Erdinç
Akkoyunlu
Kaynak
: https://oggito.com/
Aşk karşılıklıdır. Ama daha çok kadın için vardır aşk. Bir
erkek kadını elde ettiğini düşündüğü anda ilişkisini kaybeder. Oysaki kadın
kuşkucudur, her gün her gün, yanındaki en yanında da olsa daima âşık olunmak
ister. Anna’nın aldatması, sizin ahlakçılığınız ise işin hilesi.”
Tolstoy'dan söz ediyorsak karşımıza aşmamız gereken iki dağ
dizisi çıkar. Biri Savaş ve Barış. Öteki de Anna Karenina. Bugün top
ve tüfeğin kustuğu ölüm ile yıkımı bir kenara bırakıp duyguların savaşına
odaklanalım. Ve aşkın, üstelik ihanetten doğan bir aşkın arenasına
girelim.
Sıradan bir okura Anna Karenina romanı hakkında
ne biliyorsunuz diye sorsak, “Kocasını aldatan, sonra da kendini trenin altına
atan bir kadının hikâyesi” cevabını almamız bizi şaşırtmaz. Ama ben
Tolstoy’un Anna Karenina romanının bundan daha fazlası olduğunu,
hatta bir kadının aldatma hikâyesiyle ilgisi bile olmadığını söylesem, “Bu
boşboğazın çenesi fena düştü bu ara” denir. Bugün Hollywood senaristleri
klasikler ve modern klasikler kadar iyi senaryolar yazabilirken tutup da “Bir
ülkenin devlet başkanı olsam 1062 sayfalık Anna Karenina’yı okumamış bir genç
kızın evlilik kâğıdını imzalamazdım” gibi bir cümle kurmaya niyetim yok.
Klasiklerin okuyun dayatması klasik bir okur yazar tavrı olur. Fakat şöyle
düşünün: Eğer Anna Karenina’nın tam metnini okursanız, tabi bunun gibi
metni inceleyen yazılardan da yardım alırsanız, insan ilişkilerine, dünyaya ve
biraz da edebiyata bakışınız değişebilir. Hayatta sizden önce yapılmış hataları
en azından onlar kadar şiddetli tekrarlamayarak bu aşk savaşında daha az yara
alırsınız. Ya da tam tersi olur ki bu da önüne fırlayacak kedilerden bir
kaderiniz yazılıp yazılmadığıyla ilgili olur. Şans işte…
Trenle
başlayan hikâye
Giriş sayılan ama tam da ilk cümlesinden beri romanı
anlattığım bu kısma değin bir şey yaptım. Tolstoy’un dehasına pencere açmaya
çalıştım, şöyle ki: Otuzlarındaki esmer güzeli Anne Karenin, ağabeyi Stephan
Arkadyaviç’in onu İngiliz mürebbiye ile aldattığı gelini Doli ile aralarını
bulmak için Petersburg’dan Moskova’ya gelir. Ve tren yolculuğunda yanında
yakışıklı Yüzbaşı Vronski’nin annesi de vardır. Anna’nın gelini Doli’nin 18
yaşındaki kız kardeşi Kiti’ye âşık olan ya da böyle olması işine gelen Vronski,
annesini karşılamaya geldiği istasyonda Anna’yı görür. Cümleyi böyle kurunca
yakışıklı Vronski’nin Anna’yı görerek âşık olduğunu söylemiş olmak romana
ihanet sayılır. Çünkü güzeller güzeli Anna, daha Vronski’yi görür görmez kur
yaparak, kendisinin de 8 yaşında bir erkek çocuğu olduğunu hatırlatarak, “Yol
boyunca kontes ile oğullarımızdan söz ettik” der. Bu söz Vronski’yi etkiler ve
Anna’nın sadece güzelliğine kapılmaz, kendisinden hoşlandığını da hisseder. Bir
başka açıdansa, Anna’nın Vronski’yi gördüğünde değil annesi Kontes’in
anlatımlarıyla beğendiğini ve arzuladığını söylemiş olur bu
sözle. Bu da kadınların kendi beğenileri kadar başkalarının erkekler
hakkındaki beğenilerinin kadınları etkileyebildiğini anlatır. Bir kadın bir
erkeği beğenebilir, ama bir kadın bir erkeğe başkasının beğenisi üzerinden âşık
olabilir. O sırada Tolstoy dünya romancılığını etkileyecek bir harekette
bulunur. Anna, bir işçinin tren altında kalarak ölümüne şahit olur ve ağzından “Kötü
bir işaret,” sözü dökülür. Tolstoy sonunda tren altında kalarak
hayatını kaybedecek Anna için sonu baştan hazırladığını söyler ve roman
inşasında modern edebiyata klasikler döneminden katkıda bulunur.
Çirkin
uzuvların gücü
Moskova’da kaldığı sürede ağabeyi ile eşini barıştıran
Anna, Petersburg’da hayli sıkıldığı balolara katılır ve Vronski de her yerde
karşısına çıkar. Toprak sahibi genç Levin ise geç kalmış her aşığın yaptığı
gibi Kiti’ye şartları hazırlamadan sevgisini beyan eder ama aklı Vronski’de
olan Kiti onu sessizce ret eder. Bu arada her baloda Vronski’nin ilgisi Anna’ya
yönelince Kiti, gerçek hayatla yüzleşir. Anna ise kendisine yönelik bu ilgiyi Vronski’yi
beğenerek ama bir umut vermeyerek yaşar. Ta ki Petersburg treninde Vronski’nin
yakışıklılığını düşünürken onu karşısında görene kadar. Vronski, tüm çapkınlar
gibi ilk fırsatın en önemlisi olduğunu bilerek, o an Anna’ya aşık olduğunu
itiraf eder. Anna yol boyunca Vronski’yi düşünmemeye çalışıp, başaramayarak
Petersburg’a vardığında karşısında kocası üst düzey yönetici Aleksey
Aleksandroviç çıkar. Anna’nın eşini gördüğü an romanın kırılma anıdır,
Aleksey’in saçını kestirme biçimi ve ortaya çıkan kulakları Anna’da iğrenme
yaratır. Aslında pek de çirkin olmayan Aleksey’in Anna’nın gözünde kötü
görünmesi, yani kadının cinsel anlamda erkeğinden soğuması romanın olmazsa
olmazlarından. Tolstoy roman örgüsünü kurarken sadece kendine özgü o uzun
betimlemeli gerçek zamanlı anlatı üslubunu kullanmıyor, aynı zamanda alt
metinlerde sağlam bir roman iklimi oluşturuyor. Sekiz yaşında çocuğu olan,
çok güzel ve eşinden artık cinsel olarak bir çekicilik hissetmeyen Anna ile
genç kızların hayran olduğu, çapkın aynı zamanda da cinsel haz vaad eden
Vronski. Yani romandaki karşıtlık dengesi kurulur.
Sevişemeyenler
Korkmayın, bin küsur sayfalık Anna Karenina’yı
satır satır özetleyecek değilim. Sadece bugüne değin atlanmış kısımlarının
altını çizeceğim. Hatırda kaldığı gibi Anna hemencecik kendini Vronski ile bir
ilişki içinde bulmaz. Tam 1 yıl boyunca Vronski her baloda Anna’nın peşinden
gider ve bu durum Petersburg sosyetesinin de diline düşer. Anna bir ara ona
olan sevgisini de ortaya koyarak Vronski’den kalbini kırdığı Kiti’ye dönmesinin
en doğrusu olduğunu söyler. Ama Vronski Kiti’nin adını dahi anmaz. Anna’nın eşi
Aleksey de bu genç subayın eşine olan ilgisini, eşinin de subaya karşı zaafını
öğrenince ilişkinin bir rezalete dönüşmeden ve alevlenmeden bitmesini telkin
eder. Bu hal Anna’yı eşinden daha da soğutur. Devam eden olaylarda Anna ile
Vronski romantik ilişkiden cinsel ilişkiye de geçer fakat Tolstoy dünyanın
en güzel kadın roman karakterini yarattığı halde bu betimleme ustası tek satır
sevişme sahnesi yazmaz. Akla ilk gelen 1875-77 arasında yayımlanan roman
döneminde Rus toplumunda böyle bir bölümün ahlaki olarak var olamayacağı
olabilir.
Gerçekte ise Tolstoy, Vronski ile Anna’nın cinsel
birlikteliklerini yazmamasının romanın ilerleyen bölümleriyle yakından ilgisi
var. Vronski’nin annesi Anna ile oğlunun ilişkisini oğlunun soylu ve güzel bir
kadınla yatıyor olmasından duyduğu haz ile taktir ederken, iş eğer oğlunun Anna
gibi evli ve iffetsiz bir kadın nedeniyle oğlunun askerlikte yükselememesine
varırsa ilişkiyi tasvip etmeyeceğini belirtir. Zaten Anna’nın Vronski’den
hamile kalması, eşinin önce boşanmayı ret etmesi sonra kabul etmesi fakat Anna’nın
boşanmış bir kadın olarak Vronski’nin hayatında bir yük olacağı düşüncesiyle
bunu kabul etmemesi işleri karıştırır. Vronski, Anna’yı trende gördüğünde ve
Petersburg’a peşinden geldiğinde soylu ve güzel bir kadını elde etmenin
derdindeki bir çapkınken, her geçen gün güzelliğinden biraz daha yitiren bu
kadına aşkı yani cinsel isteği sönerken, Anna ise git gide Vronski’ye daha çok
tutku duyarak, kıskanma nöbetlerine girer. Derken kızları dünyaya gelir ve Anna
sekiz yaşındaki oğlu ile kızı arasında bir seçime bile gitmeden kızını
alarak Vronski ile İtalya’ya gider. Bu arada kocası Aleksey ise hem doğum
sonrasında hastalanan Anna’ya yaklaşımı hem de Vronski ile gidişine verdiği
izinle Anna’nın gözünde değer kazanır ve onu aldattığı için gel gitler yaşamasına
sebep olur. Ve bu arada Vronski ile sık sık aynı yatağı da paylaşan Anna’nın
ruhsal halleri de anlatılır ama tek satır cinsel hikâye yine yazılmaz. Dünyanın
bu en büyük aşk ve aldatma romanındaki bu eksiklik için Tolstoy bir bakıma
şunları der: “Siz, Anna ile Vronski arasında bir cinsel çekim olduğunu ve
ilişkinin böyle başladığını düşündünüz. Doğru. Kadın erkek ilişkileri böyle
başlar ama birbirlerine gerçekten âşık olduğunu düşünen Anna ile Vronski’nin
ilişkisinde ben yazar olarak cinsellik bölümlerini betimlersem, onların
birbirlerine gerçekten âşık olmadıklarını da ortaya koyarım. Çünkü sevişmek
sevmekten gelir. Sevmek yani aşk, bir cinsel istekle doğmaz. O bir
sonuçtur, hem de acele edilmeyen bir sonuç. Anna ile Vronski’nin 1 yıl beklemesi
sizi şaşırtmasın ey okur. Onlar ilk anda yapmak istedikleri şeyi bir yıl
bekleterek hayatlarını bağladıkları bu ilişkiyi tutkulu hale getirmek istiyor,
yoksa âşık olduklarından değil… Yani hem Anna ile Vronski âşık oldu demek
istedim, isteyen buna inanır ama esasında ise Anna ile Vronski arasındaki
cinsel çekimden ibaretti bunu anlatmaya çalıştım…”
Sen
kötü bir kadınsın
Bu arada Kiti’nin toprak sahibi Levin ile yollarının
kesişerek evlenmeleri, Anna’nın ağabeyinin eşi Doli ile Vronski’nin ilişkisi
olduğunu düşünerek kıskançlık krizleri geçirmesi ve güzel bir kadın olduğunu
test için Levin’e kur yapması ile ilerleyen olaylar, Tolstoy’un roman
dünyasında bizi bir sonuca götürür. Tolstoy, Anna Karenina’da hiçbir
karakterini mutlak kötü ya da mutlak iyi olarak ortaya koymaz. Romanda herkese
hak verir ve herkese kızarız… Ama eşini aldatan, sevgilisinin de önce
kıskanan sonra kendisini sevmediğini düşünerek bunalıma giren Anna’yı hem okur
hem de tarih önünde en güzel ve suçsuz yine de “kötü” kadın yapmaktan geri
durmaz Tolstoy. Ne de olsa Anna, Vronski ile yatmaktan başka bir şeyin peşinde
olmayan eşiyle de boşanmayı türlü sebeple istemeyerek hayatını kaotik hale
getiren bir ne istediğini bilmezdir. Gerçekte öyle midir peki?
Aşk
yeniden
Anna’nın bir tren altında son bulan hazin yaşamı her çağın
en etkileyici hikayelerinden elbet. Fakat Anna’nın adının artık edebiyat
tarihinden de okurların kişisel tarihinden de “Her ne kadar mutsuz evlilik
yaşayan güzel bir kadın olsa da yaptıkları hata idi” ifadesinin silinmesi şart.
Çünkü Anna, aslında eşini aldatmaz. Vronski ile olan ilişkisi insan türünün en
cesuru olan kadının kendini ifade şeklidir yalnızca. Anna sadece, ona kim âşık
olursa olsun aşkını yinelemesini, yenilemesini ve durmadan ilan etmesini
isteyen bir kadındı. Vronski için, “Bende aradığı neydi? Aşktan çok kendi beğenmişlik
duygularını tatmin etmek” tespitini yapan Anna doğruyu söylüyordu elbet.
Tolstoy gittikçe içinden çıkılmaz hale gelen bir aşka mecbur olma halini
anlattığı Anna Karenina’da en büyük dersini “Aşk karşılıklıdır. Ama daha
çok kadın için vardır aşk. Bir erkek kadını elde ettiğini düşündüğü anda
ilişkisini kaybeder. Oysaki kadın kuşkucudur, her gün her gün, yanındaki en
yanında da olsa daima âşık olunmak ister. Anna’nın aldatması, sizin
ahlakçılığınız ise işin hilesi” diye verir. Yani, Anna’ya karşı aşkını
yenilemeyen ve yinelemeyen eşi Aleksey Aleksandroviç’tir asıl suçtu. Yoksa
Anna’nın Vronski’den sahip oldukları Aleksey’deyken sahip olduklarından fazla
değildir. Eğer bir ilişkide, bir taraf diğer ilişkisinde anda sahip olduğundan
fazlasını bularak bir şeyler yaşamıyorsa, aslında aldatmıyor, aldatamıyor
demektir. Bu demek değildir ki aldatmanın temeli kazanmaya dayalıdır. Hayır,
aldatmanın bin yüzü vardır ama bir kadın için aldatmak fazlasını aramaktır,
bulamadığında da Anna gibi pişman olmaktır. Bunu metin arasına
saklayan Tolstoy yüz elli yılı aşkındır Anna Karenina’ya kötü kadın
dedirtir. Ama aklını kullanan okura da asıl aldatanın fiili yapan değil
şartları hazırlayan olduğunu söylemekten geri durmaz.
Böyle de olsa herkesin işine Anna’yı iffetsiz şekilde
yaşarsan, sonun tren altında kalmak olur diye yargılamak gelir. Edebiyat tarih
de aksini söylemez. O nedenle Tolstoy büyüktür. Çünkü dünyanın en iyi
romanlarından birini yazıp, onu insanların beğenisine değil de ahlakına teslim
etmiş, “Hadi işin içinden çıkın” demiştir ki gerçekten de çıkabilene aşk olsun.
Ya da âşık olan çıkabilsin. Anna Karenina bütün kadınların
toplamı sayılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder