Sovyetler'in
1918 İspanyol Gribi'yle mücadelesi bugün fazla hatırlanan bir gündem değil.
Oysa bugün kan kaybetse dahi ücretsiz sağlık sisteminin doğuşu, tam olarak
İspanyol Gribi ve Sovyetler'in bu alanda attığı adımlara çok şey borçlu...
Kavel
Alpaslan
Kaynak:
https://www.gazeteduvar.com.tr/
“Öpüşme!” Sovyetler Birliği’nde yayınlanan köklü
dergilerden Ogoniok, 1928 yılında kapağına bu sözleri taşır. Dergi kullandığı
fotoğrafla gribe karşı önlem olarak ‘öpüşmeme’ çağrısı yapmaktadır. Yıllar
içinde iki kadının öpüştüğü bu fotoğraf, ikonik bir hal alır, Rusların
selamlaşırken nasıl öpüştüklerine yabancı olanların da dikkatini çeker. Tıpkı
Brejnev’in Honecker’e verdiği meşhur öpücük gibi. Bu fotoğrafın alt metniyse
göründüğünden biraz daha farklı. Nitekim ülkenin 1918 İspanyol Gribi’yle
mücadelesi bugün fazla hatırlanan bir gündem değil. Oysa bugün kan kaybetse
dahi ücretsiz sağlık sisteminin doğuşu, tam olarak İspanyol Gribi ve
Sovyetler’in bu alanda attığı adımlara çok şey borçlu.
Tarihe en büyük salgın hastalık olarak geçen İspanyol Gribi
sonucunda 50 ile 100 milyon insanın hayatını kaybettiği belirtiliyor. Genç
Sovyet iktidarının sancılı dönemlerinin yaşandığı Rusya’da bu kayıpların
toplamda 3 milyon civarında olduğu düşünülüyor. Dünya nüfusunun neredeyse yüzde
15’i yaşamını yitirirken ilk başta bu kayıplar az görülebilir. Fakat Birinci
Paylaşım Savaşı’nın yarattığı yıkım, ardından yaşanan kanlı iç savaş ve
doğurduğu kıtlık düşünüldüğünde, salgının insanlar üzerindeki etkisi
‘rakamlardan’ daha fazla olabiliyor.
Bolşeviklerin en üst kademe yöneticilerine kadar bu
hastalıktan dolayı yaşamını yitirenler vardır. Sovyetler Birliği’nin ilk
başkanı sayabileceğimiz Yakov Sverdlov, 1919 Mart’ında yakalandığı İspanyol
Gribi sonucunda yaşamını yitirdi. Üstelik henüz 33 yaşındaydı. Buna rağmen
Lenin’in Sverdlov anısına yaptığı konuşma, onun Bolşevikler için ne denli
önemli olduğunu, sade bir ‘başkan’ unvanından çok daha iyi açıklıyor:
“İllegal çevrelerin, gizli devrimci çalışmanın, gizli parti
çalışmasının özelliklerini hiç kimse Sverdlov kadar bütünlüklü biçimde
cisimleştirip ifadeye kavuşturamadı. İçinden geçtiği bu pratik okul sayesinde
ve sadece bu sayede Sverdlov ilk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin en ön
sıradaki kişiliği mevkiine ulaşabildi; yani geniş proleter yığınlarının en önde
gelen örgütçülerinin başında yer aldı. (…) Yakov Mihayiloviç’i yakından tanıyan
hiç kimse, onun bitmek bilmeyen çalışmasını gözlemiş olanlardan hiç biri bu
konuda tereddüt etmeyecektir: Yakov Mihayiloviç’in yeri doldurulamaz.”
Sverdlov’un ne denli kilit bir isim olduğunu sadece Lenin
dile getirmez. Hiç de Sovyet dostu sayılmayacak bir ABD’li antropolog olan
Jeanne Guillemin, ‘Anthrax’ isimli kitabında ‘Lenin’in bulaşıcı hastalıklardan
korkmasına karşın, ne olursa olsun Sverdlov’u hasta yatağında ziyaret ettiğini’
ve Sverdlov’u ölüm döşeğinde olmasına karşın çalışırken bulduğunu belirtiyor.
Lenin’in bulaşıcı hastalıklardan ne derece çekindiği bugün artık hem üzerine
tartışması gereksiz hem sağlaması yapılması oldukça zor bir konu. Burada kesin
olan şey, Sverdlov’un yıllarca zindanlarda, sürgünlerde, çalışmalarda harap
olmuş bedeni solarken Lenin’in ona verdiği önem. Dolayısıyla da kayıbın getirdiği
yıkım…
Fakat Sverdlov, hayatını kaybedenlerden sadece biri.
Üstelik tek sorun İspanyol Gribi’yle de sınırlı değildir. 1918-1920 arasında
tifüsten ölenlerin sayısı 1 milyon 600 bin, erken doğumda ölen bebeklerin
sayısı 7 milyon, kıtlığın ve bulaşıcı hastalıklar sonucunda ölenlerinse 15
milyonu geçtiği tahmin ediliyor. Kıtlık yıllarında şöyle diyor Lenin, “Bir
kırbaç sallanıyor üstümüze, bit ve tifüs ordularımıza doğru yayılıyor.
Yoldaşlar, nüfusun kırıldığı, maddi herhangi bir kaynağın olmadığı, bütün hayatın,
bütün halkın hayatının durduğu tifüs bölgelerindeki korkunç durumu hayal
edebilmeniz mümkün değil. Bu nedenle biz diyoruz ki, ‘Yoldaşlar, bütün
dikkatlerimizi bu sorun üzerine yoğunlaştırmalıyız. Ya bit sosyalizmi mağlup
edecek, ya da sosyalizm biti!’”
Ülkenin bu yıkımla karşı karşıya kalması dünyada ilk defa
sağlık sisteminin ücretsiz ve merkezi bir hale getirilmesine de ön ayak olur. O
günlerde merkezileşmiş bir ücretsiz sağlık sistemi, devletler tarafından
benimsenen bir yöntem değildir. Bunun yerine dini ya da özel kuruluşların
yaygın olduğunu görüyoruz. Sovyetler Birliği, Ekim Devrimi ve kanlı iç savaşın
ardından ilk kez modern kamu sağlık hizmetini hayata geçirir. İlk yıllarda bu
haktan faydalananlar doğal olarak merkezi bölgelerdeki yurttaşlar olsa da kısa
zamanda yayılır. Lenin görevli hekimlere verdiği talimatlarda önceliklerinin
salgın hastalıklar ve açlığın kırdığı bölgeler olması gerektiğini belirtir.
Sovyetler’in merkezi kamu sağlık sistemini yürürlüğe
koymasının ardından kimi Batı Avrupa devletleri de bu modelin benzerini izler.
ABD işveren merkezli bir sigorta yöntemini benimsese de salgından sonra kimi
önlemler alır. 1920’lerin ortasına gelindiğindeyse Sovyetler, geleceğin
doktorluk anlayışına dair şöyle bir görüş ortaya koyar: “Sadece iyileştirmek
için değil, aynı zamanda önlem yollarını önermek için hastalığı şiddetlendiren
mesleki ve toplumsal nedenleri de inceleme yeteneği.” Bir hastalığa yalnızca
biyolojik olarak değil, aynı zamanda da sosyolojik olarak yaklaşılması
gerektiğini öğreten bu anlayış daha sonra dünyada da yankı buldu.
Elbette modern sağlık sisteminde atılan adımları başlı
başına Sovyetler Birliği’ndeki gelişmelerle ilişkilendiremeyiz. Bununla
birlikte bugün eğitimden kültüre, çalışma koşullarından sağlık sektörüne… Ücretsiz,
toplumsal ve insani hakların birer birer sermaye tarafından gasp edilmesi nasıl
neoliberal kuşatmayla ilişkiliyse, Sovyetler’in hatta Sovyetler’den de öte
sosyalist düşüncenin yarattığı rüzgarı da görmezden gelemeyiz. Tıpkı Birinci
Paylaşım Savaşı’ndan sonra yaşanan salgınlarda olduğu gibi, bazen en korkunç
zamanlar, böylesi insani eksikliklerin fark edilmesi için vesile olabiliyor.
Kaynaklar
ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler
https://www.smithsonianmag.com/history/how-1918-flu-pandemic-revolutionized-public-health-180965025/
Anthrax: The Investigation of a Deadly Outbreak – Jeanne
Guillemin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder