Kaynak: https://turkrus.com/
Rus şiirinin simgesi Aleksandr Sergeyeviç Puşkin sadece 37 yıl yaşadı. Avrupa’nın kültür merkezleriyle ilişkilendirilen bu ölümsüz yazarın hayatı aslında şaşırtıcı derecede dar bir coğrafyada geçti. Paris’i, Roma’yı ya da Berlin’i hiç görmedi. Rusya sınırlarının dışına yalnızca bir kez çıktı; o da bir Avrupa başkentine değil, savaşın ortasındaki Osmanlı topraklarına oldu.
Bu yolculuk hem cesareti hem de dramatik anlarıyla hâlâ büyüleyici kabul edilir. Puşkin sınırı gizlice geçti, ilerleyen bir orduya katıldı, dağ fırtınalarına yakalandı, Osmanlı esirleriyle konuştu, ilk kez İslami ritüelleri izledi, pilav ve şiş kebap tattı ve karşısına çıkan her kâğıt parçasına notlar düşerek ilerledi. Sonunda tüm bu deneyimi “Arzrum Yolculuğu”na dönüştürdü.
Puşkin’in bu sıra dışı yolculuğunun hikâyesi Rus kaynaklarında şöyle özetleniyor:
Sınırı gizlice geçen bir şair
1829 baharında Puşkin, hayatını riske atacak bir karar verdi. Çar I. Nikolay’dan izin almadan Kafkasya’ya doğru gizlice yola çıktı. O sırada Osmanlı–Rus Savaşı sürüyordu ve savaş bölgesine izinsiz girmek ciddi bir suçtu. Eğer yakalansaydı onu para cezası değil, askeri mahkeme bekliyordu.
Kararını daha sonra şöyle açıklayacaktı:
“Ben savaşı görmek istiyordum. Gerçek savaşı, kitaplardaki değil.”
Puşkin’in başarısız kamuflajı
Yola çıkarken Çerkes burkası ve fes giyerek yerli halk gibi görünmeye çalıştı. Ancak bu çabanın işe yaramadığı kısa sürede anlaşıldı:
*
Fransız aksanıyla konuşuyordu.
*
Davranışları aristokrat bir şehirli olduğunu belli ediyordu.
* Sürekli not aldığı için dikkat çekiyordu.
Rus askerleri ona hemen bir lakap taktı: “Bizim Frenk şair.”
Yerel halk ise daha da çok yanılıyordu. Onu kimi zaman Ermeni, kimi zaman Gürcü, kimi zaman da “eğitimli bir Farslı” sandılar. Rusça konuşmaya başlayınca kim olduğu anlaşılırdı.
Not defteri yerine kâğıt artıkları
Yol boyunca düzgün bir defter bulmak zordu. Puşkin notlarını:
*
askerî raporların arka yüzlerine,
*
tütün kutularının kâğıtlarına,
*
pipetabanı sarılıklar üzerine,
* bulduğu her yırtık kâğıt parçasına yazdı. Araştırmacıların bu dağınık arşiv üzerinde yıllarca çalışması gerekti.
Gümrü’de fırtına ve “cinli gece”
Kars yönünde ilerlerken bir dağ fırtınasına yakalandı. Rüzgârın gücü onu yere mıhlamıştı; ilk kez insanlardan değil, doğanın kudretinden korktuğunu yazdı.
Yerel
halk ona şöyle dedi:
“Böyle gecelerde cinler ovaya iner.”
Bu cümleyi özel olarak kaydetti.
Osmanlı topraklarında ilk adımlar
Sınırı
geçtiğinde kendisini tamamen farklı bir dünyada buldu:
Şadırvan başında abdest alan insanlar, minarelerden yükselen ezan, dar ve gölgeli sokaklar, kahve ve tütün kokusu, çarşıların uğultusu…
Daha önce yalnızca Doğu masallarında okuduğu manzaraları ilk kez gerçek hâliyle izliyordu.
Dostlarına
şöyle yazdı:
“Hayalî değil, gerçek Doğu’yu gördüm.”
Osmanlı esirleri: düşmana saygılı bir bakış
Puşkin, Rus kampındaki Osmanlı esirlerini ilgiyle izledi. Şunları özellikle not etti:
*
namazlarını düzenli kılmaları,
*
bakır kazanlarda yemek hazırlamaları,
* esareti metanetle karşılamaları.
Onlarda öfke değil, derin bir yorgunluk gördüğünü yazar. Bu gözlem onda kalıcı bir insani iz bıraktı.
At sevgisi ve disiplin
Puşkin Osmanlı askerlerinin atlara gösterdiği özeni hayranlıkla anlatır:
“Türkler atlarını kardeşleri gibi sever. Bu hayvanlar onların ulusal gururudur.”
Rus ordusunda at sadece bir araçken Osmanlı birliklerinde neredeyse aile üyesi gibiydi.
İlk “şişlik”, pilav ve taş fırın ekmeği
Yolculuk notlarında tattığı yemekler önemli bir yer tutar:
*
“şişlik” (şiş kebabı),
*
pilav,
*
şekersiz sert kahve,
* kayalıkların üzerinde pişirilen sıcak ekmek.
Ekmek için “toprağın kokusunu taşıyan bir lezzet” demesi dikkat çekicidir.
Trabzon hayali ve ulaşılamayan kıyı
Puşkin, Karadeniz’i Osmanlı tarafından görmek istiyordu; en büyük arzusu Trabzon’a ulaşmaktı. Ancak Rus komutanlığı izin vermedi:
* yol
tehlikeliydi,
*
savaş hattı karışıktı,
* ordu Erzurum’a doğru ilerleyecekti.
Bu, yolculuğun en büyük hayal kırıklığı oldu.
Erzurum: Doğu’nun kalbi
Erzurum’a vardığında şehir ona Doğu’nun özeti gibi göründü:
*
bakırcılar ve tütün satıcıları,
*
hanlar ve kervansaraylar,
*
rüzgâr alan taş sokaklar,
* harabeler arasında oynayan çocuklar.
Bu gözlemler hem savaş kroniği hem de edebî bir seyahatnâme üslubuyla “Arzrum Yolculuğu”na dönüştü.
Doğu: Puşkin için kalıcı bir ilham
Dostları
Puşkin’in hayatında en çok bu yolculuğa geri döndüğünü söyler:
Gürcü dağları, Ermeni köyleri, Türk askerleri, kahve kokulu sokaklar, Erzurum’un taş duvarları…
Rusya’dan
yaptığı ilk ve tek yurtdışı yolculuktu, ama belki de kendini en özgür
hissettiği yolculuktu.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder