M. Hakkı Yazıcı
Yazılarımı okuyanlar İrina teyzeyi
hatırlayacaklardır.
Hani “Babuşka İrina’nın ‘tarakan’
nasihatları...” başlıklı yazımda anlattığım;
doğa programlarının etkisi altında kalarak, hamamböceklerinden kurtulmak için tüm
apartmanın ilaçlanmasına karşı olan şu sevimli komşu teyzemiz.
Vladimir İvanoviç bile bizim malum “tarakan savaşı”
hikayesinden sonra teyzeyi sevmeye başladı.
Şaşarsınız; İrina
teyze, ileri yaşına rağmen hızla yayılan aplikasyonlara, çağın yeni alışveriş
biçimlerine çabucak uyum sağlıyor ve ustalıkla kullanıyor. Aynı zamanda bir
sosyal medya canavarı...
Tek sorunu, internetten sipariş verdiği ürünü getirecek
kuryenin güvenilir birisi olduğundan emin olmak.
Kadıncağız kesinlikle haklı...
Öyle ya, Moskova, artık diğer Dünya metropolleri gibi her milletten göç alan
kocaman bir şehir. Böyle olunca ister istemez asayiş önemli bir sorun haline
geliyor.
Hırlısı var, hırsızı var. Düşük de olsa kapıya dayanan
kuryenin suça meyilli birisi olma ihtimalini göz önünde bulundurarak dikkatli
olmak gerekiyor.
Birden aklıma Dostoyevskiy’nin “Suç ve ceza” romanı
geliyor, ürperiyorum.
***
Moskova'da evlere yemek servisi hizmeti veren en büyük
şirketlerden birisinin "Siparişinizi
öğretmen getiriyor" reklam kampanyası İrina Teyzeyi de etkilemiş;
uyguluyor. Öyle gelen herkese hemen kapısını çat diye açmıyor.
Reklam kampanyası akıllıca hazırlanmış, ama bir yandan da
Şirketin "Siparişinizi edebiyat öğretmeni getiriyor" sloganıyla
panolara asılan bu reklamlar, başka bir alanda eğitim aldığı halde kuryelik
yapan çalışanları ön plana çıkarınca, kalifiye göçmen işçilerin niteliksiz iş
gücü olarak kullanılması eleştirileri gündeme taşındı.
Bu da işin düşünülmesi gereken başka bir tarafı...
Reklamın ana fikri, Şirket çalışanlarının "sıradan
insanlar" olmadığını göstermek, ancak öte yandan Rusya'da ve eski
Sovyetler Birliği ülkelerindeki istihdam sorununu ve gelir dağılımındaki
dengesizliği gözler önüne serdiği tartışılıyor. Örneğin Kırgızistan'da ayda 10
bin ruble (154 dolar) kazanan bir edebiyat öğretmeni, Moskova'da yemek servisi
yaparak yaklaşık 50 bin rubleden (772 dolar) fazla kazanabiliyormuş.
Şirketin reklam teması, bu yüzden, kamuoyunda bazı tepkilere
de neden oldu. Sosyal medyada yapılan yorumların birçoğuna acıma duygusu eşlik
ediyor. Bu arada reklamı, devletin vatandaşlarına kaliteli bir yaşam ve
nitelikli istihdam sunamadığına tanıklık eden "anti-sosyal" bir
çalışma olarak görenler de var.
Sosyal medyada bu ciddi tartışmaların arasında "Siparişinizi
edebiyat öğretmeni getiriyor" sloganına şakayla karışık tepki verenlerin
sayısı da azımsanmayacak düzeyde.
Bu konuyu haberleştirenlerden Business FM, sosyal medyada
dolaşan şakalardan birini, Aleksandr Puşkin'in ünlü romanı Yüzbaşının Kızı ile
ilgili olanını sayfalarına taşımış:
“Alo
merhaba, ben, siparişinizi getiren kuryeyim. Apartman kapı girişinizin şifresi
neydi acaba?”
“’Yüzbaşının Kızı'nın yazıldığı tarih.”
“Teşekkürler, Kapıyı açtım, içerdeyim.”
Hoş değil mi?
“Reklamın kötüsü olmaz,” derler ya, doğru.
Büyük bir tartışma yaratsa da kamuoyunda herkese kendinden
söz ettirmesinden dolayı kampanyanın başarılı bir tanıtım çalışması olduğunu ileri
süren iletişim uzmanları da mevcut.
Oldukça ilgi çeken haber bu.
Turkrus.com da bunu haberleştirdi.
***
Durum böyle, ama İrina teyze bu fikrin ona ilham
ettiği şeyi aynen uygulamakta ısrarcı.
Kampanyanın onu bu kadar etkilemesine bakılırsa var bir
şeyler.
Meğer İrina teyze, siparişini getiren kuryeleri tarih,
coğrafya ve edebiyat testine tuttuktan sonra kapıyı açıyormuş.
Gerekçesiyse eğitimli bir kuryenin suç işleme ihtimalinin
daha düşük olması savı. Ve güvenilirlikleri. Haklı olabilir, ama ben yarı
cahillerden daima daha çok korkarım.
Eve döndüğüm bir akşamüstü olaya kapının önünde bizzat şahit
oldum.
İrina teyzeye siparişini getiren bir kurye ile kapının
önünde çaresizlikten kıvranırken karşılaştık.
Teyze ısrarla kapının şifresinin Rus Çarı II. Aleksandr’ın
toprak köleliliğini kaldırma tarihi olduğunu söylüyor. O tarihin rakamlarını
tuşlayarak kapıyı açabileceğini anlatıyordu.
Ancak kurye ne yazık ki bilmiyordu.
Beni görünce sevindi. Durumu hemen anladım. Kurye kapıyı benim
açmamı, peşim sıra içeriye girmeyi planlıyordu.
Halbuki bizim padiyezd (apartman
girişi) kapısının şifresini ben bile bilmiyordum. Kapıyı hep manyetik
anahtarımla açardım. Giriş şifresinin 1861 olduğunu o an öğrendim.
Durumu anladığım için kapıyı hemen açmadım.
Kurye, II. Aleksandr’ın köleliği kaldırma tarihini bana
sordu.
Teyze, domafondan bağırarak beni uyardı:
“Bak, sakın söyleme, yoksa seninle selamı sabahı
keseriz.”
“Tamam teyze, merak etme,” diyorum.
Haklı, güvenilmez kuryelere kapıyı açmamak lazım.
Kurye, çaresiz; tam kös
kös geri dönecekken teyze ona bir şans daha veriyor:
“Savaş ve Barış” romanını kimin yazdığını, konusunu ve
Napolyon’un Moskova’nın şifresini bilmediği için kös kös döndüğü bu savaşın
tarihini soruyor.
Kurye, aslında kolay sayılabilecek bu soruyu eksiksiz
cevaplıyor.
Teyze, domafondan bana seslenerek kuryenin güven
sınavını geçtiği onayını veriyor:
“Tamam, bu genç delikanlıyı içeri alabiliriz,” diyor.
Kapıyı açarken “İyi
ki kurye değilim” diye şükrediyorum.
Aslında Moskova’da bir kurye şirketinin yöneticilerinden
biri olduğum vakitlerden bu işin ne kadar çileli olduğunu bilirim. Ve hatta bir
keresinde çok önemli bir müşterinin sipariş öncesi testinden geçebilmek için
bizim İgor’la birlikte bizzat ileti dağıtmışlığım bile olmuştu. Çoğunlukla ya
adres yeterli değildir, ya iletinin sahibi evinde, işyerinde yoktur, ya da
telefonla ulaşamazsın. Kapı da öyle “açıl susam, açıl” deyince açılmaz. Şifresini
bilmezsin, içeriye bile giremezsin ve soğukta kapının önünde kala kalırsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder