Cenk
Başlamış
Kaynak:
http://medyagunlugu.com/haber/
Yıllar önce Türkiye’de bir bayan sunucu televizyonda hava
durumunu anlatırken, “Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun,”
derdi.
Güzel bir dilek ama gerçekçi değil. Hele Rusya’da. Hele hele Moskova’da.
İlk bakışta havadan sudan bir konu gibi görünüyor ama değil.
Rusya’da, özellikle Moskova’da hava insanların ruh halini, hatta yaşam biçimini belirliyor. Aslında bir değil, üç Moskova var. Yazık ki, en güzel Moskova en kısa süren Moskova.
Özellikle Akdeniz bölgesinde insanlar deniz ve güneşin keyfini çıkarırken, ağustos ayının ikinci yarısında soğuk hava Moskova’nın kapısını çalmaya başlıyor. Hem de öyle böyle değil, geceleri battaniyesiz yatırmayacak bir soğuk. Merkezi ısıtma sistemi de henüz çalışmadığı için şanssız Moskovalılar battaniye altında titriyor.
Şanslı Moskovalılar ise Türkiye gibi ülkelerde güneşten kaçacak gölge arıyor.
Eylül ve ekim aylarına hadi bir derece katlanılıyor çünkü ısıtmasa da güneş hala kendisini gösteriyor. Ama kasımla birlikte cehennem azabı başlıyor. Sanki birisi güneşi, “Git! Sakın buralarda görmeyeyim seni!” diye tehdit etmiş. Güneş aylarca ortadan yok oluyor, geceden çok da farkı olmayan gündüzler başlıyor.
Ruslar doğuştan bu işkenceyi kanıksadığı için fazla farkında değil ama karanlık onların yaşamını etkiliyor. Karanlık kış aylarında Moskovalılar otomatiğe bağlanmış gibi yaşıyor, neredeyse robot gibi davranıyor. Asık yüzlü insanlar her sabah aynı saatte kalkıyor. Kurulmuş gibi arabasına ya da toplu taşım aracına biniyor. Aynı asık yüzle günü, pardon karanlığı geçiriyor. Akşam olunca aynı reflekslerle evine dönüyor.
Güzel bir dilek ama gerçekçi değil. Hele Rusya’da. Hele hele Moskova’da.
İlk bakışta havadan sudan bir konu gibi görünüyor ama değil.
Rusya’da, özellikle Moskova’da hava insanların ruh halini, hatta yaşam biçimini belirliyor. Aslında bir değil, üç Moskova var. Yazık ki, en güzel Moskova en kısa süren Moskova.
Özellikle Akdeniz bölgesinde insanlar deniz ve güneşin keyfini çıkarırken, ağustos ayının ikinci yarısında soğuk hava Moskova’nın kapısını çalmaya başlıyor. Hem de öyle böyle değil, geceleri battaniyesiz yatırmayacak bir soğuk. Merkezi ısıtma sistemi de henüz çalışmadığı için şanssız Moskovalılar battaniye altında titriyor.
Şanslı Moskovalılar ise Türkiye gibi ülkelerde güneşten kaçacak gölge arıyor.
Eylül ve ekim aylarına hadi bir derece katlanılıyor çünkü ısıtmasa da güneş hala kendisini gösteriyor. Ama kasımla birlikte cehennem azabı başlıyor. Sanki birisi güneşi, “Git! Sakın buralarda görmeyeyim seni!” diye tehdit etmiş. Güneş aylarca ortadan yok oluyor, geceden çok da farkı olmayan gündüzler başlıyor.
Ruslar doğuştan bu işkenceyi kanıksadığı için fazla farkında değil ama karanlık onların yaşamını etkiliyor. Karanlık kış aylarında Moskovalılar otomatiğe bağlanmış gibi yaşıyor, neredeyse robot gibi davranıyor. Asık yüzlü insanlar her sabah aynı saatte kalkıyor. Kurulmuş gibi arabasına ya da toplu taşım aracına biniyor. Aynı asık yüzle günü, pardon karanlığı geçiriyor. Akşam olunca aynı reflekslerle evine dönüyor.
Ekim sonu – mart sonu arasında tek hâkim olan birinci
Moskova’da yaşayanlar sürekli karanlığın verdiği hırçın ve gergin ruh halinden
bir türlü kurtulamıyor. Tabii buna, zaman zaman sıfırın altında 30 dereceye
düşen soğuk havayı da eklemek gerekiyor. Karanlık ve soğuk, yollardaki kar
artığı çamurla birleşince hayat iyice çekilmez hal alıyor.
Derken bir nisan günü güneş dönüyor ve ikinci Moskova dönemi başlıyor. İnsanlar farkında olmadan gülümsüyor. Hareketleri hızlanıyor. Kış aylarının gerginliği azalıyor. Ama sevinç kısa sürüyor. Bu sefer de yağmurlar başlıyor, hava yeniden soğuyor ve kararıyor. Bunun ne kadar süreceğini Allah biliyor. Yeniden güneşi bekleyenlerin kar fırtınası ile karşılaşma olasılığı da var tabii.
Derken bir nisan günü güneş dönüyor ve ikinci Moskova dönemi başlıyor. İnsanlar farkında olmadan gülümsüyor. Hareketleri hızlanıyor. Kış aylarının gerginliği azalıyor. Ama sevinç kısa sürüyor. Bu sefer de yağmurlar başlıyor, hava yeniden soğuyor ve kararıyor. Bunun ne kadar süreceğini Allah biliyor. Yeniden güneşi bekleyenlerin kar fırtınası ile karşılaşma olasılığı da var tabii.
Bu yıl şimdilik işler yolunda. İşler yolunda derken en azından kar yağmıyor.
Ama hava yine soğuk, yine kapalı, yine yağmur yağıyor. Üstelik her yıl olduğu
gibi yine gizli bir el sıcak suyu kesmiş durumda. (Moskova’da sıcak su sistemi
her yıl mayıs-ağustos arasında kapatılıyor) Radyodaki sunucu, “Önümüzdeki üç
gün sürekli yağmur yağacak,” derken sanki dinleyicilerden özür diliyor.
Bugün 2 Haziran ve herkes umutla üçüncü Moskova’yı bekliyor. Yani, ısıyı 30 dereceye yükseltecek, gece saat dokuz buçukta gözlük taktıracak kadar dik bakan güneşi bekliyor. Herkes umutlu. O günler mutlaka gelecek. Radyodaki sunucu bu sefer gururla, “Şu anda 30 derece,” diyecek ama kuşku duyanları inandırmak için özellikle vurgulayacak, “tabii ki, sıfırın üstünde 30 derece...”
Hayat daha bir hızlanacak. Genç kızlar, genç erkeklerin gözlerini üzerlerine odaklayacak giysiler giyecek, daha doğrusu giymeyecek, örtünecek. İnsanlar nehir kıyılarında güneşlenecek. Derken bir ağustos günü battaniyeler yeniden çıkacak, havaya yazılmış bir yaz da, bu yazı da son bulacak.
Bugün 2 Haziran ve herkes umutla üçüncü Moskova’yı bekliyor. Yani, ısıyı 30 dereceye yükseltecek, gece saat dokuz buçukta gözlük taktıracak kadar dik bakan güneşi bekliyor. Herkes umutlu. O günler mutlaka gelecek. Radyodaki sunucu bu sefer gururla, “Şu anda 30 derece,” diyecek ama kuşku duyanları inandırmak için özellikle vurgulayacak, “tabii ki, sıfırın üstünde 30 derece...”
Hayat daha bir hızlanacak. Genç kızlar, genç erkeklerin gözlerini üzerlerine odaklayacak giysiler giyecek, daha doğrusu giymeyecek, örtünecek. İnsanlar nehir kıyılarında güneşlenecek. Derken bir ağustos günü battaniyeler yeniden çıkacak, havaya yazılmış bir yaz da, bu yazı da son bulacak.
(2009)
Gazeteci
Cenk Başlamış'ın "Rusya'nın Sırları" kitabından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder