Dün Yeltsin'in doğum günüydü.
Acaba Rusya'da çok hatırlayıp, hayırla yad eden olmuş mudur?
Doğrusunu isterseniz ben, on seneyi geçen Rusya yaşamımda çevremde onu özlemle anan birilerine hiç rastlamadım.
Genel kanaat o ki, Sovyetler Birliği'nin dağılmasında Gorbaçov'dan daha fazla bir rol biçiliyor Yeltsin'e.
Bilmek, anlamak için o dönemi Rusya'da yaşayan gazeteci Hakan Aksay'ın aşağıdaki yazısını okumak gerek.
Yeltsin
Hakan
Aksay
‘Kurnaz’, ‘acımasız’, ‘kindar’...
Rus ve Batılı siyaset uzmanları ve medya, Yeltsin’in temel
özelliklerini sıralarken genellikle şunların altını çizmeden geçmiyor:
Güçlü karizma... Kitleleri peşinden sürükleme becerisi... Entelektüel
ve kültürel birikiminin fazla yüksek olmaması... Beklenmedik ve bazen de riskli
siyasi çözümler ortaya koyması....
İnatçılık... Kurnazlık... Gerekirse yalan ve
iftiraya başvurmak... Kin tutmak... Her zaman bir “düşman” bulup taraftarlarını
konsolide etmek... Acımasızlık... Sonsuz bir iktidar tutkusu...
Bu özelliklerin size başka birilerini daha
hatırlatabileceğini tahmin ediyorum.
Hiçbir zaman çok iyi bir öğrenci sayılmayan Yeltsin, buna
karşın Komsomol (komünist gençlik örgütü) ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi
saflarında son derece aktifti. Bu sayede birçok önemli göreve getirildi. İri
cüssesi ve kavgadan kaçınmayan yapısının yanı sıra, iyi bir sporcu (uzun süre
voleybol, sonradan tenis) olarak dikkat çekiyordu.
Urallar’dan gelip 80’lerin ortalarında – önemli ölçüde de
sonradan düşman ilan edeceği Sovyet lider Gorbaçov sayesinde –
ülkenin en büyük kenti Moskova’da parti teşkilatının başına ve Merkez
Komitesi’ne, hatta Politbüro’ya kadar yükseldi.
Adı birçok skandala karıştı, hakkında soruşturmalar
yapıldı. Bunların çoğunu atlatmasını bildi. Ama 1988’de bazı görev ve yetkileri
iptal edildi.
İki yıl içinde halk arasında popülaritesini arttırmasını
bildi ve Sovyet devletinin iyice zayıfladığı 1990’da Komünist Partisi’nden
istifa ederek Gorbaçov’a bayrak açtı.
12 Haziran 1991’deki seçimlerle – daha henüz Sovyetler
Birliği’ne bağlı olan – Rusya Federasyonu’nun halk oyu ile seçilmiş ilk
Devlet Başkanı oldu.
19 Ağustos 1991’de girişilen darbe denemesi sonucunda giderek gücünü kaybeden Gorbaçov’u adım adım gerileterek aynı yılın sonunda Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasına önderlik etti.
Yolsuzluklar ve kanlı olaylar
Onun iktidarında Rusya Federasyonu birçok sarsıntı yaşadı.
90’ların başı, halkın olağanüstü yoksulluğu ve “vahşi kapitalizmin
doğuşu” dönemiydi.
Bu yıllarda birçok yeni yetme işadamı ülkenin madenlerini
ve fabrikalarını yağmaladı.
Bunların en büyüklerinin (oligarkların) Yeltsin ve
siyasi ekibiyle ilişkileri çok sıkıydı.
O yıllara ilişkin yolsuzluk iddialarının baş rollerinde
ünlü Rus zenginleri, eski Sovyet devleti yöneticileri, eski parti ve haberalma
örgütü şefleri ve bu arada Yeltsin’in bazı yakınları (mesela, küçük kızı ve bir
dönem danışmanı olan Tatyana Diyaçenko-Yumaşeva) dikkat çekiyordu.
Rus liderin adı birçok hukuksuzluğa ve şiddet olayına
karıştı. 1993 Sonbaharı’nda parlamento ile yaşadığı gerilimin ardından içinde
muhalif milletvekillerinin bulunduğu Beyaz Ev’i bombalattırması, onlarca
insanın ölümüne, birçok siyasinin de tutuklanmasına yol açması bunların başında
geliyordu.
Yeltsin, 1996’daki devlet başkanlığı seçim kampanyasını
Batılı devletlerin ve “7 oligark”ın mali desteği ile yürüttü. Yıllar sonra
bugünkü Başbakan Medvedev’in itiraf ettiği gibi, 1996 seçimlerini aslında
komünist aday Zyuganov kazanmış, ancak “Kremlin darbesi” ile
Yeltsin’in koltuktan kaldırılması önlenmişti.
Giderek güç kaybeden yaşlı lidere halkın desteği azaldı
azaldı, 1999 yılının ikinci yarısındaki anketlerde yüzde 2’ye kadar düştü.
İç politikada kaos ortaya çıkmış, dış politika neredeyse iflas etmişti. Çeçenlerle önce savaşılmış, sonra barış süreci izlenmiş, ardından ondan da vazgeçilmiş ve Rus milliyetçiliğinin etkisiyle toplumun önemli bölümü askerî operasyonları talep eder hale gelmişti.
Kremlin duruma hâkim değildi. Ülkede “bu böyle
gitmez”diyenlerin sayısı son derece artmıştı...
Son dönem ve kurtuluş umudu
Bir zamanlar halkın yarısından fazlasının desteğiyle
(1991’de yüzde 57, 1996’da ikinci turda şaibeli yüzde 53’le) iktidara gelen
Yeltsin çok tedirgindi.
12 ay içinde durmadan başbakan değiştirdi; bunu yaparken
bir taraftan da kendisinin yerine gelebilecek “güvenilebilir” bir emanetçi
aradı. Önce Kiriyenko’yu görevden alarak (ikinci kez) Çernomirdin’i atadı;
onu Primakov, daha sonra Stepaşin ve nihayet Putin izledi.
4 ay içinde Putin’e iyice güvenen Yeltsin, 1999’un son günü
yaptığı yılbaşı konuşmasında tarihî kararını açıkladı:
“İstifa ediyorum. Yoruldum.”
Yeni lider Putin adım adım Yeltsin’in bütün politikalarını
değiştirdi. Onun çok güvendiği ve Kremlin Sarayı’ndan çıkmayan siyasetçileri ve
işadamlarını şiddetle cezalandırdı. Berezovski,Gusinski gibi medya
patronlarını ülkeden kaçmaya mecbur etti, ülkenin en zengini
sayılan Hodorkovski’yi hapse attı.
Ama verdiği bir söze sonuna kadar sadık
kaldı: Yeltsin’e ve ailesine dokunmadı, onlara yönelik siyasi saldırıları
ve hukuki girişimleri önledi.
Ve kendisinden “eski lider” veya “eski
Başkan” olarak değil,“Rusya’nın halk tarafından seçilmiş ilk
Başkanı” olarak söz edilmesini isteyen Yeltsin, iktidardan ayrılmasından
yaklaşık 7,5 yıl sonra, 2007 baharında 76 yaşında eceliyle öldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder