Denis
Gürcü
Kaynak:
https://oggito.com/
“O bir roman değil. Bir destandan daha azı. Tarihsel bir
günlükten de daha azı. Savaş ve Barış, ifade edildiği biçimle, tam da
yazarın ifade etmek istediği ve edebildiği şeydir.” Tolstoy Savaş ve Barış’ı
böyle tanımlıyor. 1.800’ü aşkın sayfa, iki ya da dört cilt. Bu devasa klasiğin
yalnızca çocuklar için yapılmış versiyonları ya da kısaltılmış basımları yok,
aynı zamanda Audrey Hepburn’lü bir filmi ve BBC yapımı, harika bir oyuncu
seçimine sahip mini-dizisi de var. Harika değil mi? Ancak hiçbirinin bu
yüzyıllık başyapıtı okumanın hazzını vermeyeceğine emin olabilirsiniz. Çünkü o
bir roman değil, bir romandan daha fazlası: Savaş ve Barış’ı niçin
okumalısınız?
1
Tarihe tuttuğu ışık için
1828 doğumlu Tolstoy, kendi doğumundan 20 yıl önceye,
romanı yazdığı yıllardansa yaklaşık 60 yıl önceye gidiyor. Napolyon Bonapart'ın
Avrupa’yı kasıp kavurduğu günlere. Napolyon, 1805 yılında Avusturya’nın arından
Rusya’yı işgal girişimlerine başlıyor ve bunu takip eden yıllar için de,
“Dedelerimizin zamanı” diyen Tolstoy, bu döneme ışık tutabilmek için bolca
araştırma yapıyor. Başta Napolyon olmak üzere, romanda anlatılan birçok
karaktere ait mektupları, biyografileri ve günlükleri okuyarak gerçekçilik
kattığı Savaş ve Barış’ı her ne kadar bir tarih romanı olmasa da tarihle
ilgisi olan herkesin okuması gereken bir kitap haline getiriyor. Aslında tarih
sevmeyenler için de dönemin Rusya’sını öğrenmek için en iyi yöntemlerden
biri Savaş ve Barış. Çünkü tüm bu tarihi olayları ve geçmişi, birçok
tarihçinin göz ardı ettiği küçük anlarla, gündelik hayatlarla, gerçek ve
kurgusal karakterlerle ustaca harmanlayıp gün yüzüne çıkarıyor Tolstoy. Zekice
uygulanmış bir savaş taktiğini aydınlatıyor. Hatta Savaş ve Barış sayesinde
birçok Rus, 1812 savaşını ve meşhur kanlı Borodino çatışmasını, büyük Rus zaferi
olarak tanımlıyor. Yüzlerce yerlinin katledilmesine rağmen Borodino çatışması
Napolyon’un hazin kaybı ve Moskova’dan geri çekilişiyle anılıyor. Avrupa
tarihini değiştirecek bir dizi olayı Tolstoy, gelmiş geçmiş birçok tarihçiden
çok daha güçlü bir biçimde anlatıyor.
2
Hayata bakışınızı değiştirmek için
Kitaplarla içli dışlı olan her insan bilir ki, bazı
kitaplar vardır, hayatınızı değiştirir. İşte Savaş ve Barış da sizin
kilometre taşlarınız arasına girecek ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Çünkü bu roman sizi çok insani bir duyguyla sınıyor, hayatta kalma güdüsüyle.
Dünyevi dertleri bir kenara bıraktıran ölüm hissiyle, elindeki ve etrafındaki
her şeyi kaybetme korkusuyla. Ve bu korkuyla yüzleştiğinde, insanın içinden
çıkan insanlıkla. Bu kitap vahşet ve kana bulanmış savaş alanlarıyla dolu. Ama
aynı zamanda belki de edebiyat dünyasında karşılaşabileceğiniz en üstün
mutluluk anlarıyla da: Prens Andrei’nin çatışma alanında yere yığılmış halde
yatarken gökyüzüne bakıp evrenin muazzam enginliğine ilk kez tanıklık edişi. Ya
da Natasha’nın etrafta kimse yokmuşçasına dans edip şarkı söylemesi. Tolstoy’un
bu muazzam romanda bize gösterdiği dünya, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı
gizemli bir yer. “Bugünün trajedisi, yarının zaferini hazırlar”: En sevdiği
kitabın Savaş ve Barış olduğunu söyleyen Nelson Mendela’nın da
kitaptan aldığı ilham bu, kendi sıkıntılı zamanlarımızda bile ilhamla dolmak ve
huzurlu hissetmek. Çünkü bu romandaki karakterlerin yaşantıları ve
başlarından geçenlere, değişimlerine, sınandıkları duygulara bir bir şahit
olmak, size hayatın yaşadığınız yerden ve hissettiklerinizden ibaret olmadığını
hatırlatacak.
3
Yazım serüveni için
Her yazar yarattığı metinle elbette çok uğraşmış, çok emek
sarf etmiştir. Şimdilerde bu emek zihinsel olarak doruklara çıksa da klavyenin
verdiği rahatlık sayesinde artık fiziksel olarak pek de zorlandığı söylenemez.
Ancak 1800 yılların yazarları arasında yer alan Tolstoy için durum başka. Bunca
sayfanın yazım zorlukları bir yana, Tolstoy Savaş ve Barış metni
üzerinde titiz araştırmalar ve sayısız değişiklik ve düzeltmeler yapmış. Beş
yıllık bir serüvene sahip romanın yazım süreci 1863 yılında başlıyor. Tolstoy
aslında 30 yıllık sürgünün ardından affedilen bir grup soylu devrimcinin,
Dekamberistlerin dönüşü hakkında politik bir metin yazma kararıyla masaya
oturmuş. Fakat Dekamberistlerin sürgünden dönüş hikâyesini tam anlamıyla
anlatabilmek için önce Çar II. Nicholas’a karşı yapılan ayaklanmadan bahsetmesi
gerektiğini fark etmiş. Ve bu ayaklanmayı tetikleyen olayı, Napolyon’un
1812’deki Rusya saldırısını anlatmanın şart olduğunu. Bunun için de her şeyin
başlangıcına, Rusların Napolyon’un oluşturduğu tehdidi ilk öğrendikleri zamana,
1805’e dönmesi gerektiğini. Yani Savaş ve Barış için, “Neden bu denli
uzun” diyorsanız, sebebine Tolstoy’un bu titiz ve mükemmeliyetçi tutumunun,
dağınık zihniyle birleşimi diyebiliriz. Zaten tüm bu olayları çözümlemek için
hem Fransızca hem de Rusça yazılmış birçok metin okumuş ve hakkaniyetli
araştırmalar yapmış Tolstoy. Romanın ilk sürümüyse, 1865 yılında bölümler
halinde, “1805” adıyla Rus gazetesinde yayınlanıyor. Fakat Tolstoy bu sürümden
pek hoşnut kalmadığı için, çeşitli sonlarla yayınlanmasına izin veriyor. Daha
sonraysa metin üzerinde yoğun ve ciddi bir çalışmaya girişen Tolstoy, 1869
yılında romanı son haline kavuşturuyor. Eşi Sophia bu dönem için Tolstoy’un
yedi farklı kopyayla uğraştığını söylüyor. Yani okuyucunun zihninde hiçbir
boşluk kalmamasını adına amacından sapan, derin araştırmalara ve çalışmalara
kapılan Tolstoy, bambaşka bir şeye, aşk, savaş, politika ve Rusya’yla dolu 1800
sayfayı aşkın, kendisininse yıllarına mal olmuş bir başyapıta imza
atıyor.
4 Tolstoy
için
Her romanda derinlere gizlenmiş de olsa yazarın hayatının
etkileri vardır. Tolstoy’un Savaş ve Barış için yaptığı engin
araştırmalar bir yana, bu eserde yazarın kendi yaşamının ve karakterinin
etkilerini görmek de mümkün. 1828 yılında Rusya’nın Tula şehrinde Yasyana
Polyana isimli görkemli köşkte –Savaş ve Barış’ı yazdığı yer– dönemin
soyluları ve zenginleri arasında olan aristokrat bir ailenin çocuğu olarak
dünyaya gelen Tolstoy, küçük yaşta annesini ve babasını kaybediyor. Gençlik
yıllarını günlük tutarak, Avrupa’yı gezerek ve üniversiteyi yarım bıraktıktan
sonra aile servetini kumarda harcayarak geçiren yazar, 1854 yılında Kırım
savaşına subay olarak katılıyor. Savaş ve Barış’taki çatışma alanı
betimlemeleri de muhtemelen Tolstoy’un bu dönemdeki deneyimleri sayesinde bu
denli muazzam bir hal almış. Hatta, İkinci Dünya Savaşı sırasında Savaş ve
Barış’tan bölümler verilen Sovyet askerlerinin romanı barakalarında okuduktan
sonra, bizzat gözleriyle şahit oldukları savaş alanındansa Tolstoy’un
betimlemelerinden daha çok etkilendikleri söyleniyor. Barış kısmı ise,
Tolstoy’un anlattığı muhteşem kokteyl partileri, davetler, kadın-erkek
ilişkileri ve onların dünyevi dertleriyle devreye giriyor. Romanın orijinal
metni, Fransızca diyaloglarla başlıyor. Çünkü o dönemlerde Rus aristokratları
için Fransızca bilmek ve konuşmak saygınlık kazandırıyor. Tolstoy da roman boyunca
aslında aristokratları ve kendilerince kıymetli kaygılarını ve bu kaygıların
savaşla çatışmasını çözümlüyor. En iyi bildiği, ortasına doğduğu insanları.
Ancak tüm bunlar bir yana, Tolstoy tarihe geçmiş bir karakter. Aileden kalan
miras, kendisine tapan bir eş, 13 çocuk, kendi açtığı bir okul, sabah 5’te
uyandıran disiplinli yaşam kuralları ve binlerce sayfa yazı. Sonrasındaysa
tüm servetini dağıtıp kendini sokaklara vuran, uzun beyaz sakalları ve derbeder
haliyle akıllarda kalan bir adam. Evet, Tolstoy alelade biri değil. Çünkü
hayatı boyunca bir arayış içinde. Ve Savaş ve Barış’ta, özellikle Pierre
karakterinde bu arayışın ve buhranların izlerini görmemek mümkün değil.
Hayatının hiçbir dönemini “boşuna” geçirmemiş Tolstoy gibi bir olağanüstü bir
insanı tanımak için, yalnızca Savaş ve Barış’ı değil, tüm romanlarını
okumak gerek.
5
Bugünün Rusya’sını anlamak için
Tolstoy, Savaş ve Barış’a yapılan “Bu bir roman değil”
eleştirilerine şöyle yanıt verir: “Roman, bir Batı Avrupa tarzıdır. Rus
yazarlar farklı yazmak zorundadır, çünkü Ruslar farklı yaşar.” Eğer bugün siz
de Rusların niçin hâlâ Batı’yla karmaşık ilişkileri olduğunu çözemiyorsanız, Savaş
ve Barış’ı okumalısınız. Çünkü Rusya’nın çektiği acıyı ve yaşadığı kaybı
anlamak ve kendilerini farklı görüp etraflarına bir çember örme nedenlerini
kavramak için köklü geçmişlerini, Rusya’yı Rusya yapan olayları öğrenmek
gerekiyor. Romanda anlatılan, 1812’deki Napolyon’un başarısızlıkla sonuçlanan
Rusya’yı ele geçirme girişimi; süregelen Rus liderlerinin, ülkelerinin
büyüklüğünü ve dokunulmazlığını göstermek için kullanacakları derin ve köklü
bir kültürel değişim yaratıyor. Örneğin bugün bile Putin, ülkesindeki insanlara
Batının tehlikesi altında olduklarını sık sık ima ediyor ve hatta Ukrayna’daki
kriz için de batıyı suçluyor. Buna rağmen Savaş ve Barış’ta göz ardı
edilmemesi gereken evrensel bir mesaj da var: insanlığın, siyasetten daha üstün
olduğu.
6 Harika
karakterler tanımak için
Savaş ve Barış temelinde, savaş, sosyoekonomik ve
politik değişimler ve ruhsal karmaşalar nedeniyle hayatları alt üst olmuş,
tutunacak bir yer arayan insanları anlatıyor aslında. Ancak bir baş kahramanı
yok, yaklaşık 600 yan ve yaklaşık 10 ana karakter var. Bunların arasında
Napolyon da var, Rus Çarı da, ve kim bilir kaç romana ve filme ilham olmuş toy
Natasha ve kayıp Pierre de. Ve hiçbiri “iyi” ya da “kötü” değil aslında, ki bu
da hepsini bu denli gerçek, bu denli insani yapıyor. Üstelik bu karakterin
bazılarının büyüyüşüne bile şahit oluyor, gerçekçi bir bağ kuruyorsunuz.
Romanın uzun yıllara yayılması sayesinde onlarca insanın hayatının nasıl
geliştiğini ve değiştiğini izliyorsunuz. Muhtemelen normal yaşamanızda tecrübe
etmeye imkân bulamayacağınız sayıda ve ilginçlikte hayatları. Bu karakterler
sizi her duyguyla yeniden tanıştırıyor: aşk, hırs, ihanet, şehvet, kıskançlık,
tutku, öfke. İnsana mahsus her duyguyla. Ve Tolstoy’un karakterlerinin
varoluşsal kaygıları, tümüyle biz 21. Yüzyıl insanıyla benzerlik gösterdiği için
hem size hem de çevrenize ışık tutarak başka hiçbir romanın yaşatamayacağı
deneyimi yaşatıyor.
7 1800
sayfayı aşkın uzunluğu için
Bu özelliği Savaş ve Barış’ı okumama nedenleri
arasında görebilirsiniz. Fakat yüklü ciltler gözünüzü korkutmasın. Evet bu
roman uzun bir roman, ancak okunması güç bir roman değil. Birçok insan Savaş
ve Barış’ın ilk 100 sayfasındaki pek çok karakter ismini kavramakta zorluk
çektiğini söyler. Ama roman, üzerinize yığılan karakterlerden sonra berraklaşıp
yumuşuyor. Tolstoy, okurları için son derece özen göstermiş. Sizi zorlayacak
şey çetrefilli anlatımlar, dallanıp budaklanan olaylar olmayacak, yalnızca
empati kurmakta zorlanacaksınız. Boğucu ve ağır gelmeyecek, aksine kendinizi
kaptırıp sayfaların su gibi aktığı, tıpkı bir sonrakini bölümünü merak
ettiğiniz bir diziyi izler gibi, sonuna bir an evvel ulaşmak istediğiniz bir
roman olacak. İlk cildin sonuna geldiğinizde içiniz hayatın devam ettiğine dair
yoğun bir hisle dolacak. Yeni ihtimallerin çoğalışıyla ve zihin açan olay
örgüsüyle her okuyan gibi siz de bu harikulade romanın sonsuza dek devam
edebileceğini hissedeceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder