Moskova

Moskova

8 Kasım 2014 Cumartesi

Aşıklar Köprüsü’nde...

Kaynak: http://www.moskovalife.com/

"SOKAKTAKİ ADAM" yazıyor:

Ne zaman güzel bir köprüde dursam Heinrich Böll’ün “Köprüde” adlı öyküsünü hatırlarım. Usta Heinrich Böll’ün bu öyküsünde, ikinci dünya savaşı sonrası “bacakları onarılan” adama oturabileceği bir iş verilir. İşi gelip geçenleri saymaktır köprüde. Toplayıp çıkaracakları, binbir çeşit istatistik üretecekleri sayılar armağan etmektedir üstlerine. Oysa doğru değildir istatistikleri. Çünkü bir sırrı vardır ve amirleri asla bilmeyecektir bunu. Her gün iki kez dondurmacıda çalışan bir kız gelip geçmektedir. Aşıktır ona ve sayamaz. Sayıların anlamsızlığına, yüzde hesaplarının hiçliğine dönüştürmez onu.

Şimdi, bir Ekim günü, Lujkov köprüsü veya diğer adıyla Aşıklar Köprüsü üzerinde, yüzlerce kilitle kaplı o metal ağaçlara bakarken bu öyküyü hatırlıyorum yine.

Bir de, Blotnaya Meydanı’ndaki parkta, köprüyü uzaktan kederli gözlerle izleyen, cebindeki kilidi çıkarıp uzun uzun bakan ve sonra da kayıplara karışan o adama rastlayışım geliyor aklıma.

Lujkov köprüsü, Bolotnaya meydanını Kadaşevskaya bendine bağlayan bir yaya köprüsü. Moskova'nın eski Belediye başkanı Yuri Lujkov’dan almış adını. Tretyakov mimari topluluğunun ayrılmaz bir parçası. Köprüye ilk kez Nisan 2007’de metal bir “aşk ağacı” konulmuş. Kilitler dolup taşınca devamı gelmiş elbette.

Köprüyü baştan sona yürüyüp kilit yüklü bir ağacın yanında duruyorum yeniden. Ağaçlara kalp şeklinde kilitler asarak anahtarını nehre atan, anların tekrarı imkansız ve geri getirilemez büyüsü içinde, mühürlü kaplerinin tek bir yürek gibi çarpmasını hayal eden çiftleri izliyorum. Rengarenk kilitleri, sevgililerin baş harflerini, sallanan çaputları büyük bir sorumlulukla taşıyan o yorgun metal ağaçlara bakıyorum uzun uzun.

Kimdir aşıklar? Bütün bu sarhoşluk halinin, acıların, coşkuların sahibi kimlerdir? Muhatabıyla vücut bulan ama asıl olarak kendi coşkumuzunun, heyecanımızın, korkularımızın sınırlarında şekillenen bu büyük duygunun kaynağı nedir? Safyalar boyunca, kitaplar boyunca tartışılabileceği açık. Ama şu varki şehirlerde köprüsü olmalı aşıkların.

Nehrin üzerinde ışıklar parıldıyor, zaman akşama dönüyor artık. Gelinlikleri ve damatlıklarıyla yeni evlenen çitfleri, geçerken öpüşmeyi ihmal etmeyen ya da sırf öpüşmek için buraya gelen gençleri, fotoğraf çeken meraklıları geride bırakıp uzaklaşıyorum köprüden.

Güzel bir şehrin aşıklar köprüsü de olması ne güzel. Özgürce öpüşebilmeli masum aşıklar, herkes öpüşebilmeli. Ve aşka hürmet olmalı elbet.

Novokuznetskaya metrosu’na yürürken bunları düşünüyorum. Bir de korkunç kederli gözleriyle ansızın karşılaştığım ve bir daha hiç görmediğim o adam geliyor aklıma. Lujkov köprüsü’nden onun da geçtiğini biliyorum.

14.10.2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder