça
önemliydi kanımca.
Rusya'da komünist parti dönemi ekonomiden eğitime, dine
olan bakış açısından insan davranışlarına kadar birçok önemli etki doğurmuştu.
Ekonomide planlı kolektivist yaklaşım belirlenmişti ve özel teşebbüs büyük
ölçüde sona ermişti. İnsanlara eğitim, sağlık ve iş garantisi veriliyordu. Bu
durum şüphesiz insan davranışları üzerinde ve kültür üzerinde önemli etkiler
meydana getirmişti. Komünist dönemde hemen herkesin eğitimine büyük önem
verilmişti. Kadın hakları son derece önemliydi. Müzik, resim, heykel ve
özellikle bale himaye ediliyordu. Ancak edebiyatta özellikle toplumcu bakış
açısının ve edebiyatın sisteme hizmet edecek bir araç gibi görülmesinin olumsuz
etkileri olmuştu kanımca. İnsanlar arasındaki ekonomik rekabetin sona ermesi
belki de yardımlaşmayı ve dostluğu daha fazla öne çıkaran bir sonuç doğurmuştu.
Nitekim o dönemi anlatanlar, insanların daha dostça olduğunu ve birbirine daha
fazla güvendiğini ifade ediyor.
90’lı yıllarda piyasa ekonomisine, deyim yerindeyse
dramatik bir geçiş yapılmasının toplum üzerine çok önemli etkileri olmuştu
şüphesiz. Rusya'nın var olan kültürel birikimleri korunmaya çalışılırken,
ekonomik olarak ayakta kalmaya çalışan bireyler özellikle ilk başlarda sisteme
ve birbirlerine daha az güven duymaya başlamıştı.
Dolayısıyla bütün bu dönemlerin insanların davranışları ve
inançları üzerinde önemli etkileri söz konusuydu. Yine belirtilen dönemler
açısından özellikle devletin ve toplumun sanata, edebiyata ve müziğe bakış
açısı da önemliydi.
Konuyla ilgili bir diğer nokta da Rus ruhu tartışması. Bu
bakış açısına göre hiç değişmeyen ve toplumun gelişmesine etki eden bir durumdu
bu. Bu yaklaşıma göre Rus ruhu genel olarak sıra dışı hayatta kalma yeteneğini,
fiziksel, zihinsel ve ahlaki direncin yüksekliğini, bilgiye duyulan yüksek
ihtiyacı ve otoriteye mesafeli olmayı simgeliyordu.
Ayrıca Batılı ruhu ve Rus ruhunu karşılaştıran yaklaşımlara
göre Rusya’da duygusal bakış açısı günlük hayatta daha yüzeydeyken Batıda daha
derinlerdeydi ve normlarla sınırlandırılmış durumdaydı.
Bugün genel olarak Rusların ayırt edici davranışları ve
kültürel simgeleri üzerine çok şey söylenebilir elbette. Rus kültürü genel
olarak edebiyat, bale, resim ve klasik müzik, renkli halk kostümleri ve dini
semboller açısından önemli bir derinliğe sahip. Ama bütün bu hususlar üzerine
söz konusu dönemsel ayırımların getirdiği etkileri de dikkate almak gerekiyor
kanımca.
Fakat Rus tarihinde en ilginç olan şey, Hristiyanlık
inancının güçlü olduğu dönemde de, bir Sovyet insanı yaratılması yaklaşımına
rağmen komünist sistemin uygulandığı dönemde de, 90’lar sonrası dönemde de
Rusluğun, Rus geleneklerinin ve Rus dilinin her zaman önemli olması ve
korunmaya çalışılmasıydı kanımca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder