Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Ülkeler arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin önemi
değerlendirilirken genelde ilk akla gelen dış ticaret hacmine bakmak elbette.
Bu çerçevede, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 2019
yılında 26,3 milyar dolar olarak gerçekleştiği görülüyor. Bunun 3,9 milyar
dolarlık bölümünü ihracat, 22,4 milyar dolarlık bölümünü ise ithalat
oluşturuyor. Rusya en çok ithalat yaptığımız ülke konumunda.
2019 yılında Rusya’ya en çok ihraç ettiğimiz ürünlerin
başında mandalina, üzüm, domates, şeftali ve limon gibi tarım ürünleri geliyor.
Genelde ana ihraç grupları gıda, tekstil, makinalar ve elektronik ürünlerden
oluşuyor. Diğer taraftan aynı yıl Rusya’dan yaklaşık 13 milyar dolar tutarında
petrol, gaz ve yağ ithalatı yaptığımız, diğer önemli ithalat ürünlerinin ise
buğday, taş kömürü, alüminyum, demir ve çelik gibi ürünler olduğu görülüyor.
Örneğin buğday ve mahlut ithalatımız yaklaşık 1,5 milyar dolar olmuş.
İki ülke arasındaki dış ticaret hacmine son on yıl
açısından bakıldığında ise örneğin 2012 yılında 33,3 milyar dolara ulaşıldığı
anlaşılıyor. İhracat ise 2013 yılında 6,9 milyar dolara kadar
yükselmişti.
Tabii bu rakamlardan geriye gidilmesinin en önemli
sebeplerinden biri Ukrayna Krizi ve petrol fiyatlarındaki gerileme nedeniyle
2014 yılından itibaren Rusya ekonomisinde yaşanan sorunlar ve Rusya’nın genel
ithalatının azalması. Bir diğeri sebep de 2015 yılında yaşadığımız Uçak Krizi
sonrası özellikle Türk tarım ürünlerine getirilen kısıtlamalar ve diğer
engeller. Sonrasında bu yasaklar kalksa da eski müşteri ilişkilerinin ve
dinamizmin yakalanması zaman alıyor elbette.
Hizmetler bölümüne bakıldığında ise, Türk müteahhitlerinin
Rusya’da bugüne kadar yaklaşık 80 milyar dolara varan iş hacmine ulaştıkları
görülüyor. Müteahhitlik hizmetleri geçmişteki karlılığını ve dinamizmini
yitirse de Rusya bu açıdan önemli bir ülke olmaya devam ediyor.
Turizm meselesi ise malum. Geçen sene gelen turist
sayısının 7 milyonu aştığı ve son yıllarda Rus turistlerin kişi başı ortalama
600-700 dolar civarında harcama yaptığı dikkate alınırsa yaklaşık 4-5 milyar
dolarlık bir turizm geliri söz konusu.
İki ülke arasındaki doğrudan yatırım değerlerine
bakıldığında ise yıllardır her iki ülkenin birbirlerinde yaklaşık 10-12 milyar
dolarlık bir yatırımı olduğu gündeme getiriliyor. Ancak bu rakamların özellikle
OECD metodolojisi dikkate alınarak daha sağlıklı bir güncellemeye tabi
tutulması gerektiği kanısındayım. Rusya’da Türklerin kurduğu firma sayısının da
genelde tartışmalı olmakla birlikte 1300 civarında olduğu söyleniyor.
Tabi ekonomik ve ticari ilişkilerde en göze çarpan konu
enerji meselesi. Rusya’dan ithal ettiğimiz doğal gazın payı uzun zamandır yüzde
ellinin üzerinde iken son dönemde bu payda azalma görülüyor. Örneğin 2018
yılında yüzde 50’nin, 2019 yılında ise yüzde 40’ın altına indiği anlaşılıyor.
Yine petrol ithalatımız açısından Rusya önemli bir ülke. Daha önce belirttiğim
gibi 2019 yılında Rusya’dan yaklaşık 13 milyar dolar tutarında petrol, gaz ve
yağ ithalatı yaptığımız anlaşılıyor.
Son dönemde özellikle Türk Akımı boru hattının devreye
girmesi ve Akkuyu'daki nükleer santral yatırımı da ekonomik ilişkilerde iki
yeni unsur olarak devreye girmiş durumda.
Tabi Türkiye yurt dışı finansman ihtiyaçlarını ağırlıklı
olarak ABD, Avrupa ve Asya piyasalarından temin ediyor ve Rusya ile bu açıdan
önemli bir etkileşimimiz bulunmuyor. Zaten Rus finansal piyasaları bu
ihtiyacımızı karşılayacak durumda değil.
Konunun rakamsal boyutunu bu şekilde özetledikten sonra
asıl değinmek istediğim konu iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin
önümüzdeki dönem açısından ne vaat ettiği hususu.
Rusya ve Türkiye ekonomik ilişkileri siyasi ilişkilere
oldukça duyarlı durumda malum. Enerji boyutu büyük ölçüde çeşitli anlaşmalara
tabi tutulduğundan bir ölçüde dışarıda bırakılırsa özellikle kriz dönemlerinde
ihracat, ithalat ve yatırım rakamlarının önemli ölçüde değişebildiğini
görüyoruz. Özellikle yatırımcılar açısından çok elverişli olmayan koşullar
ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla iki ülke yatırımcılarını ve ticaret erbabını
siyasi ilişkilerdeki istikrarsızlıktan koruyabilecek mekanizmalar önem taşıyor.
Bir diğer husus da elbette Rusya ve Türkiye ilişkilerinin
her iki ülke açısından da daha gerçekçi ve samimi bir yapıya kavuşturulması
gereği. Kırılganlık hissiyatı iş dünyası açısından arzu edilir bir durum değil.
Tabii bir de bu 100 milyar dolar meselesine değinmeden
geçmek olmaz. Çünkü bir hedef olarak sakıncası yok denebilir ama birçok şeyde
olduğu gibi gerçekçi temellerden yoksun hedef koymak ne kadar anlamlı sormak
gerekiyor.
Bizim Rusya'ya ihracatımızı nasıl daha fazla
arttırabileceğimiz ise önemli bir soru. Bu konuyla ilgili gerek Rusya'da görev
yaptığım dönemde gerekse daha sonra özel sektörde çalıştığım dönemde
gözlemlerim oldu. Ancak bunlar üzerinde uzunca durulması gereken konular. Ama
kısa olarak şunu söylemek gerekir ki Türkiye'nin Rusya’ya ihracatının
artmasının bir koşulu Türkiye'deki genel koşullarla yani Türkiye'nin genel
olarak ihracatını bütün ülkelere arttıracak koşulların yaratılması ile ilgili.
Finansal maliyetlerdeki, kur maliyetlerindeki, girdi maliyetlerindeki istikrarı
sağlayacak, nitelikli eğitimi kuracak, teknolojik dönüşümü gerçekleştirecek,
ayrıca istikrarlı dış politika temin edecek adımlar olmadan hiçbir ülkeye hızlı
bir ihracat artışı sağlamak olası değil zaten. Rusya özelinde ise üzerinde
durulması gereken önemli hususlar var ama başka bir yazıda değinmek istiyorum
bunlara.
Genel olarak bakıldığında, Türkiye ve Rusya arasındaki
ekonomik ilişkiler açısından özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında ve 60'lı
yıllardaki Rusya’nın ekonomik yardımları Türkiye açısından önemli oldu
muhakkak. Komünist dönemde genelde devlet kararıyla başta gıda ve tarım
ürünleri olmak üzere Türkiye’den çeşitli malların ithalatı yapılıyordu.
Fakat Türkiye ve Rusya arasında 1984'te imzalanan ve 1987'de yürürlüğe
giren gaz anlaşmasının önemli sonuçları oldu kanımca. Bu anlaşmaya göre Türkiye
25 yıl boyunca Rusya'dan gaz satın almayı taahhüt etmiş, buna karşılık verilen
paranın yüzde 70'inin Rusya tarafından Türk şirketlerinin mal ve hizmetlerine
ödenmesi öngörülmüştü. Bu kapsamda birçok Türk müteahhitlik firmasının önü
açılmış oldu ve Rusya’da önemli işler başardı. Diğer firmalar bunları takip
etti. Özel sektörün kendi başarısı ile bugünkü noktalara gelinmiş oldu. Ancak
bundan sonrası için yeni yaklaşım ve değişimlere ihtiyaç duyulduğu açık.
Türkiye ve Rusya ekonomik ilişkileri diğer komşu ülkelerle
olduğu gibi daha fazla gelişmeye müsait kanımca. Ancak bu konular bizim
kurduğumuz genel ekonomik politikalar ile dış politikanın başarısına da bağlı
bir konu. Her iki ülke açısından da ilişkilerin daha samimi ve gerçekçi bir
zemine oturtulması gerekiyor kanımca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder