Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Türkçe sözlükte aydın “kültürlü, okumuş, görgülü, ileri
düşünceli kimse, münevver, entelektüel” olarak tanımlanmış. Kavramın İngilizce
sözlüklerdeki karşılığı ise eleştirel düşünme ve araştırmaya yönelimli, toplum
sorunlarına duyarlı, çözümler öneren ve kamusal figür olarak güç kazanan kişi
olarak geçiyor genelde.
Türkiye tarihinde her zaman tartışmalı konulardan biri
aydınlar. Kim oldukları, ne yaptıkları veya yapmadıkları bir türlü
uzlaşılamayan konu. Batılılaşma çabaları, ideolojik duruşlar, siyaset ve
toplumsal fay hatları aydınların da içine sürüklendiği konular olmuş genelde.
Kimileri toplumun önünde, yol gösterici insanlar olarak
görürken, aydınlara eleştirel bakan kimileri de toplumdan kopmuş kimseler
olarak görebiliyor onları. İlginç noktalardan biri de aydınların iktidar ve
güçle olan ilişkisi. Bu kapsamda bakıldığında da Nazım ve Tolstoy örneği
üzerinde durulmayı hak ediyor kanımca.
Tolstoy ulusal ve uluslararası büyük saygınlık ve başarı
kazanmış, fikirlerine önem verilen, toplumsal sorunlara duyarlı, kendi içinde
de hep arayış içinde olmuş büyük bir yazardı. İktidardan haz ettiği
söylenemezdi. Bir ara Rus-Japon savaşı nedeniyle Çar’ı sert şekilde
eleştiriyordu. Bir Rus gazetesi olan Novaya Vremya’nın başyazarı şöyle
yazmıştı: “Artık İki Çarımız var: II. Nikolay ve Lev Tolstoy.” Halk ise
onu seviyor ve destekliyordu.
Tolstoy’un kendi özgün fikirleri vardı her zaman. Hiçbir
iktidar kurumuna bağlı ve mecbur hissetmedi kendini. Ne Çar’a ne de kiliseye.
Aforoz edilmişti. Tolstoy öldüğünde cenazesinde görülmedik bir kalabalık vardı.
Rus halkı bağrına basmıştı onu.
Nazım Hikmet Vâlâ Nureddin ile birlikte yirmili yaşlarında
milli mücadeleyi desteklemek için Ankara'ya geldi. Cepheye gitmelerine müsaade
edilmedi ve Bolu’ya öğretmen olarak gönderilmelerine karar verildi. O sıralarda
bir akrabaları parasız olduklarını da bildiği için para karşılığında Atatürk’e
şiir yazmasını istedi. O ise “ben sipariş üzerine şiir yazmam” diyerek
reddetti. Ama sonrasında Atatürk ve Kurtuluş Savaşı hakkında en güzel
dörtlükleri yazdı. Kendi istediğinde tabi.
Stalin yıllarında Moskova’da alttan altta kafa tutuyordu
Ona. Örneğin Zoşçenko’yu koruyan ve yardım eden Nazım’ı kimileri muhaliflerin
lideri gibi görüyordu. Nazım’ı ulu orta suçlayan korkakların bunu bilmesinde
fayda var. Çünkü o çok yürekli bir adamdı. Gerçek bir aydındı. Kendi ülkesine
gelemedi ama yüreklere kazındı.
Dolayısıyla aydın tavrı içinde korkaklığı barındırmaz.
Aydın tavrı güç önünde eğilmeyi kaldırmaz. Aydın tavrı özgün, vicdanlı ve
bağımsız düşünmeyi gerektirir. İlla muhalif olunması gerekmez ama iktidarla
ilişkisinde dikkatlidir aydınlar. İnsanlığın evrensel birikiminde, dostlukta,
kardeşlikte, sorunlara çözüm arayışında anlamlı bir yere düşer aydın tavrı.
Gerekirse çoğunluk fikrine ters de düşebilirler. Ekonomik çıkar arayışında güce
yanaşmak da yakışmaz aydın tavrına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder