Moskova

Moskova

28 Mart 2017 Salı

Puşkin’in tek yurtdışı gezisi Erzurum ve Türkler hakkında notları




Birçok edebiyat eleştirmenine göre; İngilizlerin Shakespeare’ı ve İtalyanların Dante’si neyse Rusların Puşkin’i odur. Rus edebiyatının aynı zamanda kurucusu olarak görülür.

Puşkin, 38 yaşında çok genç sayılabilecek bir yaşta vefat etmesine rağmen bu kısa ömrüne birçok kallavi eseri sığdırmayı başarır.

Rus Devletinin zirveye çıktığı zamanlar ile Osmanlı Devletinin gerilemeye, çökmeye başladığı dönemler çakışır. Bu iki komşu devletin toplam 9 büyük savaş yaptığını tarih açık bir şekilde bize söyler. Milletler mücadelesinin tüm acımasızlığıyla devam ettiği İlber Ortaylı’nın deyimiyle “İmparatorluğun en uzun yüzyılı”nda Rusya ile Osmanlı Devleti arasında 1828–1829 yılları arasında yapılan ikinci büyük savaşta Puşkin, az bilenen diyarları görmek, bir tanık olmak gayesiyle bir sivil olarak orduya katılır.

Yazar 1829 yılında Osmanlı-Rus Savaşı’nın Doğu Cephesindeki bölgeye, bir tanık olarak katılır. Moskova’dan Tiflis’e, buradan Kars ve Erzurum’a olan yolculuğunda muharebenin yaptığı tahribatı ve yol güzergâhındaki birbirinden farklı yerleşim alanları, milletler, kültürler, gelenek ve görenekler hakkında tespitte bulunur. Örneğin Çerkezler ve Kırım Tatarları hakkında olumsuz yargılarını beyan eder. Bunların güvenilemeyecek milletler olduğunu, eşkıyalığın normal yaşam tarzları olduğunu, silahsız yaşamayacaklarını belirtir. Osetlerin bir cenaze merasimine katılır. Bunların yoksul olmalarına rağmen yolculara iyi davrandığından bahseder.

Ömrü boyunca Rusya ve Türkiye dışında Tiflis’teki hamamlar gibi iyi ve güzel hamamlarla karşılaşmadığını belirtir. Buradaki pahalılıktan ve sıtmalı hastaların cıva içerek tedavi edilmesine şaşırır. Puşkin, ordunun maiyetinde olmasına rağmen Türkler hakkında oldukça insancıl yaklaşmaya çalışır. Hatta eseri yazdıktan sonra Rus ordusunun propagandasını yapmadığı için birçok eleştiri de alır. Türklerden bahsederken savaş ortamında olduğundan olsa gerek birkaç yerde düşman diye bahseder.

Bunun dışında Türkler hakkındaki değerlendirme ve tespitlerinde objektif olmaya çalışır. Yazar, Erzurum’un teslim alınma sahnesini, buranın en yetkili askeri komutanın sarayı hakkındaki izlenimleri ve geri dönüşü hakkında epey bilgi verir. Teslim olan Serasker ve birkaç Paşayla tanıştırılır. Puşkin’in şair olduğunu söylemesiyle burada bulunan Türk Paşalardan birisi kendisine yakınlık hisseder ve şu güzel tespiti yapar: “Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Şair, dervişin kardeşidir. Onun ne vatanı vardır, ne de dünya nimetlerinde gözü. Biz zavallılar şan, iktidar ve para peşinde koşarken; o, yeryüzünün hükümdarıyla aynı sırada durur ve herkes onun karşısında saygıyla eğilir.”

Yazarın mecruh olmuş bir Türk askeri hakkındaki gözlemleri; hem kaleminin kuvvetini hem de mümkün mertebe Türkler hakkında önyargılı olmadığını ortaya koyar: “Atım yolda yanlamasına uzanmış yatan genç bir Türk’ün cesedi önünde durdu. On sekiz yaşlarında bir delikanlıydı bu. Bir kızınkini andıran solgun yüzü henüz tazeliğini yitirmemişti. Sarığı tozlar içerisinde yatıyordu. Tıraşlı ensesinde bir kurşun yarası vardı.”


Not: Bu yazı Puşkin Nişanı sahibi Ataol Behramoğlu’nun Erzurum Yolculuğu’ndan derlenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder