Boris Pasternak’ın tek romanı Doktor Jivago, dünya edebiyatının klasik ve
en tartışmalı metinlerinden biri olarak kabul ediliyor. Eseri ilk kez Rusça
aslından tam metin olarak Türkçeye çeviren Hülya Arslan, Doktor Jivago
romanının arka planını anlatıyor
ELİF TANRIYAR
/ T24- K24
Doktor Jivago uzun yılları kapsayan, bir epik roman… En ilginç
özelliklerinden biri de kahramanı Doktor Jivago ile yazarı Boris Pasternak
arasında pek çok paralellikler içeriyor olması değil mi? İkisi de devrimin ilk
başlarında romantik duygulara sahipken, zamanla pek çok konuyla ilgili dehşete
düşüp muhalif oluyorlar. İkisi de şair ve şiirleri toplumsal olmadığı, bireysel
olduğu için eleştiriliyor. İkisi de ömürlerinin bir döneminde sürgün
tehlikesiyle yüzleşmek zorunda kalıyor ancak vatanlarına çok büyük bir aşkla
bağlı oldukları için her şeye rağmen ayrılmıyorlar. Bu biraz da yazarın kendi
yaşam öyküsü mü sizce?
Doktor Jivago aslında şair olan Boris Pasternak’ın yazar olarak adını duyurduğu ilk
yıllardan itibaren hayalini kurduğu tek romanıdır. Önceleri “Kızlar ve
Oğlanlar” adını vermeyi düşünür eserine. Çeşitli zaman dilimlerinde kendi
yaşadıkları üzerine kurgulayacağı ve kişisel deneyimleri ile güçlendireceği bir
roman yazmayı hayal ettiğini biliyoruz.
Pasternak, 1945 yılında Sovyet Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan zaferle
çıkmasının ardından yaşanan toplumsal gelişmeler zemininde bu isteğini
gerçekleştirme ortamı bulur. Başlangıçta yaptığı taslak üzerinden romanını altı
ay gibi bir sürede bitireceğini planlar. 1 Şubat 1946 tarihinde “Hayatımın
en ateşli yıllarında biriktirdiğim ‘kaynaklardan’ yola çıkarak yazacağım uzun
bir romana başladım. Yazın senin gelişine kadar bitirmenin acelesi
içerisindeyim” diye yazar kuzeni Olga Freydenberg’e. Ancak, planları ile
hayatın getirdikleri birbirini tutmaz. Pasternak hayatını kazanmak için
edebiyat çevirilerine öncelik vermek zorunda kalır ve roman üzerindeki
çalışmaları sık sık kesintiye uğrar. Gelişen olaylar çerçevesinde, düşlediği
ana fikirden belli oranda uzaklaşır. Romanın çerçevesi genişler. Eserin
başında, Çarlık döneminin son yılları anlatılır. Henüz öğrenci olan ana
kahramanların tanıklığında, Sosyalist devrimin ses verdiği 1903-1905 olayları,
o günlerin Moskova tablosunda verilir. Birinci Dünya Savaşı, 1917’de
gerçekleşen devrim ve sonrasında Sovyetler Birliği’nin oluşum sancıları yaşamın
içinden canlı bir kesit olarak sunulur. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda roman
da biter. Kısacası, sadece Sovyetler Birliği coğrafyası için değil dünyadaki
siyasal dengeler, toplumsal gelişmeler açısından da çok önemli olan yaklaşık 40
yıllık süreç, Doktor Jivago’nun hayatı üzerinden anlatılmaktadır. Doğal olarak,
bu kadar geniş bir zaman dilimine yayılan eserin, yazarının yaşamıyla
paralellik taşımadığı düşünülemez. Pasternak da tıpkı çağdaşı diğer yazarlar,
sanat insanları gibi başta devrime inançla yaklaşmıştır. Ancak sonraki yıllarda
birtakım uygulamalar güvenini sarsar. Aydın kimliğinin zedelendiği noktalarda
asla taviz vermez. Romanın başkahramanı Doktor Jivago ile en temel örtüşme
noktası da budur kanımca.
Aslında, romanın adının çeviride ileti kaybı sorunu çerçevesinde
incelenmesini düşünüyorum. Kahramanımızın soyadı “Jivago” Rusça “yaşamak”
fiilinden geliyor. Pasternak bir söyleşide, küçükken kilisede söyledikleri bir
ilahide İsa’dan sonsuz yaşayan (jivago) olarak
bahsedildiğini ve sürekli bunu zihninde kendi kendine tekrar ettiğini söyler ve
daha o zamanlarda bunun bir kahramanına ad olacağına karar verdiğini de ekler.
Doktor Jivago, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde uzun
yıllar yasaktı. Romanın bu serüveniyle ilgili ulaşabildiğiniz, sizin bilginiz
dâhilinde olan ayrıntılar neler? Neden bu kadar korkulan bir metin?
Bilindiği gibi, Sovyetler Birliği döneminde diğer sanat dalları gibi
edebiyat da, Parti ideallerini duyurmak açısından önemli bir propaganda ve
eğitim aracıydı. Bu anlamda, “yasal edebiyat” bir sansür komitesi tarafından
denetleniyor ve Yazarlar Birliği üzerinden uygulanıyordu. Belirli dinamiklere
uymayan eserlerin basılması söz konusu değildi. Roman Doktor Jivago ise
tüm bu beklentilerin aksine, Rus entelektüelinin psikolojik çöküşünü anlatan
bir eserdir. Pasternak, tarihsel zeminde açtığı pencereden, teslim olup kendi
çöküşünü hızlandıran aydın sınıfın öyküsünü anlatmaktadır. Eserin başkahramanı,
çektiği tüm eziyetlere karşın, bu “kişisel” çöküşe, toplumun geleneksel
değerlerini göz ardı etmeye karşı durmaktadır. Jivago’nun beraberindeki diğer
kahramanlar da tarihsel süreçte değişen fikirleri, yönetime uzaklık ve
yakınlıklarıyla, değişen sosyal statüleriyle, Sovyet toplumundaki gelişmeleri
gözler önüne sererler.
Üstelik Pasternak bunu çağdaşı diğer yasaklı yazarlar gibi ders verir
şekilde yapmaz. Romanın bütünselliği içerisinde, hayattan kesitlerle verir
mesajını. Belki de kendisinin en canını yakan uygulamalara ayna tutar usulca.
Böylelikle, okur 1917 devriminden sonraki süreçte yaşanan toplumsal
sıkıntıları, kırılma noktalarını, toplum tarafından içselleştirmesi hedeflenen
yeni ideolojilerin bireysel gelişime olumlu/ olumsuz yansımalarını anlama
fırsatı bulur. Tabi ki bu Sovyetler Birliği’nde yönetimin “edebiyat” anlayışına
sığmayacak bir olgudur. Bu nedenle de korkulan bir metin olur. Üstelik bu ayna,
eserde sadece Doktor Jivago kimliği üzerinden tutulmaz. Diğer kahramanlar da
değişik perspektiflerden tutarlar aynayı yaşanan gelişmelere. Örneğin başta
öğrenci gösterileriyle tanıdığımız Pavel (Paşa) Antipov’un, idealist bir
öğretmen olarak genç ailesiyle Urallara yola çıkışına tanıklık ederiz. Ardından
savaş sırasında gönüllü olarak askere gider. Sonrasında onu Sibirya’nın
derinliklerinde Kızıl Ordu’nun önemli bir komutanı olarak buluruz. Artık başka
bir isimle tanınmakta, Strelnikov olarak bilinmektedir. Ne var ki parti üyesi
olmaz. Savaş sonrasında iç hesaplaşmalar döneminde kendini öldürerek kurtulur
başına gelebilecekler. Gromiko ailesinin yaşadıkları ise soylu sınıfın
yaşadıklarına tutulan bir aynadır. Moskova’daki büyük evlerinde verilen
konserlerden, bir parça odun için mücadeleye dek uzanır. Bir dönem Sibirya’daki
aile toprakları onlar için kurtuluş gibi görünse de sonunda kendilerini yurt
dışında bulurlar. Sovyetlerin toplumsal ideolojisi, “ideal” tiplemesi, romanda
daha pek çok örnekle “Acaba mı” sorusunu zihinlerde uyandıracak niteliktedir.
Pasternak’a Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran roman olarakgörülüyor Doktor
Jivago. İlk romanla gelen bu evrensel başarının sırrı, romandan öte aslında
biraz da romanın yayımlanma sürecinde başına gelenlerle, Sovyet rejimini
eleştirmesiyle ilgili olabilir mi? Bu konu hakkında neler söylemek
istersiniz?
Pasternak 1955 yılında tamamlar romanını. Oysa 23 Ocak 1947 tarihinde
dönemin en önemli resmî edebiyat dergisi olan “Novıy Mir” ile Doktor
Jivago için yayın anlaşması imzalamış, teslim tarihini Ağustos 1947
olarak vermiştir. Ama mevcut koşullar çerçevesinde sekiz yıl gecikmeli olarak
bitirebilir eserini. Ve sansür kurulundan onay alamaz. Yukarıda da değindiğim
gibi ideolojik olarak “resmî edebiyat”ın bir parçası olamamıştır çünkü.
Şiirlerinde, beklenen “coşkulu” dizeler bir türlü ses bulamamıştır. Üstelik tek
romanı, Doktor Jivago da Sovyet rejimini desteklemediği gibi
eleştirel bir bakış açısıyla yazılmıştır ve yayımlanması mümkün değildir. İşte
tam da bu noktada Batı istediğini bulmuştur. Burada CIA’in öyle davrandığı,
böyle yaptığından daha çok edebiyatın gücü üstünde durulması gerektiğini
düşünüyorum. Çift kutuplu dünyada, egemen güçlerin araç olarak edebiyatı
kullanmaları ve bunda da başarılı olmaları çok daha etkileyici bence. Çünkü
günümüzde pek çok ödülün siyasi duruşla ilgili olduğu biliniyor kanımca. Doktor
Jivago için de aynı şey olmuş, Sovyetler Birliği’nde “sakıncalı”
görülen eser, Batı’nın arayıp da bulamadığı bir propaganda aracına dönüşmüştür.
Peki Pasternak’ın Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddetmesiyle ilgili neler
söylersiniz? Aslında önce kabul mesajı yayınlayıp sonradan tehditler nedeniyle
reddetmek zorunda kalmış sanırım.
Ekim 1958’de Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi olarak açıklanır Pasternak.
Ancak çok daha öncesinde, 1954 yılında Batı basınında bununla ilişkili haberler
çıkmakta ve “Sovyet Yazar Boris Pasternak” Nobel’e en yakın aday olarak
gösterilmektedir. Batı çeşitli kanallardan bu haberleri SSCB’ye de sızdırmanın
yolunu bulmakta, gerekli kamuoyunu yaratmak için hiçbir fırsatı
kaçırmamaktadır. Pasternak, dostlarına bunun imkânsız olduğunu tekrarlar her
defasında. “Hemingway’in adının geçtiği bir yerde ben nasıl ödül alayım?”
diyerek bu söylentilere şaşkınlığını belirtir.
Nobel Komitesi’nden 23 Ekim 1958’de bir telgraf gelir. Artık Nobel Edebiyat
Ödülü kazanmış bir yazardır. Ödülün gerekçesinde Doktor Jivago romanının
adı bile geçmez. Değerlendirmede şiirleri esas alınmıştır. Yazarın Moskova
yakınlarındaki kır evinde mütevazı bir kutlama masası kurulur. En yakın
dostlarla kadeh kaldırılır. Boris Pasternak hemen bir telgraf çeker Nobel
Edebiyat Komitesi’ne. “Sonsuz minnettarım. Çok etkilendim, gururlandım,
şaşırdım” diye yazar. Pasternak duygularını ifade edecek uygun sözcükler
ararken Parti Merkez Komitesi toplanmıştır bile. Acil gündemde “Pasternak’ın
iftiralarla dolu romanı” vardır. “Soğuk Savaş’ta Batı’nın eline önemli kozlar
veren, uluslararası arenada Sovyetler Birliği karşıtı propagandayı güçlendiren
bu ödülü, ülkeye ihanet” sayan rapor derhal kaleme alınır. Ertesi gün Pravda
gazetesinde “uluslararası provokasyon ve ona hizmet edenler” etkileyici bir
dille halka duyurulur. 27 Ekim’de Pasternak, Yazarlar Birliği’nden ihraç
edilir. Sovyet vatandaşlığından çıkarılması söz konusudur. Bu artık Pasternak
tarafından beklenen bir hamledir. Kendisinden istenen Nobel Edebiyat Ödülü’nü
geri vermesidir.
Pasternak Peredelkino’ya kapatır kendini. Kimseyle görüşmeyi kabul etmez,
gazete okumaz. Taviz vermemeye kararlıdır. 29 Ekim’de sevdiği kadın
İvinskaya’dan haber almak üzere Moskova’ya gider. Kısa bir telefon
konuşmasından sonra ahizeyi yerine koyduğu gibi postaneye gider ve önce Stockholm’e
bir telgraf çekerek ödülü alamayacağını bildirir. İkinci telgrafın metni daha
kısadır: “İvinskaya’yı işe geri alın. Ödülü reddettim.” Telgrafın adresi Merkez
Komite’dir.
Aslında Doktor Jivago, son derece karmaşık ve çok katmanlı
yapısı, çok sayıda karakteriyle zor bir roman. Ancak dünya çapında bir efsaneye
dönüşmüş ve çok sevilmiş. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Uzamdaki tek ortak dilin sevda dili olmasına bağlıyorum öncelikle. Öyle
derin aşklar var ki romanda. Çok katmanlı olan bu eser, bu aşkların sayesinde
rahatlıkla okunabiliyor. Sadece karşı cinsler arasındaki aşk değil, sözünü
ettiğim. Memleket sevdası, edebiyat sevdası, yapılan işe karşı duyulan sevda ve
hepsinin temelinde de insan sevdası! İnsan olma sevdası!
Doktor Jivago bir dönem romanı olarak okunabilir. Bu çerçeveden bakıldığında,
özellikle bizim toplumumuz için oldukça çok bilgilendirici yanı var. Eleştirel
bir eser olarak okunduğunda ise gene son derece doyurucu olacaktır. Eleştirinin
böylesi yaşamın içinden öğelerle yapılıyor olması değerini arttırmaktadır. Tüm
bunların yanı sıra felsefe ve dinî açıdan da oldukça zengin bir metin.
Bununla birlikte çok eleştirildiği yanları da olmuş. Örneğin bir diğer
edebiyat devi Nabokov, romanı inandırıcılıktan uzak, çok sayıda tesadüflerle
ilerleyen, beceriksizce yazılmış, fazla dramatik ve gereksiz romantik öğelerle
dolu olarak suçlamış...
Çok fazla katıldığımı söyleyemeyeceğim. Çağdaşları Pasternak’ı
“vicdanlarının sesi” olarak tanımlıyor. Sanırım bu daha uygun. Nobel Edebiyat
Ödülü ile başlayan Pasternak’ın toplumdan ve edebiyat çevrelerinden iyice
dışlandığı dönemde klişe olan bir deyiş var. Herkes “Ben Pasternak’ı okumadım”
der, ardından kendini tutamaz “ama” diye devam ederek romandan alıntılar
yaparmış.
Beceriksizce yazılmış olduğunu da kabul etmek biraz zor. Alışılmışın
dışında biraz kalabalık bir roman sadece. Günümüz değerleri açısından
bakıldığında iki roman yazılabilecek malzeme var eserde.
En büyük hayranlarından biri olan Italo Calvino, “20. yüzyılın ortasında,
19. yüzyılın büyük Rus romanı, Kral Hamlet’in hayaleti gibi, geri dönüp bizi
ziyaret ediyor,” demiş. Sizce de Doktor Jivago büyük Rus
klasikleriyle benzer niteliklere ve değere sahip bir roman mıdır?
Pasternak 19. yüzyıl Rus yazarlarıyla büyümüş bir yazar. Lev Tolstoy’un
evlerindeki toplantılara katıldığı bilinmekte. Onun yetiştiği dönemin öncü
yazarları, ressam babası ve müzisyen annesi ile aynı çevreden insanlar.
Dolayısıyla edebiyat tutkusunu zengin bir ortamda beslemiş.
Eserinde bunun izlerini görmek mümkün. Bu bağlamda, beklenenin aksine
Dostoyevski’ye Tolstoy’dan daha yakın olduğunun altını çizmemiz gerekir.
Lara’dan bahsederken Dostoyevski’nin Sonya’sı ile olan bağlantıya değinmiştim.
Bu noktadan devam edebiliriz. Lara’nın kocası Pavel Antipov/ Strelnikov’da da,
gene Suç ve Ceza’nın Raskolnikov’u ile güçlü paralellikler bulmak
mümkün. Roman boyunca kahramanımız Jivago zaten Blok’un etkisinde. Sürekli onu
tartışıyor, ondan örnekler veriyor. Uzun kış geceleri, Sibirya’nın
derinliklerinde Puşkin ve Çehov okumakla geçiyor. Romanın yazım sürecinde
dostlarına yazdıklarından parçalar okuyan Pasternak, Tolstoy’dan farklı bir din
anlayışı olduğunu söylüyor. Ve eserinde bunun anlaşılmasını istediğini de
vurguluyor. Bakarsanız, bireysellik açısından da toplumsal duruşu Tolstoy’a
biraz uzak.
Gelelim Doktor Jivago ve Lara arasındaki büyük aşka... Sizce bu romantik
aşk öyküsü, yazarın okura Sovyet devrimine dair söylemek istediklerini
aktarabilmek için ön plana koyduğu bir tür dekor, bir oyun olarak
yerleştirilmiş bir tema mıdır? Yoksa Rus edebiyatının çok bilinen romantizminin
doğal bir yansıması mıdır?
Sadece Rus edebiyatının değil, sanıyorum dünya edebiyatının ana ekseninde
de aşk duruyor. Bir eserin ölümsüz olması için gerçek yaşamdan çok uzak
olmaması gerekir kanımca. Bunun için de aşk gerekli elbette. Yukarıda da
değindiğim gibi Jivago ile Lara’nın aşkı öylesine güçlü ki ikisi de eşlerine
olan sorumluluklarını birbirleriyle paylaşıyorlar, birbirlerine yardımcı olmaya
çalışıyorlar. Onların aşkını bu kadar kuvvetli yapan ve okuyucunun ahlaksal
sorunlara takılmadan onların aşkına kapılıp gitmesini sağlayan, hayatla olan
ilişkileri. Birbirleriyle örtüşen yaşam felsefeleri. Etraflarında olan biteni,
kendi değer yargıları içerisinde değerlendirebilme yetilerini kaybetmemeleri.
Koşulsuzca sevdalarını yaşamaları bu anlamda oldukça önemli. Ve elbette bu,
kırk yılı aşkın bir zaman dilimini konu alan bir eser için daha pek çok mesajı
vermeye son derece uygun bir çatı.
Yapı Kredi Yayınları’nın yayımladığı, elimizde bulunan ve çevirisi sizin
tarafından yapılan en son Doktor Jivago edisyonu için “ilk kez
eksiksiz bir biçimde ve doğrudan Rusçadan çevrildi. Jivago’nun yazdığı şiirler
ekiyle birlikte,” bilgisi veriliyor. Daha önce eksik olan ve şimdi tamamlanan
bölümleri nereleriydi?
Doktor Jivago daha önce de dilimize çevrilmiş. Hatta birkaç farklı çevirisi var. O
zamanlar orijinal metin bilgisi vermek gibi bir alışkanlık olmadığından
bunların hangi dil ya da dillerden çevrildiğini bilemiyorum. Ancak orijinal
metne göre bazı kısaltmalar yapılmış. Ancak bu, çeviriye esas alınan metinden
kaynaklanıyor olabilir. Bildiğiniz gibi, kahraman Doktor Jivago, roman boyunca
şiirler yazar ve Rusça aslında bu şiirler romanın son bölümü olarak sunulur
okuyucuya. Daha önceki çevirilerde bu bölüm yok. Ayrı bir kitap olarak başka
çevirmenlerce dilimize aktarılmış bu şiirler. Ne var ki romandan bağımsız
olarak yayımlandığı için anlam kaybı yaratıyor. Çünkü metinle şiirler arasında
sıkı bir ilişki var. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan bu metin, bu anlamda tam
çeviridir. Şiirler de kitabın sonunda bir bölüm, tıpkı orijinalinde olduğu
gibi.
Çevirinin orijinal dilinden yapılmış olmasının değerlendirmesini de
okurlara bırakalım dilerseniz.
Pasternak’ın düz yazısıyla şiirleri arasında ne gibi farklılıklar var
sizce? Ve şiirlerin çevirisi sürecinde neler yaşadınız?
Pasternak gibi seslerle çok oynayan ve bunu da çok başarılı yapan şairlerin
şiirlerini çevirmek bir hayli zorlu bir iş. Hem anlamı yakalamak hem de aynı
ses tınısını vermek maalesef pek çok yerde olası değil. Ben daha çok anlam
kaybı olmamasına özen gösterdim. Benim çalışmalarım üzerinde Güven Turan son
derece ince düzeltmeler yaparak şiirlerin biçemini oluşturdu. Bence bu aşamada
Türk bir şairle birlikte çalışmamız önemliydi ve sonuçta kaliteyi yükseltti.
Çevirisinde en az sıkıntı duyduğum şiirlerin Lara’ya yazılmış aşk şiirleri
olduğunu söylemeliyim. Çünkü kitabın sonunda zaten o duygularla o denli
yoğunlaşmıştım ki şiirler bunun taçlanması oldu. Ama pek çok dinî içerikli,
Kutsal Kitap’tan esinlenilmiş şiir var. Onlar için çok emek harcandığını
söylemeliyim.
Peki Rusça aslından okurken sizin bir okur olarak nasıl bir deneyiminiz
oldu?Doktor Jivago ve Boris Pasternak sizin için ne ifade ediyor?
Doktor Jivago’yu ilk kez öğrencilik yıllarımda Türkçe olarak okumuştum. Tabi ki bir genç
kız olarak aklımda “aşk romanı” olarak kalmıştı. Daha sonraki yıllarda Rusça
olarak okuduğumda da zorlandığımı anımsamıyorum açıkçası. O zaman “Sovyet
Dönemi yasaklı edebiyatı neymiş” bakış açısından okumuştum. Bana ne gerekiyorsa
onu anladım sanırım, o okumadan da.
Ancak çeviri amaçlı bir metni çözümlemek bambaşka bir olay. Örneğin siz bir
eseri okurken betimlenen doğayı, kendi algınızda kendinizce biçimlendirip
geçiyorsunuz kolayca. Oysa hedefiniz çeviriyse o ağaçları, ormanın o
hışırtısını yazarın algılarıyla kavramanız ve hedef kitlenize bir anlam kaybı
olmadan vermeniz gerekiyor. Bu, zorlu olduğu kadar da tuhaf bir keyfi olan bir
süreç.
Ne kadar sürede çevirdiniz, nasıl bir deneyim oldu sizin için?
Çeviri süresi açısından yayınevini biraz üzdüğümü burada itiraf edeyim.
Çünkü Pasternak’ı çözümlemem için çok fazla okumam gerekti. Hayatı, yazdıkları,
onunla ilgili yazılanlar. Başka bir romanı da olmadığı için ipucu çok azdı.
Ayrıca çok fazla dinî metin okumak zorunda kaldım. Etkilendiklerini,
göndermelerini, alt metinde vurguladıklarını çözümlemem gerekiyordu. Tüm bu
okumalar, araştırmalarla beraber toplam 4 yıl Pasternak, Jivago, Lara, Tonya,
Strelnikov ve diğerleriyle birlikte yaşadım desem pek de abartmış olmam. Neyse
ki üniversitede derslerim ve başka sorumluluklarım vardı da nefes
alabiliyordum.
Roman 1965 yılında sinemaya da uyarlandı ve beş Oscar kazandı. Aynı zamanda
tüm zamanların en çok gişe hasılatı getiren filmlerinden biri unvanına da
sahip. Film uyarlaması hakkında neler söylemek istersiniz? Romanı en iyi
tanıyan insanlardan biri olarak sizce başarılı bir uyarlama mı? Çok fazla
değişiklik var mı yoksa romana sadık bir uyarlama mı?
Kitabın çok katmanlı olduğunu belirttim. Filme bu katmanlardan ikili bir
aşk, Lara’yla Doktor’un aşkı esas alınmış. Müzik ve diğer detaylarla da bu son
derece başarılı yapılmış. Kısacası filme Doktor Jivago romanının
aşk kesiti için başarılı bir uyarlama demek mümkün. Ancak filmi izleyip “Doktor
Jivago eserini biliyorum” diye bir kanıya kapılmak yanılgı olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder