Moskova

Moskova

10 Mart 2019 Pazar

Aydın tavrı: Tolstoy ve Nazım örneği



Samih Güven




Türkçe sözlükte aydın “kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli kimse, münevver, entelektüel” olarak tanımlanmış. Kavramın İngilizce sözlüklerdeki karşılığı ise eleştirel düşünme ve araştırmaya yönelimli, toplum sorunlarına duyarlı, çözümler öneren ve kamusal figür olarak güç kazanan kişi olarak geçiyor genelde.

Türkiye tarihinde her zaman tartışmalı konulardan biri aydınlar. Kim oldukları, ne yaptıkları veya yapmadıkları bir türlü uzlaşılamayan konu. Batılılaşma çabaları, ideolojik duruşlar, siyaset ve toplumsal fay hatları aydınların da içine sürüklendiği konular olmuş genelde.

Kimileri toplumun önünde, yol gösterici insanlar olarak görürken, aydınlara eleştirel bakan kimileri de toplumdan kopmuş kimseler olarak görebiliyor onları. İlginç noktalardan biri de aydınların iktidar ve güçle olan ilişkisi. Bu kapsamda bakıldığında da Nazım ve Tolstoy örneği üzerinde durulmayı hak ediyor kanımca.

Tolstoy ulusal ve uluslararası büyük saygınlık ve başarı kazanmış, fikirlerine önem verilen, toplumsal sorunlara duyarlı, kendi içinde de hep arayış içinde olmuş büyük bir yazardı. İktidardan haz ettiği söylenemezdi. Bir ara Rus-Japon savaşı nedeniyle Çar’ı sert şekilde eleştiriyordu. Bir Rus gazetesi olan Novaya Vremya’nın başyazarı şöyle yazmıştı: “Artık İki Çarımız var: II. Nikolay ve Lev Tolstoy.” Halk ise onu seviyor ve destekliyordu.

Tolstoy’un kendi özgün fikirleri vardı her zaman. Hiçbir iktidar kurumuna bağlı ve mecbur hissetmedi kendini. Ne Çar’a ne de kiliseye. Aforoz edilmişti. Tolstoy öldüğünde cenazesinde görülmedik bir kalabalık vardı. Rus halkı bağrına basmıştı onu.

Nazım Hikmet Vâlâ Nureddin ile birlikte yirmili yaşlarında milli mücadeleyi desteklemek için Ankara'ya geldi. Cepheye gitmelerine müsaade edilmedi ve Bolu’ya öğretmen olarak gönderilmelerine karar verildi. O sıralarda bir akrabaları parasız olduklarını da bildiği için para karşılığında Atatürk’e şiir yazmasını istedi. O ise “ben sipariş üzerine şiir yazmam” diyerek reddetti. Ama sonrasında Atatürk ve Kurtuluş Savaşı hakkında en güzel dörtlükleri yazdı. Kendi istediğinde tabi.

Stalin yıllarında Moskova’da alttan altta kafa tutuyordu Ona. Örneğin Zoşçenko’yu koruyan ve yardım eden Nazım’ı kimileri muhaliflerin lideri gibi görüyordu. Nazım’ı ulu orta suçlayan korkakların bunu bilmesinde fayda var. Çünkü o çok yürekli bir adamdı. Gerçek bir aydındı. Kendi ülkesine gelemedi ama yüreklere kazındı.

Dolayısıyla aydın tavrı içinde korkaklığı barındırmaz. Aydın tavrı güç önünde eğilmeyi kaldırmaz. Aydın tavrı özgün, vicdanlı ve bağımsız düşünmeyi gerektirir. İlla muhalif olunması gerekmez ama iktidarla ilişkisinde dikkatlidir aydınlar. İnsanlığın evrensel birikiminde, dostlukta, kardeşlikte, sorunlara çözüm arayışında anlamlı bir yere düşer aydın tavrı. Gerekirse çoğunluk fikrine ters de düşebilirler. Ekonomik çıkar arayışında güce yanaşmak da yakışmaz aydın tavrına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder