Dileda
Arslan
Kaynak:
https://oggito.com/
Herzen’in
asıl kalem oynattığı alan edebiyat olmamasına rağmen kitap boyunca oldukça
edebi bir anlatımı tercih ettiğini ve bu işin altından da belli başlı Rus
romanlarını aratmayacak biçimde kalktığını görüyoruz.
Nuri
Yıldırım ile çeviri yolculuğunu ve geçtiğimiz günlerde Yordam Edebiyat
tarafından yayımlanan yeni çevirisi Geçmişim ve Düşüncelerim üzerine konuştuk.
Dileda
Arslan: Uzun yıllar başka bir alanda önemli görevler
yürüttükten sonra çevirmenliğe yöneldiniz ve değerli eserleri Rusçadan Türkçeye
çevirdiniz. Çevirmenlik yolculuğunuz nasıl başladı?
Nuri
Yıldırım: İlk çevirim 1983’te Cem Yayınevi tarafından
yayımlanan Seçme Hikâyeler/A. Çehov'du. 1979-81 yılları arasında misafir
öğretim üyesi olarak iki yıl Moskova Üniversitesi’nde bulunmuş, Rusça
kurslarına devam etmiştim. Çehov çevirime biraz da kendimi denemek için, acaba
başarabilir miyim diye başlamıştım. Rusça öğrenip çeviri yapmak isteyenler dili
yalın, cümleleri fazla karmaşık olmadığı için genellikle hep Çehov’dan
başlarlar, daha kolay olacağını sanırlar. Kısa sürede Çehov çevirmenin, onun
lirizmini başka dile aktarmanın hiç de kolay olmadığını anladım. Bu ilk
denemeden sonra çeviri yapmadım, çevirinin çok ciddi bir iş olduğunu, kendi
yoğun mesleki işlerinizin arasında öylesine yan bir uğraş olarak yapılabilecek
bir şey olmadığını gördüm. 2010’da üniversiteden emekli olunca yeniden, bu kez
tam zamanlı olarak çeviriye başladım.
DA: Sizin
için bir çevirinin olmazsa olmazları nelerdir? Metni Türkçeleştirirken nasıl
bir yol haritası izliyorsunuz?
NY: Orijinal
metne sadakat benim temel ilkemdir. Çevirmenin görevi, önce o cümlede yazarın
söylemeyi amaçladığı şeyi tam olarak anlamak, sonra da onu eksiksiz olarak
Türkçeye aktarmaktır. Çevirilerdeki muğlak, lastikli cümleler genellikle
çevirmenin orijinal metni tam olarak anlamamış olduğunun bir işaretidir. Bu
durum daha çok hızlı çeviride ortaya çıkar. Klasik eser çevirisi, tıpkı antika
saat tamirciliği, kıymetli taş işçiliği gibi asla aceleye gelmez, aksi halde
hata kaçınılmaz olur. Çeviride önem verdiğim diğer bir konu romanın
ambiyansını, yazıldığı dönemin atmosferini mümkün olduğu kadar korumak, en az
hasarla aktarmaktır. Okuyucu bir Rus romanı okuduğunu, olayların serflik
Rusyasında geçtiğini her an hissetmeli, kendini orada, onların arasında hayal
etmeli. Bu havayı yaratmak için çevirilerime sözlükçe ekliyor, ölçü birimleri,
at arabaları adları, yemek adları, coğrafi semboller (step, beryoza vs.), dinî
bayramlar, unvanlar, hitaplar (batyuşka, matuşka, babuşka) vb. bazı kilit
sözcükleri çevirmiyor, Rusça olarak bırakıyorum.
Bir romanı çevirmeye karar verdiğimde ilk önce yazarın
hayatını okuyorum, o eseri hangi ortamda, ne amaçla yazdığını araştırıyorum.
Örneğin, Lermontov’un, Gonçarov’un çocukluk yıllarını nasıl, hangi ortamda
geçirdiklerini bilmek onların eserlerini daha doğru çevirmenizi sağlayacaktır.
Yine, Dostoyevski’nin Yeraltından Notları’nı ne amaçla, hangi atmosfer içinde
(bir kısmını ölüm döşeğindeki karısının baş ucunda yazmıştır) yazdığını
bilmeden o eserin ruhunu tam olarak kavrayamaz, dolayısıyla da çeviremezsiniz.
Çeviride diğer önemli bir nokta, orijinal metinde tam
olarak anlayamadığınız bir deyimle, deyişle, cümleyle vb. karşılaştığınızda
üşenmeden, inatla, yanıtı bulana kadar araştırmaktır. Rus romanları özellikle
dinî metinlere, mitolojiye, folklore üstü kapalı göndermelerle doludur. Bunları
deşifre etmeden yapılan çevirinin orijinal metinle ilişkisi kopar, bütün anlam
kaybolur, büyü bozulur.
DA: 19.
yüzyıl Rus edebiyatı yazarları bugün bile büyük ilgiyle okunuyor ve eserleri
başyapıt olarak nitelendiriliyor. Rusya'nın, ekonomik ve toplumsal olarak
Batı'nın gerisinde olduğu bir dönemde, kültürel olarak öne geçmesi ve Batı'yı
edebiyatıyla bu kadar etkileyebilmesini sağlayan ana unsurlar nelerdir?
NY: Rus
romanının 19. yüzyılın ikinci yarısındaki mucizevi yükselişini hazırlayan
etmenler hep tartışılmıştır. Bu konu üstüne 2015’te “19. Yüzyıl Büyük Rus
Romanının Üzerinde Yükseldiği Toprak” başlıklı uzun bir makale yazmıştım.1 Kanımca
en önemli faktörler şöyle sıralanabilir: II. Yekaterina’dan itibaren başlayan
ve I. Aleksandr döneminde yaygınlaşarak kökleşen edebiyat salon toplantıları,
edebiyat topluluk ve çevreleri. İkinci faktör, Napolyon’un kesin yenilgisiyle
ve Rusya’nın Avrupa’nın en büyük gücü haline gelmesiyle sonuçlanan 1812
Anavatan Savaşı’nın yarattığı moral üstünlük, ulusal gurur ve özgüven
patlaması, Batı’ya karşı eskiden beri duyulan eziklik duygusundan kurtuluştur.
Üçüncü faktör, hem II. Yekaterina hem I. Aleksandr
döneminde sayılarında büyük artış kaydedilen edebiyat dergileridir. 1800-1812
arasında sırf Moskova ve Petersburg’da 40 yeni dergi ve gazete yayın hayatına
başladı. Hayranlıkla okuduğumuz o büyük romanlar önce, birer edebiyat okulu
haline gelen bu Kalın Dergiler’de (Tolstie Jurnali) tefrika edilir, sonra kitap
olarak basılırdı. Başka bir etken, başarısız Dekabrist ayaklanmasından (1825)
sonra subaylığın gözden düşmesiyle iyi yetişmiş aristokrat aydınların sanata,
edebiyata yönelmeleridir. Rusya’da henüz sanayi, finans, bankacılık vb.
gelişmediği için o dönemde eğitimli bir kişi için ordu dışında alternatif iş
alanı yok gibiydi. Diğer bir faktör, 1830’lardan itibaren sanat ve edebiyatın
ilk kez soylu sınıfların dışına taşması, din adamı, tüccar, memur çocukları
arasından da hayatını kalemiyle kazanan yazar, gazeteci, edebiyat
eleştirmenlerinin yetişmesiydi. Bunun en parlak örneği edebiyat eleştirmeni V.
Belinski’dir.
DA: Çok
kısa bir süre önce Aleksandr Herzen'in Geçmişim ve Düşüncelerim isimli
dört ciltlik otobiyografisinin ilk cildi Yordam Edebiyat tarafından yayımlandı.
Geç de olsa Türkçeye çevrilmiş olması yayıncılık açısından önemli bir olay.
Peki sizin için anlamı nedir, neden çevirmek istediniz Geçmişim ve
Düşüncelerim'i?
NY: Herzen’in
otobiyografisi, Geçmişim ve Düşüncelerim 19. yüzyıl Rus nesrinin
doruklarından biri, 1800-1870 dönemi Rusyasının ve Avrupasının bir
panoramasıdır. Böyle bir başyapıtın şimdiye kadar Türkçeye kazandırılmaması
büyük bir eksiklikti. Uzun süreden beri çevirmeyi düşünüyordum, ancak anıların
hacmi ve çok sayıda dipnot koyma gereği gözümü korkutuyordu, sonunda çevirmeye
karar verdim. Suçlu Kim? dışında romanı olmadığı için Herzen
Türkiye’de diğer Rus yazarları kadar bilinmiyor. Üç kültürlü (Rus, Alman ve
Fransız) bir ortamda büyüyüp yetişen Herzen Rus kültür ve düşünce hayatının
köşe taşlarından biridir. İlk Rus düşünürü, Rus sosyalizminin babası, Londra’da
kurduğu Özgür Rus Basımevi ve çıkardığı Çan gazetesiyle adını despotizme karşı
mücadele ve siyasal propaganda tarihine altın harflerle yazdırmış bir
gazetecidir, eylemci bir siyasi kişiliktir.
Herzen’in Geçmişim ve Düşüncelerim’i edebiyatın her
janrını içinde barından çok çarpıcı, kendine özgü bir eserdir. O dönemde
Rusya’da yazılmış yarı-otobiyografilere, Tolstoy’un Üçleme’sine (1852-57),
Sergey Aksakov’un Aile Tarihi’ne (1856) ya da Saltıkov-Şçedrin’in Taşra
Denemeleri’ne (1855-57) benzememektedir. Turgenyev’in ifadesiyle, “Geçmişim ve
Düşüncelerim, ‘aile dramı üzerine bir anlatı’ değildir, yazarın, sonuna kadar
içten olmaya, kendi döneminin ve kendisinin gerçek hikâyesini anlatmaya,
çağının hakiki, genel ve özel bir resmini çizmeye çalıştığı bir yapıttır.”
Kitaptaki düşünce, duygu, aksiyon ve bilgi bolluğu ilk dikkat çeken şeydir.
Anıların ilk iki cildinde Rus hayatı, Rus taşrası, bürokrasi üzerine çok
değerli bilgiler ediniyoruz. Fransız gazeteci A. Nefftzer (1820-1876) bunu
şöyle dile getirmiş: “Anılarınızın tek bir sayfası, ülke içindeki hayatı,
halkın milli ruh ve maneviyatını, olayların özünü başkalarının uzun, yorucu
çalışmalarından çok daha fazla ortaya koymaktadır.”
Herzen’in etkileyici, akıcı dili, ince ironisi, seçtiği
sözcükler, alegoriler, olayları bir roman havası içinde hikâye edişi Geçmişim
ve Düşüncelerim’in kolay okunmasını sağlıyor. Fransız gazeteci Charles du
Bouzet, “Kitabınızdaki, okuyucuyu kendine çeken enerjik, diri düşünce ve hedefe
kilitlenmiş ihtiras, bitirmeden kitabın başından kalkmanıza izin vermiyor,”
diye yazıyordu. Seçilen sözcüklerin gücü ile ilgili olarak Herzen’in arkadaşı
İtalyan siyasetçi Aurelio Saffi (1819-90) ise şöyle demektedir: “Sizin
kitabınızda sözcük aynı zamanda hem düşünce hem duygu hem de aksiyon demek
oluyor, kitabın başarısının sırrı da bu işte!”
Herzen’in anıları zamanın Rus toplumunun hemen her yönüne
ışık tutuyor; saraydaki ve üst yönetimdeki kanunsuzluk, keyfilik, bürokrasideki
çürümüşlük, gizli polis (Üçüncü Şube), taşrada halkın çaresizliği, serflik
düzeninin akıl almaz zalimlikleri, bunların yanında Moskova Üniversitesi’ndeki
ve Moskova dergilerindeki canlı fikir ve tartışma ortamı, Alman felsefesine
duyulan büyük ilgi, Avrupa’daki siyasi ve felsefi tartışmaların neredeyse eş
zamanlı olarak izlenişi… Tüm bunları Herzen’in güçlü kaleminden
okuyoruz.
DA: Henüz
okuma fırsatı bulamamış okurlar için ana hatlarıyla bahseder misiniz? Birinci
cilt ve devamında hangi olaylar ve başlıklar etrafında ilerliyor anlatı? Okuru
nasıl bir eser bekliyor?
NY: İlk
iki cilt Herzen’in doğuşundan (1812) ailesiyle birlikte Rusya’dan ayrıldığı
Ocak 1847’ye kadarki dönemi kapsamaktadır. Birinci ciltte çocukluğu, üniversite
yılları (1829-33), Vyatka’da sürgünde geçen iki buçuk yıl kapsanıyor. İkinci
cilt Herzen’in 1838 başında Vyatka’dan Vladimir’e nakli ile başlıyor, daha
sonra nişanlısı Natali ile maceralı evliliği, 1839 yazında sürgünün sona
ermesi, Moskova’ya dönüş (Mart 1840), Petersburg’da İçişleri Bakanlığı’nda işe
başlama, Novgorod’da bir yıllık yeni bir sürgün (1841-42), Petersburg’da
Anavatan Notları dergisinde yazmaya başlaması ve Belinski ile dostluk, Temmuz
1842’de bakanlıktan istifa ederek Moskova’ya dönüşü, çeşitli edebiyat ve felsefe
çalışmaları, Mayıs 1846’da babasının ölümü, nihayet 19 (31) Ocak 1847’de annesi
ve üç çocuğu ile birlikte Rusya’dan ayrılışı kapsanıyor.
Üçüncü cilt 1847-1852 arasını, Paris – İtalya – Paris
dönemini kapsıyor. Herzen, 1847 sonbaharında 5 ay sürecek bir İtalya gezisine
çıkıyor, devrimci gösterilerin sürdüğü Roma, Napoli ve Sicilya’yı ziyaret
ediyor, gösterilere katılıyor. İzlenimlerini mektup şeklinde dört makaleden
oluşan “Via del Corco’dan Mektuplar”da paylaşıyor. Şubat 1848 devrimini
Fransa’da, İkinci Cumhuriyet’in ilanını Roma’dan izliyor. Mayıs 1848’de tekrar
Paris’e dönüyor. Paris emekçilerinin başkaldırdığı “Haziran Günleri”ni
heyecanla izliyor, Annenkov ile birlikte katıldıkları bir gösteride polise
yakalanıyor.
1848 ve 1849’da “Fransa ve İtalya’dan Mektuplar” ile “Öteki
Kıyıdan” adlı eseri üzerinde çalıştı. Avrupa devrimlerinin birer birer
yenilgiyle sonuçlanmalarının Herzen üzerindeki etkilerini yine anıların bu
cildinde izleyeceğiz. Üçüncü cildin önemli bir bölümü “aile dramı”na ayrılmış.
1851 yılı Herzen için çok kötü bir yıl oldu. Ocak 1851’de, çok sevdiği karısı
Natali’nin Alman devrimci şair Herwegh (Herzen’in çok yakın arkadaşı) ile gönül
ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Kasım 1851’de annesini ve 8 yaşındaki doğuştan
sağır ve dilsiz oğlunu bir gemi kazasında kaybetti, cesetleri bulunamadı. Bu
acı olayı anıların “Oceano Nox” (Latince, Okyanusta Gece, V. Hugo’nu bir şiiri)
başlıklı bölümünde anlattı, eserin en etkileyici bölümlerinden biridir.
Dördüncü cilt İngiltere dönemini, 1852-1864, kapsamaktadır.
Avrupa devrimlerinin fiyaskoyla bitmesi ve uğursuz 1851 yılından sonra Herzen
büyük bir moral çöküntüsü içinde Avrupa’dan kaçıp kurtulmak ister, önce
Amerika’ya gitmeyi düşünür, sonra İngiltere’de karar kılar. Paris’te kendi
evindeymiş gibi hisseden Herzen Londra’da yalnızdır. En büyük desteği
Londra’daki Polonyalı siyasi göçmen topluluğundan görür. Onların yardımıyla
1853 kışında Kiril alfabesiyle çalışan Özgür Rus Basımevi’ni kurar, Ağustos
1855’te Kutup Yıldızı almanağını, Temmuz 1857’de Ogaryov ile birlikte Çan
gazetesini çıkarmaya başlar. Çok verimli, hareketli bir dönemdir bu. Herzen’in
evi ve sofrası Londra’daki değişik ülkelerden tüm siyasi göçmenlere açıktır,
Özgür Rus Basımevi başta Rusya olmak üzere her yerden akın eden
ziyaretçileriyle âdeta Özgür Rus Basın Merkezi gibi çalışmakta, gönüllü muhabir
ordusunun Rusya’nın her yerinden gönderdiği haber ve bilgiler Çan’da basılarak
Rusya’ya sokulmaktadır. Son ciltte tüm bunları
okuyacağız.
DA: Geçmişim
ve Düşüncelerim'in dört ciltlik bir yapıt olduğunu söylemiştik. Peki diğer
ciltler ne zaman okurla buluşacak, belirlenmiş bir takvim var mı?
NY: İkinci
cildin çevirisini bu sonbahar tamamlamayı planlıyorum. Çok fazla dipnot eklemek
gerektiği için bir cilt yaklaşık 8 ayımı alıyor. Bu hesaba göre 2026 ortalarında
tüm eser çevrilmiş olur diye umuyorum.
Herzen’in asıl kalem oynattığı alan edebiyat olmamasına
rağmen kitap boyunca oldukça edebi bir anlatımı tercih ettiğini ve bu işin
altından da belli başlı Rus romanlarını aratmayacak biçimde kalktığını görüyoruz.
Ayrıca yazdıkları önemli romancıların da takdirini kazanmış. Bu çerçevede
Herzen’i bir edebiyatçı olarak değerlendirebilir miyiz? Sizce yazar tam olarak
nerede duruyor yazın dünyası içinde?
Herzen çok yönlü bir kişilik: Devrimci bir siyaset adamı, edebiyatçı,
düşünür, gazeteci, yılmaz bir özgürlük savaşçısı (bağımsızlık savaşı veren
Polonyalı ve İtalyan devrimciler ile her zaman kol kola), aktivist... Gerçi
arkadaşı Bakunin gibi barikatların adamı değil, onun tek silahı çok etkili
kalemi…
Herzen küçük yaştan itibaren politikaya, ülke sorunlarına
ilgi duyuyor, Dekabristlerin idam edilmesinden çok etkileniyor, hatta bu olayın
onun tüm hayatına yön verdiğini bile söyleyebiliriz. 16-17 yaşlarında,
arkadaşı, geleceğin devrimci şairi Ogaryov ile birlikte Serçe Tepeleri’nde
hayatlarını Dekabristlerin davasına, halkın kurtuluşuna adayacaklarına dair
yemin ediyorlar. Üniversitede Stankeviç çevresi yalnızca Alman felsefesiyle
ilgilendiği halde, Herzen-Ogaryov çevresi hem politikayla hem Alman
felsefesiyle ilgileniyordu. Sonra 1837-38’de Vladimir’deki sürgün sırasında
yoğun olarak Hegel okudu, sol-Hegelciliği öğrendi, 1841-42’de Feuerbach’ın
eserleriyle tanıştı. 1840’lardaki felsefe ağırlıklı yazılarıyla Düşünür Herzen
imajını perçinledi.
Edebiyatçı olarak ilk eseri 1840-41’de Anavatan Notları’nda
yayımlanan “Genç Bir Adamın Hatıraları” adlı yarı-otobiyografik romandır,
Vyatka’da hayranlıkla okuduğu Heine’den etkiler taşımaktadır. Büyük bir ilgiyle
karşılanan romanı Belinski beğendi, Herzen’in hiciv yeteneğini övdü. 1841-42’de
Novgorod’da başladığı, yine birçok otobiyografik unsur içeren Suçlu Kim?
1845-46’da yayımlandı. 1840’ların Natürel Okul’unun önde gelen yapıtlarından
biri ve despot Çar I. Nikolay döneminde yayımlanmış en cesur toplumsal eleştiri
romanıdır. Romanın özgün yanı sosyalist bir tema olan “bedenin rehabilitasyonu”
ile Rus edebiyatına özgü “lüzumsuz adam” temasının birleştirilmeye
çalışılmasıydı.
Müthiş bir gözlem gücüne, tasvir yeteneğine sahip Herzen’in
esas ilgi alanı olarak edebiyatı seçmemesi, kanımca, onun Dekabrist
karakteriyle, haksızlığa karşı mutlaka bir şey yapma, despotu alt etme, düzeni
değiştirme konusundaki sonsuz hırsıyla ve ihtirasıyla ilişkilidir. O bir
aksiyon adamıydı, 1848-49 Avrupa devrimlerinden ümidini kesince gözünü Rus
komününe çevirdi, Rus tarzı bir sosyalizm kuramı geliştirmeye çalıştı. Dünyayı
büyük romanlar yazarak değiştiremeyeceğini, değişimin politikadan geçtiğini çok
erken yaşta anlamıştı.
DA: Geçmişim
ve Düşüncelerim'in dışında masanızda hangi dosyalar var? Yakın gelecekte
okurlar sizin çevirinizle başka hangi yapıtları okuyabilecek?
NY: Biz
1947 doğumlular öyle fazla uzun vadeli planlar yapamayız artık. Geçmişim
ve Düşüncelerim’in üç cildini tamamlamak dışında hiçbir planım yok henüz.
Okurlara önceki çevirilerimi okumalarını, okudularsa yeniden okumalarını
tavsiye ederim. Klasikler, tanım icabı defalarca okunan ve her seferinde farklı
tatlar alınan eserler demektir. Ben şahsen Zamanımızın Kahramanı’nı, Ölü
Canlar’ı, Çehov’un Step’ini yılda bir kez okumasam bir eksiklik hissediyorum.
DA: Rus
edebiyatına ilgi duyan ve çevirilerinizi takip eden okurlara beş kitap
önerisinde bulunur musunuz? Mutlaka okunması gerektiğini düşündüğünüz eserler
hangileri?
NY: Rus
klasiklerini gerçekten seven bir okur ve çevirmen olarak bu soruyu yanıtlamak
benim için zor. Birbirleriyle mukayese edilemeyen şeylerin sıralanamayacağını
hepimiz biliyoruz. Klasik sıfatını kazanmış bütün kitaplar benim gözümde aynı
düzeydedir. Sorunuzdaki “beş kitap” yerine şöyle üçlü bir yanıt verebilirim
belki… Yazar Aleksandr Kudrin kıymetli taş işleyen ustaların masalarında daima
bir zümrüt bulundurduklarını, yorulan gözlerini ona bakarak dinlendirdiklerini
söyledikten sonra, kendi zümrüdünün ise şu üç kitaptan oluştuğunu söyler:
Puşkin’in Yüzbaşının Kızı, Lermontov’un Zamanımızın Kahramanı ve
Tolstoy’un Kazaklar’ı. Ama şurası unutulmamalı ki bu üç kitap yalnızca
yorulan gözleri dinlendirmek içindi, yeterince dinlenmiş, keçeleşmiş kafaları
karıştıracak, derin düşüncelere sevk edecek üç kitap istenseydi liste çok farklı
olacak, büyük bir olasılıkla Yeraltından Notlar, Karamazov Kardeşler ön
sıralara yerleşecekti… Okurlara neden beş önemli Rus klasiği öneremediğimi
anlatabildim sanıyorum.
Nuri
Yıldırım 1969’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi’nden mezun oldu. 1973-75 yılları arasında University of California,
1979-81 yılları arasında da Moskova Devlet Üniversitesi’nde misafir öğretim
görevlisi olarak bulundu. 2010 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nden emekli
olan Yıldırım, iktisat alanındaki kitap ve makalelerinin yanında, Rusçadan
Türkçeye çeviriler yapmaya da devam etmektedir.
Künye:
Geçmişim ve Düşüncelerim, Özgün Eser: Aleksandr Herzen, Rusça Aslı: Bıloe i
Dumı, Rusçadan Çeviren: Nuri Yıldırım, boyut: 13.5 x 19.5 cm, karton kapak,
ISBN 978-605-172-651-9, 416 sayfa, 250 TL.
1 Nuri
Yıldırım, “19. Yüzyıl Büyük Rus Romanının Üzerinde Yükseldiği Toprak”, Tuncer
Bulutay’a Armağan, Mülkiyeliler Birliği yayınları, Ankara, 2015.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder