SUAT TAŞPINAR
Kaynak: http://www.moskovalife.com/
Moskova'ya ilk geldiğimde, bu ışıltılı şehrin büyüsüne kendini
kaptırmış bir 'yabancı'ydım. 'Sevmek, dokunmaktır' diyen şaire hak vermekle
birlikte, dokunanın elini yakan Moskova'ya uzaktan bakmayı tercih ettim bir
süre. Yüreğim, 'Bir şehrin ruhunu, arka sokaklarında bulursunuz' diyen bilge
öğüdüne kulak verip ayaklarımı 'arka sokaklara' sürüklese de, aklım ürküten
mafya hikâyelerine saplanıp, gözüme tekin gözüken ana caddelere itiyordu beni.
Moskova, sarılıp dudaklarımdan öpmeyi vaat ediyordu; bense tokalaşmakla
yetindim.
Başlangıçta Rusya, baktığım her köşesinde 'haber' gördüğüm bir
kaynaktı, o kadar. Sorunları, cebime dokunduğu ölçüde etkiliyordu beni.
İnsanlar, hayatlar, mekânlar uzaktan bir lunaparkın ışıkları gibi parlayıp
sönüyor, ben hayranlıkla merak arasında gidip gelirken, ayağımı denk alarak
yaşamaya özen gösteriyordum.
Çok geçmeden böyle bir yaşamın, 'iğreti' olduğunu anladım. 'Bir
ağacın dibine oturduğunda kendini ağaç gibi; bir kayanın üstünde
soluklandığında kendini kaya parçası gibi hissetmen gerektiğini' söyleyenlerin
nasihatini dinledim. Moskova'da 'bir Moskovalı gibi' yaşamaya çalıştım. Ve
yüreğimin götürdüğü yere gitmeyi seçtim.
Eldar Ryazanov'un filmleriyle tanıştım mesela. O melodramlarda,
yüreğimi titreten bir şeyler buldum. Her Rus gibi, 'Belıy Sontse Pustini'
(Çölün Beyaz Güneşi) filminin her sahnesini ezberledim. 'Yesli tbya nyet doma'
şarkısını olur olmaz mırıldanmaya başladım. Türk TV'lerinin çanağını almadan
önce, Rus filmlerini kaçırmamak için Rus uydu anteni taktırdım. Rus romansları
dinlerken gözlerim sulanmaya başladı. Arkadaşlarımla kapı eşiğinde öpüşmemeye,
'mantarlı poğaçasız' yapamamaya başladım. Kız arkadaşlarımın 'isim günleri'ni
hatırlamak için özen gösterir oldum.
İçkiyi fazla kaçırdığımız geceler, 'Ne olacak bu Rusya'nın hali?'
diye efkarlandığımı fark ettim. Hafta sonları Moskova'nın sokaklarını
arşınlamaya, parklarında sırtımı çimlere serip kaygısız uyumaya başladım.
'Kara kafalılara' yaşama hakkı vermeyen Rus polisinin adım başı
kimlik sormasından rahatsız olmadığımı fark ettim. Eh, o 'malum halkayı' da
Moskova'da taktım parmağıma, şimdilik 'yara bantı gibi' dursa da!
Velhasıl dostlar, suratsız gümrük polisleri her seferinde
'yabancı' muamelesi yapsa da, galiba ben artık 'yabancı' değilim burada, birçok
Türk gibi. Hatta belki de çoğu Moskovalıdan daha fazla 'Moskviç'im, yani
Moskovalıyım...
NOT: 11 yıl öncesinden bir yazı... 28/01/2003 Radikal gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder