Hakan Aksay
Kaynak:
http://t24.com.tr/
Aslında küçücük bir adamdı.
Kısa boylu, epeyce zayıf, çelimsiz...
Ama yüzü heybetliydi.
Ve sesi dünyayı sarsan cinstendi.
Şarkı söylerken elleriyle havayı bölüp toplayarak yaptığı
ani hareketler, sanki ayrı bir lisanın gizemli cümleleriydi.
70’li yılların ortalarında yeni taşındığımız Bakırköy Yeni
Mahalle’de komşumuzdu.
Önümüzden kıvrılıp uzayan sahil yolunda ara sıra
gezerdi.
Bir kez peleriniyle denize bakarak yürüdüğünü görmüştüm.
Yanına gidip tanışmak istedim. Ama beceremedim, utandım...
Cem Karaca ile tanışmamız bundan yıllar sonra
gerçekleşecekti.
1975'te en etkili şarkılarından biriyle gündem yarattı:
Tamirci Çırağı...
O zamana kadar zengin kız ile yoksul delikanlının aşk
hikâyesinden mutlu son üreten çok sayıda edebiyat eseri, film ve şarkı vardı.
Cem Karaca net, siyasi ve sınıfsal bir yaklaşımla farklı
tavrını ortaya koydu:
“Bu aşk yürümez!”
Bu vurguyu da, tamirhaneye gelen zengin ve güzel kıza âşık
olan genç çırağın ustasına söyletti:
“İşçisin sen, işçi kal! Giy, dedi, tulumları...”
Tamirci Çırağı müzik listelerinde rekorlar kırdı.
Sonraki on yıllarda da çok çalındı, çok söylendi bu
şarkı...
*
* *
O. Henry’nin bir öyküsü var: Araba Beklerken.
Bir parkta tanışan ve kısa bir sohbet eden adamla kızın
öyküsü.
Kız kendini zengin biri gibi gösteriyor, ama yoksul bir
kasiyer...
Adam ise kendini yoksul biri olarak tanıtıyor, ama aslında
epeyce varlıklı...
Birbirlerini tanımaya, anlamaya çalışıyorlar. Ve aynı
zamanda aldatmaya...
İç burkan bir tat kalıyor bu öyküden geriye.
Acaba Cem Karaca bu öyküyü okumuş muydu?..
İnsanların, duygularının gücüyle aralarındaki sosyal
uçurumları aşmaya çalışmasını şarkısında yansıtırken O. Henry’den esinlenmiş
miydi?
Türk filmlerinin ünlü “biz ayrı dünyaların
insanlarıyız, sevgilim” cümlesini kafasında yoğururken o parktaki hüzünlü
kısa söyleşiyi de düşünmüş müydü?
*
* *
Bir Rus müzik grubu var: Zveri (Türkçeye
“Canavarlar” olarak çevirmek mümkün.)
Enteresan bir klip yapmışlar. Şarkının adı, Do Skoroy
Vstreçi! Yani Kısa Sürede Görüşmek Üzere!..
Tesadüfe bakın ki (yoksa tesadüf değil mi acaba?) orada
anlatılan öykü de bir “tamirci çırağı” üzerine.
Delikanlı, tamirini yaptığı lüks arabayla Moskova sokaklarında
tur atarken bir kıza rastlıyor.
Onu arabaya alıyor. Birbirlerinden
hoşlanıyorlar. Tekrar görüşüyorlar. Tamirci çırağı borç harç kızı pahalı bir
restorana götürerek zengin rolü oynamaya devam ediyor.
Hayal dünyasında duygular serpilip gelişiyor.
Ta ki arabanın teslim günü gelene kadar...
Evet, arabanın sahibi o kız!..
Ama “hilal kaşları” kalkmıyor. “Kim bu
serseri?” diye sormuyor.
Birkaç saniye tereddütten sonra yaşananlara birlikte
gülüyorlar. Ve Rus ustanın şaşkın bakışları arasında aşklarını yeni rüzgârların
yelkeniyle geleceğe taşıyorlar.
Bu da Rus usulü “Tamirci Çırağı” işte!
Ve bir tür “yorum farkı”...
*
* *
Daha bitmedi ama.
Enteresan bir sentez, farklı bir Türk-Rus açısı...
Keşke Tamirci Çırağı’nın aramızdan 13 yıl önce ayrılan o
güçlü sesi de bunu görse ve fikrini söyleyebilseydi.
Ama o yok!
Yalnızca sesi ve ölümsüz şarkıları kaldı bize...
Eski komşumu, en sevdiğim şarkıların bir bölümünün sahibini
yıllar sonra bugün hatırlamak biraz kederlendiriyor beni.
Bir keresinde onun Beyoğlu’nda saldırıya uğradığı haberini
okuduğumda da üzülmüştüm.
Küçük, sıska bir adam sonuçta...
Ama yüzü heybetli. Ve olağanüstü sesi.
*
* *
Son yıllarında Turgut Özal’la mı barıştı, dindar mı
oldu, yolundan mı döndü; türlü söylentiler çıktı Cem Karaca hakkında.
Doğru veya yanlış, beni çok da ilgilendirmiyor bütün
bunlar.
Cem Karaca’yı hâlâ seviyorum. Tamirci Çırağı’nı dinledikçe
hâlâ ürperiyorum.
Kişisel tercihleri şöyle veya böyleymiş, bu onun dev
sanatçı birikimini engellemiyor.
Armudun sapı, üzümün çöpü diye herkese çetele ve kin
tutanlara uğurlar olsun.
Umarım şu kutuplaşma ortamı bir gün dağılıp gider de, bu
tür konulara daha sakin ve hoşgörülü yaklaşmasını becerebiliriz.
Kalıcı olan siyasi çizgiler, partiler, fraksiyonlar, şu
veya bu ideolojik düzlemdeki kavgalar değil...
İnsanı değerler, ahlak, vicdan...
Ve elbette ki estetik, sanat, kültür mirası...
İşte bu mirasta onun özel bir yeri var.
Bunu içimize sindirdiğimizde, Cem Karaca’yı şarkılarını
dinleyerek ve artık kimisi sararmış eski fotoğraflarına bakarak anmak, daha
sıcak bir insani eylem olacak.
Biraz geç ve hüzünlü de olsa.
Nasıl haykırıyordu onun gür sesi:
“Bir
gün belki hayattan,
Geçmişteki günlerden,
Bir teselli ararsın.
Bak o zaman resmime.
Gör akan o yaşları.
Benden sana son kalan
Bir küçük resim şimdi.
Cevap veremez ama
Ağlar yalnızlığına...”
Not: Bu blogdaki konuyla ilgili daha önceki bir kayıt için ayrıca bakabilirsiniz
Bir teselli ararsın.
Bak o zaman resmime.
Gör akan o yaşları.
Benden sana son kalan
Bir küçük resim şimdi.
Cevap veremez ama
Ağlar yalnızlığına...”
Not: Bu blogdaki konuyla ilgili daha önceki bir kayıt için ayrıca bakabilirsiniz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder