Çanakkale’den
bu yana milli çıkarları çok sık örtüşen iki ülke:
Alev
Coşkun
Kaynak:
http://www.cumhuriyet.com.tr/
Ortadoğu’da son on yıldır Suriye konusu ciddi bir sorun,
uluslararası bir odak noktası oldu. 6 Mart’ta gerçekleşen Moskova zirvesinde
Türkiye için epeyce baş ağrıtıcı İdlib konusu bir derece çözüme kavuşturuldu.
Bu uzlaşma bir yandan Türk şehitlerinin cepheden gelişini durdururken öte
yandan iki devletin ilişkilerinde de yeni bir aşama yarattı. Suriye’de iki
devletin birlikte yürüttükleri devriye görevi de sürüyor. Aslında Türkiye-Rusya
dostluk ilişkilerinin tarihi kökleri eskidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Çanakkale
Savaşları, 20. asırda Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeni döneminde çok önemli bir
sınır taşıdır. Bu tarihten sonra her iki ülkenin milli çıkarları zaman zaman
çok sıkı bir biçimde örtüşür.
Bu yazımızda Çanakkale’den başlayarak bu ilişkilerin önemli
noktalarını ortaya koymaya çalışacağız.
Çanakkale
Birinci Dünya Savaşı aslında, Ortadoğu’nun paylaşımı
savaşıydı. Ortadoğu’nın doğal kaynaklarını o günün emperyalist devletleri
aralarında paylaşmak istiyorlardı. Başat güç İngiltere, Fransa ve Çarlık
Rusyası bir araya gelip Osmanlı Devleti’ne saldırdılar. İngiltere, 1915 yılında
Çanakkale’yi zorlarken, Çarlık Rusyası Kars ve Ardahan’a girdi. Erzurum,
Erzincan, Van, Bitlis ve Muş’u işgal etti. Rus askeri birlikleri, Diyarbakır
önlerine kadar geldiler.
İngiltere ve Fransa, Batı’dan Çanakkale’den, Çarlık Rusyası
da Doğu’dan saldırarak Osmanlı Devleti’ni iki yönden baskı altına almışlardı.
Çanakkale’de direnen Türk askeri İngiltere’nin İstanbul’u
işgal etmesini önlerken aynı zamanda, o sırada etkin olan Moskova’daki
ihtilalcilere de stratejik olarak destek vermiş oluyorlardı. Çanakkale’nin geçilememesi,
1917 Ekim İhtilali’nin lideri Lenin ve arkadaşlarının başarısında etkin
oldu.
Bu konuyu, Milli Mücadele’nin iki önemli yazarı Yunus Nadi
ve Falih Rıfkı Atay şöyle belirtiyorlar:
“Türkün Çanakkale’de dayanan süngüsü dünyayı değiştiren bir
manivela olmuştur. Böylece Çarlık Rusyası yıkıldı, Rus Devrimi mümkün kılındı.
Biraz da bizim etkimizle gerçekleşen Rus Devrimi’nin büyük sonuçları içinde
bizi memnun eden büyük olaylar olmaktadır.”
“Eğer Lenin, Çarlığı yıkmasaydı ve Rusya zafer gününe
erişmeseydi, İstanbul Rus olacaktı. İnsanın acaba bir İstanbul köşesine
Lenin’in büstünü koysak mı diyeceği gelir.”
Rusya
Anadolu’dan Çekiliyor
1917 Ekim İhtilali’nden sonra, iktidara gelen Bolşevikler,
bu sömürge savaşından vazgeçtiler. İngiltere ile yollarını ayırdılar ve
Anadolu’da işgal ettikleri toprakları kendiliğinden terk ettiler.
Milli
Mücadele ve Kafkas Seddi
Sivas Kongresi’nden sonra Ankara’ya gelen Mustafa Kemal, 5
Şubat 1920’de ünlü “Kafkas Seddi Durum Değerlendirmesi” adını taşıyan stratejik
durum değerlendirmesini bütün komutanlara gönderdi. (Bu konuda bkz: Cumhuriyet,
5 Şubat 2020)
Birinci Dünya Savaşı’nın galibi başta İngiltere,
Kafkaslar’da Bakû petrollerini elinde tutmak, Anadolu hareketinin Sovyetler’le
ilişkisini önlemek amacıyla.
Kafkaslar’dan Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan
ilişkilerini artırıyor, orada ortaya çıkan devletleri tanıyor, destekliyordu.
Amaç, Kafkaslar’da bir set oluşturarak, İngiltere’nin Anadolu hareketinin Rusya’dan
yardım almasını önlemekti.
Atatürk, sözü edilen “Kafkas Seddi Durum
Değerlendirmesi”nde , İngiltere’nin Kafkas Seddi başarılı olursa Türkiye’nin
bir çembere alınacağını ve bağımsızlığını kazanmasının çok güç olacağını
belirtiyor, gerekirse Moskova hareketi ile birleşerek bu seddin yıkılmasını
ortaya atıyordu.
Atatürk’ün bu durum değerlendirmesinde ortaya koyduğu
olgular, bir bir gerçekleşti.
Nitekim, Meclis açılmadan önce, komutanlara gönderdiği
durum değerlendirmesine uyarak, Meclis’in açıldığı gün, Erzurum’da Kolordu
Komutanı Karabekir’in o gün Atatürk’e gönderdiği telgrafında Karabekir şöyle
diyordu:
“Bugün Anadolu’nın kurtuluşu için Bolşevik ordularıyla el
ele vererek hareket etmekten başka çaremiz kalmamıştır.” (Karabekir, İstiklal
Harbimiz, C.1, s.665)
Lenin’e
yazılan mektup
23 Nisan 1920’de Meclis açılınca Mustafa Kemal, Sovyet
Rusya ile daha somut ilişkiye geçti. Nitekim Meclis’in açılışından 3 gün sonra
26 Nisan 1920’de Mustafa Kemal, Lenin’e tarihi mektubunu yazdı. Bu mektupta
Atatürk,
“Emperyalist hükümetlere karşı bütün ezilen dünyanın
kurtuluşu için askeri güçlerin birleştirilmesini” istiyordu.
Bir süre sonra o günlerde İngiliz yanlısı olan Azerbaycan
ve Gürcistan hükümetleri yıkılarak, Kuvayi Milliyecilere ve Moskova’ya yakın
hükümetler işbaşına geçtiler.
Meclis’in Gönderdiği
Kurul
23 Nisan 1920’de TBMM, çalışmalarına başlayınca, Meclis’ten
seçilen bir kurul, 11 Mayıs 1920’de Moskova’ya hareket etti. Bu kurul,
Dışişleri Bakanı Bekir Sami (Kunduh), İktisat Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk, Lazistan
milletvekili Osman Bey ve Yarbay Seyfi Düzgören’den oluşuyordu.
İlk
Büyükelçi
Atatürk, Meclis’in açılışının altıncı ayında, 8 Kasım
1920’de yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy Paşa’yı Moskova’ya büyükelçi olarak
gönderdi. TBMM, ilk temsilciliğini Moskova’da açıyordu.
Bu yakın ilişkilerin sonunda, Moskova-Ankara ilişkileri çok
üst düzeye ulaştı. O sıralarda Rusya’da gıda sıkıntısı başlamıştı. Atatürk,
Karadeniz bölgesinden elde edilen buğday ürününden bir bölümünü dostluk
hareketi olarak Rusya’ya gönderdi.
Milli
Mücadele’de Rus Yardımları
Milli Mücadele döneminde, Rusya’dan gelen yardımlar son
derece önemliydi. Yandaki kutuda* belirtildiği gibi, Milli Mücadele’ye yardım
amacıyla, 10 milyon Rus altını, 37 bin 812 tüfek, 324 makineli tüfek, 45
bin sandık cephane, 60 adet top, 142 bin top mermisi gelmiştir.
Sakarya Savaşı zaferinden sonra bu yardımlar daha da
artmıştır. Zaferden hemen sonra 26 Eylül 1921’de Kars Konferansı toplandı. 13
Ekim 1921’de Kars Anlaşması imzalandı. Böylece Doğu sınırımız güvenceye
kavuştu.
Sovyet Rusya’nın kararı ile 13 Aralık 1921’de General
Frunze başkanlığındaki kurul Ankara’ya geldi.
Büyük Taarruz öncesi, 1922 Mart ayında Mustafa Kemal,
Sovyet Büyükelçisi Aralov, Azerbaycan Büyükelçisi Ahilov ve Rus askeri ateşesi
K. Zvonaryev’i cepheye davet etti. Bu kurul cephe de resmi geçitlerde hazır
bulundu.
Türk ordusunun ihtiyaçlarını tespit ettiler. Lenin’in
Mustafa Kemal’e gönderdiği 3.5 milyon altın ruble de cephede Atatürk’e teslim
edildi. (O. Koloğlu, “Mustafa Kemal’e Lenin Nasıl Bakıyordu?”, Popüler Tarih,
Şubat 2001)
Bu ziyaret, Milli Mücadele’nin Batı cephesindeki askeri
işbirliğinin çok önemli ve stratejik bir kanıtıdır.
Lozan’da
Rusya’nın Desteği
Milli Mücadele kazanıldıktan sonra başlayan Lozan Barış
Konferansı görüşmeleri çok çetin geçmişti. Başta İngiltere, Fransa, İtalya, ABD
ve bütün dünya yeni Türkiye’ye kök söktürüyordu. Savaş meydanlarında kazanılan
zaferi, diplomasi masasında bize kaybettirmek için zorluyorlardı. İnönü,
hayatının en zor günlerini yaşıyordu.
Bilindiği gibi, Lozan Konferansı sürerken Boğazlar ve
İstanbul işgal altındaydı.
Boğazlar konusunun Lozan’da görüşüleceği günlerde, Kasım
1922 sonunda Sovyet Rusya da konferansa davet edildi. Dışişleri Bakanı Georgy
Çiçerin başkanlığındaki Sovyet delegeleri Lozan’a geldi.
Günün Avrupa basını, “Rusların gelişi, Türklerin direncini
artırdı” yorumu yapıyordu. 4 Aralık 1922’de Çiçerin söz alarak Sovyetler
Birliği’nin Boğazlar konusundaki görüşlerini anlattı.
Çiçerin uzun konuşmasında, Türk tezine çok yakın olan
görüşünü ileriye sürdü.
Rusya’nın
tezi
Rusya öncelikle Boğazların Türkiye’nin egemenlik hakları
alanında bulunduğunu ve Türkiye’nin kendi toprakları ve karasuları üzerinde
tartışılamaz ve bölünemez hakları olduğunu savundu. Ardından, “ticaret gemileri
ile savaşa dönük olmayan deniz ulaşım araçlarının, hiçbir kısıtlamaya
bağlanmadan Boğazlardan geçişinin sağlanmasını” ve “Barış ve savaş zamanında,
Boğazların Türkiye dışında, tüm diğer ülkelerin savaş gemilerine sürekli olarak
kapalı tutulmasını” istedi.
Bu öneriler Türkiye’nin çıkarlarıyla örtüşüyordu. Lord
Curzon hiç duraksamadan bu önerilere şiddetle karşı çıtı. Curzon, “Çiçerin
başına Türklerin giydiği kalpağı giymiştir” diyordu. Ona göre, Sovyetler
Birliği Karadeniz’de Türklerin isteklerini destekliyordu. (Alev Coşkun, Lozan,
s.116-117)
Ekonomik
Konular
Konuya ekonomik ilişkiler yönünden de bakmalıyız. 1929’da
dünya ekonomik krizi patlayınca, Türkiye ciddi ekonomik önlemler aldı. Atatürk,
Başbakan İsmet İnönü’yü Moskova’ya gönderdi.
İnönü, 16 Nisan-10 Mayıs 1932 tarihleri arasında 15 gün
Rusya’da incelemede bulundu. Bu süre içerisinde fabrikaları ziyaret etti,
Stalin ile görüştü ve ekonomik konularda önemli bir anlaşma imzalandı. Bu
ekonomik anlaşma, her iki ülkenin dostluk ilişkisinin ekonomik düzeyde zirve
dönemi sayılmalıdır.
İnönü, bu anlaşmayı şöyle anlatıyor: “Kremlin’de yaptığımız
ilk toplantıda bize ekonomik açıdan yardım etmek imkânı olduğunu söylediler.
Azami kolaylığı gösterecekleri anlaşılıyordu. Daha evvel görüşmeler yapılmıştı.
Sekiz milyon dolarlık altın değerinde bir borç vermeyi kabul ediyorlardı.
Stalin ayakta dolaşarak müzakerelerin seyrini takip ediyor. Lüzum gördükçe
müdahalede bulunuyordu. Evvela faiz meselesi açıldı. Faiz istemiyorlar. Sıra
vadenin tayinine geldi. 20 sene vade ile eşit taksitler halinde ödeyeceğiz. Bu
karara bağlandı. Borcun ödenmesinin para olarak değil, mal olarak
karşılanmasında mutabık kaldık. Bu tarzda bir dostluk havası içinde ayrıldık.”
(İsmet İnönü, Hatıralar)
Tam
Bir Dostluk Gördük
İnönü, “Hatıralar”ında şöyle diyor: “Tam bir dostluk gördük
ve birbirimize tam güven veren bir hava içinde ayrıldık.”
Stalin, İnönü’ye 6 Mayıs 1932 günü yaptığı görüşmede
şunları söyledi: “Eğer kendi sanayinizi kurmazsanız, sizi yeryüzünden
silerler.” (Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 2005, s.415.)
İşin özeti şuydu: Rusya, Türkiye’ye 8 milyon altın
tutarında kredi veriyordu. Kredi, faizsiz olarak 20 yıl içinde eşit taksitlerle
ve mal karşılığı tarım ürünleriyle ödenecekti. Rusya, Türkiye’nin sanayi
planının çalışmaları için teknik yardım yapmayı da kabul ediyordu. (Alev
Coşkun, Liberal Ekonomi’nin Çöküşü, Ulusal Ekonominin Yükselişi, Cumhuriyet
Kitapları, s.343.)
Olağanüstü
Bir Anlaşma
Başbakan İnönü’nün Sovyet Rusya dönüşü, İngiltere’nin
Ankara Büyükelçisi, İnönü ile görüşmek istedi. Batılı devletler, Türkiye-Rusya
ekonomik anlaşmasını merak ediyorlardı. Görüşme sonrası Rusya ile yapılan
faizsiz ve tarım ürünleri ile ödenecek kredi anlaşması için “olağanüstü” bir
anlaşma olduğunu ifade etti. İngiliz Büyükelçisi bu anlaşmanın yararları
konusunda hayretini gizleyememişti. (Alev Coşkun, age, s.345)
Rusya ile ekonomik yöndeki ilişkiler, daha sonra Demirel
zamanında da sürdü. Rusya’nın Seydişehir, Alüminyum ve İskenderun Demir ve
Çelik tesislerinin kuruluşundaki katkıları önemlidir ve ayrı bir yazı
konusudur. Rusya, Türkiye’nin en sıkışık dönemlerinde daima yardım elini
uzatmış bir komşu, bir dosttur.
Yazımızı Atatürk’ün Türkiye-Rusya ilişkileri üzerindeki
sözleri ile bağlamak istiyoruz. İsmet İnönü, Atatürk’ün Türkiye-Rusya
dostluğunu vasiyet ettiğini belirtiyor. Atatürk, ölüm döşeğinde Başbakan Celal
Bayar ve Dışişleri Bakanı Dr.Tevfik Rüştü Aras’a şunları söylemişti: “Rusya’ya
karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz. Doğrudan doğruya ya da
dolaylı olarak Rusya’ya yöneltilmiş herhangi bir anlaşmaya girmeyecek ve böyle
bir anlaşmaya imza koymayacaksınız. ( Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le
Görüşmeleri, s.435.)
Kaynaklar:
İsmet İnönü, Hatıralar, Bilgi Yayınevi, 2006.
Mehmet Perinçek, Türk-Rus Diplomasisinin Gizli Sayfaları,
Kaynak Yayınları, 2010.
Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetlerle Görüşmeleri, Kaynak
Yayınları, 2014.
Yunus Nadi, Anadolu’da Yenigün, 1999.
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1969.
Alev Coşkun, Asker İnönü, Kımızı Kedi Yayınevi, 2018.
Alev Coşkun, Diplomat İnönü Lozan, Kırmızı Kedi Yayınevi,
2019.
Alev Coşkun, Liberal Ekonominin Çöküşü, Cumhuriyet
Kitapları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder