Moskova

Moskova

12 Kasım 2014 Çarşamba

 
Ceket / SUAT TAŞPINAR

Gözüm cekette. Bekliyorum. Gözüm saatte. Bakıyorum. Gözüm pencerede. Yazın son günlerinin solgun ışıltısını seyrediyorum. Yarım saatten fazla oldu geleli.  Küf kokulu minicik bir odadayım. Elimde kâğıtlar, "Yuri İvanoviç yok mu?" diye sordum. Bir kademe sonrası artık palyaço makyajı sayılan bir 'boya yoğunluğu' içindeki sekreter kız, kafasını bir anlığına kaldırıp tısladı: "Olması lazım, bekleyin!" Önündeki bulvar gazetesinden 'silikon memenin faideleri' üzerine bir haber okuyordu. Fotoğraftaki sahte 'büyüklüklere', sonra da kızın dekolte sayılabilecek bluzundan istese de taşamayacak 'küçüklüklere' baktım. Sustum. Kızın sıkıntılı bir anında, Yuri İvanoviç ile ilgili ısrarlarım esaslı bir terslenmeyle son bulabilirdi.

Oturdum. Bekliyorum. Çirkin sekreter ve ben.

Baş başayız. Ne kadar beklemek lazım, bilmiyorum. Rusya'da ruh ve beden bütünlüğünüzü koruyarak uzun yaşayabilmeniz için en çok ihtiyacınız olan şey: Sabır! Bürokrasinin eline düştüğünüz anda hayat, Erman Toroğlu'nun "Uğur, o kareyi yavaş yavaş yeniden oynat" talimatıyla ekrana yansıyan ritimle geçiyor.

Sekreterin telefonu çalıyor. Bir, iki, üç... Telefon hâlâ çalıyor. Epeyce de gürültülü. Kız, 'silikon vadisi'nde kaybolmuş durumda. Yakın takibe aldığım suratında hiçbir ifade yok. Telefon çalmaya devam ediyor. Neredeyse atılıp, "Telefon çalıyor, galiba duymuyorsunuz?" diyeceğim. Kız tabloid gazetenin sayfasını çeviriyor. Silikona devam ediyor. Telefon artık beynimin içinde çalıyor. Kalkıp ahizeyi alma ve "Yanlış numara!" dedikten sonra yere çarpma planları yapıyorum. Planım 'nakıs teşebbüs' düzeyinde kalıyor, kızın eli telefona uzanıyor. Gözü hâlâ silikonda. Ahizeyi alıyor. Kulağına götürmeden, masanın üzerine öylece, açık bırakıyor. Ve ilim irfan ile uğraşmaya devam ediyor.

Ben kapısı açık karşı odayı göz hapsinde tutuyorum. Yuri İvanoviç hâlâ yok. Ama ceketi sandalyesine asılı. Görüyorum. Demek ki burada. Demek ki çıkıp gelmesi an meselesi. Gözüm saatte. Bir saati bulmuş geleli. İnsanlar girip çıkıyor odaya. Sekreter kimini tersliyor, kiminin işini tek keline etmeden kağnı hızıyla hallediyor.

Telefon orada açık bekliyor. Geçenlerde bana dert yanan bir Türk işadamının sözleri geliyor aklıma: "Moskova yine çıldırdı. Dil bilmeyen, eğitimi bile olmayan, 18 yaşındaki yeniyetme sekreterler bile 500 dolardan ucuza çalışmıyor. Ben bu kadar fazla maaş alıp, onu da bu kadar az hak eden personel görmedim!"

Bekliyorum. Beklemenin sonu yok. Yaradana sığınıp sekretere bir hamle yapıyorum: "Yuri İvanoviç gerçekten bugün çalışıyor mu?" Kız silikonlu gazeteyi kaldırıp atmış. Çantasında çıkardığı aynaya bakıp makyaj tazeliyor. İşte bu benim Rusya'da hâlâ alışamadığım manzara:

İster metroda, ister sokak ortasında ya da ofiste, alenen makyaj yapmak 'hayatın normali'. Lavaboya gitmek şart değil. Sekreter yüz vermiyor, kısa kesiyor:

"Ceketi orada. Muhakkak gelir."

Odaya yaşlı bir amca giriyor. "Yuri İvanoviç yok mu?" diye soruyor. Sekreter makyaj namına gözünü morartmakla meşgul. Ses vermiyor. "Oturun, ben de onu bekliyorum" diyorum.
Adam yanıma oturuyor. Beraber cekete bakmaya başlıyoruz. "Çok oldu mu siz geleli?" diyor.

"Bir saatten fazla oldu. Ama ceketi burda. Muhakkak gelir" diyorum. Adam gülmeye başlıyor. Yanlış bir kelime mi kullandım, bozuk aksanıma mı güldü diye rahatsız oluyorum. "Siz yabancısınız galiba" diyor. İyice geriliyorum. "Evet. Ne yani?" diyorum.

"Bu, Sovyet devrinden kalma ucuz bir numaradır. Ama her zaman işe yarar" diyor. "O zamanlar işten kaytarmak çok modaydı. Ya da duyardık ki, yakındaki bir devlet mağazasına mesela Polonya'dan yeni ayakkabılar gelmiş. Eğer birkaç saat içinde kuyruğa girip alamazsan, hayatta bulamazsın. Hemen ceketini sandalyeye asarsın. Varsa gözlüğünü de masaya koyarsın. Kâğıtları da biraz dağıtırsın. Kaçıp gidersin. En azından birkaç saat kimse seni bulamaz.

Soran oldu mu, ceketini gösterip 'Buralardadır, birazdan gelir' derler. Sen de o arada işlerini mi halledersin, sevgilinle kaçamak mı yaparsın, sana kalmış! İtiraf etmeliyim ki, benim ofiste iki ceketim olurdu. Birini sandalyeye bırakıp öyle kaçardım!"

Gözüm saatte. Bekliyorum. 1.5 saat oldu. Yuri İvanoviç hâlâ yok. Gözüm cekette. 

Bekliyorum.


02/10/2005, Radikal gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder