Ataol
Behramoğlu
Rus
Edebiyatı Yazıları
Kaynak:
https://www.insanokur.org/
Mihail Şolohov, Ukrayna Kazaklarından bir köylü kadınla bir
değirmencinin oğlu olarak Don kıyılarındaki bir Kazak köyünde 1905’te doğdu.
Bir din okulunda ve lisede öğrenim gördü. İç savaş yıllarında, ülkeye tarım
ürünleri sağlamakla, “kulak”ların karşı devrimci eylemleriyle mücadele etmekle
görevli işçi birliklerinde yer aldı.
1922 yılı sonlarında geldiği Moskova’da
bir süre işçilik ve hamallık yaparak yaşamını kazandı. Sonradan “Don Nehri
Hikayeleri” ve “Gök Mavisi Bozkır” adlı kitaplarında yer alacak ilk hikayeleri
1923-24 yıllarında gazetelerde yayımlandı.
İşçi yazarların oluşturduğu “Genç Muhafız” adli edebiyat
topluluğuna katıldı. 1920’lerin ilk döneminde, “Erken Sovyet Anlatısı” diye
nitelenen bir anlatı türünün başlıca yapıtları yayımlandı. Bunlar, Vsevolod
lanov’un “14-69 No.ht Zırhlı Tren”i (1922), Aleksandr Malışkin’in “Dair’in
Düşüşü” (1923), Dimitri Furmanov’un “Çapayev”i (1923). İshak Babel’in “Kızıl
Süvarileri (1923). Aleksandr Seraafımoviç’in “Demir illtfant” (1924). vb.dir.
1Cahra-Ilanları tek tek kişilerden çok kitleler olan bu yapıtların başlıca
anlatım özellikleri, kısa ve kesik kesik cümlelerle, romantik, coşkulu bir
anlattın dizemiyle (ritm) yazılmış olmalarıdır. Henüz yaşanmış, yaşanmakta olan
olayların sıcağı sıcağın aktarıldığı bir çeşit anı-güne (‘ türünde yapıtlar da
denebilir bunlara.
Aynı yıllarda. 19. yüzyıl gerçekçi edebiyat geleneklerini
ve anlatım özelliklerini sürdüren romanlar da yazılmaktaydı. Konstantin Fedin’
in “Kentler ve Yıllar" (1924). Gorki’nin “Artamonovlar” (1925), Fyodor
Gladkov’un “Çimento”su (1925) böyle yapıtlardır. Şolohov’un 1926 yılında
yayımlanan kitaplarında yer alan hikayeleri, “Erken Sovyet Anlatısı” ve şiirine
özgü romantik öğeleri taşımamakla onlardan ayrılır. Bu hikayelerde Don Nehri
bölgesindeki iç savaş. Kazak köylerinde yeni düzenin temsilcileriyle karşı devrimciler
arasındaki çatışmalar. babaya oğulla. kardeşi kardeşle karşı karşıya getiren
acımasız toplumsal oluşumlar, gerçekçi bir bakış açısı ve soğukkanlı bir
anlamla yansıtılır. Fakat yine bu hikayelerde, gerçekçi yöntemin, “Erken Sovyet
Anlatısı”nın başlıca ürünlerinde gördüğümüz “doğalcılık” (natüralizm)
öğelerini taşıdığını da belirtmek gerekir. Şolohov’un ilk yapıtlarında da
gözlemlenen önemli bir özelliği insan yazgılarını, toplumsal, tarihsel bir
kesit içinde, fakat aynı zamanda da tek tek ve derinliğine gösterebilme
ustasıdır. Bu ustalık, “Durgun Don”da büyük boyutlara ulaşır. Şolohov “Durgun
Don”u dört büyük ciltte. 1928-40 yılları süresinde yayımladı. Destan-roman
türünün Rus edebiyatındaki büyük yaratıcısı “Savaş ve Barış’la Tolstoy’dur.
Tolstoy’un dev yapıtında. insan kişilikleri tarihsel-toplumsal kesitler ve
streçIerde ve denebilir ki diyalektik bir alkış ve oluşum içinde ele alınır.
Şolohov, “Durgun Don”la Tolstoy geleneğinin doğrudan sürdürümcüsüdür.
Şolohov’un bu süre getirdiği yenilik, ahlaksal toplumsal psikolojik sorunların,
çatışkıların ve oluşumların karmaşasında. İlk kez halktan insanların, sıradan
köylülerin bu türden bir romanın konusu olmalarındadır. Ve bu karmaşa, bu
çatışkı ve oluşumlar süreci, Rus toplum yaşamının 1912-1922 yıllar arasındaki,
olağanüstü önemde bir dönemidir. “Durgun Don” kişisel ve toplumsal olanın
alabildiğine yoğun, bütünsel, derinliğine birleştirilebilmiş olmasıyla çağdaş
dünya edebiyatının hiç kuşku yok ki en önemli yapıtlarındandır. Sovyet
gerçekçiliğini, yeni insanın çatışkılar içinde oluşumunu kavramada öncelikle
başvurulması gereken bir yapıttır. Şolohov’un yapıtları, (“Durgun Don”, ve onu
izleyen “Uyandırılmış Toprak”), yerel konuşma tatlarından, deyim ve
sözcüklerinden kaynaklanan, zengin, yoğun, şiirsel dilleriyle de özgündürler.
Moskova’ya 1922’de gelen Şolohov çok az kaldı başkentte. Bir iki yıl sonra,
doğup büyüdüğü Don bölgesine döndü, Vcşenska’ya bölgesine yerleşti; sade,
halktan bir insan olarak, ölümüne kadar, hemen hemen hiç ayrılmamacasına orada
yaşadı. Nobel Edebiyat ödülünü alması da bir değişiklik getirmedi bu halk
insanının yaşamına. Bambaşka dünyaların ve inançların insanları, bambaşka
koşulların ürünleri olmalarına karşın, Solohov’la çağımızın bir başka büyük
yazarı, Amerikalı Faulkner arasında, gerek yazarlıkları gerek yaşamları
bakımından, yakınlıklar bulunduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder