Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Zaman ve mekan kavramları hem günlük hayatın, hem de genel
olarak dünyanın, kendimizin ve olguların algılanışı bakımından önemli
kavramlar. Özellikle zaman farklı bilim ve disiplinlerde farklı tanımları olan
ve felsefi temelleri de bulunan bir kavram.
Bir tanıma göre zaman dakikalar, saatler, günlerle (vb.)
ölçtüğümüz şey. Bedia Akarsu’nun Felsefe Terimleri sözlüğünde, oluş, gelip
geçiş, değişme ve süreklilik biçimi, dönüşü olmayan bir doğrultuda birbiri
ardından gitme olarak tanımlanmış. Öznel zamanın ise zaman bilincine dayandığı
ve yaşantılara bağlı olduğu ifade edilmiş.
Örneğin edebiyatta zaman hikayeyi bir yere tutturur ve
buradan başlayarak takip eden olaylar zinciri açıklanır. Fiziksel zaman kadar
geriye kırılmaların, hatırlamaların ve geçmişin anlatıldığı psikolojik zaman da
önemlidir.
Dolayısıyla sanat ve edebiyat açısından son derece önemli
bir kavram zaman. Geçenlerde, Ayna, Andrey Rublev, İz sürücü, Solaris, İvan’ın
Çocukluğu gibi önemli filmleri bulunan Andrey Tarkovski’nin Agora
Kitaplığı’ndan çıkmış “Mühürlenmiş Zaman” adlı kitabı dikkatimi çekti.
Filmlerinde zamanı oldukça farklı kullanan usta yönetmenin bu konularda neler
düşündüğünü merak etmiştim.
Tarkovski zamana yaklaşımını öyle ilginç ve farklı ele
almış ki hayranlıkla okudum o bölümleri. Şimdi yoruma gerek olmadan öncelikle
birkaç alıntı vereceğim:
Çektiğim
bir filmde zaman layıkıyla aksın, hiçbir şeye bağımlı olmadan aksın isterim.
Zaman öyle aksın ki, seyirci algısı üzerinde, bir baskı, zorlama hissetmesin,
gönül rızasıyla kendini yönetmene teslim etsin, bile isteye onun tutsağı olsun,
filmde sunulan malzemeyi kendi malıymış gibi hissetsin…
Geçmiş
bir anlamda şimdiden daha gerçek, en azından daha durağan, daha kararlıdır.
Şimdiki zaman parmaklarımızın arasından akan kumlar gibi kayar gider ve ele
gelir ağırlığını ancak anılarda kazanır. Hazreti Süleyman’ın yüzüğünün üzerinde
“her şey geçer” diye yazıyordu. Ben bunun tersini savunarak etik anlamda zamanın
geri çevrilebilir olduğuna dikkat çekmek istiyorum: Zaman bizim maddi dünyamız
açısından hiçbir iz bırakmadan kaybolabilir. Çünkü o yalnızca öznel manevi bir
kategoridir. Yaşadığımız zaman ruhlarımıza zaman içinde kazandığımız değişik
deneyimler olarak yerleşir.
Zaman
yaşadığı sürece insana hakikate yönelmiş manevi bir varlık olarak kendini
algılama imkanı sunar. Tabii bu insana hem büyük keyif hem de acı veren bir
bağıştır.
Ahlaki
bir varlık olarak insana bellek, anımsama bahşedilmiştir ve bunlar içimize
tatmin edilmemişlik, hoşnutsuzluk duygularının tohumlarını ekerler. Anılar bizi
saldırıya açık, acı çekmeye yetenekli hale getirir.
Gelelim kitabın başlığının nereden geldiğine. Tarkovski
gazeteci Ovçinnikov’un Japonya anılarının bir bölümüne yer veriyor ve şunları
aktarıyor:
Burada
her şeyin özünün zamanla kendiliğinden ortaya çıkacağına inanılıyor. Bu yüzden
de Japonlar ayrı ayrı her yaşın izlerini tam bir büyülenmişlikle, hayranlıkla
karşılıyorlar. Yaşlı bir ağacın koyulaşmış rengi, bir taşın yosun bağlaması,
hatta üzerine dokunan pek çok elin izlerini taşıyan bir resimdeki yıpranmışlık
onlara müthiş çekici geliyor. Uzak zamanların bu izlerini Japonlar “pas”
anlamına gelen “saba” sözcüğü ile karşılıyorlar. Saba: hakiki pas, geçmiş
zamanların güzelliği, zamanın mührü.
Dünya çapında bir üne sahip olan Andrey Tarkovski Sovyet
dönemi Rus filmlerinin en önemli yönetmenlerinden biri. Ölümünden sonra 1990
yılında Rus sinema sanatına verdiği katkılar ve uyandırdığı insancıl duygular
nedeniyle Lenin Ödülüne layık görülmüş.
Sıradan bir yönetmen değil elbette. Entelektüel bir ailede
yetişmiş. Babası şair. Çok okumuş. VGIK Sovyet Film Okulu’nda çok iyi bir sanat
formasyonu almış. Kendinden önceki yaklaşımları iyi incelemiş. Ama hiçbir şeyi
umursamadan kendi farklılığını ve ustalığını da ortaya koymuş.
Tarkovski’ye göre sinema ve edebiyat arasındaki en önemli
fark edebiyatın dil aracılığıyla tasvir etmesi, sinemanın ise doğrudan kendini
göstermesidir.
Usta yönetmenin filmleri halen zevkle izlenen önemli
klasiklerden. Ayna filmi ise büyük yankı uyandırmış ve kimilerince de
anlaşılmaz bulunmuş.
Tarkovski’nin zaman anlayışını en açık şekilde yansıtan
filmlerinin başında “Ayna” geliyor aslında. Yönetmenin kendi hayatına tuttuğu
bir ayna olarak görülebilir bu film. Çocukluğu, anıları, rüyaları, şimdiki
zaman ve geleceğin iç içe geçmiş parçalarını gözler önüne serer usta yönetmen.
Tarkovski son derece açık ve samimi şekilde bu filme
yönelik izleyici görüşlerine de yer vermiş kitabında. Mesela bir izleyici
şunları söylemiş:
Filminiz
Ayna’nın içinden çıkabilmek için başı dönmüş bir halde yardımınıza baş vuran
ilk kişi de son kişi de olmadığından eminim. Her epizot kendi başına çok güzel
ama bunlar birleşik bir bütün oluşturamıyor. Bu nasıl olacak?
Başka biri de şöyle demiş:
Ayna
için teşekkürler. Benim de aynen öyle bir çocukluğum oldu. Ama siz bütün
bunları nasıl öğrendiniz?
Diyeceğim seyretmesi kadar okuması da keyifli Tarkovski’yi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder