M. Hakkı Yazıcı
İgor, idari bir yazıyı kaybetmiş bir
türlü bulamıyordu.
“Senin gibi çorabını evin içinde iki
gün arayıp, bulamayan biri için normaldir,” diyorum.
Söylene, söylene uzaklaşıyor.
Kendi masasını, çekmecelerini
defalarca kontrol etti. Serkan’ın masasını kontrol etti. Hızını alamadı Yuliya
ile İrina’nın masalarına baktı.
En nihayetinde başıma dikilip, “Senin
masandaki yazıların arasına karışmış olmasın?” dedi.
Masamdaki yazıları, dosyaları sürekli
kontrolu ettiğimi, çekmecelerimin içinin düzenli olduğunu bildiği halde bunu
sormuştu. Çok kızdım. Benim çok titiz olduğumu, kendisine benzemediğimi
söyledim.
Bizim kızlar da az değiller. Muziplik
olsun diye olur olmaz yazıları getirip, “Aradığın evrak bu muydu?” diye sorup İgor’u
kızdırıyorlardı.
“İgor, senin şu aradığın evrağı domavoy
almış olmasın?” dedim.
Ters ters baktı. Kötü bir şaka yaptığımı
biliyordu, ama yine de yüzünde “Olabilir mi acaba?” bakışı vardı.
“Sen de saçmalıyorsun,
ama. Ofiste domavoy ne arasın?!” diye
cevap verdi.
İtirazı domavoyun ofiste olmasına idi.
Zira domavoylar evlerde yaşarlardı.
Daha önce de bahsi geçmişti; bizim
İgor, babuşkasının, yani ninesinin küçükken anlattığı hikayelerin etkisinden
halen kurtulamamıştı. Eski Rus masallarının, mitolojisinin kahramanlarına hala inanır.
***
Belki unutmuşsunuzdur, ben bir daha
hatırlatayım.
Domavoy, Slav inancında ağaçların içinde yaşayan, cüce
denecek kadar küçük bir vücut yapısına sahip, sakallı, şeytana benzeyen ve
evlerde görülen bir ev cinidir.
Ev inşaatlarında kullanılan keresteler
sayesinde evlere girebilir, tahta döşemelerin altında ya da evin içinde, ocakta
yaşar.
Genelde evde kimse yokken, ya da ev
işleri yapılırken ortaya çıkar.
Bir keresinde “İgor’a sizin bu adet ve
batıl inanışlarınız bizimkileri de geçiyor,” demiş, sonra içimden İgor’a
takılmak gelmiş, “Sizin evde domavoy var mı?” diye sormuştum.
İgor, beklemediği anda sorduğum bu
garip soru karşısında biraz düşünmüş:
“Var, galiba,” diye cevap vermişti.
“Benim evde de var herhalde,” dediğimde
gözlerini hayretle açıp, “Sahi mi!? Nerden anladın?” diye sormuştu.
“Geçen akşam evde yalnızdım, yemekten sonra ağırlık çöktü; sofrayı toplamadan
divana uzandım. Bir ara uyandım. Uykulu gözlerle bir baktım, saçı başı
birbirine karışmış, sakallı, ufak tefek bir adam masaya oturmuş yemek yiyor. Rüya
görüyorum diye aldırmadım, uyumaya devam ettim. Sabah kalktığımda bir baktım ki
masada bıraktığım bütün yiyecekler bitmişti. Bizim evin domavoyu her şeyi silip
süpürmüştü,” diye anlatmıştım.
İgor, dikkatle dinlemişti beni. Önce susup tepkisini ölçmüş, sonra dayanamayıp
kahkahayı basmıştım.
Kızıp,“Yahu seninle de
başa çıkılmaz,” demişti.
Ama hak etmişti.
Hiçbir müzik aletini çalamam, eskiden
sevdiğim melodileri ıslıkla çalmaktan hoşlanırdım; İgor, “Sen şirkette para
işlerine bakıyorsun, daha dikkatli olmalısın, ıslık çalarsan para kaçar,”
demişti; bu keyfimden de olmuştum.
Bir başka örnek: İgor asla ve asla
kapı eşiğinde tokalaşmaz, bir şey alıp vermez.
Daha neler var, neler…Ben eskiden
batıl inançlar bir tek bizim toplumumuzda var diye bilirdim; meğer öyle
değilmiş.
Domavoy, Rusların inançlarına göre bir mekan ruhu…Ev cini…Köylülerin en güvende
oldukları yerlerde, izba (köy evi) ve bitişik çiftlik binalarında yaşadıklarına
inanılır. Domavoy, görünüş olarak insana ya da bazen bir hayvana benzeyebilir;
özünde diğer kirli ruhlardan farklı olduğuna inanılır; varlığından korkulmaz,
aksine hoş karşılanır. İnananlara göre, domavoyun temel işlevi, evi, aileyi,
malları korumaktır.
Geleneğe göre evin
sahibi domavoy için hediye ya da yiyecek bırakmalıdır.
Rivayet o ki, domavoylar
dağınık aileleri sevmezlermiş. Eğer ev ahalisi, dağınık ve pisse, domavoy için
yiyecek bırakmazlarsa domavoy yer döşemelerine vurarak gürültü çıkarır ya da
evi terk edermiş.
Türk kültüründe de üç
harflilerin böyle şeyler yaptığına inanılır.
İgor’un bu konudaki
hassasiyetini bildiğimden yeniden bu şakayı yapmamıştım; ama şimdi yine
dayanamayıp konuşmuştum işte.
***
Serkan’ın hiçbir şey olmamış
gibi ortalıkta dolaşmasından huylanmıştım. Halbuki bu evrak yüzünden İgor’la
aralarında bir tartışma yaşanmıştı: Serkan’ın bir hatası yüzünden şirkete ciddi
bir idari ceza gelmişti.
Serkan ise bir türlü
hatasını kabullenmiyordu.
İgor, bitap düşüp,
aranmaktan vazgeçti. Derin bir of çekerek kendisini koltuğuna bıraktı.
Aradan epey geçti bu
olayı nerdeyse unutmuştuk.
İrina, o gün yine
kedisi Barsik’i getirmişti.
Kediyi nerdeyse bizim
şirketin personel kadrosuna dahil edeceğiz artık. İyi de ne iş yaptıracağız?
Ofiste fare olsa bir işe yarardı belki, ama yoktu.
Bir ara baktım Barsik,
koridorda buruşturulmuş kağıttan yapılmış bir topla oynayıp duruyor.
Patisiyle vuruyor,
kağıttan top koridorun öbür ucuna kadar yuvarlanıyordu. Sonra hızla arkasından
koşup pençeleriyle üzerine atlayıp yakalıyordu.
Çok çevikti kerata. Çok
da teknikti. Hem vuruş tekniği iyi idi, hem de plonjon yapıp yakalaması.
Santrfor mu demek lazım, yoksa usta bir kaleci mi?
Merak edip, gittim.
Kağıttan topu yerden aldım.
Barsik, çok kızdı.
Mırlayıp, bir pençe attı. Nerdeyse elimi çiziyordu.
Kağıdı açıp baktım.
Aaaa, o da ne?! İgor’un
saatlerden beri köşe bucak aradığı evraktı bu.
Masama gidip, kağıdı
açıp elimle ütüler gibi düzeltmeye çalıştım. Neyse fazla hırpalanmamıştı.
İgor’a seslendim,
geldi. Evrağı görünce çok sevindi. Eşeğini önce kaybedip, sonra bulan Nasrettin
Hoca mutluluğu vardı yüzünde.
Serkan, odada yok gibi
davranıyordu. Sanki buharlaşmıştı.
İgor bir ara odadan
çıktığında Serkan’a “Eh ulan, senin işin bu değil mi?” dedim.
Kızardı.
Meğer, İgor’la
tartıştıktan sonra, kağıdı avucunda buruşturup top haline getirip, köşedeki çöp
sepetine doğru fırlatmış. Hem de sanki yapabilirmiş gibi, usta bir basketçi
edasıyla. Tabii ki isabet ettirememiş; kağıttan top, sepet içine girmemiş,
yuvarlanıp masaların altında bir köşeye gitmiş.
Sonrası malum.
İgor’cuğun aradığı evrak onu masanın altında bulan Barsik’in kağıttan topu
olmuş.
Serkan:
“Abi, hepimiz gerildik,
lütfen bu konuyu fazla dillendirmeyelim, hele hele kızların hiç haberi
olmasın,” dedi.
O sırada İgor içeri
girdi.
“İgor’cum, bu durumda
senin domavoy temize çıktı. Beraat etti,” dedim.
Neyse ki rahatlamıştı.
Kafasını iki tarafa sallamakla yetindi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder