Fuad
Seferov
Kaynak:
http://www.medyagunlugu.com/
Hani bazı insanlar vardır hayatları roman gibidir,
başlarına gelmeyen kalmamıştır, ara sıra mutluluklar da vardır ama
mutsuzluklar, hayal kırıklıkları, pişmanlıklar ve şansızlıklar sanki yakalarına
yapışmış gibidir.
İşte, bu kişilerden biri "Komünist Salih" ya da
daha çok bilinen adıyla "Baytar Salih"...Yani, Nazım Hikmet'in
ölümün ardından şiir yazdığı, Uğur Mumcu'nun bir makalesinin tamamını ayırdığı
Türkiye Komünist Partisi 2. Genel Sekreteri Salih Hacıoğlu...
Aralarında Kalandar dergisinin de bulunduğu çeşitli
kaynaklardan toplanan bilgiler, kendi ağzından anlattıkları ve Medya
Günlüğü'nün yakınlarıyla yaptığı söyleşiler birleştirilince karşımıza
toplama kampında son bulan şöyle çileli bir hayat hikayesi çıkıyor:
Salih Hacıoğlu 1880 yılında Trabzon Tonya'da doğdu. 1903
yılında İstanbul'daki Baytar Mektebi'ni birincilikle bitirdi, bu yüzden hayatı
boyunca hep "Baytar Salih" olarak anıldı. 1910 yılında bitirdiği
Askeri Baytar Mektebi'nde iki yıl öğretmenlik yaptı. Binbaşı rütbesiyle Ankara
5. Kolordu Hayvan Hastanesi Müdürlüğü'ne atandı.
Ankara'da Sovyet temsilcisi Tatar Şerif Manatov'la tanışır
ve Manatov'un fikirlerinden çok etkilenir. 1920 yılında Ankara'da
arkadaşlarıyla "Emek" adlı bir gazete çıkarmaya başlarlar ve sık sık
konferanslar düzenlerler.
1921 yılında Çerkez Ethem ayaklanmasını desteklediği
gerekçesiyle tutuklanır. Altı ay hapis yattıktan sonra çıkar. 1920 yılında
Bakü'de kurulan ve Anadolu hareketine katılmak için yurda dönerken öldürülen
Mustafa Suphi önderliğindeki TKP'nin legal örgütü olarak kurulan Türkiye Halk
İştirakiyûn Fırkası'nın Ankara'da illegal olarak gerçekleştirilen kuruluş
Kongresi'nde Merkez Komitesi 1. sekreterliğine 1922 yılında seçilir. (Türkiye
Halk İştirakiyûn Fırkası'nın Kuruluş Kongresi TKP'nin 2. kongresi olarak kabul
edilmiştir.)
7 Aralık 1922′de Moskova'da yayımlanan "Kızıl
Şark" adlı dergide Baytar Salih'in; "Burjuva Beyefendileri" diye
başlayan ve TBMM hükümetini protesto eden bir yazısı yayımlanır.
Bu çalışmalar ve örgütlenmeler karşısında, Rauf Bey
hükümeti THİF'yi kapatır ve yöneticileri hakkında dava açar. 9 Ağustos 1923′de
sonuçlanan davada Salih Hacıoğlu ve parti yöneticilerinden 35′i ağır cezalara
çarptırılır.
1925 yılında TKP'nin 3. Kongresi İstanbul'da gizlice
toplanır. Salih Hacıoğlu bu kongrede merkez komitesi üyeliğine seçilir, fakat
partinin genel sekreteri Şefik Hüsnü Değmer ile aralarındaki anlaşmazlıklardan
dolayı partiden uzaklaştırılır.
1927 yılında Moskova'da toplanan Komintern'in 4. kongresine
katıldığı gerekçesiyle tutuklanır. 4 aylık cezasını çektikten sonra, 1928
yılında Nazım Hikmet'in de yardımıyla ailesiyle birlikte Sovyetler Birliği'ne
gider. Sovyetler Birliği'nde Türk devrimcilerinin eğitim gördüğü KUTV
üniversitesinde kısım şefliği ve veterinerlik görevlerinde bulunur.
1949 yılında eşinin kardeşinin ölümü üzerine Moskova'daki
Türkiye Büyükelçiliğine vize almak için başvurur. Bu başvuru nedeniyle Sovyet
yönetiminde casusluk suçlamasıyla tutuklanır. 15 yıl 6 ay ceza alır ve Altaylar
bölgesinde bir çalışma kampına ailesiyle birlikte sürgüne gönderilir. Bu esir
kampında sağ yanına inme iner ve 1954 yılında hayata gözlerini yumar. Ölümünden
sonra eşi Sabiha Sümbül Nazım Hikmet'ten yardım ister. Nazım Hikmet büyük
uğraşlar vererek, casusluk suçlamasıyla suçlanan Hacıoğlu'nun ölümünden sonra
aklanmasını ve ailesine 80 ruble maaş bağlanmasını sağlar.
Öykü kısaca böyle...
Şu anda Moskova'da Hacıoğlu'nun 3 torunu
yaşıyor: Salih Lütfiyeviç, Cemal Hacı ve kız kardeşleri Lidya. Bu
kişilerden, şu anda Aleksandr Hacı adıyla bilinen Salih Lütfiyeviç 1960'lı
yıllarda Dinamo Moskova başta ünlü Rus kulüplerinde oynamış, daha sonra Rus
Milli Takımı'nda görev yapmış saygın bir futbol adamı.
Lütfiyeviç, Medya Günlüğü'ne Salih Hacıoğlu ile ilgili
olarak şunları söyledi:
"Ben dedemin ismini taşıyorum. Onu hiç hatırlamıyorum.
Vefat ettiğinde 3 yaşındaymışım. Ama babamın anlattıklarına göre dedem beni çok
severmiş ve okşarken Türkçe sözler söylermiş. Anlatılanlara göre dedem Bolşevik
devrimi lideri, SSCB kurucusu Vladimir Lenin'i de tanıyormuş. Türkiye'de
yönetimle anlaşamayınca Sovyetler'e gelmiş. Babam annemle boşanınca bizi
annemiz büyüttü. Tabii babamla görüşüyorduk. Ben hayatımı futbola adadım. Bir
kere İstanbul'a Galatasaray-Spartak maçına gittim. Türk futbolunu ilgiyle
izliyorum."
Büyük torunu Cemal Hacıoğlu'nun anlatıkları ise
şöyle:
"Dedem Sovyetler'e geldiğinde Hacıyev soyadını aldı.
Türkiye'de Cumhuriyet kurulmasının ardından dedem sistem ile anlaşamayacağını
hissedince babam Lütfü ve amcam Ethem'i SSCB'ye gönderdi. İkinci Dünya Savaşı
yıllarında babam mesleğinden dolayı Ural bölgesinde inşaat bayındırlık
çalışmaları için görevlendirildi. Alemiz Ural bölgesine yerleşti. 1943 yılında
kızkardeşim Lidiya doğdu. Fakat babam ve annem sürekli tartışıyor, annem onu
sık sık dedeme şikayet ediyordu. Bunun üzerine dedem bizim tekrar Moskova'ya
gelmemize yardımcı oldu. O zaman Moskova savaştan dolayı kapalı kentti. Dedem
merkezdeki Trubnı Meydanı'nda yaşıyordu. Burada yabancı kökenli
komünistler aileleri ile kalıyordu. Ben sürekli dedemi ziyaret ederdim. Bize
çok yardımcı oluyordu. Şarkiyat Enstitüsü'nde Türkçe ve Ortadoğu tarihi
dersi veriyordu. Dedem her ziyaretimde bana dondurma
ısmarlardı. Evlerinden misafirler eksik olmazdı. 1949 yılında onu eşi
Sabiha ile birlikte gözaltına aldılar. Daha sonra Sabiha serbest bırakıldı.
Sabiha bir çok kuruma başvurarak dedemin de serbest bırakılması için uğraştı
ama Altay bölgesine, Barnaul kampına sürgün edildi. 1954 yılında hayatını
kaybetti. İddialara göre, bir Polonyalı mülteci onu ihbar etmiş. Dedemin
dönemin Sovyet yönetimini eleştirdiğini öne sürmüş. Dedem Barnaul'da toprağa
verildi.... Ben uzay alanında mühendislik eğitimi aldım. Çalışmalarımdan
dolayı devlet nişan, madalya ve ödülleri aldım."
Torunu emekli mühendis Lidya da, "Pek fazla şey
hatırlamıyorum, çok küçüktüm. Tek hatırladığım dedem beni öperken
sakalları yüzüme iğne gibi batardı (gülerek)" diyor.
Uğur Mumcu, 17 Şubat 1990 tarihli "Baytar
Salih" başlıklı köşe yazısının tamamını ona ayırmış. Hikayesini uzun uzun
anlatan Mumcu, " Baytar Salih'in dramından bugün için bin ders çıkar.
Derslerden biri ve en önemlisi bir ülkenin başka bir ülkeye "devrim ihraç
edemeyeceğidir... Baytar Salih ve onun gibi düşünenler Stalin döneminde
yaşadıkları barbarlıklar içinde kurdukları düşlerin birer birer yıkıldığını
kendi gözleriyle görmüşlerdir. Ve bu düş kırıklığı içinde ülkeye dönmek
istemişler; dönememişlerdir"diye yazıyor.
Son olarak Nazım Hikmet'in 1956 yılında onun için
kaleme aldığı "Hacı Oğlu Salih" şiirini aktaralım:
Hacı
oğlu Salih memleketimdendi,
Karadeniz'den.
Kocaman
gözlü, kocaman burunluydu,
dazlaktı.
Komünistti
on dokuzdan.
Dövüştü,
hapse
düştü,
yattı
Ankara'da, Kırşehir'de.
Sonra
geçti bu yana,
yani
ikinci vatana.
Baytardı.
Kirofabat köylerinde hasta keçilere baktı.
Yıllar,
eğrilen bir yün ipliği gibi aktı
namuslu,
çalışkan parmaklarından.
Sonra,
49′da, Moskova'da, Martın onuncu gecesi,
oturmuş,
Engels'i okuyordu,
geldiler,
götürdüler,
sürdüler
Altay Bucağına.
Ne bir
dağ devrildi içinde,
hattâ
ne bir toprak parçası kaydı.
Yalnız,
inme indi sağına,
altmış
yedi yaşındaydı.
Altı
yıl, Hacı oğlu Salih
kutladı
İnkılâbın yıldönümünü
tel
örgüler ve kurt köpekleriyle çevrili.
Ve
öldü bir bahar günü
elli
kişilik barakasında.
Bu
akşam Moskova'da bayram eyledik,
kutladık
İnkılâbın yıldönümünü:
Dolaştı
türkü söyleyerek meydanları Marks
Engels
Lenin
ve
Temize çıkma kâadı Salih'in
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder