Kaynak:
https://dzen.ru/
Rus dilinde kökenleri pek bilinmeyen pek çok deyim var. “Açık
büfe”nin karşılığı “İsveç masası” (шведский стол) bunlardan biri.
Herkes "açık büfe"nin ne olduğunu bilir, ancak
neden bu isimle anıldığını herkes açıklayamaz. İsveç'te ortaya çıkması tesadüf
değildir; ülke sakinlerini ayıran genel kültürel davranış biçimleriyle,
özellikle de yemek kültürleriyle yakından bağlantılıdır.
Açık büfe, otel veya kafelerde yemek servisi yapmanın
popüler bir yoludur. Masalar çeşitli yemeklerle doludur ve konuklar en
sevdikleri yemekleri kendileri seçip servis ederler.
İsveç büfesinin bu ülkeyle belirli bir bağlantısı var.
İsveçliler buna "smorgasbord" diyorlar; bu da tam anlamıyla
"atıştırmalık masası" veya "sandviç masası" anlamına
geliyor. İsveç'te atıştırmalıklar sadece sandviç değil, doyurucu herhangi bir
öğündür.
Bu yemek servis biçimi, kökleri uzak geçmişe dayanan bir
İskandinav geleneğidir. Modern İsveçlilerin ataları, uzun ömürlü yiyecekleri
gelecekte kullanılmak üzere saklardı. Bunlar arasında genellikle tuzlu balık,
füme et ve çeşitli kök sebzeler bulunurdu.
Misafirler geldiğinde, ev sahipleri tüm yemekleri büyük
kaselere koyup masaya koyarlardı. Misafirler de sırayla yaklaşıp tabaklarını
doldururlardı. Bu sayede ev sahipleri her misafirle tek tek ilgilenmek zorunda
kalmazdı. Pratik, değil mi?
"İsveç masası" teriminin Rusçaya nasıl girdiğine
dair birkaç teori var. Örneğin, Büyük Kuzey Savaşı sırasında İsveçli askerlerin
akşam yemeği için toplandıkları sırada kamplarına düşman kuvvetleri tarafından
aniden saldırıldığına dair uzun zamandır devam eden bir efsane var.
İsveçliler geri çekilmek zorunda kaldı. Doğal olarak
yanlarına yiyecek almamışlardı. Ancak, kelimenin tam anlamıyla yiyeceklerle
dolu bir masaya gelen Rus askerleri, yiyeceklerin çeşitliliği karşısında
şaşırdılar.
Başka bir versiyona göre ise bu ifade, 19. ve 20. yüzyılın
başlarında yazarların ve gezginlerin etkisiyle yaygınlaşmış ve o dönemde tren
istasyonlarının yakınında bulunan meyhane sahipleri tarafından benimsenmiştir.
Müşteriler önce ödeme yapıyor ve ancak ondan sonra büfe
tezgahına erişim hakkı elde ediyorlardı. Bu sayede restoran sahipleri, geç
gelenlerin ve yemeklerinin parasını ödemeden ayrılanların sorunlarından
kurtuluyordu. Rusya'da büfenin popülerleşmesi, büyük ölçüde, çok seyahat eden
ve beğendikleri veya şaşırtıcı buldukları gelenekleri romanlarında anlatan
yazarlar sayesinde olmuştur.
Örneğin, yazar ve gezgin Konstantin Skalkovsky,
"Seyahat İzlenimleri: İskandinavlar ve Flamanlar Arasında" (1880)
adlı kitabında, tanık olduğu böylesine cömert bir dağıtımı ilk anlatanlardan
biriydi. Skalkovsky, bu masadan alınan yemeklerin "ziyafet verenlerin
vicdanına göre" ödendiğini belirtmişti. Yani, müşteriler ne kadar
yediklerini kendileri sayıyor ve toplam tutarı "şeref sözü" ile
ödüyorlardı.
Aleksandr Kuprin de seyahat notlarında "ünlü
büfelerden" söz ederek, kuzey ülkesinin gastronomi kültürünün özelliklerini
anlattı.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder